New salsa class starting next week – sign up now and get 10% off! Sign up now!
“Hibrit ameliyathane” tanım olarak gelişmiş tıbbi görüntüleme sistemleri ve tıbbi cihazların aynı anda kullanılabildiği yeni konsept ameliyathane odaları için kullanılmaktadır. C-kollu floroskopi dediğimiz mobil röntgen cihazlarının 1970’li yılllarda ameliyat odalarında kullanılması ile başlamıştır. Günümüzde mobil bilgisayarlı tomografi (BT) ve magnetik rezonans (MR) görüntüleme cihazlarının devreye girmesi ile devam eden süreç, nöronavigasyon dediğimiz ameliyat hedefi belirleme ve nöromonitörizasyon cihazı (ameliyat sürecinde beyin ve sinirlerin fonksiyonlarını izlenmesi) gibi gelişmiş teknolojilerin de katılımı ile tam olarak hibrit konsepte ulaşmıştır. Son dönemde navigasyon sistemleri ile entegre özel floresan filtreli ameliyat mikroskoplarının da ameliyathane tıbbi donanımına eklenmesi ile özellikle tümörlerin normal sinir dokularından ayrımı daha kolay duruma gelmiş ve mikroskoplar da “hibrit” kavramının içinde yer almaya başlamıştır.
Ülkemizde ve dünyada minimal invaziv ameliyat tekniklerinin gelişmesi ile hibrit ameliyathanelerin gelişimi eşzamanlı olmuştur. Dolayısı ile en zor ve sorunlu kompleks ameliyatlar daha güvenle yapılabilir olmuştur. Bu da hem hasta hem hekim için daha az cerrahi travma, daha küçük kesi, daha kısa süreli operasyon, daha az kan kaybı, daha az komplikasyon, daha az yatış, daha az maliyet gibi avantajlar getirmektedir.
Beyin, omurilik ve omurga cerrahisinde “Hibrit Ameliyathaneler” birçok hastalık grubu ve travma cerrahisi için kullanılmaktadır. Anevrizma, Arteri-venöz malformasyon (AVM) gibi beyin veya spinal damar hastalıklarının nörovasküler cerrahisi, beyin tümörü veya fonksiyonel stereotaktik cerrahi ve spinal implantasyon cerrahisi bunlardan bazılarıdır.
O-ARM CT (O-KOLLU TOMOGRAFİ)
Yeni nesil görüntüleme sistemi olan mobil tomografi cihazı ile ameliyat sırasında bilgisayarlı tomografi çekilebilmektedir. Bu teknoloji ile hem beyin, hem spinal (omurga-omurilik cerrahisinde) 2 veya 3 boyutlu olarak görüntüleme yapılabilir. Görüntüleme 13 saniye gibi kısa bir sürede 360° ve 3 boyutlu olarak yapılabilmekte ve ameliyat masası üzerindeki hastanın ilgili bölgesi hakkında bilgi alınabilmektedir. Sistemin robotik pozisyonlama özelliği sayesinde, ameliyathanede çok hızlı bir şekilde hasta masasına yanaştırılabilir ve çekim yapılarak tomografi imajları elde edilebilir. Ayrıca tek turda görüntü aldığı için diğer standart tomografi cihazlarına göre üçte bir oranında daha az radyasyon miktarı ile aynı görüntü kalitesinde imajlar ameliyat sürecinde izlenebilmektedir.
Özellikle yaşlılığa bağlı omurga şekil bozukluklarında, omurilik kanalındaki basılarda, omurga tümörlerinde, çocukluk çağı ve gençlik dönemi omurga eğriliklerinde, omurganın bazı gelişimsel hastalıklarında ve travmaya bağlı kırılma ve çıkmalarda vidalama (platin yerleştirme) ameliyatlarında sıklıkla kullanılmaktadır.
Omurgaya vida yerleştirilmesi gereken yer anatomik bölgeye göre değişmekle birlikte 1-2 mm hassasiyet ile tespit edilmelidir. Omurga vidalama ameliyatları yakın zamana kadar skopi denilen C kollu ve 2 boyutlu görüntü verebilen röntgen cihazıyla yapılmaktaydı. Bu ameliyatlarda, vidaların istenmeyen bir bölgeye gitme ihtimali nedeniyle hasta yeniden operasyona alınabiliyor, bu da enfeksiyon riskini ve hastanın yatış süresini uzatıyordu. Ancak 3-boyutlu tomografi görüntüsü alabilen O- Arm CT teknolojisiyle gerçekleştirilen vidalama ameliyatlarında başarı oranı artarken, hata payı sıfırlanıyor. Ayrıca O-Arm-CT cihazı ile uyumlu çalışan ve tüm hedefleri ileri derecede hassasiyetle gösterebilen nöronavigasyon sistemi de aynı anda kullanılarak ameliyat başarı şansı daha da artırılmaktadır. Dolayısı ile 1-2 mm hassasiyetle omurilik ve sinir kökleri yaralanma riskini neredeyse yok ederek, güvenle ameliyat yapılabilmektedir.
O-Arm CT sistemi sayesinde, ameliyatın son aşamasında steril şartlarda tomografi çekilerek hastanın tekrar ameliyat edilmesini gerektiren istenmeyen durumlar (örneğin; omurga vidalama işlemlerinde vidanın yanlış yere girmesi, beyin ameliyatlarında ameliyat bölgesinde kan birikmesi vb.) en aza indirilmektedir.
Hasta kısa sürede ayağa kalkıyor ve çabuk taburcu oluyor
O-Arm cihazı ile gerçekleştirilen omurga vidalama ameliyatlarının avantajları;
Her aşamada cerraha kritik bilgi verir, ameliyatın tekrarlanma riski azaltılmış olur.
Hasta daha az radyasyon alır.
Daha küçük ameliyat kesisi ile, hastaya hızlı iyileşme imkanı sağlar ve kanama azalır.
Bu sistem kompleks ameliyatların taşıdığı büyük riskleri en aza indirir.
Enfeksiyon riskinin azalmasını sağlar. Vidaya bağlı felç riski en düşük orana iner.
NÖRO-NAVİGASYON SİSTEMİ
Yeni nesil nöronavigasyon ”yön bulma veya yönlendirme” sistemidir. Beyin içerisinde veya omurilik cerrahisinde gidilecek bir hedef için GPS teknolojisine benzeyen bir sistemle koordinatları hesaplar ve cerrahın 3-boyutlu taranmış imajları görmesini sağlar. Bilgisayar teknolojisinin üst düzey tasarımı olan ”nöronavigasyon” ile beyin cerrahisinde hedeflenen lezyona büyük doğruluk derecesiyle (1 mm’den düşük hassasiyetle) yaklaşılıyor ve ameliyatta sağlıklı dokuda oluşabilecek zarar en aza indiriliyor. Bu yöntemde, ameliyat öncesinde hastanın MR ve/veya CT’si çekilir ve navigasyon aletine aktarılır. Böylece ameliyat sırasında gerçek zamanlı navigasyonla hastanın beynindeki ve omurgasındaki çeşitli risk bölgeleri görülebilir ve ona göre planlama yapılır. Nöronavigasyon sistemi ile cerrahi bölge koordinatları hesaplanmakta, minimal bir sapmayla hedefe ulaşılmaktadır. Böylece, cerrahi başarıyı artırmakta, ölüm ve sakatlanma riskleri en alt seviyeye inmektedir.
Bu yöntem diğer teknolojilerle bir arada kullanılabildiği gibi tek başına da kullanılabilmektedir. Küçük ve derin yerleşimli tümör ve benzeri tüm durumlarda sadece küçük bir giriş deliği yardımı ile stereotaksik biyopsi yapılabilmekte, yani ince bir iğne ile direkt o bölgeye milimetrik olarak ulaşılıp doku örneği alınabilmektedir. Alınan bu doku örneğinin patolojik incelemesi sonucunda hastanın hangi tedavi yöntemi ile tedavi edileceği belirlenmektedir.
Nöro-navigasyon sisteminin avantajları
Hassas anatomi üzerinde kusursuz ilerleyerek kritik yapılardan uzak durur.
Ameliyat daha minimal invazif sınırlarda yapılır (Küçük ameliyat kesisi ile ameliyat süresi kısalmaktadır).
Hastanın sağlıklı anatomisini bozmayarak daha güvenli ameliyat imkanı sağlar.
YENİ NESİL FLORESAN FİLTRELİ MİKROSKOP
Beyin ve omurilik tümörlerinin tedavisi mikrocerrahidir. Tümörlerin tamamının çıkarılması (rezeksiyon miktarının artırılması) hastaların prognoz ve sağ-kalımlarını etkileyen en önemli faktördür. Tümör cerrahisinde en büyük zorluk, tümör dokusunun normal dokudan ayrılmasıdır. Standart normal bir cerrahi mikroskobu ile bunu başarmak bazen sorunlu olabilmektedir. Oysa yeni nesil mikroskoplarla, özel ışık filtreleri kullanılarak, örneğin floresan ile boyanmış tümör dokusu normal sinir dokusundan kolaylıkla ayırt edilebilmektedir. Dolayısıyla, nöronavigasyonla birleşen özel ameliyat mikroskobu sayesinde daha küçük bir kesi ile tümörün en az hatayla maksimum çıkarılmasını (rezeksiyonunu) sağlamaktadır. Türkiye’de sadece belirli hastanelerde bulunan bir sistemdir. Tümör ameliyatları dışında, beyin damar hastalıklarının ameliyatlarında da ameliyat sırasında hastaya damardan verilen özel madde sayesinde mikroskobumuzun filtresi ayarlanarak, beynin damarlarını gösterebilmekte, yani beyin damar anjiyografisi yapılabilmektedir. Bu sayede henüz ameliyat bitmeden beynin damarsal ağı görülebilmektedir. Bu da beyin damar bozukluklarının daha güvenle cerrahi olarak tedavi edilme şansını yükseltmektedir.
Floresan Kılavuzlu Tümör Cerrahisi hastanemiz Beyin ve Omurilik Tümörleri Merkezi’nde hibrit ameliyathane koşullarında intraoperatif görüntüleme, nöronavigasyon ve nöromonitörizasyon teknolojileri ile bir arada başarıyla uygulanmaktadır.
İntraoperatif Nöromonitörizasyon
Beyin tümörü ve omurga ameliyatlarına bağlı sinirlerde gelişebilecek hasarı (felç riskini) en aza indirmek için, ameliyat sırasında hastanın saçlı deri, kaslar üzerine yerleştirilen elektrotlar sayesinde elektrik uyarıları verilerek beyin, omurilik, sinir kökleri ve refleks yolların monitörde sürekli izlenmesini sağlayan sistemdir. Ameliyat boyunca Nöroloji uzmanı tarafından takip edilen değerlerde bir değişiklik olduğunda cerrahı uyarmaktadırlar. Böylece hastada geri dönüşümsüz bir hasar (felç gibi) gelişmesi önlenerek yaşam kalitesinin düşmesi engellenmiş olur. Hasta kısa sürede ev ve iş hayatına geri dönebilmektedir.
“Hibrit ameliyathane” tanım olarak gelişmiş tıbbi görüntüleme sistemleri ve tıbbi cihazların aynı anda kullanılabildiği yeni konsept ameliyathane odaları için kullanılmaktadır. C-kollu floroskopi dediğimiz mobil röntgen cihazlarının 1970’li yılllarda ameliyat odalarında kullanılması ile başlamıştır. Günümüzde mobil bilgisayarlı tomografi (BT) ve magnetik rezonans (MR) görüntüleme cihazlarının devreye girmesi ile devam eden süreç, nöronavigasyon dediğimiz ameliyat hedefi belirleme ve nöromonitörizasyon cihazı (ameliyat sürecinde beyin ve sinirlerin fonksiyonlarını izlenmesi) gibi gelişmiş teknolojilerin de katılımı ile tam olarak hibrit konsepte ulaşmıştır. Son dönemde navigasyon sistemleri ile entegre özel floresan filtreli ameliyat mikroskoplarının da ameliyathane tıbbi donanımına eklenmesi ile özellikle tümörlerin normal sinir dokularından ayrımı daha kolay duruma gelmiş ve mikroskoplar da “hibrit” kavramının içinde yer almaya başlamıştır.
Ülkemizde ve dünyada minimal invaziv ameliyat tekniklerinin gelişmesi ile hibrit ameliyathanelerin gelişimi eşzamanlı olmuştur. Dolayısı ile en zor ve sorunlu kompleks ameliyatlar daha güvenle yapılabilir olmuştur. Bu da hem hasta hem hekim için daha az cerrahi travma, daha küçük kesi, daha kısa süreli operasyon, daha az kan kaybı, daha az komplikasyon, daha az yatış, daha az maliyet gibi avantajlar getirmektedir.
Beyin, omurilik ve omurga cerrahisinde “Hibrit Ameliyathaneler” birçok hastalık grubu ve travma cerrahisi için kullanılmaktadır. Anevrizma, Arteri-venöz malformasyon (AVM) gibi beyin veya spinal damar hastalıklarının nörovasküler cerrahisi, beyin tümörü veya fonksiyonel stereotaktik cerrahi ve spinal implantasyon cerrahisi bunlardan bazılarıdır.
O-ARM CT (O-KOLLU TOMOGRAFİ)
Yeni nesil görüntüleme sistemi olan mobil tomografi cihazı ile ameliyat sırasında bilgisayarlı tomografi çekilebilmektedir. Bu teknoloji ile hem beyin, hem spinal (omurga-omurilik cerrahisinde) 2 veya 3 boyutlu olarak görüntüleme yapılabilir. Görüntüleme 13 saniye gibi kısa bir sürede 360° ve 3 boyutlu olarak yapılabilmekte ve ameliyat masası üzerindeki hastanın ilgili bölgesi hakkında bilgi alınabilmektedir. Sistemin robotik pozisyonlama özelliği sayesinde, ameliyathanede çok hızlı bir şekilde hasta masasına yanaştırılabilir ve çekim yapılarak tomografi imajları elde edilebilir. Ayrıca tek turda görüntü aldığı için diğer standart tomografi cihazlarına göre üçte bir oranında daha az radyasyon miktarı ile aynı görüntü kalitesinde imajlar ameliyat sürecinde izlenebilmektedir.
Özellikle yaşlılığa bağlı omurga şekil bozukluklarında, omurilik kanalındaki basılarda, omurga tümörlerinde, çocukluk çağı ve gençlik dönemi omurga eğriliklerinde, omurganın bazı gelişimsel hastalıklarında ve travmaya bağlı kırılma ve çıkmalarda vidalama (platin yerleştirme) ameliyatlarında sıklıkla kullanılmaktadır.
Omurgaya vida yerleştirilmesi gereken yer anatomik bölgeye göre değişmekle birlikte 1-2 mm hassasiyet ile tespit edilmelidir. Omurga vidalama ameliyatları yakın zamana kadar skopi denilen C kollu ve 2 boyutlu görüntü verebilen röntgen cihazıyla yapılmaktaydı. Bu ameliyatlarda, vidaların istenmeyen bir bölgeye gitme ihtimali nedeniyle hasta yeniden operasyona alınabiliyor, bu da enfeksiyon riskini ve hastanın yatış süresini uzatıyordu. Ancak 3-boyutlu tomografi görüntüsü alabilen O- Arm CT teknolojisiyle gerçekleştirilen vidalama ameliyatlarında başarı oranı artarken, hata payı sıfırlanıyor. Ayrıca O-Arm-CT cihazı ile uyumlu çalışan ve tüm hedefleri ileri derecede hassasiyetle gösterebilen nöronavigasyon sistemi de aynı anda kullanılarak ameliyat başarı şansı daha da artırılmaktadır. Dolayısı ile 1-2 mm hassasiyetle omurilik ve sinir kökleri yaralanma riskini neredeyse yok ederek, güvenle ameliyat yapılabilmektedir.
O-Arm CT sistemi sayesinde, ameliyatın son aşamasında steril şartlarda tomografi çekilerek hastanın tekrar ameliyat edilmesini gerektiren istenmeyen durumlar (örneğin; omurga vidalama işlemlerinde vidanın yanlış yere girmesi, beyin ameliyatlarında ameliyat bölgesinde kan birikmesi vb.) en aza indirilmektedir.
Hasta kısa sürede ayağa kalkıyor ve çabuk taburcu oluyor
O-Arm cihazı ile gerçekleştirilen omurga vidalama ameliyatlarının avantajları;
Her aşamada cerraha kritik bilgi verir, ameliyatın tekrarlanma riski azaltılmış olur.
Hasta daha az radyasyon alır.
Daha küçük ameliyat kesisi ile, hastaya hızlı iyileşme imkanı sağlar ve kanama azalır.
Bu sistem kompleks ameliyatların taşıdığı büyük riskleri en aza indirir.
Enfeksiyon riskinin azalmasını sağlar. Vidaya bağlı felç riski en düşük orana iner.
NÖRO-NAVİGASYON SİSTEMİ
Yeni nesil nöronavigasyon ”yön bulma veya yönlendirme” sistemidir. Beyin içerisinde veya omurilik cerrahisinde gidilecek bir hedef için GPS teknolojisine benzeyen bir sistemle koordinatları hesaplar ve cerrahın 3-boyutlu taranmış imajları görmesini sağlar. Bilgisayar teknolojisinin üst düzey tasarımı olan ”nöronavigasyon” ile beyin cerrahisinde hedeflenen lezyona büyük doğruluk derecesiyle (1 mm’den düşük hassasiyetle) yaklaşılıyor ve ameliyatta sağlıklı dokuda oluşabilecek zarar en aza indiriliyor. Bu yöntemde, ameliyat öncesinde hastanın MR ve/veya CT’si çekilir ve navigasyon aletine aktarılır. Böylece ameliyat sırasında gerçek zamanlı navigasyonla hastanın beynindeki ve omurgasındaki çeşitli risk bölgeleri görülebilir ve ona göre planlama yapılır. Nöronavigasyon sistemi ile cerrahi bölge koordinatları hesaplanmakta, minimal bir sapmayla hedefe ulaşılmaktadır. Böylece, cerrahi başarıyı artırmakta, ölüm ve sakatlanma riskleri en alt seviyeye inmektedir.
Bu yöntem diğer teknolojilerle bir arada kullanılabildiği gibi tek başına da kullanılabilmektedir. Küçük ve derin yerleşimli tümör ve benzeri tüm durumlarda sadece küçük bir giriş deliği yardımı ile stereotaksik biyopsi yapılabilmekte, yani ince bir iğne ile direkt o bölgeye milimetrik olarak ulaşılıp doku örneği alınabilmektedir. Alınan bu doku örneğinin patolojik incelemesi sonucunda hastanın hangi tedavi yöntemi ile tedavi edileceği belirlenmektedir.
Nöro-navigasyon sisteminin avantajları
Hassas anatomi üzerinde kusursuz ilerleyerek kritik yapılardan uzak durur.
Ameliyat daha minimal invazif sınırlarda yapılır (Küçük ameliyat kesisi ile ameliyat süresi kısalmaktadır).
Hastanın sağlıklı anatomisini bozmayarak daha güvenli ameliyat imkanı sağlar.
YENİ NESİL FLORESAN FİLTRELİ MİKROSKOP
Beyin ve omurilik tümörlerinin tedavisi mikrocerrahidir. Tümörlerin tamamının çıkarılması (rezeksiyon miktarının artırılması) hastaların prognoz ve sağ-kalımlarını etkileyen en önemli faktördür. Tümör cerrahisinde en büyük zorluk, tümör dokusunun normal dokudan ayrılmasıdır. Standart normal bir cerrahi mikroskobu ile bunu başarmak bazen sorunlu olabilmektedir. Oysa yeni nesil mikroskoplarla, özel ışık filtreleri kullanılarak, örneğin floresan ile boyanmış tümör dokusu normal sinir dokusundan kolaylıkla ayırt edilebilmektedir. Dolayısıyla, nöronavigasyonla birleşen özel ameliyat mikroskobu sayesinde daha küçük bir kesi ile tümörün en az hatayla maksimum çıkarılmasını (rezeksiyonunu) sağlamaktadır. Türkiye’de sadece belirli hastanelerde bulunan bir sistemdir. Tümör ameliyatları dışında, beyin damar hastalıklarının ameliyatlarında da ameliyat sırasında hastaya damardan verilen özel madde sayesinde mikroskobumuzun filtresi ayarlanarak, beynin damarlarını gösterebilmekte, yani beyin damar anjiyografisi yapılabilmektedir. Bu sayede henüz ameliyat bitmeden beynin damarsal ağı görülebilmektedir. Bu da beyin damar bozukluklarının daha güvenle cerrahi olarak tedavi edilme şansını yükseltmektedir.
Floresan Kılavuzlu Tümör Cerrahisi hastanemiz Beyin ve Omurilik Tümörleri Merkezi’nde hibrit ameliyathane koşullarında intraoperatif görüntüleme, nöronavigasyon ve nöromonitörizasyon teknolojileri ile bir arada başarıyla uygulanmaktadır.
İntraoperatif Nöromonitörizasyon
Beyin tümörü ve omurga ameliyatlarına bağlı sinirlerde gelişebilecek hasarı (felç riskini) en aza indirmek için, ameliyat sırasında hastanın saçlı deri, kaslar üzerine yerleştirilen elektrotlar sayesinde elektrik uyarıları verilerek beyin, omurilik, sinir kökleri ve refleks yolların monitörde sürekli izlenmesini sağlayan sistemdir. Ameliyat boyunca Nöroloji uzmanı tarafından takip edilen değerlerde bir değişiklik olduğunda cerrahı uyarmaktadırlar. Böylece hastada geri dönüşümsüz bir hasar (felç gibi) gelişmesi önlenerek yaşam kalitesinin düşmesi engellenmiş olur. Hasta kısa sürede ev ve iş hayatına geri dönebilmektedir.
“Hibrit ameliyathane” tanım olarak gelişmiş tıbbi görüntüleme sistemleri ve tıbbi cihazların aynı anda kullanılabildiği yeni konsept ameliyathane odaları için kullanılmaktadır. C-kollu floroskopi dediğimiz mobil röntgen cihazlarının 1970’li yılllarda ameliyat odalarında kullanılması ile başlamıştır. Günümüzde mobil bilgisayarlı tomografi (BT) ve magnetik rezonans (MR) görüntüleme cihazlarının devreye girmesi ile devam eden süreç, nöronavigasyon dediğimiz ameliyat hedefi belirleme ve nöromonitörizasyon cihazı (ameliyat sürecinde beyin ve sinirlerin fonksiyonlarını izlenmesi) gibi gelişmiş teknolojilerin de katılımı ile tam olarak hibrit konsepte ulaşmıştır. Son dönemde navigasyon sistemleri ile entegre özel floresan filtreli ameliyat mikroskoplarının da ameliyathane tıbbi donanımına eklenmesi ile özellikle tümörlerin normal sinir dokularından ayrımı daha kolay duruma gelmiş ve mikroskoplar da “hibrit” kavramının içinde yer almaya başlamıştır.
Ülkemizde ve dünyada minimal invaziv ameliyat tekniklerinin gelişmesi ile hibrit ameliyathanelerin gelişimi eşzamanlı olmuştur. Dolayısı ile en zor ve sorunlu kompleks ameliyatlar daha güvenle yapılabilir olmuştur. Bu da hem hasta hem hekim için daha az cerrahi travma, daha küçük kesi, daha kısa süreli operasyon, daha az kan kaybı, daha az komplikasyon, daha az yatış, daha az maliyet gibi avantajlar getirmektedir.
Beyin, omurilik ve omurga cerrahisinde “Hibrit Ameliyathaneler” birçok hastalık grubu ve travma cerrahisi için kullanılmaktadır. Anevrizma, Arteri-venöz malformasyon (AVM) gibi beyin veya spinal damar hastalıklarının nörovasküler cerrahisi, beyin tümörü veya fonksiyonel stereotaktik cerrahi ve spinal implantasyon cerrahisi bunlardan bazılarıdır.
O-ARM CT (O-KOLLU TOMOGRAFİ)
Yeni nesil görüntüleme sistemi olan mobil tomografi cihazı ile ameliyat sırasında bilgisayarlı tomografi çekilebilmektedir. Bu teknoloji ile hem beyin, hem spinal (omurga-omurilik cerrahisinde) 2 veya 3 boyutlu olarak görüntüleme yapılabilir. Görüntüleme 13 saniye gibi kısa bir sürede 360° ve 3 boyutlu olarak yapılabilmekte ve ameliyat masası üzerindeki hastanın ilgili bölgesi hakkında bilgi alınabilmektedir. Sistemin robotik pozisyonlama özelliği sayesinde, ameliyathanede çok hızlı bir şekilde hasta masasına yanaştırılabilir ve çekim yapılarak tomografi imajları elde edilebilir. Ayrıca tek turda görüntü aldığı için diğer standart tomografi cihazlarına göre üçte bir oranında daha az radyasyon miktarı ile aynı görüntü kalitesinde imajlar ameliyat sürecinde izlenebilmektedir.
Özellikle yaşlılığa bağlı omurga şekil bozukluklarında, omurilik kanalındaki basılarda, omurga tümörlerinde, çocukluk çağı ve gençlik dönemi omurga eğriliklerinde, omurganın bazı gelişimsel hastalıklarında ve travmaya bağlı kırılma ve çıkmalarda vidalama (platin yerleştirme) ameliyatlarında sıklıkla kullanılmaktadır.
Omurgaya vida yerleştirilmesi gereken yer anatomik bölgeye göre değişmekle birlikte 1-2 mm hassasiyet ile tespit edilmelidir. Omurga vidalama ameliyatları yakın zamana kadar skopi denilen C kollu ve 2 boyutlu görüntü verebilen röntgen cihazıyla yapılmaktaydı. Bu ameliyatlarda, vidaların istenmeyen bir bölgeye gitme ihtimali nedeniyle hasta yeniden operasyona alınabiliyor, bu da enfeksiyon riskini ve hastanın yatış süresini uzatıyordu. Ancak 3-boyutlu tomografi görüntüsü alabilen O- Arm CT teknolojisiyle gerçekleştirilen vidalama ameliyatlarında başarı oranı artarken, hata payı sıfırlanıyor. Ayrıca O-Arm-CT cihazı ile uyumlu çalışan ve tüm hedefleri ileri derecede hassasiyetle gösterebilen nöronavigasyon sistemi de aynı anda kullanılarak ameliyat başarı şansı daha da artırılmaktadır. Dolayısı ile 1-2 mm hassasiyetle omurilik ve sinir kökleri yaralanma riskini neredeyse yok ederek, güvenle ameliyat yapılabilmektedir.
O-Arm CT sistemi sayesinde, ameliyatın son aşamasında steril şartlarda tomografi çekilerek hastanın tekrar ameliyat edilmesini gerektiren istenmeyen durumlar (örneğin; omurga vidalama işlemlerinde vidanın yanlış yere girmesi, beyin ameliyatlarında ameliyat bölgesinde kan birikmesi vb.) en aza indirilmektedir.
Hasta kısa sürede ayağa kalkıyor ve çabuk taburcu oluyor
O-Arm cihazı ile gerçekleştirilen omurga vidalama ameliyatlarının avantajları;
Her aşamada cerraha kritik bilgi verir, ameliyatın tekrarlanma riski azaltılmış olur.
Hasta daha az radyasyon alır.
Daha küçük ameliyat kesisi ile, hastaya hızlı iyileşme imkanı sağlar ve kanama azalır.
Bu sistem kompleks ameliyatların taşıdığı büyük riskleri en aza indirir.
Enfeksiyon riskinin azalmasını sağlar. Vidaya bağlı felç riski en düşük orana iner.
NÖRO-NAVİGASYON SİSTEMİ
Yeni nesil nöronavigasyon ”yön bulma veya yönlendirme” sistemidir. Beyin içerisinde veya omurilik cerrahisinde gidilecek bir hedef için GPS teknolojisine benzeyen bir sistemle koordinatları hesaplar ve cerrahın 3-boyutlu taranmış imajları görmesini sağlar. Bilgisayar teknolojisinin üst düzey tasarımı olan ”nöronavigasyon” ile beyin cerrahisinde hedeflenen lezyona büyük doğruluk derecesiyle (1 mm’den düşük hassasiyetle) yaklaşılıyor ve ameliyatta sağlıklı dokuda oluşabilecek zarar en aza indiriliyor. Bu yöntemde, ameliyat öncesinde hastanın MR ve/veya CT’si çekilir ve navigasyon aletine aktarılır. Böylece ameliyat sırasında gerçek zamanlı navigasyonla hastanın beynindeki ve omurgasındaki çeşitli risk bölgeleri görülebilir ve ona göre planlama yapılır. Nöronavigasyon sistemi ile cerrahi bölge koordinatları hesaplanmakta, minimal bir sapmayla hedefe ulaşılmaktadır. Böylece, cerrahi başarıyı artırmakta, ölüm ve sakatlanma riskleri en alt seviyeye inmektedir.
Bu yöntem diğer teknolojilerle bir arada kullanılabildiği gibi tek başına da kullanılabilmektedir. Küçük ve derin yerleşimli tümör ve benzeri tüm durumlarda sadece küçük bir giriş deliği yardımı ile stereotaksik biyopsi yapılabilmekte, yani ince bir iğne ile direkt o bölgeye milimetrik olarak ulaşılıp doku örneği alınabilmektedir. Alınan bu doku örneğinin patolojik incelemesi sonucunda hastanın hangi tedavi yöntemi ile tedavi edileceği belirlenmektedir.
Nöro-navigasyon sisteminin avantajları
Hassas anatomi üzerinde kusursuz ilerleyerek kritik yapılardan uzak durur.
Ameliyat daha minimal invazif sınırlarda yapılır (Küçük ameliyat kesisi ile ameliyat süresi kısalmaktadır).
Hastanın sağlıklı anatomisini bozmayarak daha güvenli ameliyat imkanı sağlar.
YENİ NESİL FLORESAN FİLTRELİ MİKROSKOP
Beyin ve omurilik tümörlerinin tedavisi mikrocerrahidir. Tümörlerin tamamının çıkarılması (rezeksiyon miktarının artırılması) hastaların prognoz ve sağ-kalımlarını etkileyen en önemli faktördür. Tümör cerrahisinde en büyük zorluk, tümör dokusunun normal dokudan ayrılmasıdır. Standart normal bir cerrahi mikroskobu ile bunu başarmak bazen sorunlu olabilmektedir. Oysa yeni nesil mikroskoplarla, özel ışık filtreleri kullanılarak, örneğin floresan ile boyanmış tümör dokusu normal sinir dokusundan kolaylıkla ayırt edilebilmektedir. Dolayısıyla, nöronavigasyonla birleşen özel ameliyat mikroskobu sayesinde daha küçük bir kesi ile tümörün en az hatayla maksimum çıkarılmasını (rezeksiyonunu) sağlamaktadır. Türkiye’de sadece belirli hastanelerde bulunan bir sistemdir. Tümör ameliyatları dışında, beyin damar hastalıklarının ameliyatlarında da ameliyat sırasında hastaya damardan verilen özel madde sayesinde mikroskobumuzun filtresi ayarlanarak, beynin damarlarını gösterebilmekte, yani beyin damar anjiyografisi yapılabilmektedir. Bu sayede henüz ameliyat bitmeden beynin damarsal ağı görülebilmektedir. Bu da beyin damar bozukluklarının daha güvenle cerrahi olarak tedavi edilme şansını yükseltmektedir.
Floresan Kılavuzlu Tümör Cerrahisi hastanemiz Beyin ve Omurilik Tümörleri Merkezi’nde hibrit ameliyathane koşullarında intraoperatif görüntüleme, nöronavigasyon ve nöromonitörizasyon teknolojileri ile bir arada başarıyla uygulanmaktadır.
İntraoperatif Nöromonitörizasyon
Beyin tümörü ve omurga ameliyatlarına bağlı sinirlerde gelişebilecek hasarı (felç riskini) en aza indirmek için, ameliyat sırasında hastanın saçlı deri, kaslar üzerine yerleştirilen elektrotlar sayesinde elektrik uyarıları verilerek beyin, omurilik, sinir kökleri ve refleks yolların monitörde sürekli izlenmesini sağlayan sistemdir. Ameliyat boyunca Nöroloji uzmanı tarafından takip edilen değerlerde bir değişiklik olduğunda cerrahı uyarmaktadırlar. Böylece hastada geri dönüşümsüz bir hasar (felç gibi) gelişmesi önlenerek yaşam kalitesinin düşmesi engellenmiş olur. Hasta kısa sürede ev ve iş hayatına geri dönebilmektedir.
News, Tips and Stories from Our Studio
Ut ullamcorper dictumst tempor egestas risus sed consequat. Iaculis donec et adipiscing vulputate porttitor dictum adipiscing massa dictumst urna.
- Tümörün zamanında teşhisi ve tedavisi yapılamadığı takdirde, büyür ve omurilikte baskıya yol açar. Omurilikte oluşan baskı sonrasında da sırtta ağrı hissedilebilir.
- Tümörün yerine göre baskı yaptığı sinirde oluşan hasara göre problemler oluşur. Boyun da , sırtta ve belde farklı bulgular ortaya çıkar.
- Sırt ile birlikte boyun ve bel bölgelerinde görülebilen ve dinlenilse dahi geçmeyecek şiddette bulunan ağrılar (Ağrılar başlangıç aşamasında kafa içi basıncını arttıran öksürme, ıkınma, hapşırma gibi faktörlerle artar ve istirahat ile artar fakat durum ilerledikçe istirahatle geçemeyecek duruma gelir.)
- Vücudun belirli yerlerinde oluşan karıncalanmalar, uyuşma hissi (Örneğin tümör boyun bölgesinde bulunuyorsa kol ve bacaklarda uyuşmalar, sırt ve bel bölgesindeyse sadece bacaklarda uyuşmalar görülebilir.)
- Vücutta soğukluk hissi
- Kol veya bacaklar başta olmak üzere vücudun farklı uzuvlarındaki kaslarda zayıflama, kaslarda erime
- Uyuşmalar ve kaslarda oluşan güçsüzlük nedeniyle yürümede zorluk çekme
- Bağırsakların veya idrar torbasının kontrolünün kaybolmasına bağlı, idrar veya büyük abdestini (dışkı) kaçırma, tutamama, zorlanma
- Omurgada tümöre bağlı olarak gelişen eğri görüntü (skolyoz- kifoz)
- Tedavisinde geç kalındığı ve hastalığın ileri evrelere ulaştığı durumlarda görülebilen cinsel fonksiyonlarda bozulma
- Felçe kadar uzanan (boyunda ise kollarda ve bacaklarda, sırta veya belde ise bacaklarda felç) ciddi belirtiler bulunur.
- Tümörlerin genel olarak oluşum nedenleri tam olarak bilinmiyor. Bu faktörler arasında genetik faktörler, kimyasal bazı faktörler, radyasyona uzun süre maruz kalma ve çeşitli virüslerle enfekte olma sayılabilir. Omurilik tümörünün bir diğer önemli sebebi de farklı organlarda görülen kötü huylu tümörlerin metastaz yaparak buraya sıçramasıdır.
- Tümörün zamanında teşhisi ve tedavisi yapılamadığı takdirde, büyür ve omurilikte baskıya yol açar. Omurilikte oluşan baskı sonrasında da sırtta ağrı hissedilebilir.
- Tümörün yerine göre baskı yaptığı sinirde oluşan hasara göre problemler oluşur. Boyun da , sırtta ve belde farklı bulgular ortaya çıkar.
- Sırt ile birlikte boyun ve bel bölgelerinde görülebilen ve dinlenilse dahi geçmeyecek şiddette bulunan ağrılar (Ağrılar başlangıç aşamasında kafa içi basıncını arttıran öksürme, ıkınma, hapşırma gibi faktörlerle artar ve istirahat ile artar fakat durum ilerledikçe istirahatle geçemeyecek duruma gelir.)
- Vücudun belirli yerlerinde oluşan karıncalanmalar, uyuşma hissi (Örneğin tümör boyun bölgesinde bulunuyorsa kol ve bacaklarda uyuşmalar, sırt ve bel bölgesindeyse sadece bacaklarda uyuşmalar görülebilir.)
- Vücutta soğukluk hissi
- Kol veya bacaklar başta olmak üzere vücudun farklı uzuvlarındaki kaslarda zayıflama, kaslarda erime
- Uyuşmalar ve kaslarda oluşan güçsüzlük nedeniyle yürümede zorluk çekme
- Bağırsakların veya idrar torbasının kontrolünün kaybolmasına bağlı, idrar veya büyük abdestini (dışkı) kaçırma, tutamama, zorlanma
- Omurgada tümöre bağlı olarak gelişen eğri görüntü (skolyoz- kifoz)
- Tedavisinde geç kalındığı ve hastalığın ileri evrelere ulaştığı durumlarda görülebilen cinsel fonksiyonlarda bozulma
- Felçe kadar uzanan (boyunda ise kollarda ve bacaklarda, sırta veya belde ise bacaklarda felç) ciddi belirtiler bulunur.
- Tümörlerin genel olarak oluşum nedenleri tam olarak bilinmiyor. Bu faktörler arasında genetik faktörler, kimyasal bazı faktörler, radyasyona uzun süre maruz kalma ve çeşitli virüslerle enfekte olma sayılabilir. Omurilik tümörünün bir diğer önemli sebebi de farklı organlarda görülen kötü huylu tümörlerin metastaz yaparak buraya sıçramasıdır.
- Tümörün zamanında teşhisi ve tedavisi yapılamadığı takdirde, büyür ve omurilikte baskıya yol açar. Omurilikte oluşan baskı sonrasında da sırtta ağrı hissedilebilir.
- Tümörün yerine göre baskı yaptığı sinirde oluşan hasara göre problemler oluşur. Boyun da , sırtta ve belde farklı bulgular ortaya çıkar.
- Sırt ile birlikte boyun ve bel bölgelerinde görülebilen ve dinlenilse dahi geçmeyecek şiddette bulunan ağrılar (Ağrılar başlangıç aşamasında kafa içi basıncını arttıran öksürme, ıkınma, hapşırma gibi faktörlerle artar ve istirahat ile artar fakat durum ilerledikçe istirahatle geçemeyecek duruma gelir.)
- Vücudun belirli yerlerinde oluşan karıncalanmalar, uyuşma hissi (Örneğin tümör boyun bölgesinde bulunuyorsa kol ve bacaklarda uyuşmalar, sırt ve bel bölgesindeyse sadece bacaklarda uyuşmalar görülebilir.)
- Vücutta soğukluk hissi
- Kol veya bacaklar başta olmak üzere vücudun farklı uzuvlarındaki kaslarda zayıflama, kaslarda erime
- Uyuşmalar ve kaslarda oluşan güçsüzlük nedeniyle yürümede zorluk çekme
- Bağırsakların veya idrar torbasının kontrolünün kaybolmasına bağlı, idrar veya büyük abdestini (dışkı) kaçırma, tutamama, zorlanma
- Omurgada tümöre bağlı olarak gelişen eğri görüntü (skolyoz- kifoz)
- Tedavisinde geç kalındığı ve hastalığın ileri evrelere ulaştığı durumlarda görülebilen cinsel fonksiyonlarda bozulma
- Felçe kadar uzanan (boyunda ise kollarda ve bacaklarda, sırta veya belde ise bacaklarda felç) ciddi belirtiler bulunur.
- Tümörlerin genel olarak oluşum nedenleri tam olarak bilinmiyor. Bu faktörler arasında genetik faktörler, kimyasal bazı faktörler, radyasyona uzun süre maruz kalma ve çeşitli virüslerle enfekte olma sayılabilir. Omurilik tümörünün bir diğer önemli sebebi de farklı organlarda görülen kötü huylu tümörlerin metastaz yaparak buraya sıçramasıdır.
Omurilik Tümörü
Vücudun herhangi bir dokusunda veya organında bazı hücrelerin kontrolsüz şekilde üremesi ve büyümesi sonucunda tümörler oluşmaktadır. Bu çoğalma ve büyümenin vücutta işlev gören otokontrol yolları ile durdurulması veya yavaşlatılması mümkün değildir. Fakat vücutta oluşan bu tümörler her zaman kötü huylu (habis) olmayabilir. İyi huylu (selim) özellikli tümörler de bulunur. Tümör ve kanser kavramları günlük hayatta çok sık şekilde birbirlerine karıştırılan kavramlardır ancak aslında kötü huylu (habis) olan tümörler kanser olarak adlandırılmaktadır. Spinal tümörler Santral Sinir Sistemi tümörleri arasında %20’lik bir paya sahiptir. Toplumlarda sıkılığı değişmekle birlikte, 100000/2-10 oranında görülebilmektedir.
Omurilik Tümörü Nedir?
Omurilik tümörleri, omurga ve omuriliği oluşturan kemiklerde, sinirlerde veya bu bölgede bulunan diğer yumuşak dokularda oluşan tümörlerdir. Primer(birincil) ve metastatik (başka bir kanserin yayılması) olarak iki şekilde görülebilir.
Primer tümörler omurganın ve omuriliğin yapısını oluşturan asıl hücreler nedeniyle oluşurken, metastatik tümörler vücudun farklı yerlerinde daha önce oluşmuş olan bir tümörün kontrol edilemeyerek omurgaya sıçraması ile omurilikte oluşan tümörlerin bulunduğu sınıftır.
Omuriliğin zar tabakası dışında, bu zar ile omuriliğin arasındaki bölgede, omuriliğin iç bölgelerinde de tümör oluşabilir. Omurilik zarı dışındaki tümörlerin büyük bir çoğunluğunun nedeni vücudun farklı bölgelerinde oluşmuş tümörün metastazıdır. Kesin bir durum olmamakla birlikte omuriliğin içerisinden ve zarlarından veya sinirin kendisinden kaynaklanan tümörler iyi huylu (selim) tümörlerdir.
Tümörün yerleşim yerine göre 3 ayrı sınıfa ayrılmıştır. Ekstradural (omurilik zarı dışında yerleşen), intradural ekstramedüller (omurilik zarı içinde, sinirlerin dışında) ve intradural intramedüller ((omurilik zarı içinde, sinirlerin içinde/yapışık) olarak ayrılmıştır. En sık olarak ekstradural tümör karşımıza çıkar.
Metastatik tümörler 45-65 yaş aralığında bulunan erkeklerde oldukça sık görülür. Omurilik tümörü tedavilerinde diğer hastalıklarda olduğu gibi erken teşhis çok önemli bir yere sahiptir.
Omurilik Tümörü Belirtileri Nelerdir?
Belirtilerin oluşma süresi her hastalıkta olduğu gibi kişiden kişiye, tümörün yerleştiği bölgeye ve büyüme/üreme hızına göre değişiklik gösterebilir.
Omurilik Tümörü Nedenleri Nelerdir?
Omurilik Tümörünün Teşhisi Nasıl Yapılır?
Hastanın şikayetleri ve muayenesi önemlidir. Sonrasında ise görüntüleme teknikleriyle tümörün yeri belirlenir. Özellikle kanser nedeniyle takip edilen hastaların omurgaya metastazlarında PET CT önemlidir. Tüm omurganın veya ağrının özellikle fazla şekilde hissedildiği omurga bölümünün MR’ının çekilmesi istenebilir. Özellikle kemik tümörlerde bilgisayarlı tomografi gerekir. Bu hastalarda sinirlerin ne kadar sağlıklı çalıştığı EMG, SEP gibi elektrofizyolojik çalışmalar ile desteklenebilir.
Teşhis için kişinin çeşitli sağlık kuruluşlarına başvurması için belirti olarak görülen şiddetli sırt, boyun ve bel bölgelerindeki ağrıların önemsenmesi gereklidir. Bu ağrılar geceleri hastaların uykudan uyanmasına neden olabilecek kadar şiddetlidir.
Omurilik Tümörü Tedavisi Nasıl Yapılır?
Omurilikte oluşan tümörler genelde iyi huylu (selim) olur ancak aksi durumlar da söz konusudur. Omurilik tedavisinin nasıl yapılacağı tümörün yerine, tümörün tipine, tümör nedeniyle hastada ortaya çıkan belirtilere, hastanın kişisel özelliklerine göre değişmektedir. Her hastalıkta olduğu gibi bu hastalıkta da erken teşhis çok büyük bir öneme sahiptir.
Cerrahi operasyon ile tedavi yöntemi:
Hibrit ameliyathanede yapılacak olan “Mikrocerrahi” tedavi bu hastaların ameliyat başarısını artırmaktadır. Günümüzde bu teknikle, geçmişte ameliyat yapılamayan veya ameliyat sonrasında çok ağır komplikasyonlar (felç gibi) görülen hastalar başarılı bir şekilde ameliyatları yapılabilmektedir.
İyi huylu tümörlerin tedavisinde tümörün mikrocerrahi olarak tamamaen çıkarılması şifa ile sonuçlanmaktadır.
Kötü huylu tümörler de ise birkaç cerrahi seçenek vardır. Nöroonkoloji konseyinde tartışıldıktan sonra en iyi tedavi seçeneği hastaya sunulur. Bu hastalara hibrit ameliyathanede yapılan mikrocerrahi sonrası patoloji sonucuna göre radyoterapi ve kemoterapi verilebilmektedir.
Hastanın durumu ve omurga tutulumuna göre mikrocerrahi ile birlikte, seperasyon (basit cerrahi), vidalar ile stabilizasyon cerrahisi , vertebroplasti denilen kemik çimentosu gibi ameliyatlar eklenebilir.
Biz klinik olarak minimal invaziv (doku ve kemiğe en az hasar veren , kemiğe küçük bir pencere açarak ) yöntemle mikrocerrahi operasyonu yapmaktayız. Ameliyat sırasında floresein özellikli mikroskop( tümörü boyayan özel bir mikroskop), nöromönitorizasyon (kollara ve bacaklara giden sinirlerin ameliyat sırasında takip edilmesini sağlayan teknoloji) , O arm –CT (ameliyat sırasında kullanılan tomografi cihazı) ve nöronavigasyon gibi birçok teknolojik cihazı kullanmaktayız (Hibrit ameliyathane)
Işın Tedavisi (radyoterapi): Ağrının azaltılmasının veya yayılımın kontrol altına alınmasının amaçlandığı bir tedavi yöntemidir. Cyberknife teknolojisi ile eskiden yapılamayan ışınlamalar bu teknoloji sayesinde sinir sistemine zarar vermeden ışınlanabilmektedir. Cerrahi operasyonlardan sonra veya kendi başına radyocerrahi uygulama yapılabilir. Bazı durumlarda hastaya ilaç tedavisi ve ışın tedavisi birlikte verilerek tümör tedavisi gerçekleştirilebilir.
İlaç tedavisi (kemoterapi): Bu tedavide uygulanan ilaç seçimi uzman hekim tarafından tümör türüne ve yayılma olasılığına göre seçilir. Cerrahi operasyonlardan sonra veya ışın tedavisinden sonra da uygulanabilir. Bazen uzman hekim tümörün durumunu göz önünde bulundurarak ilk aşamada direkt ilaç tedavisine başlayabilir.
Fizik tedavi: Hastanın eski kas gücüne kavuşmasını ve eski hayatına dönmesini kolaylaştırmak amacıyla cerrahi operasyon sonrasındaki dönemde önerilir. Fizyoterapistler ve doktorların birlikte rol aldığı bir süreçtir. 3 veya 6 ay sürebilir, genel olarak periyotlar halinde uygulama uygun görülür.
Ağrı tedavisi: Tümörler bazen çok ciddi ağrı yapabilir. Çok nadiren ameliyat öncesi ve sonrası ağrı tedavisi gerekebilir.
Hastalığın teşhisinin erken yapılması tedavi için oldukça önemlidir. Bu nedenle sırt, boyun veya bel bölgesinde hissedilen şiddetli ağrılar göz ardı edilmemelidir. Bu belirtilerin fark edildiği durumlarda en yakın sağlık kuruluşuna başvurmayı ihmal etmeyin.
Geçiş #2
Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit. Ut elit tellus, luctus nec ullamcorper mattis, pulvinar dapibus leo.
Omurilik Tümörü
Vücudun herhangi bir dokusunda veya organında bazı hücrelerin kontrolsüz şekilde üremesi ve büyümesi sonucunda tümörler oluşmaktadır. Bu çoğalma ve büyümenin vücutta işlev gören otokontrol yolları ile durdurulması veya yavaşlatılması mümkün değildir. Fakat vücutta oluşan bu tümörler her zaman kötü huylu (habis) olmayabilir. İyi huylu (selim) özellikli tümörler de bulunur. Tümör ve kanser kavramları günlük hayatta çok sık şekilde birbirlerine karıştırılan kavramlardır ancak aslında kötü huylu (habis) olan tümörler kanser olarak adlandırılmaktadır. Spinal tümörler Santral Sinir Sistemi tümörleri arasında %20’lik bir paya sahiptir. Toplumlarda sıkılığı değişmekle birlikte, 100000/2-10 oranında görülebilmektedir.
Omurilik Tümörü Nedir?
Omurilik tümörleri, omurga ve omuriliği oluşturan kemiklerde, sinirlerde veya bu bölgede bulunan diğer yumuşak dokularda oluşan tümörlerdir. Primer(birincil) ve metastatik (başka bir kanserin yayılması) olarak iki şekilde görülebilir.
Primer tümörler omurganın ve omuriliğin yapısını oluşturan asıl hücreler nedeniyle oluşurken, metastatik tümörler vücudun farklı yerlerinde daha önce oluşmuş olan bir tümörün kontrol edilemeyerek omurgaya sıçraması ile omurilikte oluşan tümörlerin bulunduğu sınıftır.
Omuriliğin zar tabakası dışında, bu zar ile omuriliğin arasındaki bölgede, omuriliğin iç bölgelerinde de tümör oluşabilir. Omurilik zarı dışındaki tümörlerin büyük bir çoğunluğunun nedeni vücudun farklı bölgelerinde oluşmuş tümörün metastazıdır. Kesin bir durum olmamakla birlikte omuriliğin içerisinden ve zarlarından veya sinirin kendisinden kaynaklanan tümörler iyi huylu (selim) tümörlerdir.
Tümörün yerleşim yerine göre 3 ayrı sınıfa ayrılmıştır. Ekstradural (omurilik zarı dışında yerleşen), intradural ekstramedüller (omurilik zarı içinde, sinirlerin dışında) ve intradural intramedüller ((omurilik zarı içinde, sinirlerin içinde/yapışık) olarak ayrılmıştır. En sık olarak ekstradural tümör karşımıza çıkar.
Metastatik tümörler 45-65 yaş aralığında bulunan erkeklerde oldukça sık görülür. Omurilik tümörü tedavilerinde diğer hastalıklarda olduğu gibi erken teşhis çok önemli bir yere sahiptir.
Omurilik Tümörü Belirtileri Nelerdir?
Belirtilerin oluşma süresi her hastalıkta olduğu gibi kişiden kişiye, tümörün yerleştiği bölgeye ve büyüme/üreme hızına göre değişiklik gösterebilir.
Omurilik Tümörü Nedenleri Nelerdir?
Omurilik Tümörünün Teşhisi Nasıl Yapılır?
Hastanın şikayetleri ve muayenesi önemlidir. Sonrasında ise görüntüleme teknikleriyle tümörün yeri belirlenir. Özellikle kanser nedeniyle takip edilen hastaların omurgaya metastazlarında PET CT önemlidir. Tüm omurganın veya ağrının özellikle fazla şekilde hissedildiği omurga bölümünün MR’ının çekilmesi istenebilir. Özellikle kemik tümörlerde bilgisayarlı tomografi gerekir. Bu hastalarda sinirlerin ne kadar sağlıklı çalıştığı EMG, SEP gibi elektrofizyolojik çalışmalar ile desteklenebilir.
Teşhis için kişinin çeşitli sağlık kuruluşlarına başvurması için belirti olarak görülen şiddetli sırt, boyun ve bel bölgelerindeki ağrıların önemsenmesi gereklidir. Bu ağrılar geceleri hastaların uykudan uyanmasına neden olabilecek kadar şiddetlidir.
Omurilik Tümörü Tedavisi Nasıl Yapılır?
Omurilikte oluşan tümörler genelde iyi huylu (selim) olur ancak aksi durumlar da söz konusudur. Omurilik tedavisinin nasıl yapılacağı tümörün yerine, tümörün tipine, tümör nedeniyle hastada ortaya çıkan belirtilere, hastanın kişisel özelliklerine göre değişmektedir. Her hastalıkta olduğu gibi bu hastalıkta da erken teşhis çok büyük bir öneme sahiptir.
Cerrahi operasyon ile tedavi yöntemi:
Hibrit ameliyathanede yapılacak olan “Mikrocerrahi” tedavi bu hastaların ameliyat başarısını artırmaktadır. Günümüzde bu teknikle, geçmişte ameliyat yapılamayan veya ameliyat sonrasında çok ağır komplikasyonlar (felç gibi) görülen hastalar başarılı bir şekilde ameliyatları yapılabilmektedir.
İyi huylu tümörlerin tedavisinde tümörün mikrocerrahi olarak tamamaen çıkarılması şifa ile sonuçlanmaktadır.
Kötü huylu tümörler de ise birkaç cerrahi seçenek vardır. Nöroonkoloji konseyinde tartışıldıktan sonra en iyi tedavi seçeneği hastaya sunulur. Bu hastalara hibrit ameliyathanede yapılan mikrocerrahi sonrası patoloji sonucuna göre radyoterapi ve kemoterapi verilebilmektedir.
Hastanın durumu ve omurga tutulumuna göre mikrocerrahi ile birlikte, seperasyon (basit cerrahi), vidalar ile stabilizasyon cerrahisi , vertebroplasti denilen kemik çimentosu gibi ameliyatlar eklenebilir.
Biz klinik olarak minimal invaziv (doku ve kemiğe en az hasar veren , kemiğe küçük bir pencere açarak ) yöntemle mikrocerrahi operasyonu yapmaktayız. Ameliyat sırasında floresein özellikli mikroskop( tümörü boyayan özel bir mikroskop), nöromönitorizasyon (kollara ve bacaklara giden sinirlerin ameliyat sırasında takip edilmesini sağlayan teknoloji) , O arm –CT (ameliyat sırasında kullanılan tomografi cihazı) ve nöronavigasyon gibi birçok teknolojik cihazı kullanmaktayız (Hibrit ameliyathane)
Işın Tedavisi (radyoterapi): Ağrının azaltılmasının veya yayılımın kontrol altına alınmasının amaçlandığı bir tedavi yöntemidir. Cyberknife teknolojisi ile eskiden yapılamayan ışınlamalar bu teknoloji sayesinde sinir sistemine zarar vermeden ışınlanabilmektedir. Cerrahi operasyonlardan sonra veya kendi başına radyocerrahi uygulama yapılabilir. Bazı durumlarda hastaya ilaç tedavisi ve ışın tedavisi birlikte verilerek tümör tedavisi gerçekleştirilebilir.
İlaç tedavisi (kemoterapi): Bu tedavide uygulanan ilaç seçimi uzman hekim tarafından tümör türüne ve yayılma olasılığına göre seçilir. Cerrahi operasyonlardan sonra veya ışın tedavisinden sonra da uygulanabilir. Bazen uzman hekim tümörün durumunu göz önünde bulundurarak ilk aşamada direkt ilaç tedavisine başlayabilir.
Fizik tedavi: Hastanın eski kas gücüne kavuşmasını ve eski hayatına dönmesini kolaylaştırmak amacıyla cerrahi operasyon sonrasındaki dönemde önerilir. Fizyoterapistler ve doktorların birlikte rol aldığı bir süreçtir. 3 veya 6 ay sürebilir, genel olarak periyotlar halinde uygulama uygun görülür.
Ağrı tedavisi: Tümörler bazen çok ciddi ağrı yapabilir. Çok nadiren ameliyat öncesi ve sonrası ağrı tedavisi gerekebilir.
Hastalığın teşhisinin erken yapılması tedavi için oldukça önemlidir. Bu nedenle sırt, boyun veya bel bölgesinde hissedilen şiddetli ağrılar göz ardı edilmemelidir. Bu belirtilerin fark edildiği durumlarda en yakın sağlık kuruluşuna başvurmayı ihmal etmeyin.
Geçiş #2
Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit. Ut elit tellus, luctus nec ullamcorper mattis, pulvinar dapibus leo.
Omurilik Tümörü
Vücudun herhangi bir dokusunda veya organında bazı hücrelerin kontrolsüz şekilde üremesi ve büyümesi sonucunda tümörler oluşmaktadır. Bu çoğalma ve büyümenin vücutta işlev gören otokontrol yolları ile durdurulması veya yavaşlatılması mümkün değildir. Fakat vücutta oluşan bu tümörler her zaman kötü huylu (habis) olmayabilir. İyi huylu (selim) özellikli tümörler de bulunur. Tümör ve kanser kavramları günlük hayatta çok sık şekilde birbirlerine karıştırılan kavramlardır ancak aslında kötü huylu (habis) olan tümörler kanser olarak adlandırılmaktadır. Spinal tümörler Santral Sinir Sistemi tümörleri arasında %20’lik bir paya sahiptir. Toplumlarda sıkılığı değişmekle birlikte, 100000/2-10 oranında görülebilmektedir.
Omurilik Tümörü Nedir?
Omurilik tümörleri, omurga ve omuriliği oluşturan kemiklerde, sinirlerde veya bu bölgede bulunan diğer yumuşak dokularda oluşan tümörlerdir. Primer(birincil) ve metastatik (başka bir kanserin yayılması) olarak iki şekilde görülebilir.
Primer tümörler omurganın ve omuriliğin yapısını oluşturan asıl hücreler nedeniyle oluşurken, metastatik tümörler vücudun farklı yerlerinde daha önce oluşmuş olan bir tümörün kontrol edilemeyerek omurgaya sıçraması ile omurilikte oluşan tümörlerin bulunduğu sınıftır.
Omuriliğin zar tabakası dışında, bu zar ile omuriliğin arasındaki bölgede, omuriliğin iç bölgelerinde de tümör oluşabilir. Omurilik zarı dışındaki tümörlerin büyük bir çoğunluğunun nedeni vücudun farklı bölgelerinde oluşmuş tümörün metastazıdır. Kesin bir durum olmamakla birlikte omuriliğin içerisinden ve zarlarından veya sinirin kendisinden kaynaklanan tümörler iyi huylu (selim) tümörlerdir.
Tümörün yerleşim yerine göre 3 ayrı sınıfa ayrılmıştır. Ekstradural (omurilik zarı dışında yerleşen), intradural ekstramedüller (omurilik zarı içinde, sinirlerin dışında) ve intradural intramedüller ((omurilik zarı içinde, sinirlerin içinde/yapışık) olarak ayrılmıştır. En sık olarak ekstradural tümör karşımıza çıkar.
Metastatik tümörler 45-65 yaş aralığında bulunan erkeklerde oldukça sık görülür. Omurilik tümörü tedavilerinde diğer hastalıklarda olduğu gibi erken teşhis çok önemli bir yere sahiptir.
Omurilik Tümörü Belirtileri Nelerdir?
Belirtilerin oluşma süresi her hastalıkta olduğu gibi kişiden kişiye, tümörün yerleştiği bölgeye ve büyüme/üreme hızına göre değişiklik gösterebilir.
Omurilik Tümörü Nedenleri Nelerdir?
Omurilik Tümörünün Teşhisi Nasıl Yapılır?
Hastanın şikayetleri ve muayenesi önemlidir. Sonrasında ise görüntüleme teknikleriyle tümörün yeri belirlenir. Özellikle kanser nedeniyle takip edilen hastaların omurgaya metastazlarında PET CT önemlidir. Tüm omurganın veya ağrının özellikle fazla şekilde hissedildiği omurga bölümünün MR’ının çekilmesi istenebilir. Özellikle kemik tümörlerde bilgisayarlı tomografi gerekir. Bu hastalarda sinirlerin ne kadar sağlıklı çalıştığı EMG, SEP gibi elektrofizyolojik çalışmalar ile desteklenebilir.
Teşhis için kişinin çeşitli sağlık kuruluşlarına başvurması için belirti olarak görülen şiddetli sırt, boyun ve bel bölgelerindeki ağrıların önemsenmesi gereklidir. Bu ağrılar geceleri hastaların uykudan uyanmasına neden olabilecek kadar şiddetlidir.
Omurilik Tümörü Tedavisi Nasıl Yapılır?
Omurilikte oluşan tümörler genelde iyi huylu (selim) olur ancak aksi durumlar da söz konusudur. Omurilik tedavisinin nasıl yapılacağı tümörün yerine, tümörün tipine, tümör nedeniyle hastada ortaya çıkan belirtilere, hastanın kişisel özelliklerine göre değişmektedir. Her hastalıkta olduğu gibi bu hastalıkta da erken teşhis çok büyük bir öneme sahiptir.
Cerrahi operasyon ile tedavi yöntemi:
Hibrit ameliyathanede yapılacak olan “Mikrocerrahi” tedavi bu hastaların ameliyat başarısını artırmaktadır. Günümüzde bu teknikle, geçmişte ameliyat yapılamayan veya ameliyat sonrasında çok ağır komplikasyonlar (felç gibi) görülen hastalar başarılı bir şekilde ameliyatları yapılabilmektedir.
İyi huylu tümörlerin tedavisinde tümörün mikrocerrahi olarak tamamaen çıkarılması şifa ile sonuçlanmaktadır.
Kötü huylu tümörler de ise birkaç cerrahi seçenek vardır. Nöroonkoloji konseyinde tartışıldıktan sonra en iyi tedavi seçeneği hastaya sunulur. Bu hastalara hibrit ameliyathanede yapılan mikrocerrahi sonrası patoloji sonucuna göre radyoterapi ve kemoterapi verilebilmektedir.
Hastanın durumu ve omurga tutulumuna göre mikrocerrahi ile birlikte, seperasyon (basit cerrahi), vidalar ile stabilizasyon cerrahisi , vertebroplasti denilen kemik çimentosu gibi ameliyatlar eklenebilir.
Biz klinik olarak minimal invaziv (doku ve kemiğe en az hasar veren , kemiğe küçük bir pencere açarak ) yöntemle mikrocerrahi operasyonu yapmaktayız. Ameliyat sırasında floresein özellikli mikroskop( tümörü boyayan özel bir mikroskop), nöromönitorizasyon (kollara ve bacaklara giden sinirlerin ameliyat sırasında takip edilmesini sağlayan teknoloji) , O arm –CT (ameliyat sırasında kullanılan tomografi cihazı) ve nöronavigasyon gibi birçok teknolojik cihazı kullanmaktayız (Hibrit ameliyathane)
Işın Tedavisi (radyoterapi): Ağrının azaltılmasının veya yayılımın kontrol altına alınmasının amaçlandığı bir tedavi yöntemidir. Cyberknife teknolojisi ile eskiden yapılamayan ışınlamalar bu teknoloji sayesinde sinir sistemine zarar vermeden ışınlanabilmektedir. Cerrahi operasyonlardan sonra veya kendi başına radyocerrahi uygulama yapılabilir. Bazı durumlarda hastaya ilaç tedavisi ve ışın tedavisi birlikte verilerek tümör tedavisi gerçekleştirilebilir.
İlaç tedavisi (kemoterapi): Bu tedavide uygulanan ilaç seçimi uzman hekim tarafından tümör türüne ve yayılma olasılığına göre seçilir. Cerrahi operasyonlardan sonra veya ışın tedavisinden sonra da uygulanabilir. Bazen uzman hekim tümörün durumunu göz önünde bulundurarak ilk aşamada direkt ilaç tedavisine başlayabilir.
Fizik tedavi: Hastanın eski kas gücüne kavuşmasını ve eski hayatına dönmesini kolaylaştırmak amacıyla cerrahi operasyon sonrasındaki dönemde önerilir. Fizyoterapistler ve doktorların birlikte rol aldığı bir süreçtir. 3 veya 6 ay sürebilir, genel olarak periyotlar halinde uygulama uygun görülür.
Ağrı tedavisi: Tümörler bazen çok ciddi ağrı yapabilir. Çok nadiren ameliyat öncesi ve sonrası ağrı tedavisi gerekebilir.
Hastalığın teşhisinin erken yapılması tedavi için oldukça önemlidir. Bu nedenle sırt, boyun veya bel bölgesinde hissedilen şiddetli ağrılar göz ardı edilmemelidir. Bu belirtilerin fark edildiği durumlarda en yakın sağlık kuruluşuna başvurmayı ihmal etmeyin.
Geçiş #2
Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit. Ut elit tellus, luctus nec ullamcorper mattis, pulvinar dapibus leo.
Join Our Dance Community
Get the latest news, updates and offers from our studio delivered to your inbox.
Our Studio In Images
Ut ullamcorper dictumst tempor egestas risus sed consequat. Iaculis donec et adipiscing vulputate porttitor dictum adipiscing massa dictumst urna.
- Tümörün zamanında teşhisi ve tedavisi yapılamadığı takdirde, büyür ve omurilikte baskıya yol açar. Omurilikte oluşan baskı sonrasında da sırtta ağrı hissedilebilir.
- Tümörün yerine göre baskı yaptığı sinirde oluşan hasara göre problemler oluşur. Boyun da , sırtta ve belde farklı bulgular ortaya çıkar.
- Sırt ile birlikte boyun ve bel bölgelerinde görülebilen ve dinlenilse dahi geçmeyecek şiddette bulunan ağrılar (Ağrılar başlangıç aşamasında kafa içi basıncını arttıran öksürme, ıkınma, hapşırma gibi faktörlerle artar ve istirahat ile artar fakat durum ilerledikçe istirahatle geçemeyecek duruma gelir.)
- Vücudun belirli yerlerinde oluşan karıncalanmalar, uyuşma hissi (Örneğin tümör boyun bölgesinde bulunuyorsa kol ve bacaklarda uyuşmalar, sırt ve bel bölgesindeyse sadece bacaklarda uyuşmalar görülebilir.)
- Vücutta soğukluk hissi
- Kol veya bacaklar başta olmak üzere vücudun farklı uzuvlarındaki kaslarda zayıflama, kaslarda erime
- Uyuşmalar ve kaslarda oluşan güçsüzlük nedeniyle yürümede zorluk çekme
- Bağırsakların veya idrar torbasının kontrolünün kaybolmasına bağlı, idrar veya büyük abdestini (dışkı) kaçırma, tutamama, zorlanma
- Omurgada tümöre bağlı olarak gelişen eğri görüntü (skolyoz- kifoz)
- Tedavisinde geç kalındığı ve hastalığın ileri evrelere ulaştığı durumlarda görülebilen cinsel fonksiyonlarda bozulma
- Felçe kadar uzanan (boyunda ise kollarda ve bacaklarda, sırta veya belde ise bacaklarda felç) ciddi belirtiler bulunur.
- Tümörlerin genel olarak oluşum nedenleri tam olarak bilinmiyor. Bu faktörler arasında genetik faktörler, kimyasal bazı faktörler, radyasyona uzun süre maruz kalma ve çeşitli virüslerle enfekte olma sayılabilir. Omurilik tümörünün bir diğer önemli sebebi de farklı organlarda görülen kötü huylu tümörlerin metastaz yaparak buraya sıçramasıdır.
- Spina bifida gibi bazı sağlık sorunları görülmesi
- X kromozomuna bağlı olarak görülen bazı mutasyonlar
- Bazı nadir de olsa görülebilen genetik bozukluklar (Dandy Walker malformasyonu gibi)
- Beyin veya omurilik ile araknoid membran arasında bulunan içi sıvı ile dolu olan keseler yani Araknoid kistler
- Beyin ve omuriliği kavrayan zarda oluşan enfeksiyonar (menenjit gibi)
- Beyinde oluşan tümörler
- İnme
- Kafalarda belirli nedenlerden dolayı oluşan travmalar ve yaralanmalar
- Beyinde oluşan kan pıhtıları yani venöz tromboz denilen durum
- Beynin içinde görülen kanama durumları
- Beyin omurilik sıvısının dolaşımının gerçekleştiği kanallarda doğuştan görülen darlık bazen geç dönemde belirti verebilir.
- Başın su toplaması nedeniyle normalden büyük olması,
- Damarların kolay şekilde görülebildiği kadar inceliğe ve parlaklığa sahip saç derisi
- Bıngıldakta (bebeğin başının üstündeki yumuşak bölge) su toplamasına bağlı olarak gelişen şişkinlik veya gerginlik
- Kafatasında oluşan geniş boşluklar
- Beslenme şeklinde oluşan bozukluk ve dengesizlik
- Sinirli olma hali
- Kusma
- Nöbet geçirme (Epilepsi, sara krizi)
- Sürekli uyuklama durumu
- Ayak ve bacaklarda bulunan kaslarda sertlik oluşması ve spazmlar görülmesi
- Gözlerde kayma, görme problemi
- Başta ağrı oluşması (Beyin sıvısı yatış pozisyonunda uzun süre kalınması nedeniyle çok iyi boşalamamaktadır. Bu nedenle kişiler sabah kalktıklarında daha şiddetli şekilde baş ağrısı hissedebilir. Sürekli oturmak da baş ağrısını arttırabilir ve bu baş ağrıları hastalık ilerledikçe, tedavi de edilmedikçe sürekli hale gelebilir.)
- Boyun ağrısı
- Kendini hasta, yorgun ve halsiz hissetmek
- Sıklıkla uyku halinde olma (ileri durumlarda koma durumu dahi gerçekleşebilir)
- Zihinsel bulanıklık yaşanması ve sık sık kafa karışıklığı oluşması
- Görme problemi, sıklıkla bulanık veya çift olarak görme
- Yürümede zorluk yaşanması
- İdrar kaçırma ve dışkıyı tutamama durumu
- Çocuklarda kısa şekilde ve tiz bir sesle görülen ağlamalar
- Kafa büyüklüğünün de değişmesiyle beraber yüz görünümünde gerçekleşen değişiklikler
- Çocuklarda gelişimde gerilik oluşması
- Hareketlerin yavaşlaması ve sınırlandırılması
- Alınganlık ve kontrolsüz olan ruh hali
- Nöbet geçirme (Epilepsi, sara krizi)
- Yürümede bozulma, dönüşleri rahat yapamama (Tipik terde mıknatıs varmış hissi şeklinde yürürler)
- Zihinsel işlevlerin bozulması kaynaklı hafızada yaşanan problemler, unutkanlık
- Başta ağrı hissedilmesi
- İdrar veya dışkıyı tutamama durumu
-
Gözlem ve/veya cerrahi olmayan tedavi(takip)
-
Ani başlayan ağrı, kuvvet kaybı, his kaybı ve idrar kaçırma şikayeti,
-
İlerleyici güç kaybı,
-
Yeterli konservatif tedaviye rağmen dayanılmaz ağrı hissedilmesidir.
-
Hasta kesinlikle bir iki kiloyu aşan ağırlıkları kaldırmamalıdır.
-
Öne ve yanlara doğru eğilme, belin bükülmesi yasaklanır. Eğer yerden bir şey alınacaksa hastanın çömelerek alması söylenir.
-
Hastaların otururken belinin arkasına bel boşluğunu yok edecek şekilde bir yastık koymaları ve yirmi dakikadan fazla oturmamaları önerilir. Eğer hastanın mesleği gereği uzun süre oturması gerekiyorsa her yirmi dakikada bir yürümesi önerilir.
-
Hasta ortopedik yatakta yatmalıdır.
-
Traktör kullanmamalı, uzun süre araba kullananlara ise yirmi dakikada bir arabalarını park edip arabalarının etrafında birkaç kez dönmeleri tavsiye edilir.
-
Hastanın yukarıya doğru uzanması yasaklanır. Yukarıdan bir şey alacaksa bir iskemle veya merdivenin üstüne çıkıp alması söylenir.
-
Hastaya belini daima sıcak tutması, açık pencere veya havalandırma (klima) önünde durmaması hatırlatılır.
-
Abdest alırken bacak lavobaya uzatılmamalıdır. Yer sofrası kullanılmamalıdır.
-
Bel ve bacak ağrısı olan hastalar mutlaka stresten kaçınmalıdır. Stres ağrıyı arttırmak yanında bel fıtığının ilerlemesine de yol açabilir.
-
Beyin Pili Nedir?
-
Hangi hastalıklarda kullanılır?
-
Beyin pili hastanın tedavisinde neler sağlar?
-
Parkinson Hastalarında Tedavi süreci nasıldır?
-
Beyin pili nasıl takılır ?
-
Pil değiştirmek gerekir mi?
-
Ameliyatın komplikasyonları nelerdir?
-
Standart external beam radyoterapi ile etraftaki normal beyin dokusu korunmaya çalışarak ışının verilmesi prensibine dayanır. Uzun dönem sonraki beyin üzerindeki radyoterapi komplikasyonları son zamanlarda geliştirilen radyoretapi yöntemleri kullanılarak oldukça azaltılmıştır. Yeni radyoterapi teknikleri, üç boyutlu konformal radyoterapi (3DCRT)den intensity-modulated radyoterapi (IMRT) ye kadar uzanmaktadır.
-
Proton beam radyoterapi radyoaktif materyal olarak proton ışını kullanarak beyindeki hedefe ışın verilmesi prensibine dayanır. Avantajı daha az olarak etraf dokuya zarar verir.
-
Stereotaktik radyocerrahi (Gamma knife, Cyberknife gibi) burada hedeflenen dokuya gamma ışını ya da x ışını vererek tek seferde yüksek doz uygulanır çevre dokuya en az hasar verir. 3 cm çapından büyük tümörlerde uygulanması mümkün değildir ve genellikle glial tümörlere uygulanmaz.
-
Ağrınız yüzünden işe gidemediğiniz oluyor mu?
-
Boyun ağrınız kolunuzdan aşağıya iniyor mu?
-
Kolunuz veya elinizde uyuşma veya güçsüzlük oluyor mu?
-
Baş ağrısı çekiyor musunuz veya kürek kemiklerinizin arasında ağrınız var mı?
-
Ağrınız yüzünden ailevi etkinliklere katılamadığınız oluyor mu?
-
Ağrınız, aileniz ve arkadaşlarınızdan uzak, tek başınıza kalmanızı mı gerektiriyor?
-
Başka insanlarla birlikteyken rahatsızlığınız yüzünden kendinizi diğerlerinden uzak buluyor ve eğlenemiyor musunuz?
-
Ağrınız yüzünden engellenmiş ve karamsar mı hissediyorsunuz?
-
İşe gitmediğiniz günler çok fazla olduğu için işinizi kaybetmekten mi korkuyorsunuz?
-
Diğer insanların, çektiğiniz ağrının gerçek olmadığını düşündüğünü mü hissediyorsunuz?
-
Hayatınız üzerinde kontrolünüzün kalmadığını mı hissediyorsunuz?
-
İlaca alerjik reaksiyon;
-
sinir hasarı;
-
enjeksiyon bölgesinde morarma;
-
enjeksiyon bölgesinde enfeksiyon;
-
başağrısına yol açan dura delinmesi.
-
Baş ağrısı
-
Görme bozuklukları
-
Adet dönemi değişiklikleri, gecikmeleri
-
Kısırlık
-
Çok az ya da çok fazla anne sütü üretimi
-
Fazla ACTH (adrenokortikotrop hormon) üretiminden kaynaklanan Cushing sendromu
-
Aşırı büyüme hormonu üretiminden kaynaklanan akromegali (umumi gelişme bittikten sonra kemiklerde ve vücudun sivri kısımlarında meydana gelen kalınlaşma ve büyüme)
-
Sebepsiz yorgunluk
-
Ruh halinin tutarsız olması
-
Sabırsızlık
-
Mekanik bel ağrısı
-
Lomber disk hernisi (Bel fıtığı)
-
Omurga romatizması (osteoartrit)
-
Böbrek ağrısı (Renal kolik) vs.
-
50 yaşından büyük, 20 yaşından küçük hasta,
-
Önceden kanser hikâyesi veya kilo kaybı öyküsü ,
-
Ciddi travma öyküsü,
-
İstirahat ile geçmeyen bel ağrısı,
-
Uzun süreli steroid (kortizon) ilaç kullanımı,
-
Ani başlayan bacaklarda güçsüzlük, uyuşukluk, idrar kaçırma şikayeti varsa.
-
Ani başlayan ağrı, kuvvet kaybı, his kaybı ve idrar kaçırma şikayeti,
-
İlerleyici güç kaybı,
-
Yeterli konservatif tedaviye rağmen dayanılmaz ağrı hissedilmesidir.
-
Hasta kesinlikle bir iki kiloyu aşan ağırlıkları kaldırmamalıdır.
-
Öne ve yanlara doğru eğilme, belin bükülmesi yasaklanır. Eğer yerden bir şey alınacaksa hastanın çömelerek alması söylenir.
-
Hastaların otururken belinin arkasına bel boşluğunu yok edecek şekilde bir yastık koymaları ve yirmi dakikadan fazla oturmamaları önerilir. Eğer hastanın mesleği gereği uzun süre oturması gerekiyorsa her yirmi dakikada bir yürümesi önerilir.
-
Hasta ortopedik yatakta yatmalıdır.
-
Traktör kullanmamalı, uzun süre araba kullananlara ise yirmi dakikada bir arabalarını park edip arabalarının etrafında birkaç kez dönmeleri tavsiye edilir.
-
Hastanın yukarıya doğru uzanması yasaklanır. Yukarıdan bir şey alacaksa bir iskemle veya merdivenin üstüne çıkıp alması söylenir.
-
Hastaya belini daima sıcak tutması, açık pencere veya havalandırma (klima) önünde durmaması hatırlatılır.
-
Abdest alırken bacak lavobaya uzatılmamalıdır. Yer sofrası kullanılmamalıdır.
-
Bel ve bacak ağrısı olan hastalar mutlaka stresten kaçınmalıdır. Stres ağrıyı arttırmak yanında bel fıtığının ilerlemesine de yol açabilir.
-
Oturuş,yatış ve duruş pozisyonlarına dikkat edilmeli, vücut pozisyonlarını değiştirmeyi öğrenmelidir. Uzun süre yanlış pozisyonda kalmamalıdır
-
Ev hanımları sürekli tekrarlayan bez sıkma, el işi yapma gibi zorlayıcı hareketlerden kaçınmalıdır
-
Benzer şekilde sürekli klavye/fare kullananlar, bileklerini uzun süre bükülü tutmamalıdır
-
Dirsekler masaya veya herhangi bir yere dayanarak çalışmamalı, uzun süre bacak bacak üstüne atma veya bağdaş kurarak oturulmamalıdır
-
Ellerle çok fazla yük taşımamalı ve bükülü tutulmamalıdır
-
Bağ, eklem ve kasları güçlü tutmak için düzenli olarak germe-esneme egzersizleri yapılmalıdır
-
Şeker, guatr ve romatolojik hastalığı olanlar hastalıklarını kontrol altında tutmalıdırlar
- Tümörün zamanında teşhisi ve tedavisi yapılamadığı takdirde, büyür ve omurilikte baskıya yol açar. Omurilikte oluşan baskı sonrasında da sırtta ağrı hissedilebilir.
- Tümörün yerine göre baskı yaptığı sinirde oluşan hasara göre problemler oluşur. Boyun da , sırtta ve belde farklı bulgular ortaya çıkar.
- Sırt ile birlikte boyun ve bel bölgelerinde görülebilen ve dinlenilse dahi geçmeyecek şiddette bulunan ağrılar (Ağrılar başlangıç aşamasında kafa içi basıncını arttıran öksürme, ıkınma, hapşırma gibi faktörlerle artar ve istirahat ile artar fakat durum ilerledikçe istirahatle geçemeyecek duruma gelir.)
- Vücudun belirli yerlerinde oluşan karıncalanmalar, uyuşma hissi (Örneğin tümör boyun bölgesinde bulunuyorsa kol ve bacaklarda uyuşmalar, sırt ve bel bölgesindeyse sadece bacaklarda uyuşmalar görülebilir.)
- Vücutta soğukluk hissi
- Kol veya bacaklar başta olmak üzere vücudun farklı uzuvlarındaki kaslarda zayıflama, kaslarda erime
- Uyuşmalar ve kaslarda oluşan güçsüzlük nedeniyle yürümede zorluk çekme
- Bağırsakların veya idrar torbasının kontrolünün kaybolmasına bağlı, idrar veya büyük abdestini (dışkı) kaçırma, tutamama, zorlanma
- Omurgada tümöre bağlı olarak gelişen eğri görüntü (skolyoz- kifoz)
- Tedavisinde geç kalındığı ve hastalığın ileri evrelere ulaştığı durumlarda görülebilen cinsel fonksiyonlarda bozulma
- Felçe kadar uzanan (boyunda ise kollarda ve bacaklarda, sırta veya belde ise bacaklarda felç) ciddi belirtiler bulunur.
- Tümörlerin genel olarak oluşum nedenleri tam olarak bilinmiyor. Bu faktörler arasında genetik faktörler, kimyasal bazı faktörler, radyasyona uzun süre maruz kalma ve çeşitli virüslerle enfekte olma sayılabilir. Omurilik tümörünün bir diğer önemli sebebi de farklı organlarda görülen kötü huylu tümörlerin metastaz yaparak buraya sıçramasıdır.
- Spina bifida gibi bazı sağlık sorunları görülmesi
- X kromozomuna bağlı olarak görülen bazı mutasyonlar
- Bazı nadir de olsa görülebilen genetik bozukluklar (Dandy Walker malformasyonu gibi)
- Beyin veya omurilik ile araknoid membran arasında bulunan içi sıvı ile dolu olan keseler yani Araknoid kistler
- Beyin ve omuriliği kavrayan zarda oluşan enfeksiyonar (menenjit gibi)
- Beyinde oluşan tümörler
- İnme
- Kafalarda belirli nedenlerden dolayı oluşan travmalar ve yaralanmalar
- Beyinde oluşan kan pıhtıları yani venöz tromboz denilen durum
- Beynin içinde görülen kanama durumları
- Beyin omurilik sıvısının dolaşımının gerçekleştiği kanallarda doğuştan görülen darlık bazen geç dönemde belirti verebilir.
- Başın su toplaması nedeniyle normalden büyük olması,
- Damarların kolay şekilde görülebildiği kadar inceliğe ve parlaklığa sahip saç derisi
- Bıngıldakta (bebeğin başının üstündeki yumuşak bölge) su toplamasına bağlı olarak gelişen şişkinlik veya gerginlik
- Kafatasında oluşan geniş boşluklar
- Beslenme şeklinde oluşan bozukluk ve dengesizlik
- Sinirli olma hali
- Kusma
- Nöbet geçirme (Epilepsi, sara krizi)
- Sürekli uyuklama durumu
- Ayak ve bacaklarda bulunan kaslarda sertlik oluşması ve spazmlar görülmesi
- Gözlerde kayma, görme problemi
- Başta ağrı oluşması (Beyin sıvısı yatış pozisyonunda uzun süre kalınması nedeniyle çok iyi boşalamamaktadır. Bu nedenle kişiler sabah kalktıklarında daha şiddetli şekilde baş ağrısı hissedebilir. Sürekli oturmak da baş ağrısını arttırabilir ve bu baş ağrıları hastalık ilerledikçe, tedavi de edilmedikçe sürekli hale gelebilir.)
- Boyun ağrısı
- Kendini hasta, yorgun ve halsiz hissetmek
- Sıklıkla uyku halinde olma (ileri durumlarda koma durumu dahi gerçekleşebilir)
- Zihinsel bulanıklık yaşanması ve sık sık kafa karışıklığı oluşması
- Görme problemi, sıklıkla bulanık veya çift olarak görme
- Yürümede zorluk yaşanması
- İdrar kaçırma ve dışkıyı tutamama durumu
- Çocuklarda kısa şekilde ve tiz bir sesle görülen ağlamalar
- Kafa büyüklüğünün de değişmesiyle beraber yüz görünümünde gerçekleşen değişiklikler
- Çocuklarda gelişimde gerilik oluşması
- Hareketlerin yavaşlaması ve sınırlandırılması
- Alınganlık ve kontrolsüz olan ruh hali
- Nöbet geçirme (Epilepsi, sara krizi)
- Yürümede bozulma, dönüşleri rahat yapamama (Tipik terde mıknatıs varmış hissi şeklinde yürürler)
- Zihinsel işlevlerin bozulması kaynaklı hafızada yaşanan problemler, unutkanlık
- Başta ağrı hissedilmesi
- İdrar veya dışkıyı tutamama durumu
-
Gözlem ve/veya cerrahi olmayan tedavi(takip)
-
Ani başlayan ağrı, kuvvet kaybı, his kaybı ve idrar kaçırma şikayeti,
-
İlerleyici güç kaybı,
-
Yeterli konservatif tedaviye rağmen dayanılmaz ağrı hissedilmesidir.
-
Hasta kesinlikle bir iki kiloyu aşan ağırlıkları kaldırmamalıdır.
-
Öne ve yanlara doğru eğilme, belin bükülmesi yasaklanır. Eğer yerden bir şey alınacaksa hastanın çömelerek alması söylenir.
-
Hastaların otururken belinin arkasına bel boşluğunu yok edecek şekilde bir yastık koymaları ve yirmi dakikadan fazla oturmamaları önerilir. Eğer hastanın mesleği gereği uzun süre oturması gerekiyorsa her yirmi dakikada bir yürümesi önerilir.
-
Hasta ortopedik yatakta yatmalıdır.
-
Traktör kullanmamalı, uzun süre araba kullananlara ise yirmi dakikada bir arabalarını park edip arabalarının etrafında birkaç kez dönmeleri tavsiye edilir.
-
Hastanın yukarıya doğru uzanması yasaklanır. Yukarıdan bir şey alacaksa bir iskemle veya merdivenin üstüne çıkıp alması söylenir.
-
Hastaya belini daima sıcak tutması, açık pencere veya havalandırma (klima) önünde durmaması hatırlatılır.
-
Abdest alırken bacak lavobaya uzatılmamalıdır. Yer sofrası kullanılmamalıdır.
-
Bel ve bacak ağrısı olan hastalar mutlaka stresten kaçınmalıdır. Stres ağrıyı arttırmak yanında bel fıtığının ilerlemesine de yol açabilir.
-
Beyin Pili Nedir?
-
Hangi hastalıklarda kullanılır?
-
Beyin pili hastanın tedavisinde neler sağlar?
-
Parkinson Hastalarında Tedavi süreci nasıldır?
-
Beyin pili nasıl takılır ?
-
Pil değiştirmek gerekir mi?
-
Ameliyatın komplikasyonları nelerdir?
-
Standart external beam radyoterapi ile etraftaki normal beyin dokusu korunmaya çalışarak ışının verilmesi prensibine dayanır. Uzun dönem sonraki beyin üzerindeki radyoterapi komplikasyonları son zamanlarda geliştirilen radyoretapi yöntemleri kullanılarak oldukça azaltılmıştır. Yeni radyoterapi teknikleri, üç boyutlu konformal radyoterapi (3DCRT)den intensity-modulated radyoterapi (IMRT) ye kadar uzanmaktadır.
-
Proton beam radyoterapi radyoaktif materyal olarak proton ışını kullanarak beyindeki hedefe ışın verilmesi prensibine dayanır. Avantajı daha az olarak etraf dokuya zarar verir.
-
Stereotaktik radyocerrahi (Gamma knife, Cyberknife gibi) burada hedeflenen dokuya gamma ışını ya da x ışını vererek tek seferde yüksek doz uygulanır çevre dokuya en az hasar verir. 3 cm çapından büyük tümörlerde uygulanması mümkün değildir ve genellikle glial tümörlere uygulanmaz.
-
Ağrınız yüzünden işe gidemediğiniz oluyor mu?
-
Boyun ağrınız kolunuzdan aşağıya iniyor mu?
-
Kolunuz veya elinizde uyuşma veya güçsüzlük oluyor mu?
-
Baş ağrısı çekiyor musunuz veya kürek kemiklerinizin arasında ağrınız var mı?
-
Ağrınız yüzünden ailevi etkinliklere katılamadığınız oluyor mu?
-
Ağrınız, aileniz ve arkadaşlarınızdan uzak, tek başınıza kalmanızı mı gerektiriyor?
-
Başka insanlarla birlikteyken rahatsızlığınız yüzünden kendinizi diğerlerinden uzak buluyor ve eğlenemiyor musunuz?
-
Ağrınız yüzünden engellenmiş ve karamsar mı hissediyorsunuz?
-
İşe gitmediğiniz günler çok fazla olduğu için işinizi kaybetmekten mi korkuyorsunuz?
-
Diğer insanların, çektiğiniz ağrının gerçek olmadığını düşündüğünü mü hissediyorsunuz?
-
Hayatınız üzerinde kontrolünüzün kalmadığını mı hissediyorsunuz?
-
İlaca alerjik reaksiyon;
-
sinir hasarı;
-
enjeksiyon bölgesinde morarma;
-
enjeksiyon bölgesinde enfeksiyon;
-
başağrısına yol açan dura delinmesi.
-
Baş ağrısı
-
Görme bozuklukları
-
Adet dönemi değişiklikleri, gecikmeleri
-
Kısırlık
-
Çok az ya da çok fazla anne sütü üretimi
-
Fazla ACTH (adrenokortikotrop hormon) üretiminden kaynaklanan Cushing sendromu
-
Aşırı büyüme hormonu üretiminden kaynaklanan akromegali (umumi gelişme bittikten sonra kemiklerde ve vücudun sivri kısımlarında meydana gelen kalınlaşma ve büyüme)
-
Sebepsiz yorgunluk
-
Ruh halinin tutarsız olması
-
Sabırsızlık
-
Mekanik bel ağrısı
-
Lomber disk hernisi (Bel fıtığı)
-
Omurga romatizması (osteoartrit)
-
Böbrek ağrısı (Renal kolik) vs.
-
50 yaşından büyük, 20 yaşından küçük hasta,
-
Önceden kanser hikâyesi veya kilo kaybı öyküsü ,
-
Ciddi travma öyküsü,
-
İstirahat ile geçmeyen bel ağrısı,
-
Uzun süreli steroid (kortizon) ilaç kullanımı,
-
Ani başlayan bacaklarda güçsüzlük, uyuşukluk, idrar kaçırma şikayeti varsa.
-
Ani başlayan ağrı, kuvvet kaybı, his kaybı ve idrar kaçırma şikayeti,
-
İlerleyici güç kaybı,
-
Yeterli konservatif tedaviye rağmen dayanılmaz ağrı hissedilmesidir.
-
Hasta kesinlikle bir iki kiloyu aşan ağırlıkları kaldırmamalıdır.
-
Öne ve yanlara doğru eğilme, belin bükülmesi yasaklanır. Eğer yerden bir şey alınacaksa hastanın çömelerek alması söylenir.
-
Hastaların otururken belinin arkasına bel boşluğunu yok edecek şekilde bir yastık koymaları ve yirmi dakikadan fazla oturmamaları önerilir. Eğer hastanın mesleği gereği uzun süre oturması gerekiyorsa her yirmi dakikada bir yürümesi önerilir.
-
Hasta ortopedik yatakta yatmalıdır.
-
Traktör kullanmamalı, uzun süre araba kullananlara ise yirmi dakikada bir arabalarını park edip arabalarının etrafında birkaç kez dönmeleri tavsiye edilir.
-
Hastanın yukarıya doğru uzanması yasaklanır. Yukarıdan bir şey alacaksa bir iskemle veya merdivenin üstüne çıkıp alması söylenir.
-
Hastaya belini daima sıcak tutması, açık pencere veya havalandırma (klima) önünde durmaması hatırlatılır.
-
Abdest alırken bacak lavobaya uzatılmamalıdır. Yer sofrası kullanılmamalıdır.
-
Bel ve bacak ağrısı olan hastalar mutlaka stresten kaçınmalıdır. Stres ağrıyı arttırmak yanında bel fıtığının ilerlemesine de yol açabilir.
-
Oturuş,yatış ve duruş pozisyonlarına dikkat edilmeli, vücut pozisyonlarını değiştirmeyi öğrenmelidir. Uzun süre yanlış pozisyonda kalmamalıdır
-
Ev hanımları sürekli tekrarlayan bez sıkma, el işi yapma gibi zorlayıcı hareketlerden kaçınmalıdır
-
Benzer şekilde sürekli klavye/fare kullananlar, bileklerini uzun süre bükülü tutmamalıdır
-
Dirsekler masaya veya herhangi bir yere dayanarak çalışmamalı, uzun süre bacak bacak üstüne atma veya bağdaş kurarak oturulmamalıdır
-
Ellerle çok fazla yük taşımamalı ve bükülü tutulmamalıdır
-
Bağ, eklem ve kasları güçlü tutmak için düzenli olarak germe-esneme egzersizleri yapılmalıdır
-
Şeker, guatr ve romatolojik hastalığı olanlar hastalıklarını kontrol altında tutmalıdırlar
- Tümörün zamanında teşhisi ve tedavisi yapılamadığı takdirde, büyür ve omurilikte baskıya yol açar. Omurilikte oluşan baskı sonrasında da sırtta ağrı hissedilebilir.
- Tümörün yerine göre baskı yaptığı sinirde oluşan hasara göre problemler oluşur. Boyun da , sırtta ve belde farklı bulgular ortaya çıkar.
- Sırt ile birlikte boyun ve bel bölgelerinde görülebilen ve dinlenilse dahi geçmeyecek şiddette bulunan ağrılar (Ağrılar başlangıç aşamasında kafa içi basıncını arttıran öksürme, ıkınma, hapşırma gibi faktörlerle artar ve istirahat ile artar fakat durum ilerledikçe istirahatle geçemeyecek duruma gelir.)
- Vücudun belirli yerlerinde oluşan karıncalanmalar, uyuşma hissi (Örneğin tümör boyun bölgesinde bulunuyorsa kol ve bacaklarda uyuşmalar, sırt ve bel bölgesindeyse sadece bacaklarda uyuşmalar görülebilir.)
- Vücutta soğukluk hissi
- Kol veya bacaklar başta olmak üzere vücudun farklı uzuvlarındaki kaslarda zayıflama, kaslarda erime
- Uyuşmalar ve kaslarda oluşan güçsüzlük nedeniyle yürümede zorluk çekme
- Bağırsakların veya idrar torbasının kontrolünün kaybolmasına bağlı, idrar veya büyük abdestini (dışkı) kaçırma, tutamama, zorlanma
- Omurgada tümöre bağlı olarak gelişen eğri görüntü (skolyoz- kifoz)
- Tedavisinde geç kalındığı ve hastalığın ileri evrelere ulaştığı durumlarda görülebilen cinsel fonksiyonlarda bozulma
- Felçe kadar uzanan (boyunda ise kollarda ve bacaklarda, sırta veya belde ise bacaklarda felç) ciddi belirtiler bulunur.
- Tümörlerin genel olarak oluşum nedenleri tam olarak bilinmiyor. Bu faktörler arasında genetik faktörler, kimyasal bazı faktörler, radyasyona uzun süre maruz kalma ve çeşitli virüslerle enfekte olma sayılabilir. Omurilik tümörünün bir diğer önemli sebebi de farklı organlarda görülen kötü huylu tümörlerin metastaz yaparak buraya sıçramasıdır.
- Spina bifida gibi bazı sağlık sorunları görülmesi
- X kromozomuna bağlı olarak görülen bazı mutasyonlar
- Bazı nadir de olsa görülebilen genetik bozukluklar (Dandy Walker malformasyonu gibi)
- Beyin veya omurilik ile araknoid membran arasında bulunan içi sıvı ile dolu olan keseler yani Araknoid kistler
- Beyin ve omuriliği kavrayan zarda oluşan enfeksiyonar (menenjit gibi)
- Beyinde oluşan tümörler
- İnme
- Kafalarda belirli nedenlerden dolayı oluşan travmalar ve yaralanmalar
- Beyinde oluşan kan pıhtıları yani venöz tromboz denilen durum
- Beynin içinde görülen kanama durumları
- Beyin omurilik sıvısının dolaşımının gerçekleştiği kanallarda doğuştan görülen darlık bazen geç dönemde belirti verebilir.
- Başın su toplaması nedeniyle normalden büyük olması,
- Damarların kolay şekilde görülebildiği kadar inceliğe ve parlaklığa sahip saç derisi
- Bıngıldakta (bebeğin başının üstündeki yumuşak bölge) su toplamasına bağlı olarak gelişen şişkinlik veya gerginlik
- Kafatasında oluşan geniş boşluklar
- Beslenme şeklinde oluşan bozukluk ve dengesizlik
- Sinirli olma hali
- Kusma
- Nöbet geçirme (Epilepsi, sara krizi)
- Sürekli uyuklama durumu
- Ayak ve bacaklarda bulunan kaslarda sertlik oluşması ve spazmlar görülmesi
- Gözlerde kayma, görme problemi
- Başta ağrı oluşması (Beyin sıvısı yatış pozisyonunda uzun süre kalınması nedeniyle çok iyi boşalamamaktadır. Bu nedenle kişiler sabah kalktıklarında daha şiddetli şekilde baş ağrısı hissedebilir. Sürekli oturmak da baş ağrısını arttırabilir ve bu baş ağrıları hastalık ilerledikçe, tedavi de edilmedikçe sürekli hale gelebilir.)
- Boyun ağrısı
- Kendini hasta, yorgun ve halsiz hissetmek
- Sıklıkla uyku halinde olma (ileri durumlarda koma durumu dahi gerçekleşebilir)
- Zihinsel bulanıklık yaşanması ve sık sık kafa karışıklığı oluşması
- Görme problemi, sıklıkla bulanık veya çift olarak görme
- Yürümede zorluk yaşanması
- İdrar kaçırma ve dışkıyı tutamama durumu
- Çocuklarda kısa şekilde ve tiz bir sesle görülen ağlamalar
- Kafa büyüklüğünün de değişmesiyle beraber yüz görünümünde gerçekleşen değişiklikler
- Çocuklarda gelişimde gerilik oluşması
- Hareketlerin yavaşlaması ve sınırlandırılması
- Alınganlık ve kontrolsüz olan ruh hali
- Nöbet geçirme (Epilepsi, sara krizi)
- Yürümede bozulma, dönüşleri rahat yapamama (Tipik terde mıknatıs varmış hissi şeklinde yürürler)
- Zihinsel işlevlerin bozulması kaynaklı hafızada yaşanan problemler, unutkanlık
- Başta ağrı hissedilmesi
- İdrar veya dışkıyı tutamama durumu
-
Gözlem ve/veya cerrahi olmayan tedavi(takip)
-
Ani başlayan ağrı, kuvvet kaybı, his kaybı ve idrar kaçırma şikayeti,
-
İlerleyici güç kaybı,
-
Yeterli konservatif tedaviye rağmen dayanılmaz ağrı hissedilmesidir.
-
Hasta kesinlikle bir iki kiloyu aşan ağırlıkları kaldırmamalıdır.
-
Öne ve yanlara doğru eğilme, belin bükülmesi yasaklanır. Eğer yerden bir şey alınacaksa hastanın çömelerek alması söylenir.
-
Hastaların otururken belinin arkasına bel boşluğunu yok edecek şekilde bir yastık koymaları ve yirmi dakikadan fazla oturmamaları önerilir. Eğer hastanın mesleği gereği uzun süre oturması gerekiyorsa her yirmi dakikada bir yürümesi önerilir.
-
Hasta ortopedik yatakta yatmalıdır.
-
Traktör kullanmamalı, uzun süre araba kullananlara ise yirmi dakikada bir arabalarını park edip arabalarının etrafında birkaç kez dönmeleri tavsiye edilir.
-
Hastanın yukarıya doğru uzanması yasaklanır. Yukarıdan bir şey alacaksa bir iskemle veya merdivenin üstüne çıkıp alması söylenir.
-
Hastaya belini daima sıcak tutması, açık pencere veya havalandırma (klima) önünde durmaması hatırlatılır.
-
Abdest alırken bacak lavobaya uzatılmamalıdır. Yer sofrası kullanılmamalıdır.
-
Bel ve bacak ağrısı olan hastalar mutlaka stresten kaçınmalıdır. Stres ağrıyı arttırmak yanında bel fıtığının ilerlemesine de yol açabilir.
-
Beyin Pili Nedir?
-
Hangi hastalıklarda kullanılır?
-
Beyin pili hastanın tedavisinde neler sağlar?
-
Parkinson Hastalarında Tedavi süreci nasıldır?
-
Beyin pili nasıl takılır ?
-
Pil değiştirmek gerekir mi?
-
Ameliyatın komplikasyonları nelerdir?
-
Standart external beam radyoterapi ile etraftaki normal beyin dokusu korunmaya çalışarak ışının verilmesi prensibine dayanır. Uzun dönem sonraki beyin üzerindeki radyoterapi komplikasyonları son zamanlarda geliştirilen radyoretapi yöntemleri kullanılarak oldukça azaltılmıştır. Yeni radyoterapi teknikleri, üç boyutlu konformal radyoterapi (3DCRT)den intensity-modulated radyoterapi (IMRT) ye kadar uzanmaktadır.
-
Proton beam radyoterapi radyoaktif materyal olarak proton ışını kullanarak beyindeki hedefe ışın verilmesi prensibine dayanır. Avantajı daha az olarak etraf dokuya zarar verir.
-
Stereotaktik radyocerrahi (Gamma knife, Cyberknife gibi) burada hedeflenen dokuya gamma ışını ya da x ışını vererek tek seferde yüksek doz uygulanır çevre dokuya en az hasar verir. 3 cm çapından büyük tümörlerde uygulanması mümkün değildir ve genellikle glial tümörlere uygulanmaz.
-
Ağrınız yüzünden işe gidemediğiniz oluyor mu?
-
Boyun ağrınız kolunuzdan aşağıya iniyor mu?
-
Kolunuz veya elinizde uyuşma veya güçsüzlük oluyor mu?
-
Baş ağrısı çekiyor musunuz veya kürek kemiklerinizin arasında ağrınız var mı?
-
Ağrınız yüzünden ailevi etkinliklere katılamadığınız oluyor mu?
-
Ağrınız, aileniz ve arkadaşlarınızdan uzak, tek başınıza kalmanızı mı gerektiriyor?
-
Başka insanlarla birlikteyken rahatsızlığınız yüzünden kendinizi diğerlerinden uzak buluyor ve eğlenemiyor musunuz?
-
Ağrınız yüzünden engellenmiş ve karamsar mı hissediyorsunuz?
-
İşe gitmediğiniz günler çok fazla olduğu için işinizi kaybetmekten mi korkuyorsunuz?
-
Diğer insanların, çektiğiniz ağrının gerçek olmadığını düşündüğünü mü hissediyorsunuz?
-
Hayatınız üzerinde kontrolünüzün kalmadığını mı hissediyorsunuz?
-
İlaca alerjik reaksiyon;
-
sinir hasarı;
-
enjeksiyon bölgesinde morarma;
-
enjeksiyon bölgesinde enfeksiyon;
-
başağrısına yol açan dura delinmesi.
-
Baş ağrısı
-
Görme bozuklukları
-
Adet dönemi değişiklikleri, gecikmeleri
-
Kısırlık
-
Çok az ya da çok fazla anne sütü üretimi
-
Fazla ACTH (adrenokortikotrop hormon) üretiminden kaynaklanan Cushing sendromu
-
Aşırı büyüme hormonu üretiminden kaynaklanan akromegali (umumi gelişme bittikten sonra kemiklerde ve vücudun sivri kısımlarında meydana gelen kalınlaşma ve büyüme)
-
Sebepsiz yorgunluk
-
Ruh halinin tutarsız olması
-
Sabırsızlık
-
Mekanik bel ağrısı
-
Lomber disk hernisi (Bel fıtığı)
-
Omurga romatizması (osteoartrit)
-
Böbrek ağrısı (Renal kolik) vs.
-
50 yaşından büyük, 20 yaşından küçük hasta,
-
Önceden kanser hikâyesi veya kilo kaybı öyküsü ,
-
Ciddi travma öyküsü,
-
İstirahat ile geçmeyen bel ağrısı,
-
Uzun süreli steroid (kortizon) ilaç kullanımı,
-
Ani başlayan bacaklarda güçsüzlük, uyuşukluk, idrar kaçırma şikayeti varsa.
-
Ani başlayan ağrı, kuvvet kaybı, his kaybı ve idrar kaçırma şikayeti,
-
İlerleyici güç kaybı,
-
Yeterli konservatif tedaviye rağmen dayanılmaz ağrı hissedilmesidir.
-
Hasta kesinlikle bir iki kiloyu aşan ağırlıkları kaldırmamalıdır.
-
Öne ve yanlara doğru eğilme, belin bükülmesi yasaklanır. Eğer yerden bir şey alınacaksa hastanın çömelerek alması söylenir.
-
Hastaların otururken belinin arkasına bel boşluğunu yok edecek şekilde bir yastık koymaları ve yirmi dakikadan fazla oturmamaları önerilir. Eğer hastanın mesleği gereği uzun süre oturması gerekiyorsa her yirmi dakikada bir yürümesi önerilir.
-
Hasta ortopedik yatakta yatmalıdır.
-
Traktör kullanmamalı, uzun süre araba kullananlara ise yirmi dakikada bir arabalarını park edip arabalarının etrafında birkaç kez dönmeleri tavsiye edilir.
-
Hastanın yukarıya doğru uzanması yasaklanır. Yukarıdan bir şey alacaksa bir iskemle veya merdivenin üstüne çıkıp alması söylenir.
-
Hastaya belini daima sıcak tutması, açık pencere veya havalandırma (klima) önünde durmaması hatırlatılır.
-
Abdest alırken bacak lavobaya uzatılmamalıdır. Yer sofrası kullanılmamalıdır.
-
Bel ve bacak ağrısı olan hastalar mutlaka stresten kaçınmalıdır. Stres ağrıyı arttırmak yanında bel fıtığının ilerlemesine de yol açabilir.
-
Oturuş,yatış ve duruş pozisyonlarına dikkat edilmeli, vücut pozisyonlarını değiştirmeyi öğrenmelidir. Uzun süre yanlış pozisyonda kalmamalıdır
-
Ev hanımları sürekli tekrarlayan bez sıkma, el işi yapma gibi zorlayıcı hareketlerden kaçınmalıdır
-
Benzer şekilde sürekli klavye/fare kullananlar, bileklerini uzun süre bükülü tutmamalıdır
-
Dirsekler masaya veya herhangi bir yere dayanarak çalışmamalı, uzun süre bacak bacak üstüne atma veya bağdaş kurarak oturulmamalıdır
-
Ellerle çok fazla yük taşımamalı ve bükülü tutulmamalıdır
-
Bağ, eklem ve kasları güçlü tutmak için düzenli olarak germe-esneme egzersizleri yapılmalıdır
-
Şeker, guatr ve romatolojik hastalığı olanlar hastalıklarını kontrol altında tutmalıdırlar
- Tümörün zamanında teşhisi ve tedavisi yapılamadığı takdirde, büyür ve omurilikte baskıya yol açar. Omurilikte oluşan baskı sonrasında da sırtta ağrı hissedilebilir.
- Tümörün yerine göre baskı yaptığı sinirde oluşan hasara göre problemler oluşur. Boyun da , sırtta ve belde farklı bulgular ortaya çıkar.
- Sırt ile birlikte boyun ve bel bölgelerinde görülebilen ve dinlenilse dahi geçmeyecek şiddette bulunan ağrılar (Ağrılar başlangıç aşamasında kafa içi basıncını arttıran öksürme, ıkınma, hapşırma gibi faktörlerle artar ve istirahat ile artar fakat durum ilerledikçe istirahatle geçemeyecek duruma gelir.)
- Vücudun belirli yerlerinde oluşan karıncalanmalar, uyuşma hissi (Örneğin tümör boyun bölgesinde bulunuyorsa kol ve bacaklarda uyuşmalar, sırt ve bel bölgesindeyse sadece bacaklarda uyuşmalar görülebilir.)
- Vücutta soğukluk hissi
- Kol veya bacaklar başta olmak üzere vücudun farklı uzuvlarındaki kaslarda zayıflama, kaslarda erime
- Uyuşmalar ve kaslarda oluşan güçsüzlük nedeniyle yürümede zorluk çekme
- Bağırsakların veya idrar torbasının kontrolünün kaybolmasına bağlı, idrar veya büyük abdestini (dışkı) kaçırma, tutamama, zorlanma
- Omurgada tümöre bağlı olarak gelişen eğri görüntü (skolyoz- kifoz)
- Tedavisinde geç kalındığı ve hastalığın ileri evrelere ulaştığı durumlarda görülebilen cinsel fonksiyonlarda bozulma
- Felçe kadar uzanan (boyunda ise kollarda ve bacaklarda, sırta veya belde ise bacaklarda felç) ciddi belirtiler bulunur.
- Tümörlerin genel olarak oluşum nedenleri tam olarak bilinmiyor. Bu faktörler arasında genetik faktörler, kimyasal bazı faktörler, radyasyona uzun süre maruz kalma ve çeşitli virüslerle enfekte olma sayılabilir. Omurilik tümörünün bir diğer önemli sebebi de farklı organlarda görülen kötü huylu tümörlerin metastaz yaparak buraya sıçramasıdır.
- Spina bifida gibi bazı sağlık sorunları görülmesi
- X kromozomuna bağlı olarak görülen bazı mutasyonlar
- Bazı nadir de olsa görülebilen genetik bozukluklar (Dandy Walker malformasyonu gibi)
- Beyin veya omurilik ile araknoid membran arasında bulunan içi sıvı ile dolu olan keseler yani Araknoid kistler
- Beyin ve omuriliği kavrayan zarda oluşan enfeksiyonar (menenjit gibi)
- Beyinde oluşan tümörler
- İnme
- Kafalarda belirli nedenlerden dolayı oluşan travmalar ve yaralanmalar
- Beyinde oluşan kan pıhtıları yani venöz tromboz denilen durum
- Beynin içinde görülen kanama durumları
- Beyin omurilik sıvısının dolaşımının gerçekleştiği kanallarda doğuştan görülen darlık bazen geç dönemde belirti verebilir.
- Başın su toplaması nedeniyle normalden büyük olması,
- Damarların kolay şekilde görülebildiği kadar inceliğe ve parlaklığa sahip saç derisi
- Bıngıldakta (bebeğin başının üstündeki yumuşak bölge) su toplamasına bağlı olarak gelişen şişkinlik veya gerginlik
- Kafatasında oluşan geniş boşluklar
- Beslenme şeklinde oluşan bozukluk ve dengesizlik
- Sinirli olma hali
- Kusma
- Nöbet geçirme (Epilepsi, sara krizi)
- Sürekli uyuklama durumu
- Ayak ve bacaklarda bulunan kaslarda sertlik oluşması ve spazmlar görülmesi
- Gözlerde kayma, görme problemi
- Başta ağrı oluşması (Beyin sıvısı yatış pozisyonunda uzun süre kalınması nedeniyle çok iyi boşalamamaktadır. Bu nedenle kişiler sabah kalktıklarında daha şiddetli şekilde baş ağrısı hissedebilir. Sürekli oturmak da baş ağrısını arttırabilir ve bu baş ağrıları hastalık ilerledikçe, tedavi de edilmedikçe sürekli hale gelebilir.)
- Boyun ağrısı
- Kendini hasta, yorgun ve halsiz hissetmek
- Sıklıkla uyku halinde olma (ileri durumlarda koma durumu dahi gerçekleşebilir)
- Zihinsel bulanıklık yaşanması ve sık sık kafa karışıklığı oluşması
- Görme problemi, sıklıkla bulanık veya çift olarak görme
- Yürümede zorluk yaşanması
- İdrar kaçırma ve dışkıyı tutamama durumu
- Çocuklarda kısa şekilde ve tiz bir sesle görülen ağlamalar
- Kafa büyüklüğünün de değişmesiyle beraber yüz görünümünde gerçekleşen değişiklikler
- Çocuklarda gelişimde gerilik oluşması
- Hareketlerin yavaşlaması ve sınırlandırılması
- Alınganlık ve kontrolsüz olan ruh hali
- Nöbet geçirme (Epilepsi, sara krizi)
- Yürümede bozulma, dönüşleri rahat yapamama (Tipik terde mıknatıs varmış hissi şeklinde yürürler)
- Zihinsel işlevlerin bozulması kaynaklı hafızada yaşanan problemler, unutkanlık
- Başta ağrı hissedilmesi
- İdrar veya dışkıyı tutamama durumu
-
Gözlem ve/veya cerrahi olmayan tedavi(takip)
-
Ani başlayan ağrı, kuvvet kaybı, his kaybı ve idrar kaçırma şikayeti,
-
İlerleyici güç kaybı,
-
Yeterli konservatif tedaviye rağmen dayanılmaz ağrı hissedilmesidir.
-
Hasta kesinlikle bir iki kiloyu aşan ağırlıkları kaldırmamalıdır.
-
Öne ve yanlara doğru eğilme, belin bükülmesi yasaklanır. Eğer yerden bir şey alınacaksa hastanın çömelerek alması söylenir.
-
Hastaların otururken belinin arkasına bel boşluğunu yok edecek şekilde bir yastık koymaları ve yirmi dakikadan fazla oturmamaları önerilir. Eğer hastanın mesleği gereği uzun süre oturması gerekiyorsa her yirmi dakikada bir yürümesi önerilir.
-
Hasta ortopedik yatakta yatmalıdır.
-
Traktör kullanmamalı, uzun süre araba kullananlara ise yirmi dakikada bir arabalarını park edip arabalarının etrafında birkaç kez dönmeleri tavsiye edilir.
-
Hastanın yukarıya doğru uzanması yasaklanır. Yukarıdan bir şey alacaksa bir iskemle veya merdivenin üstüne çıkıp alması söylenir.
-
Hastaya belini daima sıcak tutması, açık pencere veya havalandırma (klima) önünde durmaması hatırlatılır.
-
Abdest alırken bacak lavobaya uzatılmamalıdır. Yer sofrası kullanılmamalıdır.
-
Bel ve bacak ağrısı olan hastalar mutlaka stresten kaçınmalıdır. Stres ağrıyı arttırmak yanında bel fıtığının ilerlemesine de yol açabilir.
-
Beyin Pili Nedir?
-
Hangi hastalıklarda kullanılır?
-
Beyin pili hastanın tedavisinde neler sağlar?
-
Parkinson Hastalarında Tedavi süreci nasıldır?
-
Beyin pili nasıl takılır ?
-
Pil değiştirmek gerekir mi?
-
Ameliyatın komplikasyonları nelerdir?
-
Standart external beam radyoterapi ile etraftaki normal beyin dokusu korunmaya çalışarak ışının verilmesi prensibine dayanır. Uzun dönem sonraki beyin üzerindeki radyoterapi komplikasyonları son zamanlarda geliştirilen radyoretapi yöntemleri kullanılarak oldukça azaltılmıştır. Yeni radyoterapi teknikleri, üç boyutlu konformal radyoterapi (3DCRT)den intensity-modulated radyoterapi (IMRT) ye kadar uzanmaktadır.
-
Proton beam radyoterapi radyoaktif materyal olarak proton ışını kullanarak beyindeki hedefe ışın verilmesi prensibine dayanır. Avantajı daha az olarak etraf dokuya zarar verir.
-
Stereotaktik radyocerrahi (Gamma knife, Cyberknife gibi) burada hedeflenen dokuya gamma ışını ya da x ışını vererek tek seferde yüksek doz uygulanır çevre dokuya en az hasar verir. 3 cm çapından büyük tümörlerde uygulanması mümkün değildir ve genellikle glial tümörlere uygulanmaz.
-
Ağrınız yüzünden işe gidemediğiniz oluyor mu?
-
Boyun ağrınız kolunuzdan aşağıya iniyor mu?
-
Kolunuz veya elinizde uyuşma veya güçsüzlük oluyor mu?
-
Baş ağrısı çekiyor musunuz veya kürek kemiklerinizin arasında ağrınız var mı?
-
Ağrınız yüzünden ailevi etkinliklere katılamadığınız oluyor mu?
-
Ağrınız, aileniz ve arkadaşlarınızdan uzak, tek başınıza kalmanızı mı gerektiriyor?
-
Başka insanlarla birlikteyken rahatsızlığınız yüzünden kendinizi diğerlerinden uzak buluyor ve eğlenemiyor musunuz?
-
Ağrınız yüzünden engellenmiş ve karamsar mı hissediyorsunuz?
-
İşe gitmediğiniz günler çok fazla olduğu için işinizi kaybetmekten mi korkuyorsunuz?
-
Diğer insanların, çektiğiniz ağrının gerçek olmadığını düşündüğünü mü hissediyorsunuz?
-
Hayatınız üzerinde kontrolünüzün kalmadığını mı hissediyorsunuz?
-
İlaca alerjik reaksiyon;
-
sinir hasarı;
-
enjeksiyon bölgesinde morarma;
-
enjeksiyon bölgesinde enfeksiyon;
-
başağrısına yol açan dura delinmesi.
-
Baş ağrısı
-
Görme bozuklukları
-
Adet dönemi değişiklikleri, gecikmeleri
-
Kısırlık
-
Çok az ya da çok fazla anne sütü üretimi
-
Fazla ACTH (adrenokortikotrop hormon) üretiminden kaynaklanan Cushing sendromu
-
Aşırı büyüme hormonu üretiminden kaynaklanan akromegali (umumi gelişme bittikten sonra kemiklerde ve vücudun sivri kısımlarında meydana gelen kalınlaşma ve büyüme)
-
Sebepsiz yorgunluk
-
Ruh halinin tutarsız olması
-
Sabırsızlık
-
Mekanik bel ağrısı
-
Lomber disk hernisi (Bel fıtığı)
-
Omurga romatizması (osteoartrit)
-
Böbrek ağrısı (Renal kolik) vs.
-
50 yaşından büyük, 20 yaşından küçük hasta,
-
Önceden kanser hikâyesi veya kilo kaybı öyküsü ,
-
Ciddi travma öyküsü,
-
İstirahat ile geçmeyen bel ağrısı,
-
Uzun süreli steroid (kortizon) ilaç kullanımı,
-
Ani başlayan bacaklarda güçsüzlük, uyuşukluk, idrar kaçırma şikayeti varsa.
-
Ani başlayan ağrı, kuvvet kaybı, his kaybı ve idrar kaçırma şikayeti,
-
İlerleyici güç kaybı,
-
Yeterli konservatif tedaviye rağmen dayanılmaz ağrı hissedilmesidir.
-
Hasta kesinlikle bir iki kiloyu aşan ağırlıkları kaldırmamalıdır.
-
Öne ve yanlara doğru eğilme, belin bükülmesi yasaklanır. Eğer yerden bir şey alınacaksa hastanın çömelerek alması söylenir.
-
Hastaların otururken belinin arkasına bel boşluğunu yok edecek şekilde bir yastık koymaları ve yirmi dakikadan fazla oturmamaları önerilir. Eğer hastanın mesleği gereği uzun süre oturması gerekiyorsa her yirmi dakikada bir yürümesi önerilir.
-
Hasta ortopedik yatakta yatmalıdır.
-
Traktör kullanmamalı, uzun süre araba kullananlara ise yirmi dakikada bir arabalarını park edip arabalarının etrafında birkaç kez dönmeleri tavsiye edilir.
-
Hastanın yukarıya doğru uzanması yasaklanır. Yukarıdan bir şey alacaksa bir iskemle veya merdivenin üstüne çıkıp alması söylenir.
-
Hastaya belini daima sıcak tutması, açık pencere veya havalandırma (klima) önünde durmaması hatırlatılır.
-
Abdest alırken bacak lavobaya uzatılmamalıdır. Yer sofrası kullanılmamalıdır.
-
Bel ve bacak ağrısı olan hastalar mutlaka stresten kaçınmalıdır. Stres ağrıyı arttırmak yanında bel fıtığının ilerlemesine de yol açabilir.
-
Oturuş,yatış ve duruş pozisyonlarına dikkat edilmeli, vücut pozisyonlarını değiştirmeyi öğrenmelidir. Uzun süre yanlış pozisyonda kalmamalıdır
-
Ev hanımları sürekli tekrarlayan bez sıkma, el işi yapma gibi zorlayıcı hareketlerden kaçınmalıdır
-
Benzer şekilde sürekli klavye/fare kullananlar, bileklerini uzun süre bükülü tutmamalıdır
-
Dirsekler masaya veya herhangi bir yere dayanarak çalışmamalı, uzun süre bacak bacak üstüne atma veya bağdaş kurarak oturulmamalıdır
-
Ellerle çok fazla yük taşımamalı ve bükülü tutulmamalıdır
-
Bağ, eklem ve kasları güçlü tutmak için düzenli olarak germe-esneme egzersizleri yapılmalıdır
-
Şeker, guatr ve romatolojik hastalığı olanlar hastalıklarını kontrol altında tutmalıdırlar
Omurilik Tümörü
Vücudun herhangi bir dokusunda veya organında bazı hücrelerin kontrolsüz şekilde üremesi ve büyümesi sonucunda tümörler oluşmaktadır. Bu çoğalma ve büyümenin vücutta işlev gören otokontrol yolları ile durdurulması veya yavaşlatılması mümkün değildir. Fakat vücutta oluşan bu tümörler her zaman kötü huylu (habis) olmayabilir. İyi huylu (selim) özellikli tümörler de bulunur. Tümör ve kanser kavramları günlük hayatta çok sık şekilde birbirlerine karıştırılan kavramlardır ancak aslında kötü huylu (habis) olan tümörler kanser olarak adlandırılmaktadır. Spinal tümörler Santral Sinir Sistemi tümörleri arasında %20’lik bir paya sahiptir. Toplumlarda sıkılığı değişmekle birlikte, 100000/2-10 oranında görülebilmektedir.
Omurilik Tümörü Nedir?
Omurilik tümörleri, omurga ve omuriliği oluşturan kemiklerde, sinirlerde veya bu bölgede bulunan diğer yumuşak dokularda oluşan tümörlerdir. Primer(birincil) ve metastatik (başka bir kanserin yayılması) olarak iki şekilde görülebilir.
Primer tümörler omurganın ve omuriliğin yapısını oluşturan asıl hücreler nedeniyle oluşurken, metastatik tümörler vücudun farklı yerlerinde daha önce oluşmuş olan bir tümörün kontrol edilemeyerek omurgaya sıçraması ile omurilikte oluşan tümörlerin bulunduğu sınıftır.
Omuriliğin zar tabakası dışında, bu zar ile omuriliğin arasındaki bölgede, omuriliğin iç bölgelerinde de tümör oluşabilir. Omurilik zarı dışındaki tümörlerin büyük bir çoğunluğunun nedeni vücudun farklı bölgelerinde oluşmuş tümörün metastazıdır. Kesin bir durum olmamakla birlikte omuriliğin içerisinden ve zarlarından veya sinirin kendisinden kaynaklanan tümörler iyi huylu (selim) tümörlerdir.
Tümörün yerleşim yerine göre 3 ayrı sınıfa ayrılmıştır. Ekstradural (omurilik zarı dışında yerleşen), intradural ekstramedüller (omurilik zarı içinde, sinirlerin dışında) ve intradural intramedüller ((omurilik zarı içinde, sinirlerin içinde/yapışık) olarak ayrılmıştır. En sık olarak ekstradural tümör karşımıza çıkar.
Metastatik tümörler 45-65 yaş aralığında bulunan erkeklerde oldukça sık görülür. Omurilik tümörü tedavilerinde diğer hastalıklarda olduğu gibi erken teşhis çok önemli bir yere sahiptir.
Omurilik Tümörü Belirtileri Nelerdir?
Belirtilerin oluşma süresi her hastalıkta olduğu gibi kişiden kişiye, tümörün yerleştiği bölgeye ve büyüme/üreme hızına göre değişiklik gösterebilir.
Omurilik Tümörü Nedenleri Nelerdir?
Omurilik Tümörünün Teşhisi Nasıl Yapılır?
Hastanın şikayetleri ve muayenesi önemlidir. Sonrasında ise görüntüleme teknikleriyle tümörün yeri belirlenir. Özellikle kanser nedeniyle takip edilen hastaların omurgaya metastazlarında PET CT önemlidir. Tüm omurganın veya ağrının özellikle fazla şekilde hissedildiği omurga bölümünün MR’ının çekilmesi istenebilir. Özellikle kemik tümörlerde bilgisayarlı tomografi gerekir. Bu hastalarda sinirlerin ne kadar sağlıklı çalıştığı EMG, SEP gibi elektrofizyolojik çalışmalar ile desteklenebilir.
Teşhis için kişinin çeşitli sağlık kuruluşlarına başvurması için belirti olarak görülen şiddetli sırt, boyun ve bel bölgelerindeki ağrıların önemsenmesi gereklidir. Bu ağrılar geceleri hastaların uykudan uyanmasına neden olabilecek kadar şiddetlidir.
Omurilik Tümörü Tedavisi Nasıl Yapılır?
Omurilikte oluşan tümörler genelde iyi huylu (selim) olur ancak aksi durumlar da söz konusudur. Omurilik tedavisinin nasıl yapılacağı tümörün yerine, tümörün tipine, tümör nedeniyle hastada ortaya çıkan belirtilere, hastanın kişisel özelliklerine göre değişmektedir. Her hastalıkta olduğu gibi bu hastalıkta da erken teşhis çok büyük bir öneme sahiptir.
Cerrahi operasyon ile tedavi yöntemi:
Hibrit ameliyathanede yapılacak olan “Mikrocerrahi” tedavi bu hastaların ameliyat başarısını artırmaktadır. Günümüzde bu teknikle, geçmişte ameliyat yapılamayan veya ameliyat sonrasında çok ağır komplikasyonlar (felç gibi) görülen hastalar başarılı bir şekilde ameliyatları yapılabilmektedir.
İyi huylu tümörlerin tedavisinde tümörün mikrocerrahi olarak tamamaen çıkarılması şifa ile sonuçlanmaktadır.
Kötü huylu tümörler de ise birkaç cerrahi seçenek vardır. Nöroonkoloji konseyinde tartışıldıktan sonra en iyi tedavi seçeneği hastaya sunulur. Bu hastalara hibrit ameliyathanede yapılan mikrocerrahi sonrası patoloji sonucuna göre radyoterapi ve kemoterapi verilebilmektedir.
Hastanın durumu ve omurga tutulumuna göre mikrocerrahi ile birlikte, seperasyon (basit cerrahi), vidalar ile stabilizasyon cerrahisi , vertebroplasti denilen kemik çimentosu gibi ameliyatlar eklenebilir.
Biz klinik olarak minimal invaziv (doku ve kemiğe en az hasar veren , kemiğe küçük bir pencere açarak ) yöntemle mikrocerrahi operasyonu yapmaktayız. Ameliyat sırasında floresein özellikli mikroskop( tümörü boyayan özel bir mikroskop), nöromönitorizasyon (kollara ve bacaklara giden sinirlerin ameliyat sırasında takip edilmesini sağlayan teknoloji) , O arm –CT (ameliyat sırasında kullanılan tomografi cihazı) ve nöronavigasyon gibi birçok teknolojik cihazı kullanmaktayız (Hibrit ameliyathane)
Işın Tedavisi (radyoterapi): Ağrının azaltılmasının veya yayılımın kontrol altına alınmasının amaçlandığı bir tedavi yöntemidir. Cyberknife teknolojisi ile eskiden yapılamayan ışınlamalar bu teknoloji sayesinde sinir sistemine zarar vermeden ışınlanabilmektedir. Cerrahi operasyonlardan sonra veya kendi başına radyocerrahi uygulama yapılabilir. Bazı durumlarda hastaya ilaç tedavisi ve ışın tedavisi birlikte verilerek tümör tedavisi gerçekleştirilebilir.
İlaç tedavisi (kemoterapi): Bu tedavide uygulanan ilaç seçimi uzman hekim tarafından tümör türüne ve yayılma olasılığına göre seçilir. Cerrahi operasyonlardan sonra veya ışın tedavisinden sonra da uygulanabilir. Bazen uzman hekim tümörün durumunu göz önünde bulundurarak ilk aşamada direkt ilaç tedavisine başlayabilir.
Fizik tedavi: Hastanın eski kas gücüne kavuşmasını ve eski hayatına dönmesini kolaylaştırmak amacıyla cerrahi operasyon sonrasındaki dönemde önerilir. Fizyoterapistler ve doktorların birlikte rol aldığı bir süreçtir. 3 veya 6 ay sürebilir, genel olarak periyotlar halinde uygulama uygun görülür.
Ağrı tedavisi: Tümörler bazen çok ciddi ağrı yapabilir. Çok nadiren ameliyat öncesi ve sonrası ağrı tedavisi gerekebilir.
Hastalığın teşhisinin erken yapılması tedavi için oldukça önemlidir. Bu nedenle sırt, boyun veya bel bölgesinde hissedilen şiddetli ağrılar göz ardı edilmemelidir. Bu belirtilerin fark edildiği durumlarda en yakın sağlık kuruluşuna başvurmayı ihmal etmeyin.
Hidrosefali
Hidrosefali, anne karnı da dahil her yaşta görülebilen bir hastalıktır. Beyinde su toplanması olarak da bilinir. Hidrosefali, hidro=su ve sefali=baş kelimelerinin birleşiminden oluşur. Yunancada ‘içi su dolu kafa’ anlamına gelir.
Hidrosefali Nedir?
Hidrosefali beyin omurilik sıvısının (BOS, Serebrospinal Sıvı) kafa içinde, beyin ventriküllerinde ve boşluklarında normalin üzerinde birikmesi sonucu oluşur ve bu hastalıkta çocukluk yaş grubunda genelde kafa büyümesi olur.
Beyin omurilik sıvısı normal bir su olarak düşünülmemelidir. Çünkü beynimizi olumsuz yönde etkileyebilecek şiddetli çarpmalarda beynin korunması gibi hayati işlevleri vardır. Bu sıvıda kanımızda bulunduğu gibi besleyici içerik de mevcuttur. Beyinde günde yaklaşık yarım litre BOS üretilmekte ve üretilen bu BOS da beyin tarafından emilmektedir. Yani BOS vücudumuzda sürekli yapım, dolaşım ve emilim süreçlerinden geçer. Beyin boşluklarında ve beyinle omuriliği kavrayan kılıflar arasında dolaşmaktadır. BOS’un üretiminde normalin üzerinde olması, emilim problemi yaşanması ve sıvının dolaştığı kanallardaki darlık veya tıkanıklık sonucunda dolaşımda problem yaşanması ile sıvı birikimi olabilir. Bu sıvının birikmesi sonucu beyinde bir baskı oluşur ve bu baskının beyinde pek çok hasara neden olduğu bilinir. Çeşitli beyin hasarı, gelişimsel, fiziksel ve zihinsel bozulmalara yol açabilir.
Kendiliğinden iyileşebilen veya hekim kontrolünde ilaçla tedavi edilebilen bir hastalık değildir ve tek çözümü ameliyat olmaktır. Hastalığın teşhisi sonrasında ameliyatla tedavinin en erken sürede yapılması gerekir. Tedavinin geç kalması veya hiç yapılmaması gibi durumlarda hastalık ölümcül olabilir. Çeşitli radyolojik tekniklerle anne karnında dahi teşhis konulabilir ve erken teşhis oldukça önemlidir.
Hastalık, anne karnındaki bebeklik döneminden başlayarak, ileri yaşlara kadar her dönemde görülebilir. Fakat her yaş aralığında bu hastalığın meydana getirdiği belirtiler farklılık gösterir.
Hidrosefali Nedenleri Nelerdir?
Bazen hidrosefali vakalarının nedeni kesin bir şekilde anlaşılamaz. Hidrosefali nedenleri doğuştan oluşan yani konjenital veya sonradan oluşan yani edinsel olarak 2’ye ayrılabilir.
Doğuştan (konjenital) hidrosefali nedenleri: Bir bebeğin hidrosefali hastalığına sahip bir şekilde doğmasından BOS akışında problem yaratabilecek bir durum olduğu anlaşılabilir. Prematüre (erken )doğan bebeklerde de bu problem görülebilir, hatta bazı prematüre bebeklerde beyin kanaması gelişebilir.
Çocuklarda ve yetişkinlerde hidrosefali nedenleri: Bu çocukları veya yetişkinleri etkileyen hidrosefali genelde beyni etkileyen hastalık, travma veya yaralanmalardan kaynaklanır. Edinilmiş hidrosefali olarak adlandırılır.
Yaşlılarda hidrosefali nedenleri: Beyinde hasar oluşumu, beyin kanaması, geçirilen bazı enfeksiyonlar sonucunda yaşlılarda hidrosefali gelişebilir. Diyabet, kalp hastalığı veya yüksek kolesterol gibi kan akışının olumsuz yönde etkileyen kronik rahatsızlıklarıyla bağlantı olarak gelişebilir. Bu durumlar hidrosefali oluşumuna neden olabilecek faktörlerdir ancak kesin nedeni bilinememektedir. Bu hastalarda özellikle normal basınçlı hidrosefali görebilmekteyiz.
Hidrosefali Belirtileri
Hidrosefali tiplerine göre ve hastalığın görüldüğü yaşa göre farklı belirtiler oluşturabilir.
Doğuştan hidrosefali belirtileri:
Yetişkinlerde veya çocuklarda hidrosefali belirtileri:
Normal basınçlı hidrosefali belirtileri:
Genellikle 60 yaşından büyük olan erişkinlerde görülür. Bu durumun başlıca belirtisi bilinç kaybı yaşanmadan aniden düşüşlerdir.
Hidrosefali Tanısı Nasıl Konur?
Tanı konulmasında teknoloji ve tıbbın ilerlemesi sayesinde gelişen Nöroradyolojik teknikler kullanılır. Bu tekniklere MR görüntüleme (BOS akım MR) ve Bilgisayarlı Tomografi (BT) örnek verilebilir. Bu teknikler sayesinde beyin boşluklarında hastalığa bağlı oluşan genişlemeler ve beyin dokusunda meydana gelen değişiklikler tespit edilebilir ve hasta muayenesi ile birlikte de görülen semptomlar birleştirilerek hidrosefali tanısı kesin bir şekilde konulabilir.
Doğum öncesinde anne karnındaki bebeklerde de bu hastalığa rastlanabilir. MRG ve ultrasonografi anne karnındaki bebeğin beyin gelişimi ve beyin boşluklarındaki değişiklikleri belirlemeye ve bu değişikliklerin takip edilmesine yarayan tekniklerdendir. Bebeğin doğumundan sonra yapılan MRG işlemi ile birlikte de görülen hidrosefalinin nedeni belirlenmiş olur.
Hidrosefali Nasıl Tedavi Edilir?
Hidrosefali hastalığında diğer hastalıklarda olduğu gibi erken tanı çok önemlidir. Hidrosefali hastalığında ilaçla tedavi mümkün değildir. Tek tedavi yöntemi cerrahi müdahalelerdir. Bu cerrahi müdahaleleri sadece beyin ve sinir cerrahisi uzmanları gerçekleştirebilir. Cerrahi müdahalelerde birçok yöntem bulunur ve en doğru olan yöntem hidrosefaliye neden olan faktörlere göre seçilir.
Eğer hidrosefali nedeni BOS dolaşımının doğru şekilde yapılamaması ve bunun nedeni de dolaşım kanallarında olan tıkanıklık ise tıkanıklığın giderilmesine yönelik bir cerrahi yöntem seçimi yapılmalıdır. Bu tıkanıklıkların nedeni tümör, kist gibi durumlar olabilir. Tıkanıklığın açılamadığı durumlarda ise BOS’un beyin içindeki dolaşım kanalları cerrahi müdahaleler ile değiştirilebilir.
Şant ameliyatı
Genelde bu sıvının dolaşımı eski ve sağlıklı haline geri döndürülemez ve bu sıvı vücutta bulunan herhangi bir boşluğa aktarılır. Genelde beyin omurilik sıvısının kolay emilebildiği karın veya kalpteki bir boşluk bölgesine aktarımı tercih edilir. Bu aktarım işlemi için “şant” olarak bilinen ince, uzun, elastik ve silikon özellikli bir boru kullanılır. Bu işlemin tek yönlü ve kontrollü bir hızda çalışması gereklidir. Bunun için de kafa derisinin altında bulunan bir pompa ve ince boru gereklidir. Bu işlem sayesinde beyin içindeki basıncın artması önlenir. Beyin içindeki sıvının her gün üretildiği düşünüldüğünde bu sistemin sürekli çalışması gerektiği anlaşılabilir. Bu sistemin parçaları deri altındadır fakat dokunulduğunda veya bir fiziksel muayene yapılması sırasında hissedilebilir. Bebeklerde ise dışarıdan bakıldığında görülebilir. Şantın pil gibi bir güç kaynağına ihtiyacı yoktur. Bu işlem sonrasında gerekli kontrollerin yapılması durumunda hastalar hayatlarını sorunsuz şekilde devam ettirebilir.
Endoskopik Ventrikülostomi
Endoskopik (kamera sistemi ile yapılan müdahaleler) sistemler geliştikten sonra, günümüzde uygun hastalarda tercih edilen tedavi yöntemidir. Endoskopik üçüncü ventrikülostomi (sıvının dolaşması için yeni bir yol açılması) ve aquaduktoplasti (tıkanık olan yerin açılması) olarak bilinen bu yöntemde şant sistemine gerek yoktur. Ayrıca şant takılan ve sürekli şant tıkanması gibi tekrarlayan problemi olanlarda, enfeksiyon sorunu nedeniyle şant çıkartılan hastalarda endoskopik yöntem tercih edilebilir.
Operasyon, 1-2 cm uzunluğunda ufak bir cilt kesisi yapıldıktan sonra, kafatasına açılan küçük bir delikten endoskop (kamera) ile üçüncü ventriküle ulaşılmaktadır. Ön alt bölümüne omurilik sıvısının dolaşması için buraya bir yol açılır. Böylece biriken sıvı buradan gitmeye başlar. Ameliyat yaklaşık 1 saat sürer. Ertesi gün hasta taburcusu yapılmaktadır.
Uygun hastalarda şant ameliyatına göre çok daha avantajlı olan bu yöntemde, vüdumuza yerleştirilen herhangi bir plastik hortum ve sistem bulunmamaktadır. Enfeksiyon riski daha azdır. Şant tıkanması ve çalışmaması gibi sorunlar görülmez. Bunun yanı sıra bazı ameliyat riskleri bulunmaktadır. Nadiren de olsa ameliyatla açılan ve sıvının boşalmasını sağlayan açıklık kendiliğinden tekrar kapanabilmekte, görme sinirlerinde etkilenme olabilmektedir.
Genel olarak 1 yaş altındaki bebeklerde bu yöntem tercih edilmemektedir.
Anne karnında tanı konulması durumunda bebeğin en erken olabilecek şekilde doğurtulması ve hastalık için gerekli cerrahi müdahalenin de en erken şekilde yapılması gerekir.
Hidrosefali tanısı geç konulduğu takdirde ölümcül olabilen bir hastalıktır. Bu yüzden belirtilerin görülmesi durumunda en yakın sağlık kuruluşunda kontrollerinizi yaptırmayı ihmal etmeyin.
Anevrizma
BEYİN ANEVRİZMASI NEDİR?
Anevrizma, beyindeki atardamar duvarının zayıflaması sonucu ortaya çıkan bir balonlaşma olup sıklıkla damarların çatallanma bölgelerinde görülür. Bu balonlaşan yapı normal damara göre daha dayanıksızdır ve bazı koşullar altında yırtılıp beyin içine kanamaya yol açarak ölümcül olabilir. Anevrizmalar doğuştan damarın gelişme bozukluğuna bağlı olabileceği gibi yüksek tansiyon, damar sertliği(ateskloroz) enfeksiyonlar veya kafa travması sonrasında oluşabilir. Anevrizmalar çoğunlukla beynin tabanında yerleşir ve buradaki beyin-omurilik sıvı içinde kanamaya neden olurlar. Anevrizmaların yıllık kanama riski yaklaşık %1dir.
4 çeşit anevrizma vardır.
1)Sakküler(kese biçimli) anevrizmalar: En sık görülen anevrizma tipi olup, beyinin tabanında büyük damarların çatal yaptığı bölgelerde oluşur. Bu çatal noktalarda damar duvarı daha fazla basınca maruz kalmaktadır. Bu sabit basınç zamanla damar duvarında oluşturduğu hasar sonucu balonlaşmaya neden olur. Sakküler anevrizmalar yıllar içerisinde gelişir. Anevrizmanın yırtılma riski ise yaşla birlikte artar. İleri yaşlarda damar yapısının bozulması sonucu damar duvarının esnekliğini kaybetmesi de anevrizma oluşmasında diğer önemli bir nedendir.
2) Fuziform(iğ biçimli)anevrizmalar: Bu anevrizma damarın uzunca bir bölümünü içeren iğ şeklinde bir genişleme olarak görülür. Bu tip anevrizmalar da yırtılarak kanayabilir, ileri derecede genişleyip çevresindeki beyin dokusunda baskıya yol açarak veya içinde pıhtılaşma gelişip buradan, normal beyin damarlarında tıkanmaya(emboli) neden olması ile inme benzeri şikâyetler gelişebilir.
3) Mikotik (iltihap sonucu gelişen) anevrizmalar: Nadir olup, damarın genişlemesi sonucu gelişir. Genellikle kese biçimlidirler. İltihap damar duvarında hasara neden olur, böylece duvar zayıflaması sonucu anevrizma oluşumu ve bunun yırtılma riski artar. Sıklıkla subakut bakteriyel endokarditin (toplumumuzda kalp romatizması olarak bilinir) bir komplikasyonudur.
4) Travmatik (kaza sonucu gelişen)anevrizmalar: Beyin kan damarlarında kaza sonrasında gelişen anevrizmadır. Travma bölgesinde hasar gören damar duvarı zayıflar ve sonrasında yırtılabilir.
TOPLUMDAKİ YAYGINLIĞI VE SIKLIĞI
Beyin anevrizmasına bağlı gelişen beyin kanaması sıklığı bir yılda 100.000 kişide 10-15 civarındadır. Ülkemizde her yıl ortalama 10.000 kişinin anevrizmaya bağlı beyin kanaması riski taşıdığı kabul edilebilir. Bu hastaların yaklaşık 1/3’ü herhangi bir sağlık kuruluşuna başvurmadan kaybedilmektedir. Bir sağlık kuruluşuna başvurabilen kanamış hastalarda da ölüm oranı %25-40 arasındadır. Dolayısıyla anevrizması kanamış hastaların yarıya yakını kaybedilmektedir. Burada önemli bir nokta henüz kanamamış olan ancak hastayı yinede risk altında bırakan beyin anevrizmalarının erken teşhis edilmesi ve tedaviye yönlendirilmesidir.
Anevrizma her yaş grubunda görülebilir. Ancak 25 ve yukarı yaşlarda sıklık giderek artmaktadır. Yaygınlığı en sık olarak 50-60 yaş arasındadır ve kadınlarda erkelerden 3 kat daha fazla görülmektedir. Ailede anevrizma hikâyesi olması diğer aile bireylerinde anevrizma bulunma riskini arttırmaktadır. Bir kişide aynı anda birden çok sayıda anevrizma bulunması bu riski daha da arttırmaktadır.
Anevrizmanın oluş nedeni tam olarak bilinmese de birçok faktörün gelişiminde rolü olduğu bilinmektedir;
Bunlar;
Hipertansiyon
Sigara içimi
Şeker hastalığı
Aşırı alkol tüketimi
Doğuştan gelen genetik yatkınlık
Kan damarlarında hasar
Bazı enfeksiyonlar
BELİRTİLER (UYARICI İŞARETLER)
Anevrizma yırtılması/kanaması olan hastalarda bazı uyarıcı işaretler görülebilir:
Bulantı ve kusma
Herhangi bir bölgede ısrar eden baş ağrısı
Ensede sertlik
Bulanık veya çift görme
Işığa karşı hassasiyet
His kusurları
Kanamamış anevrizması olan kişilerin çoğunda hiçbir belirti görülmeyebilir. Çok az hastada aşağıdaki belirtilerin bazıları veya tümü görülebilir
Göz sinirlerinde felç (göz kapağının düşmesi, gözü rahatça hareket ettirememe gibi)
Tek taraflı genişlemiş göz bebeği
Çift görme, gözün arkası veya üstünde ağrı
Bir bölgede ısrar eden baş ağrısı
İlerleyen halsizlik ve uyuşukluk
RİSKLER VE KOMPLİKASYONLAR
Anevrizmalar yırtıldığında sıklıkla subaraknoid (beyin ve beyin ince zarı arasına) kanama (sak) gelişir. Damardan subaraknoid mesafeye yüksek basınç ile geçen kan burada birikerek beyine bası oluşturabilir; kan elemanları aynı zamanda daha düşük basınca sahip omurilik çevresine de ulaşabilir. Anevrizmadan olan kanama bazen sızma şeklinde de olabilir; bu durumda sızma noktasında küçük bir pıhtı oluşup kanamayı durdurabilir ve hasta yaşayabilir. Ancak pıhtının yol açtığı bu süreç tekrar kanama riskini önlemez; her ek kanamada yaşam daha fazla tehlikeye girer ve hayatta kalma ihtimali azalır. Kendiliğinden (spontan) gelişen SAK’ların çoğunun nedeni anevrizmadır.
Anevrizmanın yerinin büyüklüğünün ve yapısının tam olarak saptanması tedavisi ve dolayısı ile yeniden kanamanın önlenmesinde kritik bir noktadır. Bir kanama sonrası tekrar kanama ihtimali ilk 14 gün için %20 civarındadır. Anevrizma kanaması %50’lere varan oranlarda ölümcül seyreder. Ayrıca yaşayan hastalarda ise %25 oranında kalıcı nörolojik bozukluklara neden olur. Tüm vücut fonksiyonlarında da bozulma (örneğin kısmi felç) ortaya çıkabilir. Daha ciddi durumlarda ise kanama beyin hücrelerinde ağır hasara yol açabilir ve hastayı komaya sokabilir. Anevrizma büyük ise kanamadan da çevre beyin dokusunda baskıya yol açarak zarar verebilir. Ayrıca büyük anevrizmalar içinde pıhtı gelişebilir. Ve içinden kopan parçalar çok sayıda inmeye sebep olabilir.
Beyin çevresine sızan kan damarlarda daralmaya (vazospazm) yol açabilir. Bu durum beyin dokusuna gelen kan akımında azalmaya ve dolayısıyla inmeye neden olabilir. Vazospazm genelde kanamadan 5-8 gün sonra gelişir tedavisi oldukça zordur. Hastanın yaşamını tehlikeye sokabilir. Kanamış bir anevrizmadan sızan kan, beyin omurilik sıvısı(BOS) dolaşımını engelleyerek hidrosefali (beyinde aşırı sıvı birikmesi) dediğimiz tabloya neden olabilir. Bu durumda beyinde ventrikül dediğimiz boşluklarda aşırı sıvı birikerek kafaiçi basıncın artmasına neden olabilir. Bu sıvı artışını engellemek için bu boşluklara dren yerleştirerek biriken sıvı ve sızan kan dışarı alınmalıdır. Anevrizma kanaması beyin ödemi veya şişmesine de neden olabilir. Bu durum beyin fonksiyonlarını etkileyerek çok ciddi problemlere yol açar. Beyin dokusun şişmesi ve basıncının artması beyin dokusuna zarar verir. Beyin ödemi kan damarlarında bası oluşturarak beyine kan gitmesini yavaşlatabilir.
TANI YÖNTEMLERİ
Ülkemizdeki yürürlükte olan tıbbı yönetmeliklere göre beyin anevrizmalı hastalar ancak beyin ve sinir cerrahlarının (nöroşirürjiyenlerin) kontrollünde hastanelere yatabilmektedirler. En önemli tanı yöntemi beyin anjiografisidir. Kanamaya eğilimli olan hastalarda bu test yapılamaz. Bilgisayarlı tomografi anjiyografi (bta), bu yöntemde önemli bir avantaj, hastayı anjiyografi ünitesine nakletmeye gerek duyulmaması ve ek personel ihtiyaç olmamasıdır. Sadece bir dakikadan daha az bir sürede çekim işlemi tamamlanır ve inme(felç) riski taşımaz. Manyetik rezonans anjio, (MR anjio) manyetik alan ve bilgisayar teknolojisi kullanarak beyin damarlarının üç boyutlu görüntülerin sağlayan bir tanısal testtir. Hastaya zararı olmayan bir testtir, ancak cihazın içi dar olduğundan bazı kişiler kapalı yerde bulunma korkusu (klostrofobi) yaşayabilir. Ayrıca manyetik alana girmesi sakıncalı olan kişilerde çekilemez.
TEDAVİ SEÇENEKLERİ
Günümüzde anevrizma tanısı almış hastalar için üç önemli tedavi seçeneği mevcuttur.
2) Cerrahi tedavi ve anevrizmanın kapatılması(kliplenmesi)
3) Damar içi (endovasküler) tedavi ile stentleme ve/veya tıkama
Tüm hastalıklarda olduğu gibi bir anevrizmanın tedavisine hasta ve hekim birlikte karar vermelidir. Eğer durum acilse veya hastanın şuuru anevrizma kanaması sonucu kapanmış ise bu karar hastanın en yakını olan akrabası ile birlikte verilmelidir. Hastanın durumuna göre hekim tarafından bu seçeneklerden uygun olan tedavi hastaya önerilmelidir.
Günümüzde anevrizma tedavisindeki en iyi yöntem halen tartışılmalı bir konudur. Ancak tedavinin en kısa zamanda gerçekleştirilmesini gerektiği unutulmamalıdır. Anevrizmanın büyüklüğü, yerleşim yeri ve hastanın yaşı ile genel durumu tedavi seçeneğini ve başarısını etkilemektedir.
GÖZLEM VE/VEYA CERRAHİ OLMAYAN TEDAVİ
Anevrizma küçük, bulunduğu yer açısından daha az büyüme ve kanama riski taşıyorsa, yalnızca takibi iyi bir seçenek olabilir. Bu hastaların izleminde tanısal testlerin tekrarlanması gerekmektedir. Bu kişilerde yıllık kanama riski az da olsa devam eder. Takipte olan hastalar, sigara kullanımını bırakmalı ve kan basıncını kontrol altına almalıdır. Bu faktörler anevrizma oluşumunda, büyümesinde önemlidir. Yüksek kan basıncı önemli bir yakınma ise antihipertansif (tansiyon düzenleyici) tedavi ve/veya diyet, egzersiz programı kan basıncını azaltabilir. Düzenli aralıklarla radyolojik inceleme(beyin anjiyografisi, MR veya BT anjio) anevrizma boyutundaki değişiklikleri ve büyümesini gösterir. Kanamamış anevrizmalı hastalarda aşağıdaki faktörlerin sorgulanması gerekir:
1) Boyut ve yerleşim yeri
2) Yaş ve hastanın sağlık durumu
3) Aile hikâyesi
4) Tedavi riskleri
Cerrahi Tedavi ve Klipleme (Mandalla Kapatma)
Açık cerrahi tedavi anevrizmalı hastalara uzun bir zamandan beri uygulanan ve halen çok önemli olan bir girişimdir. Bu ameliyat anevrizmayı kapatmak için gerçekleştirilen bir ameliyat olup, genel anestezi altında kafatasında küçük bir pencere açılarak ile yapılır. Anevrizma çevre beyin dokusundan ve damarlardan sıyrılır ve genelde titanyumdan yapılan küçük metal bir klip (bir tür küçük metal mandal) ile anevrizmanın boynu kapatılır. Anevrizmanın köken aldığı damarda normal kan akımının devam etmesi sağlanır. Klipler kalıcıdır, yerinde bırakılır ve bu durum vücuda herhangi bir zarar vermez. Bu ameliyatı geçiren kişilere MR çekilebilir. Normal koşullarda anevrizma cerrahisinden sonra hasta hastanede 3 ile 5 gün süreyle yatar ve sonrasında 3-4 hafta ev istirahatı uygundur. Kanamış anevrizmalar için hastanede kalma süresi 7 veya daha fazla gün olmaktadır. Anevrizma cerrahi olarak kapatıldıktan sonra takip anjiografisi cerrahiden 5 yıl sonra gerekebilir.
Cerrahi Tedavi ve Kliplemenin Avantaj ve Dezavantajları
Kliplemenin avantajları;
Tedavi sıklıkla kalıcıdır, aynı anevrizmaya tekrar ameliyat gerektirmez. Anevrizma doğrudan görülür (karmaşık yapıda olan anevrizmalar için bu durum önemlidir), klip uygulaması sonrası anevrizma söndürülebilir ve anevrizmanın beyin dokusuna yaptığı bası cerrahi olarak kaldırılabilir ve cerrahi sırasında başka anevrizma(lar) varsa doğrudan görülüp tedavi edilebilir. Kanamış olanlarda cerrahi sırasında anevrizma çevresi ve beyin dokusundaki kan elemanları, pıhtılar temizlenebilir; bu temizleme bazı hastaların çabuk iyileşmesinde önem taşır. Ek olarak cerrahi sırasında kraniektomi (kafatasından bir miktar kemik çıkarma işlemi) ile kafatasının bir kısmı alınabilir ve hastaların kötüleşmesine yol açabilen kafa içi basınç artışı (beyin ödemi gibi) önlenebilir.
Cerrahinin dezavantajları; invazif (müdahaleci) bir girişimdir, kafatasının açılması gerekir ve buna bağlı komplikasyonlar gelişebilir. Klip uygulaması sırasında çevredeki yapılar ve önemli damarlara hasar verilebilir.
Damar İçi Tedavi -Tıkama
Damar içi tedavi son 15 yılda geliştirilmiş bir yöntemdir; kardiyologların kalp veya vücudun büyük damarlarındaki tıkalı damarları açma işlemlerine benzerlik göstermektedir. Özellikle son 5 yılda cerrahi klip uygulamasına kabul edilebilir bir alternatif olarak gündeme gelmiştir. Yüksek cerrahi riske sahip olan ve kötü nörolojik tablodaki hastalarda veya baziler arter (beyin sapını ve derin beyin bölgelerini besleyen büyük beyin atar damarı) gibi zor yerleşimli bazı anevrizmalarda damar içi tedavi uygun bir seçenek olabilir. Yakın zamanda yapılan bir çalışmada klip uygulaması ve damar içi tedavinin her ikisine de uygun olan kanamış anevrizmalarda eğer damar içi tıkama uygulanırsa en azından erken dönemde daha iyi sonuçlar elde edildiği saptanmıştır (ölüm veya sekelli kalma oranı 1 yılda tıkama yapılanlarda %23.5, cerrahi klipleme yapılanlarda % 30 olarak bulunmuştur). Damar içi tıkama yöntemi genel anestezi veya sedasyon altında yapılabilir. Atar damar sistemine kasıktaki büyük bir damardan ulaşılır (uyluktaki femoral arter). Artere bir iğne yerleştirilir. Küçük bir kateter ile ilerlenerek röntgen ışınlarının kılavuzluğunda beyini besleyen dört ana damara ulaşılır. Bunun içerisinden daha küçük bir kateter (mikrokateter) ile anevrizmaya ulaşılır. Anevrizma içerisinde katetere pozisyon verilerek ince bir tel (koil) anevrizma içerisine yerleştirilir. Anevrizma içerisinde pıhtı oluşur ve uzun dönemde ise yeni gelişen dokuların anevrizma tabanında koillerin tabanını doldurması ve tam bir iyileşme beklenir. Balon yardımı ile koil yerleştirilmesi diğer bir yöntemdir; burada işlem sırasında bir diğer kateter yardımı ile bir balon damar içinde anevrizmanın boyun kısmında şişirilerek koillerin damara kaçması engellenir ve anevrizma içinde durması sağlanır. Benzer bir biçimde stent yardımı ile koil yerleştirilmesi sırasında ise küçük esnek bir silindirik kafes kullanılır ve bu koilleme için iskele vazifesi görür.
Damar İçi Tedavi-Koillemenin Avantaj ve Dezavantajları
Damar içi tedavinin avantajları; öncelikle minimal invaziftir (müdahaleye bağlı yan etkisi azdır), kafatasını açmayı gerektirmez ve işlem sonrası erken dönem komplikasyonu daha azdır. Kanamamış anevrizmalı hastalar bir iki gün içerisinde evlerine gönderilebilir ve bir iki hafta içerisinde işlerine dönebilirler. Koillemenin dezavantajları; anevrizmanın erken dönemde kapanma ihtimali daha düşüktür ve daha yüksek ihtimalle nüks görülür. İşlem sırasında anevrizma (baloncuk) kanayabilir ve açık ameliyata dönmek gerekebilir. Bu nedenle ek bir girişim daha gerekebilir ve tam tedavi için daha uzun süre takip gerekebilir.
İyileşme ve Takip
İyileşme hastadan hastaya değişmekle birlikte anevrizma tipi, yerleşim yeri, kanama olup olmadığı, tedavi tipi ve hastanın genel durumu önemli faktörler arasında yer almaktadır. Beyin kanaması geçirmiş olanlarda nörolojik kayıplar daha çok ve belirgin olup, bu hastalar daha uzun iyileşme süresi gerektirmektedir. Her hastada kendine özel bulgular görülse de cerrahi sonrası görülebilecek bazı yan etkiler aşağıda sıralanmıştır:
Baş ağrıları
Uyuşukluk ve yorgunluk
Operasyon yerinde ağrı
Çene ağrısı
Başından saat tıklaması şeklinde ses gelmesi
Görsel bozukluklar
Kısmi veya tam körlük
Görme alanı kayıpları
İnce motor hareket bozuklukları
Duygusal problemler
Depresyon
Kavramsal güçlükler
Konuşma problemleri
Algısal problemler
Davranış değişiklikleri
Denge ve koordinasyon bozuklukları
Konsantrasyon güçlükleri
Kısa dönemli hafıza problemleri
İnme hastalarında olduğu gibi anevrizma tedavisinde de iyileşme ve rehabilitasyon dönemi önemli bir yer tutar. Bazı olgularda anevrizma kanadığında veya tedavi edildiği sırada kaybolan fonksiyonlar, hasar görmeyen beyin alanları tarafından üstlenilebilmektedir. Rehabilitasyonda fizik tedavi, konuşma terapisi ve mesleksel eğitim gibi alanlarda uygulamalar yapılabilir.
Baş Ağrısı
BAŞ AĞRISI NEDİR?
Toplumda en sık görülen şikâyetlerin başında gelir. Şikâyeti olanların oranı toplumda %90’a ulaşır. Tüm baş ağrılarının %90’ınını migren ve gerilim tipi baş ağrısı oluşturmaktadır. Sık karşılaşıldığı için önemsenmeyen baş ağrılarının hayati önem taşıyan hastalıkların belirtisi olabileceği unutulmamalıdır.
Bu hastalar genellikle iyi huylu primer (birincil) baş ağrısından şikâyetçidir ve sadece %10’unda sekonder (ikincil) patolojiyi telkin edecek bulgular saptanabilir. Hastalar ilk kez şiddetli baş ağrısı atağı ile başvurmuş veya daha önceden bilinen birincil baş ağrısı tanısı almış hastalar olabilir. Bu iki hasta grubunda tedavi yaklaşımı farklı olacaktır. İkincil baş ağrıları erken teşhis ve tedavi edilmediği takdirde ölüm veya ciddi kalıcı hastalıklara neden olmaktadır. Tabloda sık karşılaşılan birincil ve ikincil baş ağrısı sebepleri sıralanmıştır.
Birincil Nedenler İkincil Nedenler
Gerilim tipi Damarsal kaynaklı
Aurasız migren Damarsal olmayan
Auralı migren Enfeksiyon
Küme tipi Sistemik rahatsızlık
(yüz ve kafa içi yapılarından kaynaklanan)
BAŞ AĞRILARININ KAÇ TİPİ VAR?
Uluslar arası baş ağrısı derneği baş ağrılarını 14 ana grup ve yüzlerce alt grup olarak sınıflandırmıştır. Doğrudan doğruya baş ağrısı tablosu ile ortaya çıkan başka bir hastalıkla ilişkisi olmayan baş ağrıları birincil baş ağılarıdır. Bunlar migren, gerilim tipi ve küme baş ağrılarıdır.
İkincil baş ağrısı damarsal kaynaklı (subaraknoid kanama=SAK, iskemik atak, arteriovenöz malformasyon AVM, karotid arter diseksiyonu, hipofiz kanaması gibi), damarsal kaynaklı olmayan (idiyopatik kafa içi hipertansiyon BOS basıncı değişiklikleri, kafa içi tümör, epilepsi gibi), enfeksiyon kaynaklı (menenjit, abse, ampiyem gibi) sistemik kaynaklı (hipoksi, hiperkapni, hipertansiyon gibi) yüz ve kafa içi yapılardan kaynaklı (trigeminal nevralji, temporomandibuler eklem kaynaklı servikal disk gibi), göz hastalıkları ve sinüzit olarak sınıflandırılabilir.
Subaraknoid kanamanın en sık bulgusu ani gelişen şiddetli baş ağrısıdır bulantı, kusma, bilinç kaybı, kraniyal sinir felçleri, meninks irritasyon bulguları eşlik edebilir. Subaraknoid kanamanın teşhisinde bilgisayarlı beyin tomografisi(BBT)’nin ilk 24 saatte %92-93 oranında duyarlılığı mevcuttur. Bu oran olaydan 5 gün sonra %58 ‘e gerilemektedir. BBT’de kanama alanının gösterilmediği olgularda lomber ponksiyon tanı koydurucudur.
Subaraknoid kanama bulguları:
– Ani başlayan baş ağrısı
– Bulantı-kusma
– Bayılma, bilinç kaybı
– Meninks irritasyon bulguları (Ense sertliği)
– Fotofobi (Işığa hassasiyet)
Kafa içi tümörlerde baş ağrısı kafa içi basınç artışı veya ağrıya duyarlı yapıların etkilenmesine bağlı gelişebilir. En sık duyulan başvuru yakınması ilerleyici nörolojik kayıp olsa da hastaların yarısında yaklaşık baş ağrısı mevcuttur. Baş ağrısının özellikle sabah saatlerinde uyandıklarında ağrının şiddetli olduğu ifade edilmiştir. Sıklıkla bulantı ve kusma ile birliktelik gösterir ve kusma sonrası rahatlama ifade edilir. Kafa içi tümörlerinin %77 oranında gerilim tipi, %5-%10 oranında ise klasik migren tipi ağrı şeklinde bulgu verdiği gösterilmiştir.
Kafa içi kaynaklı ağrının şiddetinde öne eğilmek ile ve valsalva manevrası ile artma gözlenebilir. Eşlik eden göz ağrısı görme keskinliğinde azalma veya körlük, temporal arterit, psödotümör serebri veya dar açılı glokom gibi ikincil sebepleri düşündürür. Hastada, boyun ağrısı, ateş veya döküntünün varlığı menenjit tablosunu yansıtabilir. Ellerde uyuşma, keçeleşme, güçsüzlük, konuşma bozukluğu, yutkunma zorluğu, nöbet, bilinç kaybı gibi nörolojik bulgular baş ağrısının nedenlerini daha çok yapısal lezyonlara yönlendirir.
Bu aşamadan sonra altta yatan bir lezyon düşünülmüyor ise birincil baş ağrısı sebepleri ekarte edilmelidir. Temel olarak ağrı tipi şiddeti tercih ettiği yerleşim eşlik eden bulantı, kusma, göz ile ilişkili bulguların yanında fiziksel aktivite ile gösterdiği değişiklikler bu tip baş ağrılarını ayırt etmede yol gösterici olacaktır. Örneğin fiziksel aktiviteyle ağrı şiddetinde değişiklik olması migren tipi baş ağrılarında gözlenirken gerilim ve küme tipinde gözlenmez.
BAŞ AĞRISI İLE GELEN HASTADA TANI YÖNTEMLERİ NELERDİR?
Hastanın yaşı, cinsiyeti, baş ağrısının özellikleri, ek hastalıklar, kullandığı ilaçlar vb. anamnez dediğimiz kısımda detaylı olarak sorgulandıktan sonra dikkatli bir nörolojik muayene gerekmektedir. Eğer birincil baş ağrısı sebepleri düşünülmüş ise ayırıcı tanı yapılmalı ve tedavisi düzenlenmelidir. Ancak hastada birincil baş ağrısı nedenlerinden uzaklaşıyorsa veya ilk değerlendirmede bahsedilen uyarıcı bulgular mevcut değil ise yine birincil baş ağrısı tanısından uzaklaşıyor ise tanıya yönelik bilgisayarlı beyin tomografisi ve beyin manyetik rezonans görüntüleme(MRG) ile kan tetkikleri çalışmaları yapılması yararlı olacaktır.
SÜREKLİ BAŞ AĞRILARI NEDEN OLUR?
Sürekli ağrılarda sekonder bir nedenin olup olmadığı araştırılmalıdır. Daha önce periyodik gelen ağrıları olan hastalarda ağrılar süreklilik kazanmışsa, hastanın çok sayıda ağrı kesici ilaç kullanmış olması altta psikolojik nedenlerin var olabileceği düşünülmelidir.
BAŞ AĞRISINDA TEDAVİ NEDİR?
Ağrı kesiciler önemlidir. Hastalığın tanısına göre birçok tedavi seçeneği vardır.
AĞRI KESİCİLER SÜREKLİ KULLANILDIKLARINDA BAĞIMLILIK YAPAR MI?
Sürekli ağrı kesici kullanmak morfin grubu dışında bağımlılık yapmaz. Ancak ilaç kötü kullanımına bağlı baş ağrısı dediğimiz bir ağrı türünü de hastalar böyle hissedebilirler.
İLERİ YAŞLARDA GÖRÜLEN BAŞ AĞRILARININ NEDENLERİ NELERDİR?
İleri yaşlarda görülen baş ağrılarında öncelikle alta yatan bir neden olup olmadığı araştırılmalıdır. Migren yaşla birlikte azalma gösteren bir haslıktır. Özellikle ileri yaşta başlayan ve baş ağrısı nedeni olan iki hastalık temporal arterit (damar iltihabına bağlı baş ağrısı) ve hipnik (gece gelen) baş ağrılarıdır. Bu nedenle 50 yaş üzerinde ki bir hastada yeni ortaya çıkan baş ağrıları varsa mutlaka doktora danışılmalıdır.
BAŞI AĞRIYAN HASTA MUTLAKA NE ZAMAN DOKTORA BAŞVURMALIDIR?
Ağrı sürekli ve artan şiddet de ise;
1. İlk kez ağrı 10 yaşın altında veya 50 yaşın üstünde ortaya çıkmışsa,
2. Daha önce mevcut olan ağrı şiddetlendiyse, şekli değiştiyse,
3. Baş ağrısı şimdiye kadar hayatında karşılaştığı en şiddetli ağrıysa ve aniden başladıysa,
4. Ağrı bir fiziksel aktivite sırasında (ağır bir yük kaldırmak, cinsel ilişki), hapşırma veya ıkınma sırasında ortaya çıkmış ve şiddetini arttırmışsa,
5. Kafa travması sonrasında ortaya çıkan baş ağrısı varsa,
6. Konuşma bozukluğu, görme bozukluğu, kol ve bacakta uyuşmalar, güçsüzlük (felç) gibi nörolojik semptomlar baş ağrısı ile birlikteyse,
7. Baş ağrısı tedaviye cevap vermiyorsa,
8. Baş ağrısı hep aynı bölgede ise,
9. Sabah uyandığında baş ağrısı varsa ve kusma ile rahatlıyorsa,
10. Yüksek ateş, uyku hali, bilinçde bozulma veya vücut döküntüsü varsa, mutlaka doktora gitmek gerekir.
Bel Fıtığı
BEL FITIĞI NEDİR?
Bel fıtığı en sık 35-50 yaş arasında ve her iki cinste de eşit olarak görülür. Ağır işlerde çalışanlar, ev hanımları, uzun süre oturmak zorunda kalan masa başı çalışanları, şoförler, sürekli ayakta duran öğretmen, garson gibi mesleği olanlar bel fıtığına yakalanma olasılığı en fazla olan kesimdir.
Bel Fıtığı Nasıl Oluşur?
Omurgalar arasında bulunan disk denilen kıkırdak dokunun omurgaların basısı nedeniyle bacağın çeşitli bölgelerine giden sinirleri sıkıştırmasıyla oluşur. Bazen ani bir zorlama, ağır bir şey kaldırma, ters bir hareket veya öksürük, hapşırma bile bel fıtığına neden olabilir. Ama bel fıtığının en önemli nedeni yaş ve tekrarlayan küçük travmalardır.
Bel Fıtığının Belirtileri Nelerdir?
Hastalar aniden ortaya çıkan sırt ve bacak ağrısı ile başvurabilirler. Ağrı uyluk arka kısmına ve baldıra, ayak tabanına yayılan rahatsızlıktan yakınırlar. Ayaklarda uyuşmalar, hareket kısıtlılıkları, yürüme ve oturmada güçlük bel fıtığının belirtileridir. Bel fıtığı ilerlerse idrar kaçırma, cinsel fonksiyonlarda kayıp (iktidarsızlık) ve yürüyememe gibi belirtiler de olabilmektedir.
Bel Fıtığı Teşhisi Nasıl Konur?
Beyin ve sinir cerrahisi uzmanı veya fizik tedavi uzmanı tarafından hastanın yapılan muayenesi sonucunda röntgen, tomografi ve manyetik rezonans görüntüleme (MR) tetkikleri istenebilmektedir. Bel fıtığı için özellikle MR görüntüleme önemlidir ve bası derecesi belirlenebilmektedir.
Bel Fıtığının Tedavisi Nasıl Yapılır?
Bel fıtıklarında konservatif tedavi mi (ilaç tedavisi, fizik tedavi), ağrı tedavisi (algoloji) yoksa cerrahi tedavi mi yapılacağı önemlidir.
Bel fıtığı başlangıç safhasında, hastaya ağrı kesici ve kas gevşetici ilaçların verilmesi, yatak istirahati ve belini zorlayacak hareketlerden kaçınması önerilir. Hasta tedaviye yanıt alamazsa fizik tedavi ve ağrı tedavisine (algoloji) başvurabilir.
Bel fıtığı İlerlerse, fizik tedaviye rağmen hastanın ağrıları devam ediyorsa veya güç kaybı, bacakta incelme, dayanılmaz ağrılar varsa ameliyat gerekebilir.
Bel fıtıklarında acil ameliyat bulguları;
Eğer ameliyat edilmez ve sinire bası devam ederse hastada idrarını tutamama, cinsel gücün kaybı, ayaklarda felç gibi sorunlar gelişebilir. Halk arasında geçmişten gelen bir korku mevcuttur. Ameliyat olursam sakat kalırım, uzun süre yataktan kalkamam, korse takmak zorunda kalırım veya fıtığım tekrarlar, tekrar ameliyat olurum gibi inanışlar var. Günümüzde teknoloji ve ameliyat yöntemleri gelişmiştir. Mikrocerrahi ve endoskopik (kamera yöntemi) ameliyatlar ile hasta kısa sürede ayağa kalkıp taburcuları yapılabilmektedir.
Bel fıtığı hastasının dikkat etmesi gerekenler?
Mikrocerrahi Nedir?
Diskektomi, sinire bası yapan fıtığın çıkarılması işlemidir. Bu ameliyat deride küçük bir kesi, bazı bağ dokusu ve kemik dokusu alındıktan sonra fıtık parçalarının temizlenmesini içerir. Klasik bel fıtığı ameliyatları (açık diskektomi) hastaların tam olarak iyileşememeleri, fıtıkları tekrar etmesi sonucunda; teknoloji gelişmesi ile ( MR, tomografi, mikroskop) günümüzde yaygın olarak kullanılan mikrodiskektomi yöntemi geliştirilmiştir. Küçük cilt kesisi, kas dokusu az sıyrılır ve daha az kemik alındığı için ve sinir yaralanması ihtimali düşük olduğu için hastalar ameliyat olduktan altı-yedi saat sonra ayağa kalkıp yürümekte ve bir gece hastanede yattıktan sonra evlerine gidebilmektedir. Hasta genel anestezi (uyutulup) veya spinal anestezi (uyanık, belden aşağısı uyuşturulup) ile yapılmaktadır. Ameliyat, ortalama 1 saat sürmektedir (30 dakika-90 dakika arası).
Ameliyat sonrası?
Ameliyattan sonra belde kesi yapılan yerde ağrı hissedebilirsiniz. Ameliyat sonrasında uyuşukluk ve güçsüzlük hemen geçmeyebilir. Yürüyüş önemlidir. İlk 2 hafta boyunca düzenli olarak yürüyüş yapılmalıdır. Sonrasında bel egzersizi, yüzme veya bisiklet kullanabilirsiniz. Doğru ameliyat sonrası fizik tedavi ile iyileşme hızlı olur.
Ağır bedensel iş yapmayanlar 2-4 hafta arasında işlerine dönebilir. Ağır işlerde, kuvvetli titreşimli iş makineleri kullananlar 6-8 hafta arasında işlerine dönebilir.
Diğer Cerrahi Metotları Nelerdir?
Lazerle bel fıtığı ameliyatları, perkütanöz endoskopik diskektomi denilen ayaktan cerrahi tedaviler ve kemonükleozis denilen ilaçla diskin eritilmesi metotları mevcuttur.
Bel Kayması
Bel kayması, omurganın birbiri üzerinde yer değiştirmesine denir.Herhangi bir yaşta görülebilen bel kaymasını sıklıkla L4 omurun L5 üzerinde öne doğru kayması olarak görmekteyiz. Bel kaymasına çoğu zaman “bel fıtığı ve dar kanal” da eşlik edebilir.
Bel kaymasının belirtileri nelerdir?
Hastalar bel, kalça ve bacak ağrısı ile başvurabilirler. Ağrı uyluk arka kısmına ve baldıra, ayak tabanına yayılan rahatsızlıktan yakınırlar. Bu ağrıların şiddeti öne doğru eğilirken artış göstermekte; arkaya doğru eğilirken ise azalmaktadır. Bu hastalar tipik olarak öne doğru hafif eğik yürürler. Ayaklarda uyuşmalar, hareket kısıtlılıkları, yürüme ve oturmada güçlük, yürürken sık sık bel ağrısı görülebilir ve durmak zorunda kalabilirler. Çok uzun süre ayakta durmak ya da akşamları bacaklarda oluşan kramplar da bel kayması belirtileri arasına girebilir.
Bel kaymasının nedenleri nelerdir?
Birçok neden vardır. Yaşlılıkta görülen dejenerasyona bağlı kaymalar, ameliyat sonrası gelişen kaymalar ve çocukluk çağında omurlardaki doğumsal sorunlara bağlı gelişen kaymalardır. Bu tür bel kaymaları, ergenlik çağında bel ağrısı problemiyle karşımıza çıkabilir. Kadınlarda erkeklere oranla daha sık görülmektedir. Bele darbe alınması, kontrolsüz düşmeler (sporcularda sık görülür özellikle de jimnastikçiler, halterciler ve futbolcularda) ve tekrarlayan mikro(küçük) travmalar da diğer nedenler arasındadır.
Bel kaymasında tanı koyma süreci nasıldır?
Beyin ve sinir cerrahisi uzmanı veya fizik tedavi uzmanı tarafından hastanın yapılan muayenesi sonucunda röntgen, tomografi ve manyetik rezonans görüntüleme (MR) tetkikleri istenebilmektedir. Bel kayması için özellikle hareketli grafi ile yapılan test sonucu (öne, arkaya eğilme vb.)ve MR görüntüleme önemlidir. Kaymanın dercesi ve bel fıtığı ile bası derecesi belirlenebilmektedir.
Bel kaymasında cerrahi olmayan yöntemler nelerdir?
Kaymanın derecesi hafif, orta ve ileri düzey arasında sınıflandırılır. Bel kaymasının derecesine ve şikayetlerin ağırlığına göre tedavi çok çeşitli şekillerde yapılmaktadır.
Bel kaymasının tedavisinde, kayma hafif derecede ise istirahat, ağrı kesici ve ödem giderici ilaçlar, günlük aktiviteleri kısıtlama ve gerekirse bel korsesi de önerilebilir. Bel korsesi ağrının azalmasına, oluşan spazmın giderilmesine yardımcı olabilir. Fizik tedavi ve rehabilitasyon programı ile bel bölgesindeki kaslarınızı güçlendirmek önemlidir. Bel ağrısı ile birlikte sinir sıkışması da mevcut ise algoloji bölümü tarafından yapılan epidural veya foraminal enjeksiyonlar tedaviye eklenebilmektedir.
Bel kayması tedavisinde cerrahi yöntem ne zaman gereklidir?
İlaç tedavisi ve ek uygulamalarla geçmeyen durumlarda cerrahi tedavi seçeneği düşünülür. Bel kaymasının cerrahi tedavisinde kayma bölgesindeki sinirler serbestleştirilir ve omurlar birbirine sabitlenerek (platin-vida sistemi) kaymanın ilerlemesi önlenir. Spinal füzyon denilen tekniklerle kayan omurgalar vidalarla tespit edilir. Ameliyat işlemi önden veya arkadan ya da her iki taraftan yapılabilir. Ameliyat sonrası rehabilitasyon programları iyileşme sürecini hızlandırmada yarar sağlayabilmektedir.
Beyin Pili
Özellikle hareket bozukluklarında hedeflediğimiz beyindeki hücrelere elektrik akımı verebilmemizi sağlayan cihazlardır. Nöromodülasyon adı verilen bu işlemle birçok hastalık günümüzde başarı ile tedavi edilebilmektedir.
Parkinson, Tremor ve Distoni gibi hareket bozuklukları hastalıklarında, Epilepsi hastalıklarında , Tourette sendromunda , Obsesif-Kompulsif bozukluklarında, Hutchington hastalıklarında, Major Depresyon, Alzhemir Hastalığı, Obezite, Ağrı sendromlarında, Huzursuz bacak sendromunda kullanılmaktadır.
En sık günümüzde hareket bozukluklarının tedavisinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu hastalıkların fizyopatolojisi karışıktır. Beyin pili hastalığı düzeltmemektedir. Hastaların semptomlarını düzeltir. Hastalar günlük yaşantılarına çabuk dönmektedirler. Kullandıkları ilaçların dozları azaltılıyor. İlaç yan etkileri ortadan kalkmış oluyor.
Bu hastalarda dopamin eksikliğine bağlı şikayetler ortaya çıkıyor. Bu hastalarda titreme (tremor), katılık-donma(rijidite), hareketlerde yavaşlama (bradikinezi) ve dengesizlik (postural instabilite) şikayetlerini sıklıkla görmekteyiz. Bu hastalara ilk önce tıbbi tedavi verilmektedir. Dopamin tedavisi zamanla yetersiz kalmakta ve diskinezi, on-off durumları gibi ilacın yan etkileri görülebilmektedir. İlaç tedavisine rağmen hastalığın ilerlemesi, dopamin tedavisine cevap alınan hastalar, yan etkiler nedeniyle günlük yaşantısı olumsuz etkilenen hastalar beyin pili için uygun adaylardır. Bu hastalar nöroloji, psikiyatri ve beyin cerrahisi tarafından değerlendirilerek ameliyata hazırlanırlar. Ameliyat başarısı erken dönemde yüksek olup, zamanla tolerans gelişebilmektedir.
3 aşamada pil takılmaktadır.
İlk aşamada; Hasta ilaçlarının dozları nöroloji tarafından azaltılmaktadır. Hasta ameliyat sabahı ilaçlarını almıyor. Hastaya lokal anestezi ile Frame(çerçeve başlık) takıyoruz. MR veya beyin tomografisi çekiliyor. Önceden belirlediğimiz çekirdeğin koordinatlarını özel bir bilgisayar programında bu görüntülerin üzerinden hesaplıyoruz.
İkinci aşamada; hastayı ameliyathaneye alıyoruz. Uyanık ameliyatı yapmaktayız. Uygun pozisyonda hastanın kafatasına sağ-sol olmak üzere 2 küçük delik açıyoruz. 2 mm lik küçük elektrotlar yerleştirip, hedef beyin hücrelerinin elektrik aktivitelerine bakıyoruz. Mikrokayıtlama denilen bu yöntemle bu hücrelerin haritasını çıkartıyoruz. Hastaya elektrik uyarıları vererek (Makrostimülasyon) Nöroloji doktorumuz tarafından hastanın muayenesi yapılmaktadır. Hasta fayda gördüğünü ve herhangi bir yan etki olmadığını belirtirse kalıcı elektrotları (kablo gibi ) yerleştiriyoruz.
Üçüncü (son) aşamada; genel anestezi (hastayı uyutarak yapmaktayız. Yaklaşık 1 saat sürmekte) beyin pilini hastanın göğüs bölgesinde köprücük kemiğinin altında derisine yapılan bir kesi ile deri altına yerleştiriyoruz.
Hastaların pil ayarları ameliyattan sonra 2-3 hafta devam edebilmektedir. Genelde 1. ayda pil ayarı ve ilaçlarının yeni doz ayarları tamamlanmış olmaktadır.
Pilin ömrü 5-8 yıl arasında kullanım şekline bağlı olarak değişmektedir. Pil bitince tüm sistemi çıkartmaya gerek olmadan 15-20 dakikalık bir işlemle (anestezi altında) değiştirilmektedir. Şarj edilebilir pillerde kulanılmaktadır. Haftada bir gün veya her gün şarj edilmeleri gerekir.
En sık kanama ve enfeksiyon %1 oranında görülebilmektedir.
Diğer olası komplikasyonlar; Kol ve bacakta güçsüzlük , görme problemleri olabilir.
Beyin Tümörleri
BEYİN TÜMÖRLERİ
Beyin tümörleri İsveç, Norveç gibi kuzey ülkelerinde 100.000’de 5-10 arasında görülürken, uzak doğu ülkelerinde yıllık insidans 100.000 de 1-2 dir. Erkeklerde kadınlara oranla beyin tümörleri daha sık görülür. Etnik olarak da beyazlarda zencilere göre daha sıktır. Ailesel faktörler, radyasyon, hayvan virüsleri, fenol ve benzen bileşikleri ile uğraşan meslek grupları, N-nitroz içeren yiyecekler, sigara içimi beyin tümörü riskini artıran durumlardır.
Beyin tümörleri malign (kötü huylu) ve benign (iyi huylu) olarak sınıflandırabiliriz. Malign tümörlerde, günümüzde en sık beyine metastaz yapan tümörleri (başka tümörün yayılımı, akciğer, meme kanseri, kolon kanseri, yumurtalık kanseri vb.) görmekteyiz.
KÖTÜ HUYLU TÜMÖRLER
1-Glial Tümörler:
Beyin kanserlerinin çoğunu bu grup oluşturur. Kontrolsüz anormal çoğalma özelliği olan bu hücreler, beyinin glia adlı destek hücrelerinden köken alır. Hızla büyüyüp çevrelerindeki sağlıklı dokuya uzanır, nadir de olsa omuriliğe, hatta vücudun diğer organlarına da yayılabilirler.
Tedavi ve hastalığın seyri açısından 4 gruba ayrılırlar. Evre I ve Evre II “düşük evreli” olarak adlandırılırken, Evre III (anaplastik astrositom) ve Evre IV (glioblastoma multiforme) ise “yüksek evreli” kabul edilir.
Diğer beyinin birincil malign tümörleri; ependimom, medulloblastom, oligodendrogliomdur. Yaşam süreleri, tümörün patolojisi, ışın tedavisi ve ilaç tedavisi (kemoterapi) alıp almama durumuna ve hastanın yaşına bağlıdır. Düşük evreli glial tümörlerde yaşam süresi uzundur. Düşük evreli tümörler yüksek evreli tümörlere dönüşebilir.
2-Metastatik beyin tümörleri:
Vücudun başka yerindeki bir tümörün beyine yayılması sonucu oluşur. En fazla akciğer, meme, kalın bağırsak, mide, cilt ya da prostattan kaynaklanırlar.
Bazı hastalar başka organda kanser olmadığını bilmeden, beyine yayılmış olarak doktora başvurabilmektedir. Ancak ameliyat sonrası ve beyin biyopsisi sonucunda hastanın beyin tümörünün metastaz olduğu tespit edilebilmektedir.
Kötü huylu beyin tümörlerinde tedavi seçenekleri; ameliyat, biyopsi, ışın tedavisi, ilaç tedavisidir. Tedaviye yanıt, tümörün köken aldığı odak, yayıldığı organ sayısı, metastatik lezyon sayısı, hastanın yaşı, ek hastalık bulunup bulunmaması gibi faktörlerle ilişkilidir.
Tablo’da glial tümör tipleri ve tedavileri gösterilmiştir.
EVRESİ | Tümör Tipi | Patolojisi | Tedavi ve Yaşama Süresi |
EVRE 1 | Pilositik astrositom Kraniofaringioma Gangliositoma Ganglioglioma |
Düşük evrelidir. En az kötü huylu olan tümör tipleridir. | Sadece ameliyat ile kür sağlanabilir. Uzun süren ömür vardır. Yavaş büyürler. |
EVRE 2 | Diffüz Astrositoma Pineositoma oligodendroglioma |
Düşük evrelidir. Yavaş büyürler. | Ameliyat yapılabilir. Bazı tiplerinde gerekirse ışın tedavisi verilebilir. Yüksek dereceli tümöre dönebilir. |
EVRE 3 | Anaplastik astrositoma Anaplastik ependimoma Anaplastik oligodendroglioma |
Kötü huylu, yayılımcıdır. Yüksek derecelidir. |
Ameliyat, ışın tedavisi (IMRT) ve ilaç tedavisi (temodal) gerekir. Tekrarlamaya meyillidir. Evre 4’e geçebilir. |
EVRE 4 | Glioblastoma Pineoblastoma Medülloblastoma ependimoblastoma |
Çok hızlı ve agresif büyür. Geniş olarak yayılımı vardır. |
Ameliyat, ışın tedavisi (IMRT) ve ilaç tedavisi (temodal) gerekir. Hızlı tekrarlar. Yaşam süresi kısadır. |
İYİ HUYLU TÜMÖRLER
En sık menengiomalar ile karşılaşmaktayız. Diğer sık karşılaşılan iyi huylu beyin tümörleri, hipofiz adenomları, kraniofarengiomalar, dermoid ve epidermoid tümörler, hemanjioblastom, kolloid kist, subependimal dev hücreli astrositom, nörinomlar (akustik schwannoma) ‘dır.
İyi huylu olmasına rağmen, beyin tümörleri bazen hayatı tehdit edecek durumlara neden olabilirler. Bazen çevresindeki önemli beyin damar ve sinir yapısına yapışarak ameliyatla tam çıkarılması mümkün olmayabilir ve yeniden ortaya çıkabilirler. Bazıları (örneğin menengiomalar) nadir de olsa kötü huylu tümöre dönüşebilirler. Çevrelerindeki beyin dokusuna yayılım göstermedikleri için ameliyatla tam çıkarılabilme şansları yüksektir.
ŞİKÂYETLER
Baş ağrısı, kusma, bulantı, görme bozukluğu, bilinç bozulması, nöbet (havale) geçirme, kol ve bacaklarda güçsüzlük, sinirlilik, iştahsızlık, işitmede azalma, unutkanlık, konuşma ve anlamada yetersizlik, yazamama, dengesizlik, el ve ayaklarda büyüme gibi yakınmalardan biri ya da bir kaçı ile başvurabilirler.
BAŞI AĞRIYAN HASTA MUTLAKA NE ZAMAN DOKTORA BAŞVURMALIDIR?
Ağrı sürekli ve artan şiddet de ise;
1. İlk kez ağrı 10 yaşın altında veya 50 yaşın üstünde ortaya çıkmışsa,
2. Daha önce mevcut olan ağrı şiddetlendiyse, şekli değiştiyse,
3. Baş ağrısı şimdiye kadar hayatında karşılaştığı en şiddetli ağrıysa ve aniden başladıysa,
4. Ağrı bir fiziksel aktivite sırasında (ağır bir yük kaldırmak, cinsel ilişki), hapşırma veya ıkınma sırasında ortaya çıkmış ve şiddetini arttırmışsa,
5. Kafa travması sonrasında ortaya çıkan baş ağrısı varsa,
6. Konuşma bozukluğu, görme bozukluğu, kol ve bacakta uyuşmalar, güçsüzlük (felç) gibi nörolojik semptomlar baş ağrısı ile birlikteyse,
7. Baş ağrısı tedaviye cevap vermiyorsa,
8. Baş ağrısı hep aynı bölgede ise,
9. Sabah uyandığında baş ağrısı varsa ve kusma ile rahatlıyorsa,
10. Yüksek ateş, uyku hali, bilinçte bozulma veya vücut döküntüsü varsa, mutlaka doktora gitmek gerekir.
TANI
Bilgisayarlı beyin tomografisi (BT) ya da manyetik rezonans görüntüleme (MRG) tetkikleri ile genellikle tanı konur. Beyin tomografisi hızlı tarama ve MR çektiremeyen hastalarda ve ameliyat sonrası kontrol için önemlidir. Tümör sınırlarının ve özelliklerinin daha iyi tanımlanması amacıyla kontrastlı çekilecek olan beyin MR’ı daha değerlidir. Gerekirse MR spektro ve bazı özellikli olgularda PET BT yapılabilmektedir. Kesin tanı, patolojik incelemeler sonrası konur.
TEDAVİ
Günümüzde beyin tümörlerinin tedavisinde, tümörün tanısına göre cerrahi, radyoterapi (ışın tedavisi), radyo-cerrahi ve kemoterapi (ilaç tedavisi) yöntemleri ayrı ayrı ya da birleşik olarak kullanılmaktadır. Genellikle tedavide ilk seçenek cerrahi olarak tümörün çıkarılmasıdır. Az bir kısmında ise radyocerrahi (Gamma knife, linear accelator=linac) ve takip önerilmektedir. Işın tedavisi (radyoterapi) ve kemoterapi güncel tedaviler içinde cerrahi ile birlikte yapılabilmektedir.
Tedavi de tümörün malignite derecesi ve yerleşim yeri, hastanın yaşı, genel durumu ve ek sistemik problemlerin varlığı önemlidir.
CERRAHİ
Günümüzde beyin tümörlerinde en önemli silahtır. Tümörün tamamının çıkarılması önemli olmakla beraber, hastaya zarar vermeden tamamı çıkarılamayacak olanlarda ise mümkün olduğu kadar tümör temizlenmeli , kalan kısım için patoloji sonucuna göre takip ve radyocerrahi yapıla bilinir.
Cerrahide kafatasında tümöre uygun delik açıp, buradan mikroskopla tamamı çıkarılmaya çalışılır. Günümüzde gelişen teknoloji ile bazı boyalar kullanılarak tümör mikroskop altında özel ışıklarla görünür hale getirilip çıkarılma işlemi yapıla bilinmektedir.
Cerrahi olarak diğer bir seçenek, stereotaktik biyopsi yapılmasıdır. Kafatasına küçük bir delik açılarak, biyopsi alınır. Bu uygulama riskli olan bölgelerdeki tümör için ve cerrahi uygun olmayan hastalarda tanı koyabilmek için yapılır. İki temel problem vardır. Çıkarılan tümör miktarı çok küçüktür ve bir de alınan materyalden tanı koymak zordur.
Son yıllarda navigasyon sistemleri ameliyatlarda kullanılmaktadır. Bu sistemin en sıkıntılı yanı beyinde ameliyat esnasında olan yer değiştirmeleri hesaba katmamasıdır
CERRAHİ SONRASI OLASI KOMPLİKASYONLAR
Bu komplikasyonlar, tümörün cinsi, yerleşim bölgesi, hastanın yaşı ve genel durumundan bağımsız değildir. Nöbet, şiddetli baş ağrısı, bulantı, kusma, kanama, mevcut nörolojik durumun daha da kötüleşmesi, görme, konuşma ve algılamada bozulma, hidrosefali (şant takmak gerekebilir), ekstremitelerde şişlik, kızarıklık, yara yerinin geç iyileşmesi, enfeksiyon, tromboemboli, bazı psikiyatrik sorunlar, olası ameliyat komplikasyonlarından bazılarıdır. Bu komplikasyonların çoğunluğu ameliyat sonrası tıbbi bakım ile düzelebileceği gibi bazıları (örneğin nörolojik durumun kötüleşmesi) kalıcı olabilir. Bu komplikasyonların bir veya daha fazlası aynı hastada gelişebilir. Ancak unutulmaması gereken en önemli nokta; beyinde bir tümör varlığında bu tümörün yarattığı sistemik problemler sıklıkla hayatı tehdit etmektedir.
IŞIN TEDAVİSİ (RADYOTERAPİ)
Radyoterapi ile yüksek enerjili X ışınları kullanılarak anormal beyin tümör hücrelerini öldürerek tümörün küçülmesi sağlanmış olur. Radyoterapi bir alternatif yada yardımcı tedavi olarak kullanılır efektif bir cerrahi kadar etkili bir yöntem değildir.
İLAÇ TEDAVİSİ (Kemoterapi)
Kemoterapi genellikle bazı çocukluk çağı spesifik tümörlere etkilidir (Lenfoma ve oligodendrogliomlar). Birincil beyin kötü huylu tümörlerde kemoterapi yaşam süresini uzatmaktadır ( % 20 hastada).
ARAŞTIRILAN TEDAVİ ŞEKİLLERİ
Yapılacak başka tedavi olanağı olmayan çaresiz hastalarda, immunoterapi, toksin kullanımı, antiangiogenez tedavisi, gen tedavisi gibi tek tek ya da kombine olarak kullanılmaktadır.
TAKİP VE ÖNERİLER
Tümör iyi huylu ise ve tamamı çıkarılmışsa genellikle ilk üç ve altı aylık kontrollerden sonra yılda bir kez kontrol yapılır. Kötü huylu tümörlerde ise beyin cerrahisi, tıbbi onkolog (kanser ilaçları ile tedavi konusunda uzman), radyasyon onkoloğu (kanserin ışın tedavisi konusunda uzman), fizik tedavi ve rehabilitasyon bölümlerinin de takipleri göz önünde tutularak kontrol zamanlarının belirlenmesi uygun olur.
Bilekte Sinir Sıkışması
Karpal Tünel Sendromu Nedir?
Karpal tünel sendromu, el parmaklarımızın hissetmesini ve hareketini sağlayan medyan sinirin el bileği üzerindeki bantın kalınlaşması ve tekrarlayıcı hareketler neticesinde sinirin sıkışması ve ezilmesi sonucunda oluşur.
Hangi Hastalar Risk Altındadır?
Özellikle 40-60 yaşlarındaki kadınlarda, piyanistler, kuaförler, bilgisayar operatörleri, bankacılar, dişçiler, heykeltıraşlar, ev hanımları gibi ellerini aşırı kullanan meslek gruplarında sıklıkla izlenir.
Hamilelik, şeker hastalığı, tiroid hastalıkları, menapoz, bilekte kırılan yada yerinden kayan kemikler ve aşırı şişmanlık hastalığın görülme oranını arttırır. Eller ile cisimlerin sık ve şiddetli şekilde tutulması, bileğin bükülmesi ve romatizmal hastalıklar benzer şekilde görülme oranlarını arttırır.
Şikâyet ve Tanı
El parmaklarında uyuşukluk, ağrı, keçeleşme, ilerlerse güçsüzlük meydana gelebilir. Tanı muayene ve EMG ile koyulmaktadır.
Tedavi
Hafif ve orta düzeyde sinir sıkışıklarında konservatif tedavi yapılır. Bu tedavinin asıl amacı, sinir üzerindeki baskıyı ortadan kaldırmak için bir bileklik ile bilek hareketleri kısıtlanabilir. Ayrıca enflamasyon giderici ilaçlar yazılabilir veya bileğe kortizon enjeksiyonları yapılabilir. Ağrıları azaltmaya yönelik bir takım özel el ve bilek egzersizleri önerilebilir.
Eğer hastalar istirahat, rehabilitasyon, veya diğer tedaviler ile iyileşmezse ve ağır düzeyde sinir sıkışıklığı varsa cerrahi tedavi yapılır. En sık uygulanan teknik, karpal tünel serbestleştirilmesi denilen açık ya da endoskopik yöntemler ile uygulanabilen ameliyatlardır. Açık cerrahide bilek bölgesine bir kesi yapılarak medyan sinir üzerine bası oluşturan bant kesilerek sinir serbestleştirilir. Endoskopik yöntemde ise daha ufak bir kesi yapılarak bir minyatür kamera ile tünel görüntülenir ve bant kesilir. Her iki işlemde lokal anestezi eşliğinde yapılmaktadır. Ameliyat süresi yaklaşık yarım saattir. Hastaya günü birlik yatış yapılmaktadır. Ameliyat sonrası dikişleri 10 gün ile 14 gün arasında alınmaktadır.
Boyun Fıtığı
Boyun ağrıları günlük yaşamın çok sık karşılaşılan sorunlarından biridir. Özellikle bilgisayar kullanımının iş hayatının vazgeçilmez bir parçası olması sonrası boyun ağrıları ile daha sık karşılaşılmaktadır. Bu ağrılar, boyun omurlarının yukarıda söz ettiğimiz gibi kötü ve yanlış kullanımından olabileceği gibi travma sonucu oluşan zedelenme sonrasında da görülebilir. Bazı meslek grupları boyun ağrılarına yatkınlık gösterirler. Ağır işlerde çalışanlar, masa başı yoğun bilgisayar kullanımı gerektiren ofis işlerini yapan kişiler, öğretmenler, şoförler gibi…
Boyun Fıtığı, boyun omurları arasındaki kıkırdağın omurilik kanalına doğru yer değiştirmesi sonucu kola gelen sinirlere ve omuriliğe baskı yapması ile oluşan hastalığa denir.
Boyun omurları omurga sisteminin en küçük ve en narin omurlarıdır. Kolaylıkla travmalardan etkilenebilirler. Ayrıca çok hareketli eklemlere sahiptirler. Öne, arkaya, sağa, sola ve yana doğru hareket yapabilirler. Her omur cisminin ortasında, beynin devamı olan omurilik bulunur. Vücudun çeşitli yerlerinden beyine dönen duyular veya beyinden vücuda dağılan emirler omurilik içinde seyreder. Boyun bölgesinde her omur cismi hizasından çıkan sinirlerde kola ve sırta yayılarak, bu bölgelerin duyu ve hareketini sağlar.
Disk, anulus fibrosus adı verilen sert dış tabakada zedelenme ve nükleus pulposus adı verilen jel kıvamında merkez yapıdan oluşur. Yaşlanmayla beraber diskin merkez yapısı su içeriğini kaybetmeye başlayabilir ve diskin fonksiyonlarında bozulmaya yol açabilir. Dış merkez tabakasında bozulmalar olabileceği gibi dış tabakada zedelenme ve yırtılmalar meydana gelebilir. Bu durumda, diskin merkez yapısı dış tabakadaki yırtıktan, sinirler omuriliğin geçtiği kanala doğru taşmasına neden olabilir bu duruma disk hernisi (fıtık) adı verilir.
Boyun fıtığının belirtileri:
Boyun fıtığı sinirlere bası yapabilir ve kollara doğru yansıyan ağrıya, sızlamaya, his kaybına ve kuvvet kaybına yol açabilir. Nadiren boyun fıtığı omurilik üzerinde ileri düzeyde bası yaparsa, yürüme güçlüğü ve dengesizlik de oluşur. Kişi idrarını ve dışkısını tutamaz hale gelir.
Ağrı tek taraflı omuzdan başlayıp eline ve parmaklarına kadar uzanır. Bazı hastalarda ağrı sırta ve kürek kemiklerine doğru yayılabilir. Parmaklarda uyuşma olabilir. Elde kuvvetsizlik olup, hasta eline aldığı ağır cisimleri düşürebilir. Sıcak ve soğuğu ayırt edemeyebilir. Ağrı özellikle geceleri hastayı uyutmayacak kadar fazla olabilir.
Tanı nasıl koyulur
Hastanın şikayeti ve hikayesi önemlidir. Doktorunuz öncelikle ağrının başlangıç zamanını, karakterini ve yayılma yerini sorgulayacaktır. Kollarda kas kuvvetlerini duyu refleks değişikliklerini değerlendirmek için yapacağı muayene ile disk hernisinin şiddeti ve yeri hakkında fikir sahibi olabilir. Doktorunuzun tanısı röntgen, bilgisayarlı tomografi(BT) veya manyetik rezonans görüntüleme(MRG) kullanımı ile doğrulanabilir. Kesin teşhis için MR çektirilir. Birden fazla boyun fıtığı olduğunda veya hastada kollara giden sinirlerin sıkışması söz konusu ise elektrofizyolojik bir tetkik olan EMG (elektromiyografi) halk arasındaki adıyla sinir ölçüm testi de yapılabilir.
Hangi tedaviler mümkün
Servikal disk hernileri çoğunlukla cerrahi tedaviye gerek kalmadan düzelebilir. Bu yüzden servikal disk hernisinden kaynaklanan ağrıyı azaltmak için cerrahi dışı seçenekler öncelikle uygulanır. Doktorunuz kısa sürelerle dinlenme, boyunluk kullanarak boyun hareketlerini kısıtlama, ödemi azaltan antiinflamatuvar ve ağrıyı kontrol eden analjezik ilaçlar, fizik tedavi, egzersiz veya epidural steroid enjeksiyonu tedavisi içeren cerrahi olmayan tedavi uygulamanızı önerebilir.
Cerrahi olmayan tedavilerde amaç, disk hernisi materyalinin yarattığı sinirlerdeki irritasyonu azaltmak, ağrıyı hafifletmek ve hastalığın fiziksel sonuçlarını iyileştirmektir. Bu disk hernisi hastalarına uygulanan sıklıkla bir seri tedavi metodundan oluşan organize bakım programı ile başarılı olabilir.
Servikal disk hernisine bağlı ağrının başlamasından sonra kısa bir süre (1-2) gün fiziksel aktiviteyi azaltmak için dinlenmek faydalı olabilir bu kısa süreli dinlenme periyodundan sonra tekrar hareket etmeye başlanması, eklemlerin hareketsizleşmesini ve kasların güçsüzleşmesini önlemek açısından önemlidir. Ayrıca doktorunuz bir hemşire yada fizyoterapist yardımıyla boynunuzu güçlendirici egzersizler başlayabilir. Bu tip egzersizleri evde gerçekleştirebilirsiniz.
İlaçlar ve ağrı yöntemi
Ağrı kesiciler ve kas gevşetici ilaçlar kullanılabilinir. Çok fazla ısrarlı ağrılarınız varsa doktorunuz kısa bir süre için daha etkili uyuşturucu ilaçlar önerebilir. İlaçların sadece önerilen dozda kullanılması önemlidir. İlaçların fazla dozda kullanılması daha hızlı iyileşmenize yardımcı olmayacağı gibi istenmeyen yan etkilere yol açabilir (kabızlık, mide kanaması, uykusuzluk, böbrek sorunları gibi).
Boyun Fıtığı Tedavisi
A- Sadece ağrı varsa: ilaç tedavisi + istirahat + yüzme
B- Ağrı ve uyuşma varsa: Fizik tedavi ve Algoloji (Ağrı tedavisi)
C- Güç kaybı varsa: Ameliyat
Epidural enjeksiyonlar veya çeşitli blok enjeksiyonları yoğun kol ağrınız varsa ağrılarınız varsa önerilebilir. Tetik nokta enjeksiyonları, omurga boyunca ağrılı yumuşak dokulara ve kaslara direkt uygulanan lokal anestezik madde (bazen korkosteroidler birlikte) enjeksiyonlardır. Ara sıra ağrı kontrolü için kullanılanlar ve tetik nokta enjeksiyonları bir servikal disk hernisinin iyileşmesine yardımcı olmazlar.
Cerrahi Tedavi Ne Zaman Yapılmalı?
Aşağıdaki durumlar söz konusuysa, ameliyatın size uygun olup olmadığına karar vermenize yardımcı olabilir.
Fiziksel Etkiler
Sosyal Etkiler
Duygusal Etkiler
Boyun omurganızda fıtık nedeniyle, rahatsız edici boyun ve kol ağrısı, uyuşukluk veya zayıflıktan dolayı acı çekiyor musunuz? Başınızı hafifçe döndürmek ağrılı mı veya olanaksız mı? Cerrahi olmayan tedavi size yardım etmediyse size boyun fıtığına yönelik bir cerrahi tedavi gerekiyor olabilir.
Herhangi bir ağrı rahatsız edici olabilir. Ancak, boyun veya kolunuzdaki sürekli ağrı ya da güçsüzlük, elinizi ve kolunuzu kullanmanızı kısıtlayabilir. Bu durum çalışma hayatınızı kötü etkiler.
Boyun ameliyatları gelişen teknoloji ile oldukça kolaylaşmıştır. Mikrocerrahi ile yapılan bu ameliyatlarda sakat kalma felç olma riski hemen hemen yok gibidir.
Cerrahi tedavi, ağrısı tıbbi tedavi yöntemleri ile geçmeyen belirgin güç kaybı olan, belirgin omurilik basısı olan hastalar için gerekli olabilir. Cerrahinin amacı diskin omuriliğe ve sinire baskı yapan kısmının ortadan kaldırılmasıdır. Disk hernisinin yerine bağlı olarak cerrah, omurgaya ulaşmak için boynun önünden ve arkasından yapılan kesiyle ameliyatı yapar. Ameliyatın, boynun ön tarafından (anterior yaklaşım)gerçekleştirileceğinin teknik kararı, disk hernisinin tam yeri cerrahın tecrübesi ve seçeneklerini içeren birçok faktörden etkilenir. Her iki yaklaşımda da disk materyalinin sinir yapılara baskısı ortadan kaldırılır. Ön taraftan yaklaşımda genellikle omurlar arasından boşaltılan disk materyali yerine füzyon sağlamak için kemik materyal veya hareketi koruyucu protezler kullanılabilinir.
Cerrahinin de sınırları vardır; aşırı kullanım veya yaşlanmanın tüm etkilerini ortadan kaldıramaz. Ancak, hayatınızın kontrolünü tekrar kazanmanıza yardımcı olabilir.
Cerrahiden sonra neler bekleyebilir?
Birçok hasta kısa dönem içinde (bazen cerrahiden sonraki 24 saatten daha kısa sürede) evine gidebilir. Cerrahiden sonra, doktor normal günlük aktivitenize ne zaman devam edebileceğiniz hakkında önerilerde bulunacaktır. Mükemmel bir ameliyat sonrasında bile uygulanacak rehabilitasyon programları günlük yaşamda ki aktivitelerinize hızla geri dönebilmeniz için yardımcı olabilir. Doktorunuza iyileşmenize yardımcı olacak egzersizler hakkında danışmalısınız. Cerrahi tedavi, servikal disk hernilerinden kaynaklanan kola yayılan sinir kökü ağrısı ağrılarını azaltmakla etkilidir. Fakat bazı boyun ağrıları devam edebilir.
Çoğu hasta diskektomiye iyi yanıt verir. Fakat her cerrahi girişimde olduğu gibi, servikal disk hernisine yönelik girişimler bazı riskler içerir. Bu riskler kanama, enfeksiyon, sinir yada omurilik hasarını içerir. Önden yapılan cerrahi yaklaşımda ses kısıklığı, yutma güçlüğü gibi komplikasyonlar gelişebilir. Bu tip komplikasyonlar genellikle geçicidir. Gelişebilecek en önemli komplikasyon, büyük damar veya yemek borusu yaralanmasıdır. Ancak bu tip komplikasyonların görülme oranı çok düşüktür. Ayrıca ağrının cerrahiden sonra düzelmemesi ve belirtilerin tekrarlanması mümkündür.
Epidural Steroid Enjeksiyonu
Bel-Boyun Ağrılarının Cerrahi Dışı Tedavisi
Epidural Steroid Enjeksiyonu
Tedaviniz hakkında net bir bilgiye sahip olmanız, ağrınızla baş etmede size önemli ölçüde yardımcı olur. Bu broşür, epidural steroid enjeksiyonuna dair bilgiler içermektedir ve umuyoruz ki size yardımcı olacaktır.
Epidural Steroid Enjeksiyonunun Amacı Nedir?
Epidural steroid enjeksiyonu, omurilik sinirlerinin tahrişi nedeniyle ortaya çıkan ağrıyı tedavi etmek için ağrı giderici ilaçların bel ve boynunuzdaki sinirlerin çıktığı ufak bir alana direk olarak uygulandığı bir işlemdir. Omurilik, dural kese adı verilen koruyucu bir katman tarafından sarılıdır. Bu kese, omuriliği yıkayan ve besleyen omurilik sıvısını içerir. Dural kesenin dış yüzeyi ve omurga kemikleri arasındaki boşluk ise epidural alandır. Omurilikten çıkan sinirler omurgadan geçer ve epidural alan içinden geçerek vücuda dağılırlar.
Epidural enjeksiyonlar, ağrınızın olduğu bölgeye göre boynunuza (servikal), sırtınıza (torakal) veya belinize (lumbar) uygulanabilir.
Bu İşlemde Neler Yapılır?
Epidural steroid enjeksiyonu, özel işlem odasında uygulanan bir işlemdir. Hastanede yatmayı gerektirmez. Güvenliğiniz ve rahatınız için size bir takım cihazlar (EKG monitörü, kan basıncı manşonu ve bir kan oksijen seviyesi takip cihazı) bağlayabiliriz. Ayrıca, rahatlamanız için damar içi ilaç verebiliriz. Karnınızın üzerine yüzükoyun yatacaksınız. Cildiniz antiseptik bir çözeltiyle temizlendikten sonra ağrı duymamanız için doktor size uyuşturucu bir iğne yapacaktır. Bu iğne birkaç saniye yanma hissi yaratabilir.
Uyuşturucu ilaç etkisini gösterdikten sonra, doktor, floroskop adı verilen özel bir röntgen makinesinin yardımıyla başka bir iğne yerleştirecek ve iğnenin doğru yerde olup olmadığını anlamak için de bir radyo opak boya (kontrast madde) enjekte edecektir. İğne uygun konuma geldiğinde, uyuşturucu ilaç (anestetik) ve anti enflamatuar ilaç (kortizon/steroid) karışımını verecektir. İlaç enjekte edilirken, her zaman hissettiğiniz bel ağrınıza benzer bir ağrıyı hissetmeniz normaldir. Bu iyi bir işarettir ve ilacın doğru yere gittiğini gösterir. Ağrı genellikle süratle kaybolur.
Bu İşlemde Uyuyabilir Miyim?
Bu işlem için uyumanıza gerek yoktur; ancak sizi rahatlatacak yeteri kadar ilaç alacaksınız.
Bu İşlem Ne Kadar Zaman Alır?
Epidural steroid enjeksiyonu normal olarak 5-10 dakikadan fazla zaman almaz.
İşlemin Tekrarı Gerekir Mi?
İlk enjeksiyon sonrası ağrılardaki azalma düzeyine göre arada minimum 2-3 hafta olmak üzere nadiren enjeksiyon yenilenmesi gerekebilir.
İşlemden Önce Ne Yapmalıyım?
İlaç alacağınız için, işlemden önceki dört saat içinde bir şey yiyip içmemenizi öneririz. Eğer şeker hastasıysanız, yemek yeme ve ilaç programınızı doktorunuzla konuşmanız gerekir.
Aldığınız bazı ilaçları, işlemden birkaç gün önce kesmeniz gerekebilir. Lütfen, aldığınız tüm ilaçları –bitkisel destekler veya vitaminler de dâhil olmak üzere – doktora hatırlatınız. Doktor, ilaçları ne zaman bırakmanız gerektiğini veya bırakıp bırakmayacağınızı size söyleyecektir. Kan sulandırıcı ilaç kullanıyorsanız işlemden 3 gün önce kesmelesiniz.
Astımınız olup olmadığını veya daha önceden yapılmış bir radyoloji incelemesinde (BT taraması, anjiyo vb.) kullanılan kontrast maddeye karşı gösterdiğiz alerjik tepkiyi (yani, kurdeşen, kaşıntı, nefes almada güçlük, hastanede yatmayı gerektirmiş herhangi bir tedavi) ya da kabuklu deniz hayvanlarına (karides, istakoz, yengeç, deniz tarağı) karşı alerjik reaksiyonunuz olup olmadığını doktora söylemeniz çok önemlidir. Doktor, epidural steroid enjeksiyonu işlemi öncesinde almanız için size bazı ilaçlar verebilir.
Bu işlem öncesinde, soğuk algınlığı, ateş veya nezle belirtileri yaşamışsanız doktora söyleyiniz.
İşlem öncesi ve sonrası aklınıza gelen tüm sorular için ve ağrılarınızın durumu ile ilgili olarak bizi rahatlıkla her zaman arayabilirsiniz. Deneyimli ekibimiz size yardımcı olmaktan mutlu olacaktır.
Ağrılarınız Ne Zaman Geçer?
Enjeksiyondan hemen sonra, uyuşturucu ilaca bağlı olarak çok daha iyi hissedebilmenize rağmen, birkaç saat içinde ağrınızın tekrar ortaya çıkma ihtimali vardır. Steroid enjeksiyonunun etkisini gösterebilmesi için birkaç gün geçmesi gerekebilir. Maksimum düzelme enjeksiyondan 1-2 hafta sonra görülür.
Epidural Steroid Enjeksiyonunun Riskleri Nelerdir?
Nadir görülmelerine karşın bu riskler şunlardır:
Ciddi bel ağrısı, bacaklarınızda yeni bir uyuşukluk veya güçsüzlük, geçmeyen baş ağrısı veya enjeksiyon bölgesinde enfeksiyon belirtileri olursa, acilen doktora haber verin.
Başka Bir Enjeksiyon İçin Randevu Nasıl Alabilirim?
İlk enjeksiyon sıklıkla ağrılarınızda tama yakın bir düzelme sağlayacaktır. Ancak yeterli düzelme olmaması olasılığına karşı sıklıkla size 3 enjeksiyonluk bir randevu verilecektir. Enjeksiyon ile beraber size fizyoterapi de önerilebilir. Bu durumda enjeksiyonlar fizik tedavi seansları ile koordineli götürelecektir. Eğer ilk enjeksiyon sonrası ağrılarınız yeterli oranda düzelmezse lütfen bize haber verin. İlk enjeksiyon sonrası hafif bir düzelme hissetderseniz size 2. veya 3. enjeksiyonu önerebiliriz. Eğer ağrılarınız yeterli düzeyde azalırsa diğer randevularınızı memnuniyetle iptal edebiliriz.
Hipofiz Bezi Tümörü
Burun kanallarının arkasında beynin altında bulunan hipofiz bezi, küçük boyutuna rağmen endokrin bezler içerisinde en önemli olanıdır. Vücudun uzun dönemli büyüme, günlük fonksiyonları ve üreme yetenekleri ile ilişkili ana merkezdir.
Hipofiz bezinde iki kısım vardır: ön (anterior) lob ve arka (posterior) lob, ön lob, göğüste süt üretimini harekete geçirmek için büyüme hormonu da dahil olmak üzere, altı ayrı hormonun üretimi ile yükümlüdür, ön lobdaki diğer hormonlar, tiroid bezleri, yumurtalıklar, testis ve böbrek üstü bezlerindeki faaliyetleri harekete geçirerek endokrin sistemin diğer kısımlarını da etkiler.
Arka lob iki çeşit hormon üretir: oksitosin ve antidiüretik hormon. Oksitosin emzirme dönemi sırasında kadınlarda göğüsten süt gelmesi olayını harekete geçirmek için faaliyette bulunur. Aynı zamanda doğum sırasında rahim kasılmalarını da hızlandırır. Antidiüretik hormon idrar çıkışını kontrol etmek için böbrekler üzerinde faaliyet gösterir.
Hipofiz Bezi Tümörünün Belirtileri
Hipofiz bezi tümörü olan kadınlar bazen bu durumun hiçbir belirtisini göstermeyebilir ya da tümörle ilgisi olmayan bir hastalıktan dolayı belirtiler görülebilir. Hipofiz bezi tümörü bulunan kadınlarda görülebilecek belirtilerden bazıları şunlardır:
Kadınlar, eşlerinde hormon değişikliğinden kaynaklanan cinsel iktidarsızlık sorunları varsa doktora gitmeleri konusunda uyarmalıdır.
Hipofiz bezi tümörü belirtileri aşağıdaki yollarla ortaya çıkar:
1) Hormonların Fazla Üretilmesi
Büyüme Hormonu: Bu hormonun fazla salgılanması akromegaliye yol açabilir.
TSH (Tiroid Uyarıcı Hormon): TSH’ın fazla salgılanması tiroid hormonunun fazla salgılanmasına yol açar ve bu da kalp hastalıklarına, kilo kaybına ya da cilt incelmesine neden olur.
Prolaktin: Bu hormonun fazla salgılanması cinsel iktidarsızlığa, kısırlığa, osteoporoza, adet dönemi düzensizliklerine ve anormal anne sütü salgılanmasına yol açar.
ACTH (Adrenokortikotrop Hormon): B hormonun fazla salgılanması kırılgan kemik hastalığına, kilo almaya, kolay morarmaya, cilt izlerine ve duygusal değişikliklere neden olur.
FSH ve LSH (Gonadotropin): Bu hormonların çok fazla salgılanması nadiren adet dönemi düzensizliklerine ve kısırlığa neden olabilir.
Akromegali
Büyüme hormonun aşırı üretilmesi sonucu yüzün irileşmesi, el ve ayakların aşırı büyümesi ile belirgin durumdur. Bu kronik hastalık yetişkinlerde görülür ve normal gelişim tamamlandıktan sonra ortaya çıkar. El, ayak, çene ve kafatası kemiklerinin aşırı büyümesi şeklinde oluşur. Akromegali olan bir kişide en fazla dikkat çeken değişiklik alın ve çene kemiklerinde abartılı bir büyümedir. Bunun sonucunda genişlemiş ve kabalaşmış yüz hatları ve birbirinden oldukça ayrık dişler gözlenir.
Gigantizm
Çocukluk çağında büyüme hormonunun aşırı salgılanmasına bağlı olarak vücudun anormal derecede gelişme ve büyüme göstermesidir (devleşme). Nadiren görülen bu hastalık, akromegaliye benzer. Farkı, aşırı uzun boylu olmasıdır. Bu iki rahatsızlık arasındaki fark bu olaydan etkilenen kişinin yaşıdır. Ancak uzun boylu çocukların çok azı gigantizm rahatsızlığına sahiptir.
Prolaktinoma
Bu türden hipofiz bezi tümörü prolaktin hormonunun aşırı salgısına neden olur. Bu olay kadınlarda düzensiz adet veya adetten kesilmeye neden olabilir. Erkeklerde ise kısırlık veya iktidarsızlık ortaya çıkabilir. Bu türden bir hipofiz bezi tümörünün belirtileri görsel bozukluklar, baş ağrıları ve cinsel gelişme yetersizliğidir.
Cushing Sendromu
Bir böbrek üstü bezi tümörü de bu rahatsızlığa neden olabilir.
Hipofiz bezi büyüme hormonuna benzeyen somatotropik hormonun aşırı salgılanması sonucu ortaya çıkar. Bu rahatsızlığa hiperpituitarizm denilir.
Teşhis
Doktor muayene ederek fiziksel değişiklikleri araştıracaktır: Ağrı ve acılar, ellerde sızı, aşırı terleme. Yetişkin bir hastada el ve ayak büyümeleri de doktor tarafından dikkate alınacaktır. Hastadaki görme bozuklukları araştırılacaktır; tümör büyüyerek görme sinirine bası yapar ve her iki gözde de görmeyi etkiler. Görme alanı ölçülerek, görme kaybı olup olmadığı araştırılır. Diğer önemli bulgularsa genel yorgunluk hali, derinin aşırı yağlı olması ve dilin normalden büyük olmasıdır.
Kan dolaşımında bulunan ve salgılanan hormon düzeyinde artış olup olmadığını belirlemek için özel kan ve idrar testleri yapılacak-tır. Bu değerler yüksek bulunursa, bilgisayarlı beyin tomografisi veya manyetik rezonansla hipofizdeki tümör saptanabilir. Eğer akromegaliden kuşkulanılıyorsa, röntgen çekilerek de kafatasındaki olası değişiklikler belirlenebilir.
Tedavi
Prolaktinoma tedavisinde bromokriptin adlı bir ilaç kullanılır. Bromokriptin bazı hormonlarda aşırı artışı engeller.
Büyük tümörlerde, ilaca dirençli hastalarda cerrahi tedavi yapılmalıdır. Hipofiz tümörü genellikle burundan girilerek endoskopik olarak ameliyatla çıkarılır.
Ameliyat mümkün değilse, radyasyon tedavisi de bazı hastalarda kullanılabilir. Tüm bu tedavi tiplerinin birlikte kullanılması da tümörün tekrarlama olasılığını azaltmak üzere, oldukça yaygındır.
Koku Alma
“Ağzımın tadı yok” Koku duyunuz etkilenmiş olabilir?
Koku alma problemi zaman zaman hepimizin yaşadığı bir durumdur. Özellikle şiddetli burun akıntısı ile seyreden gribal enfeksiyonlarda ve allerjik reaksiyonlarda koku alamadığımızı ifade ederiz. Koku hissi kaybolan birçok hasta tad duyusunun etkilendiğini de belirtir. Koku alması etkilenen hastalardan “ağzımın tadı yok “ şeklinde bir ifadeyi sıkça duyabiliriz. Koku alma duyusu ve tad alma hücreleri 60 yaş üzerinde azalmaya başlar. Yüzlerce sebebi olan bu durumu beyin cerrahisi olarak özellikle kafa travmaları sonrasında ve koku sinirini tutan kafa tabanı tümörlerinde görebilmekteyiz.
Kafa Travması
Kafa travması geçiren hastaların %5-10 civarında koku duyusu kaybı görülebilmektedir. Kafa travmasının şiddetiyle orantılıdır. Travmadan sonra hemen ya da saatler içinde görülübilir. Koku alma sinirinin gerilmesi veya kopmasına bağlı olabilmektedir. Tedavisinde herhangi bir tedavi bulunmamaktadır. Koku alma sinirlerimizin kendi kendine iyileşmesini bekleriz.
Tümörler
Hem burun içinden kaynaklanan hem de beyin tümörleri koku kaybına yol açabilir. Burun içinde oluşan tümörler genellikle tıkanma etkisi yaparlar. Kulak burun boğaz (KBB) doktorlarının mutlaka değerlendirmesi gerekir. Meningioma, hipofiz bezi tümörleri, gliom gibi beyin tümörleri koku sinirine zarar verebilirler. Tümöral lezyonlarda koku bozukluğu genellikle tek taraflıdır. Koku alamama ile birlikte görme de problem ve hormon sisteminde (hipofiz bezi etkilenmesine bağlı olarak) etkilenme varsa mutlaka beyin ve sinir cerrahisi beyin MR ile birlikte değerlendirmelidir. Tümör tedavisinde, tümörün boyutu, yeri ve özelliğine göre cerrahi veya radyocerrahi tedavileri yapılmaktadır.
Koku alma bozuklukları ve koku duyusu kaybı nedenleri
En sık görülen sebepler şu şekildedir;
Üst solunum yolu enfeksiyonları (Akut sinüzit, gribal hastalıklar, Rinit
Travmalar (Buruna gelen veya kafaya gelen travmalar sonrası)
Burundan kaynaklanan lezyonlar (Polip, tümör)
Geçirilen burun ameliyatları sonrası
Şeker hastalığı, hormonal rahatsızlıklar
Bazı doğumsal hastalıklar ( Klinefelter sendromu, Kallman sendromu)
Psikiyatrik hastalıklar (Şizofreni gibi)
Vitamin eksiklikleri (A vitamini, çinko eksikliği)
Nörolojik hastalıklar (Parkinson, Alzhemir hastalığı, Huntington hastalığı, Multiple sclerosis gibi)
Bazı kullanılan ilaçlar (Nifedipin, terbinafin gibi)
Baş – boyun bölgesine uygulanan radyoterapi sonrası
Toksik- kimyasal kokulara maruz kalma
Sigara içmek , uyuşturucu kullanımı
TANI
Hastanın muayenesi, hikayesi çok önemlidir. Özel koku testleri ve tomografi ile MR görüntüleme yapmak gerekebilir. KBB, Nöroloji, Dahiliye ve kafa tabanı tümörlerinde Beyin cerrahisi tarafından mutlaka değerlendirilmelidir.
TEDAVİ
Hastanın teşhisine göre tedavi yapılmalıdır. İlgili bölümce ilaç tedavisi veya operasyon yapılmalıdır. Tedavi sonrası takip ve koku alma egsersizleri önerilebilir.
Günümüzde 60 yaş üzerinde 2 kişiden biri koku almada problem yaşayabilmektedir. Parkinson hastalarının %96’sı, ilk tanı koyulduğunda koku alma yeteneklerini kaybettikleri saptanmıştır. Parkinson hastalığının kabızlıkla birlikte en erken belirtisidir.
Unutmayın KOKU ALMAMA; ihmale gelmez. 60 yaş üzerinde koku almada etkilenme varsa, bu durum beyin hastalıkları ile birlikte görülebilmektedir. Özellikle Parkinson hastalığı başta olmak üzere, Alzhemir hastalığı, Huntington hastalığı, Multiple sclerosis gibi hastalıkların belirtisi olabilir. Herkese güzel kokulu günler diliyorum.
Kanal Daralması
Lomber Kanal Darlığı Nedir?
Omurlar, belimizi oluşturan kemiklerdir. Omurga kanalı omurların arasından geçer ve bacakların gücünü ve hissini sağlayan sinirleri içerir. Omurlar arasında diskler ve omurganın faset eklemleri bulunur.
Yaşlandıkça, diskler daha az süngerimsi ve daha az sıvı dolu bir hale gelirler. Bu durum diskin yüksekliğinin azalması ve sertleşmiş diskin omurga kanalına doğru çıkıntı yapması ile sonuçlanır. Artritler, omurganın faset eklemlerinin kemik ve bağlarının kalınlaşıp genişlemesine ve bunların omurga kanalı içine itilmesine neden olabilir. Bu değişiklikler lomber omurga kanalının daralmasına yol açar.
SIRT VE BEL AĞRISI
Sırt ve bel ağrısı, gerek poliklinik gerekse acil servis koşullarında sık karşılaşılan yakınmalardır. Basit mekanik bel ağrısı ile müdahale gerektirebilecek bel ağrıları hastalıkları ayırıcı tanısı netleştirilmelidir. Sırt ve bel ağrılarının sık görülme nedenleri;
Sırt ve bel ağrısının sık görülme nedenleri
Sırt ve bel ağrısı ile başvuran hastada altta yatan ciddi hastalığı düşündüren bulgular;
Kas iskelet sisteminden kaynaklanan ağrılar genellikle ani başlangıçlıdır ve fiziksel hareket ile ilgilidir. Bu tip ağrılar aktivite, ağır kaldırma, uzun süre aynı pozisyonda oturma gibi faktörler ile ilişkili veya bunlardan tamamen bağımsız olarak ortaya çıkabilir. Bu tür hastalarda kas spazmı belirgindir ve bastırmak ile ağrı artabilir.
BEL FITIĞI NEDİR?
Bel fıtığı en sık 35-50 yaş arasında ve her iki cinste de eşit olarak görülür. Ağır işlerde çalışanlar, ev hanımları, uzun süre oturmak zorunda kalan masa başı çalışanları, şoförler, sürekli ayakta duran öğretmen, garson gibi mesleği olanlar bel fıtığına yakalanma olasılığı en fazla olan kesimdir.
Bel Fıtığı Nasıl Oluşur?
Omurgalar arasında bulunan disk denilen kıkırdak dokunun omurgaların basısı nedeniyle bacağın çeşitli bölgelerine giden sinirleri sıkıştırmasıyla oluşur. Bazen ani bir zorlama, ağır bir şey kaldırma, ters bir hareket veya öksürük, hapşırma bile bel fıtığına neden olabilir. Ama bel fıtığının en önemli nedeni yaş ve tekrarlayan küçük travmalardır.
Bel Fıtığının Belirtileri Nelerdir?
Hastalar aniden ortaya çıkan sırt ve bacak ağrısı ile başvurabilirler. Ağrı uyluk arka kısmına ve baldıra, ayak tabanına yayılan rahatsızlıktan yakınırlar. Ayaklarda uyuşmalar, hareket kısıtlılıkları, yürüme ve oturmada güçlük bel fıtığının belirtileridir. Bel fıtığı ilerlerse idrar kaçırma, cinsel fonksiyonlarda kayıp (iktidarsızlık) ve yürüyememe gibi belirtiler de olabilmektedir.
Bel Fıtığı Teşhisi Nasıl Konur?
Beyin ve sinir cerrahisi uzmanı veya fizik tedavi uzmanı tarafından hastanın yapılan muayenesi sonucunda röntgen, tomografi ve manyetik rezonans görüntüleme (MR) tetkikleri istenebilmektedir. Bel fıtığı için özellikle MR görüntüleme önemlidir ve bası derecesi belirlenebilmektedir.
Bel Fıtığının Tedavisi Nasıl Yapılır?
Bel fıtıklarında konservatif tedavi mi (ilaç tedavisi, fizik tedavi), ağrı tedavisi (algoloji) yoksa cerrahi tedavi mi yapılacağı önemlidir.
Bel fıtığı başlangıç safhasında, hastaya ağrı kesici ve kas gevşetici ilaçların verilmesi, yatak istirahati ve belini zorlayacak hareketlerden kaçınması önerilir. Hasta tedaviye yanıt alamazsa fizik tedavi ve ağrı tedavisine (algoloji) başvurabilir.
Bel fıtığı İlerlerse, fizik tedaviye rağmen hastanın ağrıları devam ediyorsa veya güç kaybı, bacakta incelme, dayanılmaz ağrılar varsa ameliyat gerekebilir.
Bel fıtıklarında acil ameliyat bulguları;
Eğer ameliyat edilmez ve sinire bası devam ederse hastada idrarını tutamama, cinsel gücün kaybı, ayaklarda felç gibi sorunlar gelişebilir. Halk arasında geçmişten gelen bir korku mevcuttur. Ameliyat olursam sakat kalırım, uzun süre yataktan kalkamam, korse takmak zorunda kalırım veya fıtığım tekrarlar, tekrar ameliyat olurum gibi inanışlar var. Günümüzde teknoloji ve ameliyat yöntemleri gelişmiştir. Mikrocerrahi ve endoskopik (kamera yöntemi) ameliyatlar ile hasta kısa sürede ayağa kalkıp taburcuları yapılabilmektedir.
Bel fıtığı hastasının dikkat etmesi gerekenler?
Mikrocerrahi Nedir?
Diskektomi, sinire bası yapan fıtığın çıkarılması işlemidir. Bu ameliyat deride küçük bir kesi, bazı bağ dokusu ve kemik dokusu alındıktan sonra fıtık parçalarının temizlenmesini içerir. Klasik bel fıtığı ameliyatları (açık diskektomi) hastaların tam olarak iyileşememeleri, fıtıkları tekrar etmesi sonucunda; teknoloji gelişmesi ile ( MR, tomografi, mikroskop) günümüzde yaygın olarak kullanılan mikrodiskektomi yöntemi geliştirilmiştir. Küçük cilt kesisi, kas dokusu az sıyrılır ve daha az kemik alındığı için ve sinir yaralanması ihtimali düşük olduğu için hastalar ameliyat olduktan altı-yedi saat sonra ayağa kalkıp yürümekte ve bir gece hastanede yattıktan sonra evlerine gidebilmektedir. Hasta genel anestezi (uyutulup) veya spinal anestezi (uyanık, belden aşağısı uyuşturulup) ile yapılmaktadır. Ameliyat, ortalama 1 saat sürmektedir (30 dakika-90 dakika arası).
Ameliyat sonrası?
Ameliyattan sonra belde kesi yapılan yerde ağrı hissedebilirsiniz. Ameliyat sonrasında uyuşukluk ve güçsüzlük hemen geçmeyebilir. Yürüyüş önemlidir. İlk 2 hafta boyunca düzenli olarak yürüyüş yapılmalıdır. Sonrasında bel egzersizi, yüzme veya bisiklet kullanabilirsiniz. Doğru ameliyat sonrası fizik tedavi ile iyileşme hızlı olur.
Ağır bedensel iş yapmayanlar 2-4 hafta arasında işlerine dönebilir. Ağır işlerde, kuvvetli titreşimli iş makineleri kullananlar 6-8 hafta arasında işlerine dönebilir.
Diğer Cerrahi Metotları Nelerdir?
Lazerle bel fıtığı ameliyatları, perkütanöz endoskopik diskektomi denilen ayaktan cerrahi tedaviler ve kemonükleozis denilen ilaçla diskin eritilmesi metotları mevcuttur.
Sinir Sıkışması
SORULAR:
1) Sinir sıkışması deyince bundan ne anlamalıyız? Ortaya çıkışı nasıl gerçekleşiyor?
Sinirleri ince bir elektrik kablosuna benzetebiliriz. Sinirlerimiz hareket etmemizi ve hissetmemizi sağlar. El ve ayak kaslarına giden bu sinirler bazı durumlarda, içerisinde seyrettikleri anatomik tünellerin mikrotravmalar gibi nedenlerle daralması sonucunda basıya uğrayabilir ve sonucunda “sinir sıkışması” meydana gelebilir.
2) Vücudumuzun daha çok hangi bölgelerinde rastlanan bir durum?
Sinir sıkışmaları vücudumuzda herhangi bir anatomik bölgede ortaya çıkabilir. En sık örnek olarak karpal tünel sendromu olarak bilinen ve el bileğinde median sinirin sıkışması ile ortaya çıkan klinik tablo görülmektedir. Daha sonra dirseğimizin dış kısmında ulnar sinirin ve dizimizin yan-dış kısmında peronel sinirin sıkışmasına ait klinik tablolar görülebilmektedir.
3) Hangi faktörler sinir sıkışması riskini artırıyor?
Şeker hastalığı, romatizmal hastalıklar, tiroid hastalıkları, menapoz, oturuş ve duruş bozuklukları, kırılan ya da yerinden kayan kemikler, hamilelik, aşırı şişmanlık (obezite), ani kilo kayıpları, tümörler, tekrarlayan yanlış hareketler (mikrotravmalar), otururken ve yatarken yapılan yanlış pozisyonlar (bilgisayar kullanma, yanlış spor, el işleri, sürekli bacak bacak üstüne atma, bağdaş kurup oturma gibi..) hastalığın görülme oranını artırır. Cisimlerin elle sıkı ve şiddetli şekilde bir tutulması, bileğin aşırı bükülmesi gibi aktiviteler benzer şekilde görülme oranlarını artırır.
4) Özellikle kadın-erkek, genç-yaşlı popülasyonda sıklığına dair farklı tablolar var mı?
Özellikle 40-60 yaşlarındaki kadınlarda, piyanistler, kuaförler, bilgisayar operatörleri, bankacılar, diş hekimleri, heykeltıraşlar, ev hanımları gibi ellerini aşırı kullanan meslek gruplarında sıklıkla izlenir.
5) Yaşam kalitemizi nasıl etkiliyor?
Etkilenen sinire göre şikayetler değişir. Şikayetler genellikle uyuşukluk, ağrı, keçeleşme ile başlar. İlerlediğinde güçsüzlük, kaslarda erime (atrofi) meydana gelebilir.
6) Tedavisi için neler yapılıyor; özellikle güncel cerrahi tedaviler neler? (Cerrahi yöntemler, hastalardaki başarı oranları, iyileşme süreleri, yatış süreleri vs)
Hafif ve orta düzeyde sinir sıkışıklarında konservatif tedavi yapılır. Bu tedavinin asıl amacı, sinir üzerindeki baskıyı ortadan kaldırmaktır (Özel bileklik kullanılması gibi). Ayrıca enflamasyon giderici ilaçlar yazılabilir veya kortizon enjeksiyonları yapılabilir. Ağrıları azaltmaya yönelik bir takım özel egzersizler önerilebilir.
Hastalar istirahat, rehabilitasyon veya diğer tedaviler ile iyileşmezse ve tetkiklerde ağır düzeyde sinir sıkışıklığı saptanmışsa cerrahi tedavi yapılması uygundur. En sık uygulanan teknik, sinir dekompresyonu denilen açık ya da endoskopik yöntemlerle uygulanan ameliyatlardır. Açık cerrahide bir kesi yapılarak sinir üzerinde bası oluşturan bantlar kesilerek sinir serbestleştirilir. Endoskopik yöntemde ise küçük bir kesi yapılarak endoskopik kamera ile bant içeriden kesilerek bası kaldırılır. Her iki yöntem de genellikle lokal anestezi eşliğinde yapılmaktadır. Ameliyat süresi yaklaşık yarım saattir. Hastaya günü birlik yatış yapılabilmektedir.
7) Tedavi edilmediğinde ya da geciktirildiğinde hasta nelerle karşılaşabilir?
Sinir basısı elde ise hasta poşet taşıma, yazı yazma, bardak tutma gibi günlük aktivitelerini yapmakta büyük güçlük çeker. Bacaklarda olan ileri derece bası sonucunda ise hasta yürüyemez, ayağını sürümeye başlayabilir. Bu da ayağının takılıp düşmesine, merdiven çıkamaması, araç kullanamaması gibi problemlere yol açar.
8) Korunmak için günlük yaşamda neler yapmalı, ne gibi egzersizler uygulamalıyız?
Omurilik Tümörü
Vücudun herhangi bir dokusunda veya organında bazı hücrelerin kontrolsüz şekilde üremesi ve büyümesi sonucunda tümörler oluşmaktadır. Bu çoğalma ve büyümenin vücutta işlev gören otokontrol yolları ile durdurulması veya yavaşlatılması mümkün değildir. Fakat vücutta oluşan bu tümörler her zaman kötü huylu (habis) olmayabilir. İyi huylu (selim) özellikli tümörler de bulunur. Tümör ve kanser kavramları günlük hayatta çok sık şekilde birbirlerine karıştırılan kavramlardır ancak aslında kötü huylu (habis) olan tümörler kanser olarak adlandırılmaktadır. Spinal tümörler Santral Sinir Sistemi tümörleri arasında %20’lik bir paya sahiptir. Toplumlarda sıkılığı değişmekle birlikte, 100000/2-10 oranında görülebilmektedir.
Omurilik Tümörü Nedir?
Omurilik tümörleri, omurga ve omuriliği oluşturan kemiklerde, sinirlerde veya bu bölgede bulunan diğer yumuşak dokularda oluşan tümörlerdir. Primer(birincil) ve metastatik (başka bir kanserin yayılması) olarak iki şekilde görülebilir.
Primer tümörler omurganın ve omuriliğin yapısını oluşturan asıl hücreler nedeniyle oluşurken, metastatik tümörler vücudun farklı yerlerinde daha önce oluşmuş olan bir tümörün kontrol edilemeyerek omurgaya sıçraması ile omurilikte oluşan tümörlerin bulunduğu sınıftır.
Omuriliğin zar tabakası dışında, bu zar ile omuriliğin arasındaki bölgede, omuriliğin iç bölgelerinde de tümör oluşabilir. Omurilik zarı dışındaki tümörlerin büyük bir çoğunluğunun nedeni vücudun farklı bölgelerinde oluşmuş tümörün metastazıdır. Kesin bir durum olmamakla birlikte omuriliğin içerisinden ve zarlarından veya sinirin kendisinden kaynaklanan tümörler iyi huylu (selim) tümörlerdir.
Tümörün yerleşim yerine göre 3 ayrı sınıfa ayrılmıştır. Ekstradural (omurilik zarı dışında yerleşen), intradural ekstramedüller (omurilik zarı içinde, sinirlerin dışında) ve intradural intramedüller ((omurilik zarı içinde, sinirlerin içinde/yapışık) olarak ayrılmıştır. En sık olarak ekstradural tümör karşımıza çıkar.
Metastatik tümörler 45-65 yaş aralığında bulunan erkeklerde oldukça sık görülür. Omurilik tümörü tedavilerinde diğer hastalıklarda olduğu gibi erken teşhis çok önemli bir yere sahiptir.
Omurilik Tümörü Belirtileri Nelerdir?
Belirtilerin oluşma süresi her hastalıkta olduğu gibi kişiden kişiye, tümörün yerleştiği bölgeye ve büyüme/üreme hızına göre değişiklik gösterebilir.
Omurilik Tümörü Nedenleri Nelerdir?
Omurilik Tümörünün Teşhisi Nasıl Yapılır?
Hastanın şikayetleri ve muayenesi önemlidir. Sonrasında ise görüntüleme teknikleriyle tümörün yeri belirlenir. Özellikle kanser nedeniyle takip edilen hastaların omurgaya metastazlarında PET CT önemlidir. Tüm omurganın veya ağrının özellikle fazla şekilde hissedildiği omurga bölümünün MR’ının çekilmesi istenebilir. Özellikle kemik tümörlerde bilgisayarlı tomografi gerekir. Bu hastalarda sinirlerin ne kadar sağlıklı çalıştığı EMG, SEP gibi elektrofizyolojik çalışmalar ile desteklenebilir.
Teşhis için kişinin çeşitli sağlık kuruluşlarına başvurması için belirti olarak görülen şiddetli sırt, boyun ve bel bölgelerindeki ağrıların önemsenmesi gereklidir. Bu ağrılar geceleri hastaların uykudan uyanmasına neden olabilecek kadar şiddetlidir.
Omurilik Tümörü Tedavisi Nasıl Yapılır?
Omurilikte oluşan tümörler genelde iyi huylu (selim) olur ancak aksi durumlar da söz konusudur. Omurilik tedavisinin nasıl yapılacağı tümörün yerine, tümörün tipine, tümör nedeniyle hastada ortaya çıkan belirtilere, hastanın kişisel özelliklerine göre değişmektedir. Her hastalıkta olduğu gibi bu hastalıkta da erken teşhis çok büyük bir öneme sahiptir.
Cerrahi operasyon ile tedavi yöntemi:
Hibrit ameliyathanede yapılacak olan “Mikrocerrahi” tedavi bu hastaların ameliyat başarısını artırmaktadır. Günümüzde bu teknikle, geçmişte ameliyat yapılamayan veya ameliyat sonrasında çok ağır komplikasyonlar (felç gibi) görülen hastalar başarılı bir şekilde ameliyatları yapılabilmektedir.
İyi huylu tümörlerin tedavisinde tümörün mikrocerrahi olarak tamamaen çıkarılması şifa ile sonuçlanmaktadır.
Kötü huylu tümörler de ise birkaç cerrahi seçenek vardır. Nöroonkoloji konseyinde tartışıldıktan sonra en iyi tedavi seçeneği hastaya sunulur. Bu hastalara hibrit ameliyathanede yapılan mikrocerrahi sonrası patoloji sonucuna göre radyoterapi ve kemoterapi verilebilmektedir.
Hastanın durumu ve omurga tutulumuna göre mikrocerrahi ile birlikte, seperasyon (basit cerrahi), vidalar ile stabilizasyon cerrahisi , vertebroplasti denilen kemik çimentosu gibi ameliyatlar eklenebilir.
Biz klinik olarak minimal invaziv (doku ve kemiğe en az hasar veren , kemiğe küçük bir pencere açarak ) yöntemle mikrocerrahi operasyonu yapmaktayız. Ameliyat sırasında floresein özellikli mikroskop( tümörü boyayan özel bir mikroskop), nöromönitorizasyon (kollara ve bacaklara giden sinirlerin ameliyat sırasında takip edilmesini sağlayan teknoloji) , O arm –CT (ameliyat sırasında kullanılan tomografi cihazı) ve nöronavigasyon gibi birçok teknolojik cihazı kullanmaktayız (Hibrit ameliyathane)
Işın Tedavisi (radyoterapi): Ağrının azaltılmasının veya yayılımın kontrol altına alınmasının amaçlandığı bir tedavi yöntemidir. Cyberknife teknolojisi ile eskiden yapılamayan ışınlamalar bu teknoloji sayesinde sinir sistemine zarar vermeden ışınlanabilmektedir. Cerrahi operasyonlardan sonra veya kendi başına radyocerrahi uygulama yapılabilir. Bazı durumlarda hastaya ilaç tedavisi ve ışın tedavisi birlikte verilerek tümör tedavisi gerçekleştirilebilir.
İlaç tedavisi (kemoterapi): Bu tedavide uygulanan ilaç seçimi uzman hekim tarafından tümör türüne ve yayılma olasılığına göre seçilir. Cerrahi operasyonlardan sonra veya ışın tedavisinden sonra da uygulanabilir. Bazen uzman hekim tümörün durumunu göz önünde bulundurarak ilk aşamada direkt ilaç tedavisine başlayabilir.
Fizik tedavi: Hastanın eski kas gücüne kavuşmasını ve eski hayatına dönmesini kolaylaştırmak amacıyla cerrahi operasyon sonrasındaki dönemde önerilir. Fizyoterapistler ve doktorların birlikte rol aldığı bir süreçtir. 3 veya 6 ay sürebilir, genel olarak periyotlar halinde uygulama uygun görülür.
Ağrı tedavisi: Tümörler bazen çok ciddi ağrı yapabilir. Çok nadiren ameliyat öncesi ve sonrası ağrı tedavisi gerekebilir.
Hastalığın teşhisinin erken yapılması tedavi için oldukça önemlidir. Bu nedenle sırt, boyun veya bel bölgesinde hissedilen şiddetli ağrılar göz ardı edilmemelidir. Bu belirtilerin fark edildiği durumlarda en yakın sağlık kuruluşuna başvurmayı ihmal etmeyin.
Hidrosefali
Hidrosefali, anne karnı da dahil her yaşta görülebilen bir hastalıktır. Beyinde su toplanması olarak da bilinir. Hidrosefali, hidro=su ve sefali=baş kelimelerinin birleşiminden oluşur. Yunancada ‘içi su dolu kafa’ anlamına gelir.
Hidrosefali Nedir?
Hidrosefali beyin omurilik sıvısının (BOS, Serebrospinal Sıvı) kafa içinde, beyin ventriküllerinde ve boşluklarında normalin üzerinde birikmesi sonucu oluşur ve bu hastalıkta çocukluk yaş grubunda genelde kafa büyümesi olur.
Beyin omurilik sıvısı normal bir su olarak düşünülmemelidir. Çünkü beynimizi olumsuz yönde etkileyebilecek şiddetli çarpmalarda beynin korunması gibi hayati işlevleri vardır. Bu sıvıda kanımızda bulunduğu gibi besleyici içerik de mevcuttur. Beyinde günde yaklaşık yarım litre BOS üretilmekte ve üretilen bu BOS da beyin tarafından emilmektedir. Yani BOS vücudumuzda sürekli yapım, dolaşım ve emilim süreçlerinden geçer. Beyin boşluklarında ve beyinle omuriliği kavrayan kılıflar arasında dolaşmaktadır. BOS’un üretiminde normalin üzerinde olması, emilim problemi yaşanması ve sıvının dolaştığı kanallardaki darlık veya tıkanıklık sonucunda dolaşımda problem yaşanması ile sıvı birikimi olabilir. Bu sıvının birikmesi sonucu beyinde bir baskı oluşur ve bu baskının beyinde pek çok hasara neden olduğu bilinir. Çeşitli beyin hasarı, gelişimsel, fiziksel ve zihinsel bozulmalara yol açabilir.
Kendiliğinden iyileşebilen veya hekim kontrolünde ilaçla tedavi edilebilen bir hastalık değildir ve tek çözümü ameliyat olmaktır. Hastalığın teşhisi sonrasında ameliyatla tedavinin en erken sürede yapılması gerekir. Tedavinin geç kalması veya hiç yapılmaması gibi durumlarda hastalık ölümcül olabilir. Çeşitli radyolojik tekniklerle anne karnında dahi teşhis konulabilir ve erken teşhis oldukça önemlidir.
Hastalık, anne karnındaki bebeklik döneminden başlayarak, ileri yaşlara kadar her dönemde görülebilir. Fakat her yaş aralığında bu hastalığın meydana getirdiği belirtiler farklılık gösterir.
Hidrosefali Nedenleri Nelerdir?
Bazen hidrosefali vakalarının nedeni kesin bir şekilde anlaşılamaz. Hidrosefali nedenleri doğuştan oluşan yani konjenital veya sonradan oluşan yani edinsel olarak 2’ye ayrılabilir.
Doğuştan (konjenital) hidrosefali nedenleri: Bir bebeğin hidrosefali hastalığına sahip bir şekilde doğmasından BOS akışında problem yaratabilecek bir durum olduğu anlaşılabilir. Prematüre (erken )doğan bebeklerde de bu problem görülebilir, hatta bazı prematüre bebeklerde beyin kanaması gelişebilir.
Çocuklarda ve yetişkinlerde hidrosefali nedenleri: Bu çocukları veya yetişkinleri etkileyen hidrosefali genelde beyni etkileyen hastalık, travma veya yaralanmalardan kaynaklanır. Edinilmiş hidrosefali olarak adlandırılır.
Yaşlılarda hidrosefali nedenleri: Beyinde hasar oluşumu, beyin kanaması, geçirilen bazı enfeksiyonlar sonucunda yaşlılarda hidrosefali gelişebilir. Diyabet, kalp hastalığı veya yüksek kolesterol gibi kan akışının olumsuz yönde etkileyen kronik rahatsızlıklarıyla bağlantı olarak gelişebilir. Bu durumlar hidrosefali oluşumuna neden olabilecek faktörlerdir ancak kesin nedeni bilinememektedir. Bu hastalarda özellikle normal basınçlı hidrosefali görebilmekteyiz.
Hidrosefali Belirtileri
Hidrosefali tiplerine göre ve hastalığın görüldüğü yaşa göre farklı belirtiler oluşturabilir.
Doğuştan hidrosefali belirtileri:
Yetişkinlerde veya çocuklarda hidrosefali belirtileri:
Normal basınçlı hidrosefali belirtileri:
Genellikle 60 yaşından büyük olan erişkinlerde görülür. Bu durumun başlıca belirtisi bilinç kaybı yaşanmadan aniden düşüşlerdir.
Hidrosefali Tanısı Nasıl Konur?
Tanı konulmasında teknoloji ve tıbbın ilerlemesi sayesinde gelişen Nöroradyolojik teknikler kullanılır. Bu tekniklere MR görüntüleme (BOS akım MR) ve Bilgisayarlı Tomografi (BT) örnek verilebilir. Bu teknikler sayesinde beyin boşluklarında hastalığa bağlı oluşan genişlemeler ve beyin dokusunda meydana gelen değişiklikler tespit edilebilir ve hasta muayenesi ile birlikte de görülen semptomlar birleştirilerek hidrosefali tanısı kesin bir şekilde konulabilir.
Doğum öncesinde anne karnındaki bebeklerde de bu hastalığa rastlanabilir. MRG ve ultrasonografi anne karnındaki bebeğin beyin gelişimi ve beyin boşluklarındaki değişiklikleri belirlemeye ve bu değişikliklerin takip edilmesine yarayan tekniklerdendir. Bebeğin doğumundan sonra yapılan MRG işlemi ile birlikte de görülen hidrosefalinin nedeni belirlenmiş olur.
Hidrosefali Nasıl Tedavi Edilir?
Hidrosefali hastalığında diğer hastalıklarda olduğu gibi erken tanı çok önemlidir. Hidrosefali hastalığında ilaçla tedavi mümkün değildir. Tek tedavi yöntemi cerrahi müdahalelerdir. Bu cerrahi müdahaleleri sadece beyin ve sinir cerrahisi uzmanları gerçekleştirebilir. Cerrahi müdahalelerde birçok yöntem bulunur ve en doğru olan yöntem hidrosefaliye neden olan faktörlere göre seçilir.
Eğer hidrosefali nedeni BOS dolaşımının doğru şekilde yapılamaması ve bunun nedeni de dolaşım kanallarında olan tıkanıklık ise tıkanıklığın giderilmesine yönelik bir cerrahi yöntem seçimi yapılmalıdır. Bu tıkanıklıkların nedeni tümör, kist gibi durumlar olabilir. Tıkanıklığın açılamadığı durumlarda ise BOS’un beyin içindeki dolaşım kanalları cerrahi müdahaleler ile değiştirilebilir.
Şant ameliyatı
Genelde bu sıvının dolaşımı eski ve sağlıklı haline geri döndürülemez ve bu sıvı vücutta bulunan herhangi bir boşluğa aktarılır. Genelde beyin omurilik sıvısının kolay emilebildiği karın veya kalpteki bir boşluk bölgesine aktarımı tercih edilir. Bu aktarım işlemi için “şant” olarak bilinen ince, uzun, elastik ve silikon özellikli bir boru kullanılır. Bu işlemin tek yönlü ve kontrollü bir hızda çalışması gereklidir. Bunun için de kafa derisinin altında bulunan bir pompa ve ince boru gereklidir. Bu işlem sayesinde beyin içindeki basıncın artması önlenir. Beyin içindeki sıvının her gün üretildiği düşünüldüğünde bu sistemin sürekli çalışması gerektiği anlaşılabilir. Bu sistemin parçaları deri altındadır fakat dokunulduğunda veya bir fiziksel muayene yapılması sırasında hissedilebilir. Bebeklerde ise dışarıdan bakıldığında görülebilir. Şantın pil gibi bir güç kaynağına ihtiyacı yoktur. Bu işlem sonrasında gerekli kontrollerin yapılması durumunda hastalar hayatlarını sorunsuz şekilde devam ettirebilir.
Endoskopik Ventrikülostomi
Endoskopik (kamera sistemi ile yapılan müdahaleler) sistemler geliştikten sonra, günümüzde uygun hastalarda tercih edilen tedavi yöntemidir. Endoskopik üçüncü ventrikülostomi (sıvının dolaşması için yeni bir yol açılması) ve aquaduktoplasti (tıkanık olan yerin açılması) olarak bilinen bu yöntemde şant sistemine gerek yoktur. Ayrıca şant takılan ve sürekli şant tıkanması gibi tekrarlayan problemi olanlarda, enfeksiyon sorunu nedeniyle şant çıkartılan hastalarda endoskopik yöntem tercih edilebilir.
Operasyon, 1-2 cm uzunluğunda ufak bir cilt kesisi yapıldıktan sonra, kafatasına açılan küçük bir delikten endoskop (kamera) ile üçüncü ventriküle ulaşılmaktadır. Ön alt bölümüne omurilik sıvısının dolaşması için buraya bir yol açılır. Böylece biriken sıvı buradan gitmeye başlar. Ameliyat yaklaşık 1 saat sürer. Ertesi gün hasta taburcusu yapılmaktadır.
Uygun hastalarda şant ameliyatına göre çok daha avantajlı olan bu yöntemde, vüdumuza yerleştirilen herhangi bir plastik hortum ve sistem bulunmamaktadır. Enfeksiyon riski daha azdır. Şant tıkanması ve çalışmaması gibi sorunlar görülmez. Bunun yanı sıra bazı ameliyat riskleri bulunmaktadır. Nadiren de olsa ameliyatla açılan ve sıvının boşalmasını sağlayan açıklık kendiliğinden tekrar kapanabilmekte, görme sinirlerinde etkilenme olabilmektedir.
Genel olarak 1 yaş altındaki bebeklerde bu yöntem tercih edilmemektedir.
Anne karnında tanı konulması durumunda bebeğin en erken olabilecek şekilde doğurtulması ve hastalık için gerekli cerrahi müdahalenin de en erken şekilde yapılması gerekir.
Hidrosefali tanısı geç konulduğu takdirde ölümcül olabilen bir hastalıktır. Bu yüzden belirtilerin görülmesi durumunda en yakın sağlık kuruluşunda kontrollerinizi yaptırmayı ihmal etmeyin.
Anevrizma
BEYİN ANEVRİZMASI NEDİR?
Anevrizma, beyindeki atardamar duvarının zayıflaması sonucu ortaya çıkan bir balonlaşma olup sıklıkla damarların çatallanma bölgelerinde görülür. Bu balonlaşan yapı normal damara göre daha dayanıksızdır ve bazı koşullar altında yırtılıp beyin içine kanamaya yol açarak ölümcül olabilir. Anevrizmalar doğuştan damarın gelişme bozukluğuna bağlı olabileceği gibi yüksek tansiyon, damar sertliği(ateskloroz) enfeksiyonlar veya kafa travması sonrasında oluşabilir. Anevrizmalar çoğunlukla beynin tabanında yerleşir ve buradaki beyin-omurilik sıvı içinde kanamaya neden olurlar. Anevrizmaların yıllık kanama riski yaklaşık %1dir.
4 çeşit anevrizma vardır.
1)Sakküler(kese biçimli) anevrizmalar: En sık görülen anevrizma tipi olup, beyinin tabanında büyük damarların çatal yaptığı bölgelerde oluşur. Bu çatal noktalarda damar duvarı daha fazla basınca maruz kalmaktadır. Bu sabit basınç zamanla damar duvarında oluşturduğu hasar sonucu balonlaşmaya neden olur. Sakküler anevrizmalar yıllar içerisinde gelişir. Anevrizmanın yırtılma riski ise yaşla birlikte artar. İleri yaşlarda damar yapısının bozulması sonucu damar duvarının esnekliğini kaybetmesi de anevrizma oluşmasında diğer önemli bir nedendir.
2) Fuziform(iğ biçimli)anevrizmalar: Bu anevrizma damarın uzunca bir bölümünü içeren iğ şeklinde bir genişleme olarak görülür. Bu tip anevrizmalar da yırtılarak kanayabilir, ileri derecede genişleyip çevresindeki beyin dokusunda baskıya yol açarak veya içinde pıhtılaşma gelişip buradan, normal beyin damarlarında tıkanmaya(emboli) neden olması ile inme benzeri şikâyetler gelişebilir.
3) Mikotik (iltihap sonucu gelişen) anevrizmalar: Nadir olup, damarın genişlemesi sonucu gelişir. Genellikle kese biçimlidirler. İltihap damar duvarında hasara neden olur, böylece duvar zayıflaması sonucu anevrizma oluşumu ve bunun yırtılma riski artar. Sıklıkla subakut bakteriyel endokarditin (toplumumuzda kalp romatizması olarak bilinir) bir komplikasyonudur.
4) Travmatik (kaza sonucu gelişen)anevrizmalar: Beyin kan damarlarında kaza sonrasında gelişen anevrizmadır. Travma bölgesinde hasar gören damar duvarı zayıflar ve sonrasında yırtılabilir.
TOPLUMDAKİ YAYGINLIĞI VE SIKLIĞI
Beyin anevrizmasına bağlı gelişen beyin kanaması sıklığı bir yılda 100.000 kişide 10-15 civarındadır. Ülkemizde her yıl ortalama 10.000 kişinin anevrizmaya bağlı beyin kanaması riski taşıdığı kabul edilebilir. Bu hastaların yaklaşık 1/3’ü herhangi bir sağlık kuruluşuna başvurmadan kaybedilmektedir. Bir sağlık kuruluşuna başvurabilen kanamış hastalarda da ölüm oranı %25-40 arasındadır. Dolayısıyla anevrizması kanamış hastaların yarıya yakını kaybedilmektedir. Burada önemli bir nokta henüz kanamamış olan ancak hastayı yinede risk altında bırakan beyin anevrizmalarının erken teşhis edilmesi ve tedaviye yönlendirilmesidir.
Anevrizma her yaş grubunda görülebilir. Ancak 25 ve yukarı yaşlarda sıklık giderek artmaktadır. Yaygınlığı en sık olarak 50-60 yaş arasındadır ve kadınlarda erkelerden 3 kat daha fazla görülmektedir. Ailede anevrizma hikâyesi olması diğer aile bireylerinde anevrizma bulunma riskini arttırmaktadır. Bir kişide aynı anda birden çok sayıda anevrizma bulunması bu riski daha da arttırmaktadır.
Anevrizmanın oluş nedeni tam olarak bilinmese de birçok faktörün gelişiminde rolü olduğu bilinmektedir;
Bunlar;
Hipertansiyon
Sigara içimi
Şeker hastalığı
Aşırı alkol tüketimi
Doğuştan gelen genetik yatkınlık
Kan damarlarında hasar
Bazı enfeksiyonlar
BELİRTİLER (UYARICI İŞARETLER)
Anevrizma yırtılması/kanaması olan hastalarda bazı uyarıcı işaretler görülebilir:
Bulantı ve kusma
Herhangi bir bölgede ısrar eden baş ağrısı
Ensede sertlik
Bulanık veya çift görme
Işığa karşı hassasiyet
His kusurları
Kanamamış anevrizması olan kişilerin çoğunda hiçbir belirti görülmeyebilir. Çok az hastada aşağıdaki belirtilerin bazıları veya tümü görülebilir
Göz sinirlerinde felç (göz kapağının düşmesi, gözü rahatça hareket ettirememe gibi)
Tek taraflı genişlemiş göz bebeği
Çift görme, gözün arkası veya üstünde ağrı
Bir bölgede ısrar eden baş ağrısı
İlerleyen halsizlik ve uyuşukluk
RİSKLER VE KOMPLİKASYONLAR
Anevrizmalar yırtıldığında sıklıkla subaraknoid (beyin ve beyin ince zarı arasına) kanama (sak) gelişir. Damardan subaraknoid mesafeye yüksek basınç ile geçen kan burada birikerek beyine bası oluşturabilir; kan elemanları aynı zamanda daha düşük basınca sahip omurilik çevresine de ulaşabilir. Anevrizmadan olan kanama bazen sızma şeklinde de olabilir; bu durumda sızma noktasında küçük bir pıhtı oluşup kanamayı durdurabilir ve hasta yaşayabilir. Ancak pıhtının yol açtığı bu süreç tekrar kanama riskini önlemez; her ek kanamada yaşam daha fazla tehlikeye girer ve hayatta kalma ihtimali azalır. Kendiliğinden (spontan) gelişen SAK’ların çoğunun nedeni anevrizmadır.
Anevrizmanın yerinin büyüklüğünün ve yapısının tam olarak saptanması tedavisi ve dolayısı ile yeniden kanamanın önlenmesinde kritik bir noktadır. Bir kanama sonrası tekrar kanama ihtimali ilk 14 gün için %20 civarındadır. Anevrizma kanaması %50’lere varan oranlarda ölümcül seyreder. Ayrıca yaşayan hastalarda ise %25 oranında kalıcı nörolojik bozukluklara neden olur. Tüm vücut fonksiyonlarında da bozulma (örneğin kısmi felç) ortaya çıkabilir. Daha ciddi durumlarda ise kanama beyin hücrelerinde ağır hasara yol açabilir ve hastayı komaya sokabilir. Anevrizma büyük ise kanamadan da çevre beyin dokusunda baskıya yol açarak zarar verebilir. Ayrıca büyük anevrizmalar içinde pıhtı gelişebilir. Ve içinden kopan parçalar çok sayıda inmeye sebep olabilir.
Beyin çevresine sızan kan damarlarda daralmaya (vazospazm) yol açabilir. Bu durum beyin dokusuna gelen kan akımında azalmaya ve dolayısıyla inmeye neden olabilir. Vazospazm genelde kanamadan 5-8 gün sonra gelişir tedavisi oldukça zordur. Hastanın yaşamını tehlikeye sokabilir. Kanamış bir anevrizmadan sızan kan, beyin omurilik sıvısı(BOS) dolaşımını engelleyerek hidrosefali (beyinde aşırı sıvı birikmesi) dediğimiz tabloya neden olabilir. Bu durumda beyinde ventrikül dediğimiz boşluklarda aşırı sıvı birikerek kafaiçi basıncın artmasına neden olabilir. Bu sıvı artışını engellemek için bu boşluklara dren yerleştirerek biriken sıvı ve sızan kan dışarı alınmalıdır. Anevrizma kanaması beyin ödemi veya şişmesine de neden olabilir. Bu durum beyin fonksiyonlarını etkileyerek çok ciddi problemlere yol açar. Beyin dokusun şişmesi ve basıncının artması beyin dokusuna zarar verir. Beyin ödemi kan damarlarında bası oluşturarak beyine kan gitmesini yavaşlatabilir.
TANI YÖNTEMLERİ
Ülkemizdeki yürürlükte olan tıbbı yönetmeliklere göre beyin anevrizmalı hastalar ancak beyin ve sinir cerrahlarının (nöroşirürjiyenlerin) kontrollünde hastanelere yatabilmektedirler. En önemli tanı yöntemi beyin anjiografisidir. Kanamaya eğilimli olan hastalarda bu test yapılamaz. Bilgisayarlı tomografi anjiyografi (bta), bu yöntemde önemli bir avantaj, hastayı anjiyografi ünitesine nakletmeye gerek duyulmaması ve ek personel ihtiyaç olmamasıdır. Sadece bir dakikadan daha az bir sürede çekim işlemi tamamlanır ve inme(felç) riski taşımaz. Manyetik rezonans anjio, (MR anjio) manyetik alan ve bilgisayar teknolojisi kullanarak beyin damarlarının üç boyutlu görüntülerin sağlayan bir tanısal testtir. Hastaya zararı olmayan bir testtir, ancak cihazın içi dar olduğundan bazı kişiler kapalı yerde bulunma korkusu (klostrofobi) yaşayabilir. Ayrıca manyetik alana girmesi sakıncalı olan kişilerde çekilemez.
TEDAVİ SEÇENEKLERİ
Günümüzde anevrizma tanısı almış hastalar için üç önemli tedavi seçeneği mevcuttur.
2) Cerrahi tedavi ve anevrizmanın kapatılması(kliplenmesi)
3) Damar içi (endovasküler) tedavi ile stentleme ve/veya tıkama
Tüm hastalıklarda olduğu gibi bir anevrizmanın tedavisine hasta ve hekim birlikte karar vermelidir. Eğer durum acilse veya hastanın şuuru anevrizma kanaması sonucu kapanmış ise bu karar hastanın en yakını olan akrabası ile birlikte verilmelidir. Hastanın durumuna göre hekim tarafından bu seçeneklerden uygun olan tedavi hastaya önerilmelidir.
Günümüzde anevrizma tedavisindeki en iyi yöntem halen tartışılmalı bir konudur. Ancak tedavinin en kısa zamanda gerçekleştirilmesini gerektiği unutulmamalıdır. Anevrizmanın büyüklüğü, yerleşim yeri ve hastanın yaşı ile genel durumu tedavi seçeneğini ve başarısını etkilemektedir.
GÖZLEM VE/VEYA CERRAHİ OLMAYAN TEDAVİ
Anevrizma küçük, bulunduğu yer açısından daha az büyüme ve kanama riski taşıyorsa, yalnızca takibi iyi bir seçenek olabilir. Bu hastaların izleminde tanısal testlerin tekrarlanması gerekmektedir. Bu kişilerde yıllık kanama riski az da olsa devam eder. Takipte olan hastalar, sigara kullanımını bırakmalı ve kan basıncını kontrol altına almalıdır. Bu faktörler anevrizma oluşumunda, büyümesinde önemlidir. Yüksek kan basıncı önemli bir yakınma ise antihipertansif (tansiyon düzenleyici) tedavi ve/veya diyet, egzersiz programı kan basıncını azaltabilir. Düzenli aralıklarla radyolojik inceleme(beyin anjiyografisi, MR veya BT anjio) anevrizma boyutundaki değişiklikleri ve büyümesini gösterir. Kanamamış anevrizmalı hastalarda aşağıdaki faktörlerin sorgulanması gerekir:
1) Boyut ve yerleşim yeri
2) Yaş ve hastanın sağlık durumu
3) Aile hikâyesi
4) Tedavi riskleri
Cerrahi Tedavi ve Klipleme (Mandalla Kapatma)
Açık cerrahi tedavi anevrizmalı hastalara uzun bir zamandan beri uygulanan ve halen çok önemli olan bir girişimdir. Bu ameliyat anevrizmayı kapatmak için gerçekleştirilen bir ameliyat olup, genel anestezi altında kafatasında küçük bir pencere açılarak ile yapılır. Anevrizma çevre beyin dokusundan ve damarlardan sıyrılır ve genelde titanyumdan yapılan küçük metal bir klip (bir tür küçük metal mandal) ile anevrizmanın boynu kapatılır. Anevrizmanın köken aldığı damarda normal kan akımının devam etmesi sağlanır. Klipler kalıcıdır, yerinde bırakılır ve bu durum vücuda herhangi bir zarar vermez. Bu ameliyatı geçiren kişilere MR çekilebilir. Normal koşullarda anevrizma cerrahisinden sonra hasta hastanede 3 ile 5 gün süreyle yatar ve sonrasında 3-4 hafta ev istirahatı uygundur. Kanamış anevrizmalar için hastanede kalma süresi 7 veya daha fazla gün olmaktadır. Anevrizma cerrahi olarak kapatıldıktan sonra takip anjiografisi cerrahiden 5 yıl sonra gerekebilir.
Cerrahi Tedavi ve Kliplemenin Avantaj ve Dezavantajları
Kliplemenin avantajları;
Tedavi sıklıkla kalıcıdır, aynı anevrizmaya tekrar ameliyat gerektirmez. Anevrizma doğrudan görülür (karmaşık yapıda olan anevrizmalar için bu durum önemlidir), klip uygulaması sonrası anevrizma söndürülebilir ve anevrizmanın beyin dokusuna yaptığı bası cerrahi olarak kaldırılabilir ve cerrahi sırasında başka anevrizma(lar) varsa doğrudan görülüp tedavi edilebilir. Kanamış olanlarda cerrahi sırasında anevrizma çevresi ve beyin dokusundaki kan elemanları, pıhtılar temizlenebilir; bu temizleme bazı hastaların çabuk iyileşmesinde önem taşır. Ek olarak cerrahi sırasında kraniektomi (kafatasından bir miktar kemik çıkarma işlemi) ile kafatasının bir kısmı alınabilir ve hastaların kötüleşmesine yol açabilen kafa içi basınç artışı (beyin ödemi gibi) önlenebilir.
Cerrahinin dezavantajları; invazif (müdahaleci) bir girişimdir, kafatasının açılması gerekir ve buna bağlı komplikasyonlar gelişebilir. Klip uygulaması sırasında çevredeki yapılar ve önemli damarlara hasar verilebilir.
Damar İçi Tedavi -Tıkama
Damar içi tedavi son 15 yılda geliştirilmiş bir yöntemdir; kardiyologların kalp veya vücudun büyük damarlarındaki tıkalı damarları açma işlemlerine benzerlik göstermektedir. Özellikle son 5 yılda cerrahi klip uygulamasına kabul edilebilir bir alternatif olarak gündeme gelmiştir. Yüksek cerrahi riske sahip olan ve kötü nörolojik tablodaki hastalarda veya baziler arter (beyin sapını ve derin beyin bölgelerini besleyen büyük beyin atar damarı) gibi zor yerleşimli bazı anevrizmalarda damar içi tedavi uygun bir seçenek olabilir. Yakın zamanda yapılan bir çalışmada klip uygulaması ve damar içi tedavinin her ikisine de uygun olan kanamış anevrizmalarda eğer damar içi tıkama uygulanırsa en azından erken dönemde daha iyi sonuçlar elde edildiği saptanmıştır (ölüm veya sekelli kalma oranı 1 yılda tıkama yapılanlarda %23.5, cerrahi klipleme yapılanlarda % 30 olarak bulunmuştur). Damar içi tıkama yöntemi genel anestezi veya sedasyon altında yapılabilir. Atar damar sistemine kasıktaki büyük bir damardan ulaşılır (uyluktaki femoral arter). Artere bir iğne yerleştirilir. Küçük bir kateter ile ilerlenerek röntgen ışınlarının kılavuzluğunda beyini besleyen dört ana damara ulaşılır. Bunun içerisinden daha küçük bir kateter (mikrokateter) ile anevrizmaya ulaşılır. Anevrizma içerisinde katetere pozisyon verilerek ince bir tel (koil) anevrizma içerisine yerleştirilir. Anevrizma içerisinde pıhtı oluşur ve uzun dönemde ise yeni gelişen dokuların anevrizma tabanında koillerin tabanını doldurması ve tam bir iyileşme beklenir. Balon yardımı ile koil yerleştirilmesi diğer bir yöntemdir; burada işlem sırasında bir diğer kateter yardımı ile bir balon damar içinde anevrizmanın boyun kısmında şişirilerek koillerin damara kaçması engellenir ve anevrizma içinde durması sağlanır. Benzer bir biçimde stent yardımı ile koil yerleştirilmesi sırasında ise küçük esnek bir silindirik kafes kullanılır ve bu koilleme için iskele vazifesi görür.
Damar İçi Tedavi-Koillemenin Avantaj ve Dezavantajları
Damar içi tedavinin avantajları; öncelikle minimal invaziftir (müdahaleye bağlı yan etkisi azdır), kafatasını açmayı gerektirmez ve işlem sonrası erken dönem komplikasyonu daha azdır. Kanamamış anevrizmalı hastalar bir iki gün içerisinde evlerine gönderilebilir ve bir iki hafta içerisinde işlerine dönebilirler. Koillemenin dezavantajları; anevrizmanın erken dönemde kapanma ihtimali daha düşüktür ve daha yüksek ihtimalle nüks görülür. İşlem sırasında anevrizma (baloncuk) kanayabilir ve açık ameliyata dönmek gerekebilir. Bu nedenle ek bir girişim daha gerekebilir ve tam tedavi için daha uzun süre takip gerekebilir.
İyileşme ve Takip
İyileşme hastadan hastaya değişmekle birlikte anevrizma tipi, yerleşim yeri, kanama olup olmadığı, tedavi tipi ve hastanın genel durumu önemli faktörler arasında yer almaktadır. Beyin kanaması geçirmiş olanlarda nörolojik kayıplar daha çok ve belirgin olup, bu hastalar daha uzun iyileşme süresi gerektirmektedir. Her hastada kendine özel bulgular görülse de cerrahi sonrası görülebilecek bazı yan etkiler aşağıda sıralanmıştır:
Baş ağrıları
Uyuşukluk ve yorgunluk
Operasyon yerinde ağrı
Çene ağrısı
Başından saat tıklaması şeklinde ses gelmesi
Görsel bozukluklar
Kısmi veya tam körlük
Görme alanı kayıpları
İnce motor hareket bozuklukları
Duygusal problemler
Depresyon
Kavramsal güçlükler
Konuşma problemleri
Algısal problemler
Davranış değişiklikleri
Denge ve koordinasyon bozuklukları
Konsantrasyon güçlükleri
Kısa dönemli hafıza problemleri
İnme hastalarında olduğu gibi anevrizma tedavisinde de iyileşme ve rehabilitasyon dönemi önemli bir yer tutar. Bazı olgularda anevrizma kanadığında veya tedavi edildiği sırada kaybolan fonksiyonlar, hasar görmeyen beyin alanları tarafından üstlenilebilmektedir. Rehabilitasyonda fizik tedavi, konuşma terapisi ve mesleksel eğitim gibi alanlarda uygulamalar yapılabilir.
Baş Ağrısı
BAŞ AĞRISI NEDİR?
Toplumda en sık görülen şikâyetlerin başında gelir. Şikâyeti olanların oranı toplumda %90’a ulaşır. Tüm baş ağrılarının %90’ınını migren ve gerilim tipi baş ağrısı oluşturmaktadır. Sık karşılaşıldığı için önemsenmeyen baş ağrılarının hayati önem taşıyan hastalıkların belirtisi olabileceği unutulmamalıdır.
Bu hastalar genellikle iyi huylu primer (birincil) baş ağrısından şikâyetçidir ve sadece %10’unda sekonder (ikincil) patolojiyi telkin edecek bulgular saptanabilir. Hastalar ilk kez şiddetli baş ağrısı atağı ile başvurmuş veya daha önceden bilinen birincil baş ağrısı tanısı almış hastalar olabilir. Bu iki hasta grubunda tedavi yaklaşımı farklı olacaktır. İkincil baş ağrıları erken teşhis ve tedavi edilmediği takdirde ölüm veya ciddi kalıcı hastalıklara neden olmaktadır. Tabloda sık karşılaşılan birincil ve ikincil baş ağrısı sebepleri sıralanmıştır.
Birincil Nedenler İkincil Nedenler
Gerilim tipi Damarsal kaynaklı
Aurasız migren Damarsal olmayan
Auralı migren Enfeksiyon
Küme tipi Sistemik rahatsızlık
(yüz ve kafa içi yapılarından kaynaklanan)
BAŞ AĞRILARININ KAÇ TİPİ VAR?
Uluslar arası baş ağrısı derneği baş ağrılarını 14 ana grup ve yüzlerce alt grup olarak sınıflandırmıştır. Doğrudan doğruya baş ağrısı tablosu ile ortaya çıkan başka bir hastalıkla ilişkisi olmayan baş ağrıları birincil baş ağılarıdır. Bunlar migren, gerilim tipi ve küme baş ağrılarıdır.
İkincil baş ağrısı damarsal kaynaklı (subaraknoid kanama=SAK, iskemik atak, arteriovenöz malformasyon AVM, karotid arter diseksiyonu, hipofiz kanaması gibi), damarsal kaynaklı olmayan (idiyopatik kafa içi hipertansiyon BOS basıncı değişiklikleri, kafa içi tümör, epilepsi gibi), enfeksiyon kaynaklı (menenjit, abse, ampiyem gibi) sistemik kaynaklı (hipoksi, hiperkapni, hipertansiyon gibi) yüz ve kafa içi yapılardan kaynaklı (trigeminal nevralji, temporomandibuler eklem kaynaklı servikal disk gibi), göz hastalıkları ve sinüzit olarak sınıflandırılabilir.
Subaraknoid kanamanın en sık bulgusu ani gelişen şiddetli baş ağrısıdır bulantı, kusma, bilinç kaybı, kraniyal sinir felçleri, meninks irritasyon bulguları eşlik edebilir. Subaraknoid kanamanın teşhisinde bilgisayarlı beyin tomografisi(BBT)’nin ilk 24 saatte %92-93 oranında duyarlılığı mevcuttur. Bu oran olaydan 5 gün sonra %58 ‘e gerilemektedir. BBT’de kanama alanının gösterilmediği olgularda lomber ponksiyon tanı koydurucudur.
Subaraknoid kanama bulguları:
– Ani başlayan baş ağrısı
– Bulantı-kusma
– Bayılma, bilinç kaybı
– Meninks irritasyon bulguları (Ense sertliği)
– Fotofobi (Işığa hassasiyet)
Kafa içi tümörlerde baş ağrısı kafa içi basınç artışı veya ağrıya duyarlı yapıların etkilenmesine bağlı gelişebilir. En sık duyulan başvuru yakınması ilerleyici nörolojik kayıp olsa da hastaların yarısında yaklaşık baş ağrısı mevcuttur. Baş ağrısının özellikle sabah saatlerinde uyandıklarında ağrının şiddetli olduğu ifade edilmiştir. Sıklıkla bulantı ve kusma ile birliktelik gösterir ve kusma sonrası rahatlama ifade edilir. Kafa içi tümörlerinin %77 oranında gerilim tipi, %5-%10 oranında ise klasik migren tipi ağrı şeklinde bulgu verdiği gösterilmiştir.
Kafa içi kaynaklı ağrının şiddetinde öne eğilmek ile ve valsalva manevrası ile artma gözlenebilir. Eşlik eden göz ağrısı görme keskinliğinde azalma veya körlük, temporal arterit, psödotümör serebri veya dar açılı glokom gibi ikincil sebepleri düşündürür. Hastada, boyun ağrısı, ateş veya döküntünün varlığı menenjit tablosunu yansıtabilir. Ellerde uyuşma, keçeleşme, güçsüzlük, konuşma bozukluğu, yutkunma zorluğu, nöbet, bilinç kaybı gibi nörolojik bulgular baş ağrısının nedenlerini daha çok yapısal lezyonlara yönlendirir.
Bu aşamadan sonra altta yatan bir lezyon düşünülmüyor ise birincil baş ağrısı sebepleri ekarte edilmelidir. Temel olarak ağrı tipi şiddeti tercih ettiği yerleşim eşlik eden bulantı, kusma, göz ile ilişkili bulguların yanında fiziksel aktivite ile gösterdiği değişiklikler bu tip baş ağrılarını ayırt etmede yol gösterici olacaktır. Örneğin fiziksel aktiviteyle ağrı şiddetinde değişiklik olması migren tipi baş ağrılarında gözlenirken gerilim ve küme tipinde gözlenmez.
BAŞ AĞRISI İLE GELEN HASTADA TANI YÖNTEMLERİ NELERDİR?
Hastanın yaşı, cinsiyeti, baş ağrısının özellikleri, ek hastalıklar, kullandığı ilaçlar vb. anamnez dediğimiz kısımda detaylı olarak sorgulandıktan sonra dikkatli bir nörolojik muayene gerekmektedir. Eğer birincil baş ağrısı sebepleri düşünülmüş ise ayırıcı tanı yapılmalı ve tedavisi düzenlenmelidir. Ancak hastada birincil baş ağrısı nedenlerinden uzaklaşıyorsa veya ilk değerlendirmede bahsedilen uyarıcı bulgular mevcut değil ise yine birincil baş ağrısı tanısından uzaklaşıyor ise tanıya yönelik bilgisayarlı beyin tomografisi ve beyin manyetik rezonans görüntüleme(MRG) ile kan tetkikleri çalışmaları yapılması yararlı olacaktır.
SÜREKLİ BAŞ AĞRILARI NEDEN OLUR?
Sürekli ağrılarda sekonder bir nedenin olup olmadığı araştırılmalıdır. Daha önce periyodik gelen ağrıları olan hastalarda ağrılar süreklilik kazanmışsa, hastanın çok sayıda ağrı kesici ilaç kullanmış olması altta psikolojik nedenlerin var olabileceği düşünülmelidir.
BAŞ AĞRISINDA TEDAVİ NEDİR?
Ağrı kesiciler önemlidir. Hastalığın tanısına göre birçok tedavi seçeneği vardır.
AĞRI KESİCİLER SÜREKLİ KULLANILDIKLARINDA BAĞIMLILIK YAPAR MI?
Sürekli ağrı kesici kullanmak morfin grubu dışında bağımlılık yapmaz. Ancak ilaç kötü kullanımına bağlı baş ağrısı dediğimiz bir ağrı türünü de hastalar böyle hissedebilirler.
İLERİ YAŞLARDA GÖRÜLEN BAŞ AĞRILARININ NEDENLERİ NELERDİR?
İleri yaşlarda görülen baş ağrılarında öncelikle alta yatan bir neden olup olmadığı araştırılmalıdır. Migren yaşla birlikte azalma gösteren bir haslıktır. Özellikle ileri yaşta başlayan ve baş ağrısı nedeni olan iki hastalık temporal arterit (damar iltihabına bağlı baş ağrısı) ve hipnik (gece gelen) baş ağrılarıdır. Bu nedenle 50 yaş üzerinde ki bir hastada yeni ortaya çıkan baş ağrıları varsa mutlaka doktora danışılmalıdır.
BAŞI AĞRIYAN HASTA MUTLAKA NE ZAMAN DOKTORA BAŞVURMALIDIR?
Ağrı sürekli ve artan şiddet de ise;
1. İlk kez ağrı 10 yaşın altında veya 50 yaşın üstünde ortaya çıkmışsa,
2. Daha önce mevcut olan ağrı şiddetlendiyse, şekli değiştiyse,
3. Baş ağrısı şimdiye kadar hayatında karşılaştığı en şiddetli ağrıysa ve aniden başladıysa,
4. Ağrı bir fiziksel aktivite sırasında (ağır bir yük kaldırmak, cinsel ilişki), hapşırma veya ıkınma sırasında ortaya çıkmış ve şiddetini arttırmışsa,
5. Kafa travması sonrasında ortaya çıkan baş ağrısı varsa,
6. Konuşma bozukluğu, görme bozukluğu, kol ve bacakta uyuşmalar, güçsüzlük (felç) gibi nörolojik semptomlar baş ağrısı ile birlikteyse,
7. Baş ağrısı tedaviye cevap vermiyorsa,
8. Baş ağrısı hep aynı bölgede ise,
9. Sabah uyandığında baş ağrısı varsa ve kusma ile rahatlıyorsa,
10. Yüksek ateş, uyku hali, bilinçde bozulma veya vücut döküntüsü varsa, mutlaka doktora gitmek gerekir.
Bel Fıtığı
BEL FITIĞI NEDİR?
Bel fıtığı en sık 35-50 yaş arasında ve her iki cinste de eşit olarak görülür. Ağır işlerde çalışanlar, ev hanımları, uzun süre oturmak zorunda kalan masa başı çalışanları, şoförler, sürekli ayakta duran öğretmen, garson gibi mesleği olanlar bel fıtığına yakalanma olasılığı en fazla olan kesimdir.
Bel Fıtığı Nasıl Oluşur?
Omurgalar arasında bulunan disk denilen kıkırdak dokunun omurgaların basısı nedeniyle bacağın çeşitli bölgelerine giden sinirleri sıkıştırmasıyla oluşur. Bazen ani bir zorlama, ağır bir şey kaldırma, ters bir hareket veya öksürük, hapşırma bile bel fıtığına neden olabilir. Ama bel fıtığının en önemli nedeni yaş ve tekrarlayan küçük travmalardır.
Bel Fıtığının Belirtileri Nelerdir?
Hastalar aniden ortaya çıkan sırt ve bacak ağrısı ile başvurabilirler. Ağrı uyluk arka kısmına ve baldıra, ayak tabanına yayılan rahatsızlıktan yakınırlar. Ayaklarda uyuşmalar, hareket kısıtlılıkları, yürüme ve oturmada güçlük bel fıtığının belirtileridir. Bel fıtığı ilerlerse idrar kaçırma, cinsel fonksiyonlarda kayıp (iktidarsızlık) ve yürüyememe gibi belirtiler de olabilmektedir.
Bel Fıtığı Teşhisi Nasıl Konur?
Beyin ve sinir cerrahisi uzmanı veya fizik tedavi uzmanı tarafından hastanın yapılan muayenesi sonucunda röntgen, tomografi ve manyetik rezonans görüntüleme (MR) tetkikleri istenebilmektedir. Bel fıtığı için özellikle MR görüntüleme önemlidir ve bası derecesi belirlenebilmektedir.
Bel Fıtığının Tedavisi Nasıl Yapılır?
Bel fıtıklarında konservatif tedavi mi (ilaç tedavisi, fizik tedavi), ağrı tedavisi (algoloji) yoksa cerrahi tedavi mi yapılacağı önemlidir.
Bel fıtığı başlangıç safhasında, hastaya ağrı kesici ve kas gevşetici ilaçların verilmesi, yatak istirahati ve belini zorlayacak hareketlerden kaçınması önerilir. Hasta tedaviye yanıt alamazsa fizik tedavi ve ağrı tedavisine (algoloji) başvurabilir.
Bel fıtığı İlerlerse, fizik tedaviye rağmen hastanın ağrıları devam ediyorsa veya güç kaybı, bacakta incelme, dayanılmaz ağrılar varsa ameliyat gerekebilir.
Bel fıtıklarında acil ameliyat bulguları;
Eğer ameliyat edilmez ve sinire bası devam ederse hastada idrarını tutamama, cinsel gücün kaybı, ayaklarda felç gibi sorunlar gelişebilir. Halk arasında geçmişten gelen bir korku mevcuttur. Ameliyat olursam sakat kalırım, uzun süre yataktan kalkamam, korse takmak zorunda kalırım veya fıtığım tekrarlar, tekrar ameliyat olurum gibi inanışlar var. Günümüzde teknoloji ve ameliyat yöntemleri gelişmiştir. Mikrocerrahi ve endoskopik (kamera yöntemi) ameliyatlar ile hasta kısa sürede ayağa kalkıp taburcuları yapılabilmektedir.
Bel fıtığı hastasının dikkat etmesi gerekenler?
Mikrocerrahi Nedir?
Diskektomi, sinire bası yapan fıtığın çıkarılması işlemidir. Bu ameliyat deride küçük bir kesi, bazı bağ dokusu ve kemik dokusu alındıktan sonra fıtık parçalarının temizlenmesini içerir. Klasik bel fıtığı ameliyatları (açık diskektomi) hastaların tam olarak iyileşememeleri, fıtıkları tekrar etmesi sonucunda; teknoloji gelişmesi ile ( MR, tomografi, mikroskop) günümüzde yaygın olarak kullanılan mikrodiskektomi yöntemi geliştirilmiştir. Küçük cilt kesisi, kas dokusu az sıyrılır ve daha az kemik alındığı için ve sinir yaralanması ihtimali düşük olduğu için hastalar ameliyat olduktan altı-yedi saat sonra ayağa kalkıp yürümekte ve bir gece hastanede yattıktan sonra evlerine gidebilmektedir. Hasta genel anestezi (uyutulup) veya spinal anestezi (uyanık, belden aşağısı uyuşturulup) ile yapılmaktadır. Ameliyat, ortalama 1 saat sürmektedir (30 dakika-90 dakika arası).
Ameliyat sonrası?
Ameliyattan sonra belde kesi yapılan yerde ağrı hissedebilirsiniz. Ameliyat sonrasında uyuşukluk ve güçsüzlük hemen geçmeyebilir. Yürüyüş önemlidir. İlk 2 hafta boyunca düzenli olarak yürüyüş yapılmalıdır. Sonrasında bel egzersizi, yüzme veya bisiklet kullanabilirsiniz. Doğru ameliyat sonrası fizik tedavi ile iyileşme hızlı olur.
Ağır bedensel iş yapmayanlar 2-4 hafta arasında işlerine dönebilir. Ağır işlerde, kuvvetli titreşimli iş makineleri kullananlar 6-8 hafta arasında işlerine dönebilir.
Diğer Cerrahi Metotları Nelerdir?
Lazerle bel fıtığı ameliyatları, perkütanöz endoskopik diskektomi denilen ayaktan cerrahi tedaviler ve kemonükleozis denilen ilaçla diskin eritilmesi metotları mevcuttur.
Bel Kayması
Bel kayması, omurganın birbiri üzerinde yer değiştirmesine denir.Herhangi bir yaşta görülebilen bel kaymasını sıklıkla L4 omurun L5 üzerinde öne doğru kayması olarak görmekteyiz. Bel kaymasına çoğu zaman “bel fıtığı ve dar kanal” da eşlik edebilir.
Bel kaymasının belirtileri nelerdir?
Hastalar bel, kalça ve bacak ağrısı ile başvurabilirler. Ağrı uyluk arka kısmına ve baldıra, ayak tabanına yayılan rahatsızlıktan yakınırlar. Bu ağrıların şiddeti öne doğru eğilirken artış göstermekte; arkaya doğru eğilirken ise azalmaktadır. Bu hastalar tipik olarak öne doğru hafif eğik yürürler. Ayaklarda uyuşmalar, hareket kısıtlılıkları, yürüme ve oturmada güçlük, yürürken sık sık bel ağrısı görülebilir ve durmak zorunda kalabilirler. Çok uzun süre ayakta durmak ya da akşamları bacaklarda oluşan kramplar da bel kayması belirtileri arasına girebilir.
Bel kaymasının nedenleri nelerdir?
Birçok neden vardır. Yaşlılıkta görülen dejenerasyona bağlı kaymalar, ameliyat sonrası gelişen kaymalar ve çocukluk çağında omurlardaki doğumsal sorunlara bağlı gelişen kaymalardır. Bu tür bel kaymaları, ergenlik çağında bel ağrısı problemiyle karşımıza çıkabilir. Kadınlarda erkeklere oranla daha sık görülmektedir. Bele darbe alınması, kontrolsüz düşmeler (sporcularda sık görülür özellikle de jimnastikçiler, halterciler ve futbolcularda) ve tekrarlayan mikro(küçük) travmalar da diğer nedenler arasındadır.
Bel kaymasında tanı koyma süreci nasıldır?
Beyin ve sinir cerrahisi uzmanı veya fizik tedavi uzmanı tarafından hastanın yapılan muayenesi sonucunda röntgen, tomografi ve manyetik rezonans görüntüleme (MR) tetkikleri istenebilmektedir. Bel kayması için özellikle hareketli grafi ile yapılan test sonucu (öne, arkaya eğilme vb.)ve MR görüntüleme önemlidir. Kaymanın dercesi ve bel fıtığı ile bası derecesi belirlenebilmektedir.
Bel kaymasında cerrahi olmayan yöntemler nelerdir?
Kaymanın derecesi hafif, orta ve ileri düzey arasında sınıflandırılır. Bel kaymasının derecesine ve şikayetlerin ağırlığına göre tedavi çok çeşitli şekillerde yapılmaktadır.
Bel kaymasının tedavisinde, kayma hafif derecede ise istirahat, ağrı kesici ve ödem giderici ilaçlar, günlük aktiviteleri kısıtlama ve gerekirse bel korsesi de önerilebilir. Bel korsesi ağrının azalmasına, oluşan spazmın giderilmesine yardımcı olabilir. Fizik tedavi ve rehabilitasyon programı ile bel bölgesindeki kaslarınızı güçlendirmek önemlidir. Bel ağrısı ile birlikte sinir sıkışması da mevcut ise algoloji bölümü tarafından yapılan epidural veya foraminal enjeksiyonlar tedaviye eklenebilmektedir.
Bel kayması tedavisinde cerrahi yöntem ne zaman gereklidir?
İlaç tedavisi ve ek uygulamalarla geçmeyen durumlarda cerrahi tedavi seçeneği düşünülür. Bel kaymasının cerrahi tedavisinde kayma bölgesindeki sinirler serbestleştirilir ve omurlar birbirine sabitlenerek (platin-vida sistemi) kaymanın ilerlemesi önlenir. Spinal füzyon denilen tekniklerle kayan omurgalar vidalarla tespit edilir. Ameliyat işlemi önden veya arkadan ya da her iki taraftan yapılabilir. Ameliyat sonrası rehabilitasyon programları iyileşme sürecini hızlandırmada yarar sağlayabilmektedir.
Beyin Pili
Özellikle hareket bozukluklarında hedeflediğimiz beyindeki hücrelere elektrik akımı verebilmemizi sağlayan cihazlardır. Nöromodülasyon adı verilen bu işlemle birçok hastalık günümüzde başarı ile tedavi edilebilmektedir.
Parkinson, Tremor ve Distoni gibi hareket bozuklukları hastalıklarında, Epilepsi hastalıklarında , Tourette sendromunda , Obsesif-Kompulsif bozukluklarında, Hutchington hastalıklarında, Major Depresyon, Alzhemir Hastalığı, Obezite, Ağrı sendromlarında, Huzursuz bacak sendromunda kullanılmaktadır.
En sık günümüzde hareket bozukluklarının tedavisinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu hastalıkların fizyopatolojisi karışıktır. Beyin pili hastalığı düzeltmemektedir. Hastaların semptomlarını düzeltir. Hastalar günlük yaşantılarına çabuk dönmektedirler. Kullandıkları ilaçların dozları azaltılıyor. İlaç yan etkileri ortadan kalkmış oluyor.
Bu hastalarda dopamin eksikliğine bağlı şikayetler ortaya çıkıyor. Bu hastalarda titreme (tremor), katılık-donma(rijidite), hareketlerde yavaşlama (bradikinezi) ve dengesizlik (postural instabilite) şikayetlerini sıklıkla görmekteyiz. Bu hastalara ilk önce tıbbi tedavi verilmektedir. Dopamin tedavisi zamanla yetersiz kalmakta ve diskinezi, on-off durumları gibi ilacın yan etkileri görülebilmektedir. İlaç tedavisine rağmen hastalığın ilerlemesi, dopamin tedavisine cevap alınan hastalar, yan etkiler nedeniyle günlük yaşantısı olumsuz etkilenen hastalar beyin pili için uygun adaylardır. Bu hastalar nöroloji, psikiyatri ve beyin cerrahisi tarafından değerlendirilerek ameliyata hazırlanırlar. Ameliyat başarısı erken dönemde yüksek olup, zamanla tolerans gelişebilmektedir.
3 aşamada pil takılmaktadır.
İlk aşamada; Hasta ilaçlarının dozları nöroloji tarafından azaltılmaktadır. Hasta ameliyat sabahı ilaçlarını almıyor. Hastaya lokal anestezi ile Frame(çerçeve başlık) takıyoruz. MR veya beyin tomografisi çekiliyor. Önceden belirlediğimiz çekirdeğin koordinatlarını özel bir bilgisayar programında bu görüntülerin üzerinden hesaplıyoruz.
İkinci aşamada; hastayı ameliyathaneye alıyoruz. Uyanık ameliyatı yapmaktayız. Uygun pozisyonda hastanın kafatasına sağ-sol olmak üzere 2 küçük delik açıyoruz. 2 mm lik küçük elektrotlar yerleştirip, hedef beyin hücrelerinin elektrik aktivitelerine bakıyoruz. Mikrokayıtlama denilen bu yöntemle bu hücrelerin haritasını çıkartıyoruz. Hastaya elektrik uyarıları vererek (Makrostimülasyon) Nöroloji doktorumuz tarafından hastanın muayenesi yapılmaktadır. Hasta fayda gördüğünü ve herhangi bir yan etki olmadığını belirtirse kalıcı elektrotları (kablo gibi ) yerleştiriyoruz.
Üçüncü (son) aşamada; genel anestezi (hastayı uyutarak yapmaktayız. Yaklaşık 1 saat sürmekte) beyin pilini hastanın göğüs bölgesinde köprücük kemiğinin altında derisine yapılan bir kesi ile deri altına yerleştiriyoruz.
Hastaların pil ayarları ameliyattan sonra 2-3 hafta devam edebilmektedir. Genelde 1. ayda pil ayarı ve ilaçlarının yeni doz ayarları tamamlanmış olmaktadır.
Pilin ömrü 5-8 yıl arasında kullanım şekline bağlı olarak değişmektedir. Pil bitince tüm sistemi çıkartmaya gerek olmadan 15-20 dakikalık bir işlemle (anestezi altında) değiştirilmektedir. Şarj edilebilir pillerde kulanılmaktadır. Haftada bir gün veya her gün şarj edilmeleri gerekir.
En sık kanama ve enfeksiyon %1 oranında görülebilmektedir.
Diğer olası komplikasyonlar; Kol ve bacakta güçsüzlük , görme problemleri olabilir.
Beyin Tümörleri
BEYİN TÜMÖRLERİ
Beyin tümörleri İsveç, Norveç gibi kuzey ülkelerinde 100.000’de 5-10 arasında görülürken, uzak doğu ülkelerinde yıllık insidans 100.000 de 1-2 dir. Erkeklerde kadınlara oranla beyin tümörleri daha sık görülür. Etnik olarak da beyazlarda zencilere göre daha sıktır. Ailesel faktörler, radyasyon, hayvan virüsleri, fenol ve benzen bileşikleri ile uğraşan meslek grupları, N-nitroz içeren yiyecekler, sigara içimi beyin tümörü riskini artıran durumlardır.
Beyin tümörleri malign (kötü huylu) ve benign (iyi huylu) olarak sınıflandırabiliriz. Malign tümörlerde, günümüzde en sık beyine metastaz yapan tümörleri (başka tümörün yayılımı, akciğer, meme kanseri, kolon kanseri, yumurtalık kanseri vb.) görmekteyiz.
KÖTÜ HUYLU TÜMÖRLER
1-Glial Tümörler:
Beyin kanserlerinin çoğunu bu grup oluşturur. Kontrolsüz anormal çoğalma özelliği olan bu hücreler, beyinin glia adlı destek hücrelerinden köken alır. Hızla büyüyüp çevrelerindeki sağlıklı dokuya uzanır, nadir de olsa omuriliğe, hatta vücudun diğer organlarına da yayılabilirler.
Tedavi ve hastalığın seyri açısından 4 gruba ayrılırlar. Evre I ve Evre II “düşük evreli” olarak adlandırılırken, Evre III (anaplastik astrositom) ve Evre IV (glioblastoma multiforme) ise “yüksek evreli” kabul edilir.
Diğer beyinin birincil malign tümörleri; ependimom, medulloblastom, oligodendrogliomdur. Yaşam süreleri, tümörün patolojisi, ışın tedavisi ve ilaç tedavisi (kemoterapi) alıp almama durumuna ve hastanın yaşına bağlıdır. Düşük evreli glial tümörlerde yaşam süresi uzundur. Düşük evreli tümörler yüksek evreli tümörlere dönüşebilir.
2-Metastatik beyin tümörleri:
Vücudun başka yerindeki bir tümörün beyine yayılması sonucu oluşur. En fazla akciğer, meme, kalın bağırsak, mide, cilt ya da prostattan kaynaklanırlar.
Bazı hastalar başka organda kanser olmadığını bilmeden, beyine yayılmış olarak doktora başvurabilmektedir. Ancak ameliyat sonrası ve beyin biyopsisi sonucunda hastanın beyin tümörünün metastaz olduğu tespit edilebilmektedir.
Kötü huylu beyin tümörlerinde tedavi seçenekleri; ameliyat, biyopsi, ışın tedavisi, ilaç tedavisidir. Tedaviye yanıt, tümörün köken aldığı odak, yayıldığı organ sayısı, metastatik lezyon sayısı, hastanın yaşı, ek hastalık bulunup bulunmaması gibi faktörlerle ilişkilidir.
Tablo’da glial tümör tipleri ve tedavileri gösterilmiştir.
EVRESİ | Tümör Tipi | Patolojisi | Tedavi ve Yaşama Süresi |
EVRE 1 | Pilositik astrositom Kraniofaringioma Gangliositoma Ganglioglioma |
Düşük evrelidir. En az kötü huylu olan tümör tipleridir. | Sadece ameliyat ile kür sağlanabilir. Uzun süren ömür vardır. Yavaş büyürler. |
EVRE 2 | Diffüz Astrositoma Pineositoma oligodendroglioma |
Düşük evrelidir. Yavaş büyürler. | Ameliyat yapılabilir. Bazı tiplerinde gerekirse ışın tedavisi verilebilir. Yüksek dereceli tümöre dönebilir. |
EVRE 3 | Anaplastik astrositoma Anaplastik ependimoma Anaplastik oligodendroglioma |
Kötü huylu, yayılımcıdır. Yüksek derecelidir. |
Ameliyat, ışın tedavisi (IMRT) ve ilaç tedavisi (temodal) gerekir. Tekrarlamaya meyillidir. Evre 4’e geçebilir. |
EVRE 4 | Glioblastoma Pineoblastoma Medülloblastoma ependimoblastoma |
Çok hızlı ve agresif büyür. Geniş olarak yayılımı vardır. |
Ameliyat, ışın tedavisi (IMRT) ve ilaç tedavisi (temodal) gerekir. Hızlı tekrarlar. Yaşam süresi kısadır. |
İYİ HUYLU TÜMÖRLER
En sık menengiomalar ile karşılaşmaktayız. Diğer sık karşılaşılan iyi huylu beyin tümörleri, hipofiz adenomları, kraniofarengiomalar, dermoid ve epidermoid tümörler, hemanjioblastom, kolloid kist, subependimal dev hücreli astrositom, nörinomlar (akustik schwannoma) ‘dır.
İyi huylu olmasına rağmen, beyin tümörleri bazen hayatı tehdit edecek durumlara neden olabilirler. Bazen çevresindeki önemli beyin damar ve sinir yapısına yapışarak ameliyatla tam çıkarılması mümkün olmayabilir ve yeniden ortaya çıkabilirler. Bazıları (örneğin menengiomalar) nadir de olsa kötü huylu tümöre dönüşebilirler. Çevrelerindeki beyin dokusuna yayılım göstermedikleri için ameliyatla tam çıkarılabilme şansları yüksektir.
ŞİKÂYETLER
Baş ağrısı, kusma, bulantı, görme bozukluğu, bilinç bozulması, nöbet (havale) geçirme, kol ve bacaklarda güçsüzlük, sinirlilik, iştahsızlık, işitmede azalma, unutkanlık, konuşma ve anlamada yetersizlik, yazamama, dengesizlik, el ve ayaklarda büyüme gibi yakınmalardan biri ya da bir kaçı ile başvurabilirler.
BAŞI AĞRIYAN HASTA MUTLAKA NE ZAMAN DOKTORA BAŞVURMALIDIR?
Ağrı sürekli ve artan şiddet de ise;
1. İlk kez ağrı 10 yaşın altında veya 50 yaşın üstünde ortaya çıkmışsa,
2. Daha önce mevcut olan ağrı şiddetlendiyse, şekli değiştiyse,
3. Baş ağrısı şimdiye kadar hayatında karşılaştığı en şiddetli ağrıysa ve aniden başladıysa,
4. Ağrı bir fiziksel aktivite sırasında (ağır bir yük kaldırmak, cinsel ilişki), hapşırma veya ıkınma sırasında ortaya çıkmış ve şiddetini arttırmışsa,
5. Kafa travması sonrasında ortaya çıkan baş ağrısı varsa,
6. Konuşma bozukluğu, görme bozukluğu, kol ve bacakta uyuşmalar, güçsüzlük (felç) gibi nörolojik semptomlar baş ağrısı ile birlikteyse,
7. Baş ağrısı tedaviye cevap vermiyorsa,
8. Baş ağrısı hep aynı bölgede ise,
9. Sabah uyandığında baş ağrısı varsa ve kusma ile rahatlıyorsa,
10. Yüksek ateş, uyku hali, bilinçte bozulma veya vücut döküntüsü varsa, mutlaka doktora gitmek gerekir.
TANI
Bilgisayarlı beyin tomografisi (BT) ya da manyetik rezonans görüntüleme (MRG) tetkikleri ile genellikle tanı konur. Beyin tomografisi hızlı tarama ve MR çektiremeyen hastalarda ve ameliyat sonrası kontrol için önemlidir. Tümör sınırlarının ve özelliklerinin daha iyi tanımlanması amacıyla kontrastlı çekilecek olan beyin MR’ı daha değerlidir. Gerekirse MR spektro ve bazı özellikli olgularda PET BT yapılabilmektedir. Kesin tanı, patolojik incelemeler sonrası konur.
TEDAVİ
Günümüzde beyin tümörlerinin tedavisinde, tümörün tanısına göre cerrahi, radyoterapi (ışın tedavisi), radyo-cerrahi ve kemoterapi (ilaç tedavisi) yöntemleri ayrı ayrı ya da birleşik olarak kullanılmaktadır. Genellikle tedavide ilk seçenek cerrahi olarak tümörün çıkarılmasıdır. Az bir kısmında ise radyocerrahi (Gamma knife, linear accelator=linac) ve takip önerilmektedir. Işın tedavisi (radyoterapi) ve kemoterapi güncel tedaviler içinde cerrahi ile birlikte yapılabilmektedir.
Tedavi de tümörün malignite derecesi ve yerleşim yeri, hastanın yaşı, genel durumu ve ek sistemik problemlerin varlığı önemlidir.
CERRAHİ
Günümüzde beyin tümörlerinde en önemli silahtır. Tümörün tamamının çıkarılması önemli olmakla beraber, hastaya zarar vermeden tamamı çıkarılamayacak olanlarda ise mümkün olduğu kadar tümör temizlenmeli , kalan kısım için patoloji sonucuna göre takip ve radyocerrahi yapıla bilinir.
Cerrahide kafatasında tümöre uygun delik açıp, buradan mikroskopla tamamı çıkarılmaya çalışılır. Günümüzde gelişen teknoloji ile bazı boyalar kullanılarak tümör mikroskop altında özel ışıklarla görünür hale getirilip çıkarılma işlemi yapıla bilinmektedir.
Cerrahi olarak diğer bir seçenek, stereotaktik biyopsi yapılmasıdır. Kafatasına küçük bir delik açılarak, biyopsi alınır. Bu uygulama riskli olan bölgelerdeki tümör için ve cerrahi uygun olmayan hastalarda tanı koyabilmek için yapılır. İki temel problem vardır. Çıkarılan tümör miktarı çok küçüktür ve bir de alınan materyalden tanı koymak zordur.
Son yıllarda navigasyon sistemleri ameliyatlarda kullanılmaktadır. Bu sistemin en sıkıntılı yanı beyinde ameliyat esnasında olan yer değiştirmeleri hesaba katmamasıdır
CERRAHİ SONRASI OLASI KOMPLİKASYONLAR
Bu komplikasyonlar, tümörün cinsi, yerleşim bölgesi, hastanın yaşı ve genel durumundan bağımsız değildir. Nöbet, şiddetli baş ağrısı, bulantı, kusma, kanama, mevcut nörolojik durumun daha da kötüleşmesi, görme, konuşma ve algılamada bozulma, hidrosefali (şant takmak gerekebilir), ekstremitelerde şişlik, kızarıklık, yara yerinin geç iyileşmesi, enfeksiyon, tromboemboli, bazı psikiyatrik sorunlar, olası ameliyat komplikasyonlarından bazılarıdır. Bu komplikasyonların çoğunluğu ameliyat sonrası tıbbi bakım ile düzelebileceği gibi bazıları (örneğin nörolojik durumun kötüleşmesi) kalıcı olabilir. Bu komplikasyonların bir veya daha fazlası aynı hastada gelişebilir. Ancak unutulmaması gereken en önemli nokta; beyinde bir tümör varlığında bu tümörün yarattığı sistemik problemler sıklıkla hayatı tehdit etmektedir.
IŞIN TEDAVİSİ (RADYOTERAPİ)
Radyoterapi ile yüksek enerjili X ışınları kullanılarak anormal beyin tümör hücrelerini öldürerek tümörün küçülmesi sağlanmış olur. Radyoterapi bir alternatif yada yardımcı tedavi olarak kullanılır efektif bir cerrahi kadar etkili bir yöntem değildir.
İLAÇ TEDAVİSİ (Kemoterapi)
Kemoterapi genellikle bazı çocukluk çağı spesifik tümörlere etkilidir (Lenfoma ve oligodendrogliomlar). Birincil beyin kötü huylu tümörlerde kemoterapi yaşam süresini uzatmaktadır ( % 20 hastada).
ARAŞTIRILAN TEDAVİ ŞEKİLLERİ
Yapılacak başka tedavi olanağı olmayan çaresiz hastalarda, immunoterapi, toksin kullanımı, antiangiogenez tedavisi, gen tedavisi gibi tek tek ya da kombine olarak kullanılmaktadır.
TAKİP VE ÖNERİLER
Tümör iyi huylu ise ve tamamı çıkarılmışsa genellikle ilk üç ve altı aylık kontrollerden sonra yılda bir kez kontrol yapılır. Kötü huylu tümörlerde ise beyin cerrahisi, tıbbi onkolog (kanser ilaçları ile tedavi konusunda uzman), radyasyon onkoloğu (kanserin ışın tedavisi konusunda uzman), fizik tedavi ve rehabilitasyon bölümlerinin de takipleri göz önünde tutularak kontrol zamanlarının belirlenmesi uygun olur.
Bilekte Sinir Sıkışması
Karpal Tünel Sendromu Nedir?
Karpal tünel sendromu, el parmaklarımızın hissetmesini ve hareketini sağlayan medyan sinirin el bileği üzerindeki bantın kalınlaşması ve tekrarlayıcı hareketler neticesinde sinirin sıkışması ve ezilmesi sonucunda oluşur.
Hangi Hastalar Risk Altındadır?
Özellikle 40-60 yaşlarındaki kadınlarda, piyanistler, kuaförler, bilgisayar operatörleri, bankacılar, dişçiler, heykeltıraşlar, ev hanımları gibi ellerini aşırı kullanan meslek gruplarında sıklıkla izlenir.
Hamilelik, şeker hastalığı, tiroid hastalıkları, menapoz, bilekte kırılan yada yerinden kayan kemikler ve aşırı şişmanlık hastalığın görülme oranını arttırır. Eller ile cisimlerin sık ve şiddetli şekilde tutulması, bileğin bükülmesi ve romatizmal hastalıklar benzer şekilde görülme oranlarını arttırır.
Şikâyet ve Tanı
El parmaklarında uyuşukluk, ağrı, keçeleşme, ilerlerse güçsüzlük meydana gelebilir. Tanı muayene ve EMG ile koyulmaktadır.
Tedavi
Hafif ve orta düzeyde sinir sıkışıklarında konservatif tedavi yapılır. Bu tedavinin asıl amacı, sinir üzerindeki baskıyı ortadan kaldırmak için bir bileklik ile bilek hareketleri kısıtlanabilir. Ayrıca enflamasyon giderici ilaçlar yazılabilir veya bileğe kortizon enjeksiyonları yapılabilir. Ağrıları azaltmaya yönelik bir takım özel el ve bilek egzersizleri önerilebilir.
Eğer hastalar istirahat, rehabilitasyon, veya diğer tedaviler ile iyileşmezse ve ağır düzeyde sinir sıkışıklığı varsa cerrahi tedavi yapılır. En sık uygulanan teknik, karpal tünel serbestleştirilmesi denilen açık ya da endoskopik yöntemler ile uygulanabilen ameliyatlardır. Açık cerrahide bilek bölgesine bir kesi yapılarak medyan sinir üzerine bası oluşturan bant kesilerek sinir serbestleştirilir. Endoskopik yöntemde ise daha ufak bir kesi yapılarak bir minyatür kamera ile tünel görüntülenir ve bant kesilir. Her iki işlemde lokal anestezi eşliğinde yapılmaktadır. Ameliyat süresi yaklaşık yarım saattir. Hastaya günü birlik yatış yapılmaktadır. Ameliyat sonrası dikişleri 10 gün ile 14 gün arasında alınmaktadır.
Boyun Fıtığı
Boyun ağrıları günlük yaşamın çok sık karşılaşılan sorunlarından biridir. Özellikle bilgisayar kullanımının iş hayatının vazgeçilmez bir parçası olması sonrası boyun ağrıları ile daha sık karşılaşılmaktadır. Bu ağrılar, boyun omurlarının yukarıda söz ettiğimiz gibi kötü ve yanlış kullanımından olabileceği gibi travma sonucu oluşan zedelenme sonrasında da görülebilir. Bazı meslek grupları boyun ağrılarına yatkınlık gösterirler. Ağır işlerde çalışanlar, masa başı yoğun bilgisayar kullanımı gerektiren ofis işlerini yapan kişiler, öğretmenler, şoförler gibi…
Boyun Fıtığı, boyun omurları arasındaki kıkırdağın omurilik kanalına doğru yer değiştirmesi sonucu kola gelen sinirlere ve omuriliğe baskı yapması ile oluşan hastalığa denir.
Boyun omurları omurga sisteminin en küçük ve en narin omurlarıdır. Kolaylıkla travmalardan etkilenebilirler. Ayrıca çok hareketli eklemlere sahiptirler. Öne, arkaya, sağa, sola ve yana doğru hareket yapabilirler. Her omur cisminin ortasında, beynin devamı olan omurilik bulunur. Vücudun çeşitli yerlerinden beyine dönen duyular veya beyinden vücuda dağılan emirler omurilik içinde seyreder. Boyun bölgesinde her omur cismi hizasından çıkan sinirlerde kola ve sırta yayılarak, bu bölgelerin duyu ve hareketini sağlar.
Disk, anulus fibrosus adı verilen sert dış tabakada zedelenme ve nükleus pulposus adı verilen jel kıvamında merkez yapıdan oluşur. Yaşlanmayla beraber diskin merkez yapısı su içeriğini kaybetmeye başlayabilir ve diskin fonksiyonlarında bozulmaya yol açabilir. Dış merkez tabakasında bozulmalar olabileceği gibi dış tabakada zedelenme ve yırtılmalar meydana gelebilir. Bu durumda, diskin merkez yapısı dış tabakadaki yırtıktan, sinirler omuriliğin geçtiği kanala doğru taşmasına neden olabilir bu duruma disk hernisi (fıtık) adı verilir.
Boyun fıtığının belirtileri:
Boyun fıtığı sinirlere bası yapabilir ve kollara doğru yansıyan ağrıya, sızlamaya, his kaybına ve kuvvet kaybına yol açabilir. Nadiren boyun fıtığı omurilik üzerinde ileri düzeyde bası yaparsa, yürüme güçlüğü ve dengesizlik de oluşur. Kişi idrarını ve dışkısını tutamaz hale gelir.
Ağrı tek taraflı omuzdan başlayıp eline ve parmaklarına kadar uzanır. Bazı hastalarda ağrı sırta ve kürek kemiklerine doğru yayılabilir. Parmaklarda uyuşma olabilir. Elde kuvvetsizlik olup, hasta eline aldığı ağır cisimleri düşürebilir. Sıcak ve soğuğu ayırt edemeyebilir. Ağrı özellikle geceleri hastayı uyutmayacak kadar fazla olabilir.
Tanı nasıl koyulur
Hastanın şikayeti ve hikayesi önemlidir. Doktorunuz öncelikle ağrının başlangıç zamanını, karakterini ve yayılma yerini sorgulayacaktır. Kollarda kas kuvvetlerini duyu refleks değişikliklerini değerlendirmek için yapacağı muayene ile disk hernisinin şiddeti ve yeri hakkında fikir sahibi olabilir. Doktorunuzun tanısı röntgen, bilgisayarlı tomografi(BT) veya manyetik rezonans görüntüleme(MRG) kullanımı ile doğrulanabilir. Kesin teşhis için MR çektirilir. Birden fazla boyun fıtığı olduğunda veya hastada kollara giden sinirlerin sıkışması söz konusu ise elektrofizyolojik bir tetkik olan EMG (elektromiyografi) halk arasındaki adıyla sinir ölçüm testi de yapılabilir.
Hangi tedaviler mümkün
Servikal disk hernileri çoğunlukla cerrahi tedaviye gerek kalmadan düzelebilir. Bu yüzden servikal disk hernisinden kaynaklanan ağrıyı azaltmak için cerrahi dışı seçenekler öncelikle uygulanır. Doktorunuz kısa sürelerle dinlenme, boyunluk kullanarak boyun hareketlerini kısıtlama, ödemi azaltan antiinflamatuvar ve ağrıyı kontrol eden analjezik ilaçlar, fizik tedavi, egzersiz veya epidural steroid enjeksiyonu tedavisi içeren cerrahi olmayan tedavi uygulamanızı önerebilir.
Cerrahi olmayan tedavilerde amaç, disk hernisi materyalinin yarattığı sinirlerdeki irritasyonu azaltmak, ağrıyı hafifletmek ve hastalığın fiziksel sonuçlarını iyileştirmektir. Bu disk hernisi hastalarına uygulanan sıklıkla bir seri tedavi metodundan oluşan organize bakım programı ile başarılı olabilir.
Servikal disk hernisine bağlı ağrının başlamasından sonra kısa bir süre (1-2) gün fiziksel aktiviteyi azaltmak için dinlenmek faydalı olabilir bu kısa süreli dinlenme periyodundan sonra tekrar hareket etmeye başlanması, eklemlerin hareketsizleşmesini ve kasların güçsüzleşmesini önlemek açısından önemlidir. Ayrıca doktorunuz bir hemşire yada fizyoterapist yardımıyla boynunuzu güçlendirici egzersizler başlayabilir. Bu tip egzersizleri evde gerçekleştirebilirsiniz.
İlaçlar ve ağrı yöntemi
Ağrı kesiciler ve kas gevşetici ilaçlar kullanılabilinir. Çok fazla ısrarlı ağrılarınız varsa doktorunuz kısa bir süre için daha etkili uyuşturucu ilaçlar önerebilir. İlaçların sadece önerilen dozda kullanılması önemlidir. İlaçların fazla dozda kullanılması daha hızlı iyileşmenize yardımcı olmayacağı gibi istenmeyen yan etkilere yol açabilir (kabızlık, mide kanaması, uykusuzluk, böbrek sorunları gibi).
Boyun Fıtığı Tedavisi
A- Sadece ağrı varsa: ilaç tedavisi + istirahat + yüzme
B- Ağrı ve uyuşma varsa: Fizik tedavi ve Algoloji (Ağrı tedavisi)
C- Güç kaybı varsa: Ameliyat
Epidural enjeksiyonlar veya çeşitli blok enjeksiyonları yoğun kol ağrınız varsa ağrılarınız varsa önerilebilir. Tetik nokta enjeksiyonları, omurga boyunca ağrılı yumuşak dokulara ve kaslara direkt uygulanan lokal anestezik madde (bazen korkosteroidler birlikte) enjeksiyonlardır. Ara sıra ağrı kontrolü için kullanılanlar ve tetik nokta enjeksiyonları bir servikal disk hernisinin iyileşmesine yardımcı olmazlar.
Cerrahi Tedavi Ne Zaman Yapılmalı?
Aşağıdaki durumlar söz konusuysa, ameliyatın size uygun olup olmadığına karar vermenize yardımcı olabilir.
Fiziksel Etkiler
Sosyal Etkiler
Duygusal Etkiler
Boyun omurganızda fıtık nedeniyle, rahatsız edici boyun ve kol ağrısı, uyuşukluk veya zayıflıktan dolayı acı çekiyor musunuz? Başınızı hafifçe döndürmek ağrılı mı veya olanaksız mı? Cerrahi olmayan tedavi size yardım etmediyse size boyun fıtığına yönelik bir cerrahi tedavi gerekiyor olabilir.
Herhangi bir ağrı rahatsız edici olabilir. Ancak, boyun veya kolunuzdaki sürekli ağrı ya da güçsüzlük, elinizi ve kolunuzu kullanmanızı kısıtlayabilir. Bu durum çalışma hayatınızı kötü etkiler.
Boyun ameliyatları gelişen teknoloji ile oldukça kolaylaşmıştır. Mikrocerrahi ile yapılan bu ameliyatlarda sakat kalma felç olma riski hemen hemen yok gibidir.
Cerrahi tedavi, ağrısı tıbbi tedavi yöntemleri ile geçmeyen belirgin güç kaybı olan, belirgin omurilik basısı olan hastalar için gerekli olabilir. Cerrahinin amacı diskin omuriliğe ve sinire baskı yapan kısmının ortadan kaldırılmasıdır. Disk hernisinin yerine bağlı olarak cerrah, omurgaya ulaşmak için boynun önünden ve arkasından yapılan kesiyle ameliyatı yapar. Ameliyatın, boynun ön tarafından (anterior yaklaşım)gerçekleştirileceğinin teknik kararı, disk hernisinin tam yeri cerrahın tecrübesi ve seçeneklerini içeren birçok faktörden etkilenir. Her iki yaklaşımda da disk materyalinin sinir yapılara baskısı ortadan kaldırılır. Ön taraftan yaklaşımda genellikle omurlar arasından boşaltılan disk materyali yerine füzyon sağlamak için kemik materyal veya hareketi koruyucu protezler kullanılabilinir.
Cerrahinin de sınırları vardır; aşırı kullanım veya yaşlanmanın tüm etkilerini ortadan kaldıramaz. Ancak, hayatınızın kontrolünü tekrar kazanmanıza yardımcı olabilir.
Cerrahiden sonra neler bekleyebilir?
Birçok hasta kısa dönem içinde (bazen cerrahiden sonraki 24 saatten daha kısa sürede) evine gidebilir. Cerrahiden sonra, doktor normal günlük aktivitenize ne zaman devam edebileceğiniz hakkında önerilerde bulunacaktır. Mükemmel bir ameliyat sonrasında bile uygulanacak rehabilitasyon programları günlük yaşamda ki aktivitelerinize hızla geri dönebilmeniz için yardımcı olabilir. Doktorunuza iyileşmenize yardımcı olacak egzersizler hakkında danışmalısınız. Cerrahi tedavi, servikal disk hernilerinden kaynaklanan kola yayılan sinir kökü ağrısı ağrılarını azaltmakla etkilidir. Fakat bazı boyun ağrıları devam edebilir.
Çoğu hasta diskektomiye iyi yanıt verir. Fakat her cerrahi girişimde olduğu gibi, servikal disk hernisine yönelik girişimler bazı riskler içerir. Bu riskler kanama, enfeksiyon, sinir yada omurilik hasarını içerir. Önden yapılan cerrahi yaklaşımda ses kısıklığı, yutma güçlüğü gibi komplikasyonlar gelişebilir. Bu tip komplikasyonlar genellikle geçicidir. Gelişebilecek en önemli komplikasyon, büyük damar veya yemek borusu yaralanmasıdır. Ancak bu tip komplikasyonların görülme oranı çok düşüktür. Ayrıca ağrının cerrahiden sonra düzelmemesi ve belirtilerin tekrarlanması mümkündür.
Epidural Steroid Enjeksiyonu
Bel-Boyun Ağrılarının Cerrahi Dışı Tedavisi
Epidural Steroid Enjeksiyonu
Tedaviniz hakkında net bir bilgiye sahip olmanız, ağrınızla baş etmede size önemli ölçüde yardımcı olur. Bu broşür, epidural steroid enjeksiyonuna dair bilgiler içermektedir ve umuyoruz ki size yardımcı olacaktır.
Epidural Steroid Enjeksiyonunun Amacı Nedir?
Epidural steroid enjeksiyonu, omurilik sinirlerinin tahrişi nedeniyle ortaya çıkan ağrıyı tedavi etmek için ağrı giderici ilaçların bel ve boynunuzdaki sinirlerin çıktığı ufak bir alana direk olarak uygulandığı bir işlemdir. Omurilik, dural kese adı verilen koruyucu bir katman tarafından sarılıdır. Bu kese, omuriliği yıkayan ve besleyen omurilik sıvısını içerir. Dural kesenin dış yüzeyi ve omurga kemikleri arasındaki boşluk ise epidural alandır. Omurilikten çıkan sinirler omurgadan geçer ve epidural alan içinden geçerek vücuda dağılırlar.
Epidural enjeksiyonlar, ağrınızın olduğu bölgeye göre boynunuza (servikal), sırtınıza (torakal) veya belinize (lumbar) uygulanabilir.
Bu İşlemde Neler Yapılır?
Epidural steroid enjeksiyonu, özel işlem odasında uygulanan bir işlemdir. Hastanede yatmayı gerektirmez. Güvenliğiniz ve rahatınız için size bir takım cihazlar (EKG monitörü, kan basıncı manşonu ve bir kan oksijen seviyesi takip cihazı) bağlayabiliriz. Ayrıca, rahatlamanız için damar içi ilaç verebiliriz. Karnınızın üzerine yüzükoyun yatacaksınız. Cildiniz antiseptik bir çözeltiyle temizlendikten sonra ağrı duymamanız için doktor size uyuşturucu bir iğne yapacaktır. Bu iğne birkaç saniye yanma hissi yaratabilir.
Uyuşturucu ilaç etkisini gösterdikten sonra, doktor, floroskop adı verilen özel bir röntgen makinesinin yardımıyla başka bir iğne yerleştirecek ve iğnenin doğru yerde olup olmadığını anlamak için de bir radyo opak boya (kontrast madde) enjekte edecektir. İğne uygun konuma geldiğinde, uyuşturucu ilaç (anestetik) ve anti enflamatuar ilaç (kortizon/steroid) karışımını verecektir. İlaç enjekte edilirken, her zaman hissettiğiniz bel ağrınıza benzer bir ağrıyı hissetmeniz normaldir. Bu iyi bir işarettir ve ilacın doğru yere gittiğini gösterir. Ağrı genellikle süratle kaybolur.
Bu İşlemde Uyuyabilir Miyim?
Bu işlem için uyumanıza gerek yoktur; ancak sizi rahatlatacak yeteri kadar ilaç alacaksınız.
Bu İşlem Ne Kadar Zaman Alır?
Epidural steroid enjeksiyonu normal olarak 5-10 dakikadan fazla zaman almaz.
İşlemin Tekrarı Gerekir Mi?
İlk enjeksiyon sonrası ağrılardaki azalma düzeyine göre arada minimum 2-3 hafta olmak üzere nadiren enjeksiyon yenilenmesi gerekebilir.
İşlemden Önce Ne Yapmalıyım?
İlaç alacağınız için, işlemden önceki dört saat içinde bir şey yiyip içmemenizi öneririz. Eğer şeker hastasıysanız, yemek yeme ve ilaç programınızı doktorunuzla konuşmanız gerekir.
Aldığınız bazı ilaçları, işlemden birkaç gün önce kesmeniz gerekebilir. Lütfen, aldığınız tüm ilaçları –bitkisel destekler veya vitaminler de dâhil olmak üzere – doktora hatırlatınız. Doktor, ilaçları ne zaman bırakmanız gerektiğini veya bırakıp bırakmayacağınızı size söyleyecektir. Kan sulandırıcı ilaç kullanıyorsanız işlemden 3 gün önce kesmelesiniz.
Astımınız olup olmadığını veya daha önceden yapılmış bir radyoloji incelemesinde (BT taraması, anjiyo vb.) kullanılan kontrast maddeye karşı gösterdiğiz alerjik tepkiyi (yani, kurdeşen, kaşıntı, nefes almada güçlük, hastanede yatmayı gerektirmiş herhangi bir tedavi) ya da kabuklu deniz hayvanlarına (karides, istakoz, yengeç, deniz tarağı) karşı alerjik reaksiyonunuz olup olmadığını doktora söylemeniz çok önemlidir. Doktor, epidural steroid enjeksiyonu işlemi öncesinde almanız için size bazı ilaçlar verebilir.
Bu işlem öncesinde, soğuk algınlığı, ateş veya nezle belirtileri yaşamışsanız doktora söyleyiniz.
İşlem öncesi ve sonrası aklınıza gelen tüm sorular için ve ağrılarınızın durumu ile ilgili olarak bizi rahatlıkla her zaman arayabilirsiniz. Deneyimli ekibimiz size yardımcı olmaktan mutlu olacaktır.
Ağrılarınız Ne Zaman Geçer?
Enjeksiyondan hemen sonra, uyuşturucu ilaca bağlı olarak çok daha iyi hissedebilmenize rağmen, birkaç saat içinde ağrınızın tekrar ortaya çıkma ihtimali vardır. Steroid enjeksiyonunun etkisini gösterebilmesi için birkaç gün geçmesi gerekebilir. Maksimum düzelme enjeksiyondan 1-2 hafta sonra görülür.
Epidural Steroid Enjeksiyonunun Riskleri Nelerdir?
Nadir görülmelerine karşın bu riskler şunlardır:
Ciddi bel ağrısı, bacaklarınızda yeni bir uyuşukluk veya güçsüzlük, geçmeyen baş ağrısı veya enjeksiyon bölgesinde enfeksiyon belirtileri olursa, acilen doktora haber verin.
Başka Bir Enjeksiyon İçin Randevu Nasıl Alabilirim?
İlk enjeksiyon sıklıkla ağrılarınızda tama yakın bir düzelme sağlayacaktır. Ancak yeterli düzelme olmaması olasılığına karşı sıklıkla size 3 enjeksiyonluk bir randevu verilecektir. Enjeksiyon ile beraber size fizyoterapi de önerilebilir. Bu durumda enjeksiyonlar fizik tedavi seansları ile koordineli götürelecektir. Eğer ilk enjeksiyon sonrası ağrılarınız yeterli oranda düzelmezse lütfen bize haber verin. İlk enjeksiyon sonrası hafif bir düzelme hissetderseniz size 2. veya 3. enjeksiyonu önerebiliriz. Eğer ağrılarınız yeterli düzeyde azalırsa diğer randevularınızı memnuniyetle iptal edebiliriz.
Hipofiz Bezi Tümörü
Burun kanallarının arkasında beynin altında bulunan hipofiz bezi, küçük boyutuna rağmen endokrin bezler içerisinde en önemli olanıdır. Vücudun uzun dönemli büyüme, günlük fonksiyonları ve üreme yetenekleri ile ilişkili ana merkezdir.
Hipofiz bezinde iki kısım vardır: ön (anterior) lob ve arka (posterior) lob, ön lob, göğüste süt üretimini harekete geçirmek için büyüme hormonu da dahil olmak üzere, altı ayrı hormonun üretimi ile yükümlüdür, ön lobdaki diğer hormonlar, tiroid bezleri, yumurtalıklar, testis ve böbrek üstü bezlerindeki faaliyetleri harekete geçirerek endokrin sistemin diğer kısımlarını da etkiler.
Arka lob iki çeşit hormon üretir: oksitosin ve antidiüretik hormon. Oksitosin emzirme dönemi sırasında kadınlarda göğüsten süt gelmesi olayını harekete geçirmek için faaliyette bulunur. Aynı zamanda doğum sırasında rahim kasılmalarını da hızlandırır. Antidiüretik hormon idrar çıkışını kontrol etmek için böbrekler üzerinde faaliyet gösterir.
Hipofiz Bezi Tümörünün Belirtileri
Hipofiz bezi tümörü olan kadınlar bazen bu durumun hiçbir belirtisini göstermeyebilir ya da tümörle ilgisi olmayan bir hastalıktan dolayı belirtiler görülebilir. Hipofiz bezi tümörü bulunan kadınlarda görülebilecek belirtilerden bazıları şunlardır:
Kadınlar, eşlerinde hormon değişikliğinden kaynaklanan cinsel iktidarsızlık sorunları varsa doktora gitmeleri konusunda uyarmalıdır.
Hipofiz bezi tümörü belirtileri aşağıdaki yollarla ortaya çıkar:
1) Hormonların Fazla Üretilmesi
Büyüme Hormonu: Bu hormonun fazla salgılanması akromegaliye yol açabilir.
TSH (Tiroid Uyarıcı Hormon): TSH’ın fazla salgılanması tiroid hormonunun fazla salgılanmasına yol açar ve bu da kalp hastalıklarına, kilo kaybına ya da cilt incelmesine neden olur.
Prolaktin: Bu hormonun fazla salgılanması cinsel iktidarsızlığa, kısırlığa, osteoporoza, adet dönemi düzensizliklerine ve anormal anne sütü salgılanmasına yol açar.
ACTH (Adrenokortikotrop Hormon): B hormonun fazla salgılanması kırılgan kemik hastalığına, kilo almaya, kolay morarmaya, cilt izlerine ve duygusal değişikliklere neden olur.
FSH ve LSH (Gonadotropin): Bu hormonların çok fazla salgılanması nadiren adet dönemi düzensizliklerine ve kısırlığa neden olabilir.
Akromegali
Büyüme hormonun aşırı üretilmesi sonucu yüzün irileşmesi, el ve ayakların aşırı büyümesi ile belirgin durumdur. Bu kronik hastalık yetişkinlerde görülür ve normal gelişim tamamlandıktan sonra ortaya çıkar. El, ayak, çene ve kafatası kemiklerinin aşırı büyümesi şeklinde oluşur. Akromegali olan bir kişide en fazla dikkat çeken değişiklik alın ve çene kemiklerinde abartılı bir büyümedir. Bunun sonucunda genişlemiş ve kabalaşmış yüz hatları ve birbirinden oldukça ayrık dişler gözlenir.
Gigantizm
Çocukluk çağında büyüme hormonunun aşırı salgılanmasına bağlı olarak vücudun anormal derecede gelişme ve büyüme göstermesidir (devleşme). Nadiren görülen bu hastalık, akromegaliye benzer. Farkı, aşırı uzun boylu olmasıdır. Bu iki rahatsızlık arasındaki fark bu olaydan etkilenen kişinin yaşıdır. Ancak uzun boylu çocukların çok azı gigantizm rahatsızlığına sahiptir.
Prolaktinoma
Bu türden hipofiz bezi tümörü prolaktin hormonunun aşırı salgısına neden olur. Bu olay kadınlarda düzensiz adet veya adetten kesilmeye neden olabilir. Erkeklerde ise kısırlık veya iktidarsızlık ortaya çıkabilir. Bu türden bir hipofiz bezi tümörünün belirtileri görsel bozukluklar, baş ağrıları ve cinsel gelişme yetersizliğidir.
Cushing Sendromu
Bir böbrek üstü bezi tümörü de bu rahatsızlığa neden olabilir.
Hipofiz bezi büyüme hormonuna benzeyen somatotropik hormonun aşırı salgılanması sonucu ortaya çıkar. Bu rahatsızlığa hiperpituitarizm denilir.
Teşhis
Doktor muayene ederek fiziksel değişiklikleri araştıracaktır: Ağrı ve acılar, ellerde sızı, aşırı terleme. Yetişkin bir hastada el ve ayak büyümeleri de doktor tarafından dikkate alınacaktır. Hastadaki görme bozuklukları araştırılacaktır; tümör büyüyerek görme sinirine bası yapar ve her iki gözde de görmeyi etkiler. Görme alanı ölçülerek, görme kaybı olup olmadığı araştırılır. Diğer önemli bulgularsa genel yorgunluk hali, derinin aşırı yağlı olması ve dilin normalden büyük olmasıdır.
Kan dolaşımında bulunan ve salgılanan hormon düzeyinde artış olup olmadığını belirlemek için özel kan ve idrar testleri yapılacak-tır. Bu değerler yüksek bulunursa, bilgisayarlı beyin tomografisi veya manyetik rezonansla hipofizdeki tümör saptanabilir. Eğer akromegaliden kuşkulanılıyorsa, röntgen çekilerek de kafatasındaki olası değişiklikler belirlenebilir.
Tedavi
Prolaktinoma tedavisinde bromokriptin adlı bir ilaç kullanılır. Bromokriptin bazı hormonlarda aşırı artışı engeller.
Büyük tümörlerde, ilaca dirençli hastalarda cerrahi tedavi yapılmalıdır. Hipofiz tümörü genellikle burundan girilerek endoskopik olarak ameliyatla çıkarılır.
Ameliyat mümkün değilse, radyasyon tedavisi de bazı hastalarda kullanılabilir. Tüm bu tedavi tiplerinin birlikte kullanılması da tümörün tekrarlama olasılığını azaltmak üzere, oldukça yaygındır.
Koku Alma
“Ağzımın tadı yok” Koku duyunuz etkilenmiş olabilir?
Koku alma problemi zaman zaman hepimizin yaşadığı bir durumdur. Özellikle şiddetli burun akıntısı ile seyreden gribal enfeksiyonlarda ve allerjik reaksiyonlarda koku alamadığımızı ifade ederiz. Koku hissi kaybolan birçok hasta tad duyusunun etkilendiğini de belirtir. Koku alması etkilenen hastalardan “ağzımın tadı yok “ şeklinde bir ifadeyi sıkça duyabiliriz. Koku alma duyusu ve tad alma hücreleri 60 yaş üzerinde azalmaya başlar. Yüzlerce sebebi olan bu durumu beyin cerrahisi olarak özellikle kafa travmaları sonrasında ve koku sinirini tutan kafa tabanı tümörlerinde görebilmekteyiz.
Kafa Travması
Kafa travması geçiren hastaların %5-10 civarında koku duyusu kaybı görülebilmektedir. Kafa travmasının şiddetiyle orantılıdır. Travmadan sonra hemen ya da saatler içinde görülübilir. Koku alma sinirinin gerilmesi veya kopmasına bağlı olabilmektedir. Tedavisinde herhangi bir tedavi bulunmamaktadır. Koku alma sinirlerimizin kendi kendine iyileşmesini bekleriz.
Tümörler
Hem burun içinden kaynaklanan hem de beyin tümörleri koku kaybına yol açabilir. Burun içinde oluşan tümörler genellikle tıkanma etkisi yaparlar. Kulak burun boğaz (KBB) doktorlarının mutlaka değerlendirmesi gerekir. Meningioma, hipofiz bezi tümörleri, gliom gibi beyin tümörleri koku sinirine zarar verebilirler. Tümöral lezyonlarda koku bozukluğu genellikle tek taraflıdır. Koku alamama ile birlikte görme de problem ve hormon sisteminde (hipofiz bezi etkilenmesine bağlı olarak) etkilenme varsa mutlaka beyin ve sinir cerrahisi beyin MR ile birlikte değerlendirmelidir. Tümör tedavisinde, tümörün boyutu, yeri ve özelliğine göre cerrahi veya radyocerrahi tedavileri yapılmaktadır.
Koku alma bozuklukları ve koku duyusu kaybı nedenleri
En sık görülen sebepler şu şekildedir;
Üst solunum yolu enfeksiyonları (Akut sinüzit, gribal hastalıklar, Rinit
Travmalar (Buruna gelen veya kafaya gelen travmalar sonrası)
Burundan kaynaklanan lezyonlar (Polip, tümör)
Geçirilen burun ameliyatları sonrası
Şeker hastalığı, hormonal rahatsızlıklar
Bazı doğumsal hastalıklar ( Klinefelter sendromu, Kallman sendromu)
Psikiyatrik hastalıklar (Şizofreni gibi)
Vitamin eksiklikleri (A vitamini, çinko eksikliği)
Nörolojik hastalıklar (Parkinson, Alzhemir hastalığı, Huntington hastalığı, Multiple sclerosis gibi)
Bazı kullanılan ilaçlar (Nifedipin, terbinafin gibi)
Baş – boyun bölgesine uygulanan radyoterapi sonrası
Toksik- kimyasal kokulara maruz kalma
Sigara içmek , uyuşturucu kullanımı
TANI
Hastanın muayenesi, hikayesi çok önemlidir. Özel koku testleri ve tomografi ile MR görüntüleme yapmak gerekebilir. KBB, Nöroloji, Dahiliye ve kafa tabanı tümörlerinde Beyin cerrahisi tarafından mutlaka değerlendirilmelidir.
TEDAVİ
Hastanın teşhisine göre tedavi yapılmalıdır. İlgili bölümce ilaç tedavisi veya operasyon yapılmalıdır. Tedavi sonrası takip ve koku alma egsersizleri önerilebilir.
Günümüzde 60 yaş üzerinde 2 kişiden biri koku almada problem yaşayabilmektedir. Parkinson hastalarının %96’sı, ilk tanı koyulduğunda koku alma yeteneklerini kaybettikleri saptanmıştır. Parkinson hastalığının kabızlıkla birlikte en erken belirtisidir.
Unutmayın KOKU ALMAMA; ihmale gelmez. 60 yaş üzerinde koku almada etkilenme varsa, bu durum beyin hastalıkları ile birlikte görülebilmektedir. Özellikle Parkinson hastalığı başta olmak üzere, Alzhemir hastalığı, Huntington hastalığı, Multiple sclerosis gibi hastalıkların belirtisi olabilir. Herkese güzel kokulu günler diliyorum.
Kanal Daralması
Lomber Kanal Darlığı Nedir?
Omurlar, belimizi oluşturan kemiklerdir. Omurga kanalı omurların arasından geçer ve bacakların gücünü ve hissini sağlayan sinirleri içerir. Omurlar arasında diskler ve omurganın faset eklemleri bulunur.
Yaşlandıkça, diskler daha az süngerimsi ve daha az sıvı dolu bir hale gelirler. Bu durum diskin yüksekliğinin azalması ve sertleşmiş diskin omurga kanalına doğru çıkıntı yapması ile sonuçlanır. Artritler, omurganın faset eklemlerinin kemik ve bağlarının kalınlaşıp genişlemesine ve bunların omurga kanalı içine itilmesine neden olabilir. Bu değişiklikler lomber omurga kanalının daralmasına yol açar.
SIRT VE BEL AĞRISI
Sırt ve bel ağrısı, gerek poliklinik gerekse acil servis koşullarında sık karşılaşılan yakınmalardır. Basit mekanik bel ağrısı ile müdahale gerektirebilecek bel ağrıları hastalıkları ayırıcı tanısı netleştirilmelidir. Sırt ve bel ağrılarının sık görülme nedenleri;
Sırt ve bel ağrısının sık görülme nedenleri
Sırt ve bel ağrısı ile başvuran hastada altta yatan ciddi hastalığı düşündüren bulgular;
Kas iskelet sisteminden kaynaklanan ağrılar genellikle ani başlangıçlıdır ve fiziksel hareket ile ilgilidir. Bu tip ağrılar aktivite, ağır kaldırma, uzun süre aynı pozisyonda oturma gibi faktörler ile ilişkili veya bunlardan tamamen bağımsız olarak ortaya çıkabilir. Bu tür hastalarda kas spazmı belirgindir ve bastırmak ile ağrı artabilir.
BEL FITIĞI NEDİR?
Bel fıtığı en sık 35-50 yaş arasında ve her iki cinste de eşit olarak görülür. Ağır işlerde çalışanlar, ev hanımları, uzun süre oturmak zorunda kalan masa başı çalışanları, şoförler, sürekli ayakta duran öğretmen, garson gibi mesleği olanlar bel fıtığına yakalanma olasılığı en fazla olan kesimdir.
Bel Fıtığı Nasıl Oluşur?
Omurgalar arasında bulunan disk denilen kıkırdak dokunun omurgaların basısı nedeniyle bacağın çeşitli bölgelerine giden sinirleri sıkıştırmasıyla oluşur. Bazen ani bir zorlama, ağır bir şey kaldırma, ters bir hareket veya öksürük, hapşırma bile bel fıtığına neden olabilir. Ama bel fıtığının en önemli nedeni yaş ve tekrarlayan küçük travmalardır.
Bel Fıtığının Belirtileri Nelerdir?
Hastalar aniden ortaya çıkan sırt ve bacak ağrısı ile başvurabilirler. Ağrı uyluk arka kısmına ve baldıra, ayak tabanına yayılan rahatsızlıktan yakınırlar. Ayaklarda uyuşmalar, hareket kısıtlılıkları, yürüme ve oturmada güçlük bel fıtığının belirtileridir. Bel fıtığı ilerlerse idrar kaçırma, cinsel fonksiyonlarda kayıp (iktidarsızlık) ve yürüyememe gibi belirtiler de olabilmektedir.
Bel Fıtığı Teşhisi Nasıl Konur?
Beyin ve sinir cerrahisi uzmanı veya fizik tedavi uzmanı tarafından hastanın yapılan muayenesi sonucunda röntgen, tomografi ve manyetik rezonans görüntüleme (MR) tetkikleri istenebilmektedir. Bel fıtığı için özellikle MR görüntüleme önemlidir ve bası derecesi belirlenebilmektedir.
Bel Fıtığının Tedavisi Nasıl Yapılır?
Bel fıtıklarında konservatif tedavi mi (ilaç tedavisi, fizik tedavi), ağrı tedavisi (algoloji) yoksa cerrahi tedavi mi yapılacağı önemlidir.
Bel fıtığı başlangıç safhasında, hastaya ağrı kesici ve kas gevşetici ilaçların verilmesi, yatak istirahati ve belini zorlayacak hareketlerden kaçınması önerilir. Hasta tedaviye yanıt alamazsa fizik tedavi ve ağrı tedavisine (algoloji) başvurabilir.
Bel fıtığı İlerlerse, fizik tedaviye rağmen hastanın ağrıları devam ediyorsa veya güç kaybı, bacakta incelme, dayanılmaz ağrılar varsa ameliyat gerekebilir.
Bel fıtıklarında acil ameliyat bulguları;
Eğer ameliyat edilmez ve sinire bası devam ederse hastada idrarını tutamama, cinsel gücün kaybı, ayaklarda felç gibi sorunlar gelişebilir. Halk arasında geçmişten gelen bir korku mevcuttur. Ameliyat olursam sakat kalırım, uzun süre yataktan kalkamam, korse takmak zorunda kalırım veya fıtığım tekrarlar, tekrar ameliyat olurum gibi inanışlar var. Günümüzde teknoloji ve ameliyat yöntemleri gelişmiştir. Mikrocerrahi ve endoskopik (kamera yöntemi) ameliyatlar ile hasta kısa sürede ayağa kalkıp taburcuları yapılabilmektedir.
Bel fıtığı hastasının dikkat etmesi gerekenler?
Mikrocerrahi Nedir?
Diskektomi, sinire bası yapan fıtığın çıkarılması işlemidir. Bu ameliyat deride küçük bir kesi, bazı bağ dokusu ve kemik dokusu alındıktan sonra fıtık parçalarının temizlenmesini içerir. Klasik bel fıtığı ameliyatları (açık diskektomi) hastaların tam olarak iyileşememeleri, fıtıkları tekrar etmesi sonucunda; teknoloji gelişmesi ile ( MR, tomografi, mikroskop) günümüzde yaygın olarak kullanılan mikrodiskektomi yöntemi geliştirilmiştir. Küçük cilt kesisi, kas dokusu az sıyrılır ve daha az kemik alındığı için ve sinir yaralanması ihtimali düşük olduğu için hastalar ameliyat olduktan altı-yedi saat sonra ayağa kalkıp yürümekte ve bir gece hastanede yattıktan sonra evlerine gidebilmektedir. Hasta genel anestezi (uyutulup) veya spinal anestezi (uyanık, belden aşağısı uyuşturulup) ile yapılmaktadır. Ameliyat, ortalama 1 saat sürmektedir (30 dakika-90 dakika arası).
Ameliyat sonrası?
Ameliyattan sonra belde kesi yapılan yerde ağrı hissedebilirsiniz. Ameliyat sonrasında uyuşukluk ve güçsüzlük hemen geçmeyebilir. Yürüyüş önemlidir. İlk 2 hafta boyunca düzenli olarak yürüyüş yapılmalıdır. Sonrasında bel egzersizi, yüzme veya bisiklet kullanabilirsiniz. Doğru ameliyat sonrası fizik tedavi ile iyileşme hızlı olur.
Ağır bedensel iş yapmayanlar 2-4 hafta arasında işlerine dönebilir. Ağır işlerde, kuvvetli titreşimli iş makineleri kullananlar 6-8 hafta arasında işlerine dönebilir.
Diğer Cerrahi Metotları Nelerdir?
Lazerle bel fıtığı ameliyatları, perkütanöz endoskopik diskektomi denilen ayaktan cerrahi tedaviler ve kemonükleozis denilen ilaçla diskin eritilmesi metotları mevcuttur.
Sinir Sıkışması
SORULAR:
1) Sinir sıkışması deyince bundan ne anlamalıyız? Ortaya çıkışı nasıl gerçekleşiyor?
Sinirleri ince bir elektrik kablosuna benzetebiliriz. Sinirlerimiz hareket etmemizi ve hissetmemizi sağlar. El ve ayak kaslarına giden bu sinirler bazı durumlarda, içerisinde seyrettikleri anatomik tünellerin mikrotravmalar gibi nedenlerle daralması sonucunda basıya uğrayabilir ve sonucunda “sinir sıkışması” meydana gelebilir.
2) Vücudumuzun daha çok hangi bölgelerinde rastlanan bir durum?
Sinir sıkışmaları vücudumuzda herhangi bir anatomik bölgede ortaya çıkabilir. En sık örnek olarak karpal tünel sendromu olarak bilinen ve el bileğinde median sinirin sıkışması ile ortaya çıkan klinik tablo görülmektedir. Daha sonra dirseğimizin dış kısmında ulnar sinirin ve dizimizin yan-dış kısmında peronel sinirin sıkışmasına ait klinik tablolar görülebilmektedir.
3) Hangi faktörler sinir sıkışması riskini artırıyor?
Şeker hastalığı, romatizmal hastalıklar, tiroid hastalıkları, menapoz, oturuş ve duruş bozuklukları, kırılan ya da yerinden kayan kemikler, hamilelik, aşırı şişmanlık (obezite), ani kilo kayıpları, tümörler, tekrarlayan yanlış hareketler (mikrotravmalar), otururken ve yatarken yapılan yanlış pozisyonlar (bilgisayar kullanma, yanlış spor, el işleri, sürekli bacak bacak üstüne atma, bağdaş kurup oturma gibi..) hastalığın görülme oranını artırır. Cisimlerin elle sıkı ve şiddetli şekilde bir tutulması, bileğin aşırı bükülmesi gibi aktiviteler benzer şekilde görülme oranlarını artırır.
4) Özellikle kadın-erkek, genç-yaşlı popülasyonda sıklığına dair farklı tablolar var mı?
Özellikle 40-60 yaşlarındaki kadınlarda, piyanistler, kuaförler, bilgisayar operatörleri, bankacılar, diş hekimleri, heykeltıraşlar, ev hanımları gibi ellerini aşırı kullanan meslek gruplarında sıklıkla izlenir.
5) Yaşam kalitemizi nasıl etkiliyor?
Etkilenen sinire göre şikayetler değişir. Şikayetler genellikle uyuşukluk, ağrı, keçeleşme ile başlar. İlerlediğinde güçsüzlük, kaslarda erime (atrofi) meydana gelebilir.
6) Tedavisi için neler yapılıyor; özellikle güncel cerrahi tedaviler neler? (Cerrahi yöntemler, hastalardaki başarı oranları, iyileşme süreleri, yatış süreleri vs)
Hafif ve orta düzeyde sinir sıkışıklarında konservatif tedavi yapılır. Bu tedavinin asıl amacı, sinir üzerindeki baskıyı ortadan kaldırmaktır (Özel bileklik kullanılması gibi). Ayrıca enflamasyon giderici ilaçlar yazılabilir veya kortizon enjeksiyonları yapılabilir. Ağrıları azaltmaya yönelik bir takım özel egzersizler önerilebilir.
Hastalar istirahat, rehabilitasyon veya diğer tedaviler ile iyileşmezse ve tetkiklerde ağır düzeyde sinir sıkışıklığı saptanmışsa cerrahi tedavi yapılması uygundur. En sık uygulanan teknik, sinir dekompresyonu denilen açık ya da endoskopik yöntemlerle uygulanan ameliyatlardır. Açık cerrahide bir kesi yapılarak sinir üzerinde bası oluşturan bantlar kesilerek sinir serbestleştirilir. Endoskopik yöntemde ise küçük bir kesi yapılarak endoskopik kamera ile bant içeriden kesilerek bası kaldırılır. Her iki yöntem de genellikle lokal anestezi eşliğinde yapılmaktadır. Ameliyat süresi yaklaşık yarım saattir. Hastaya günü birlik yatış yapılabilmektedir.
7) Tedavi edilmediğinde ya da geciktirildiğinde hasta nelerle karşılaşabilir?
Sinir basısı elde ise hasta poşet taşıma, yazı yazma, bardak tutma gibi günlük aktivitelerini yapmakta büyük güçlük çeker. Bacaklarda olan ileri derece bası sonucunda ise hasta yürüyemez, ayağını sürümeye başlayabilir. Bu da ayağının takılıp düşmesine, merdiven çıkamaması, araç kullanamaması gibi problemlere yol açar.
8) Korunmak için günlük yaşamda neler yapmalı, ne gibi egzersizler uygulamalıyız?
Omurilik Tümörü
Vücudun herhangi bir dokusunda veya organında bazı hücrelerin kontrolsüz şekilde üremesi ve büyümesi sonucunda tümörler oluşmaktadır. Bu çoğalma ve büyümenin vücutta işlev gören otokontrol yolları ile durdurulması veya yavaşlatılması mümkün değildir. Fakat vücutta oluşan bu tümörler her zaman kötü huylu (habis) olmayabilir. İyi huylu (selim) özellikli tümörler de bulunur. Tümör ve kanser kavramları günlük hayatta çok sık şekilde birbirlerine karıştırılan kavramlardır ancak aslında kötü huylu (habis) olan tümörler kanser olarak adlandırılmaktadır. Spinal tümörler Santral Sinir Sistemi tümörleri arasında %20’lik bir paya sahiptir. Toplumlarda sıkılığı değişmekle birlikte, 100000/2-10 oranında görülebilmektedir.
Omurilik Tümörü Nedir?
Omurilik tümörleri, omurga ve omuriliği oluşturan kemiklerde, sinirlerde veya bu bölgede bulunan diğer yumuşak dokularda oluşan tümörlerdir. Primer(birincil) ve metastatik (başka bir kanserin yayılması) olarak iki şekilde görülebilir.
Primer tümörler omurganın ve omuriliğin yapısını oluşturan asıl hücreler nedeniyle oluşurken, metastatik tümörler vücudun farklı yerlerinde daha önce oluşmuş olan bir tümörün kontrol edilemeyerek omurgaya sıçraması ile omurilikte oluşan tümörlerin bulunduğu sınıftır.
Omuriliğin zar tabakası dışında, bu zar ile omuriliğin arasındaki bölgede, omuriliğin iç bölgelerinde de tümör oluşabilir. Omurilik zarı dışındaki tümörlerin büyük bir çoğunluğunun nedeni vücudun farklı bölgelerinde oluşmuş tümörün metastazıdır. Kesin bir durum olmamakla birlikte omuriliğin içerisinden ve zarlarından veya sinirin kendisinden kaynaklanan tümörler iyi huylu (selim) tümörlerdir.
Tümörün yerleşim yerine göre 3 ayrı sınıfa ayrılmıştır. Ekstradural (omurilik zarı dışında yerleşen), intradural ekstramedüller (omurilik zarı içinde, sinirlerin dışında) ve intradural intramedüller ((omurilik zarı içinde, sinirlerin içinde/yapışık) olarak ayrılmıştır. En sık olarak ekstradural tümör karşımıza çıkar.
Metastatik tümörler 45-65 yaş aralığında bulunan erkeklerde oldukça sık görülür. Omurilik tümörü tedavilerinde diğer hastalıklarda olduğu gibi erken teşhis çok önemli bir yere sahiptir.
Omurilik Tümörü Belirtileri Nelerdir?
Belirtilerin oluşma süresi her hastalıkta olduğu gibi kişiden kişiye, tümörün yerleştiği bölgeye ve büyüme/üreme hızına göre değişiklik gösterebilir.
Omurilik Tümörü Nedenleri Nelerdir?
Omurilik Tümörünün Teşhisi Nasıl Yapılır?
Hastanın şikayetleri ve muayenesi önemlidir. Sonrasında ise görüntüleme teknikleriyle tümörün yeri belirlenir. Özellikle kanser nedeniyle takip edilen hastaların omurgaya metastazlarında PET CT önemlidir. Tüm omurganın veya ağrının özellikle fazla şekilde hissedildiği omurga bölümünün MR’ının çekilmesi istenebilir. Özellikle kemik tümörlerde bilgisayarlı tomografi gerekir. Bu hastalarda sinirlerin ne kadar sağlıklı çalıştığı EMG, SEP gibi elektrofizyolojik çalışmalar ile desteklenebilir.
Teşhis için kişinin çeşitli sağlık kuruluşlarına başvurması için belirti olarak görülen şiddetli sırt, boyun ve bel bölgelerindeki ağrıların önemsenmesi gereklidir. Bu ağrılar geceleri hastaların uykudan uyanmasına neden olabilecek kadar şiddetlidir.
Omurilik Tümörü Tedavisi Nasıl Yapılır?
Omurilikte oluşan tümörler genelde iyi huylu (selim) olur ancak aksi durumlar da söz konusudur. Omurilik tedavisinin nasıl yapılacağı tümörün yerine, tümörün tipine, tümör nedeniyle hastada ortaya çıkan belirtilere, hastanın kişisel özelliklerine göre değişmektedir. Her hastalıkta olduğu gibi bu hastalıkta da erken teşhis çok büyük bir öneme sahiptir.
Cerrahi operasyon ile tedavi yöntemi:
Hibrit ameliyathanede yapılacak olan “Mikrocerrahi” tedavi bu hastaların ameliyat başarısını artırmaktadır. Günümüzde bu teknikle, geçmişte ameliyat yapılamayan veya ameliyat sonrasında çok ağır komplikasyonlar (felç gibi) görülen hastalar başarılı bir şekilde ameliyatları yapılabilmektedir.
İyi huylu tümörlerin tedavisinde tümörün mikrocerrahi olarak tamamaen çıkarılması şifa ile sonuçlanmaktadır.
Kötü huylu tümörler de ise birkaç cerrahi seçenek vardır. Nöroonkoloji konseyinde tartışıldıktan sonra en iyi tedavi seçeneği hastaya sunulur. Bu hastalara hibrit ameliyathanede yapılan mikrocerrahi sonrası patoloji sonucuna göre radyoterapi ve kemoterapi verilebilmektedir.
Hastanın durumu ve omurga tutulumuna göre mikrocerrahi ile birlikte, seperasyon (basit cerrahi), vidalar ile stabilizasyon cerrahisi , vertebroplasti denilen kemik çimentosu gibi ameliyatlar eklenebilir.
Biz klinik olarak minimal invaziv (doku ve kemiğe en az hasar veren , kemiğe küçük bir pencere açarak ) yöntemle mikrocerrahi operasyonu yapmaktayız. Ameliyat sırasında floresein özellikli mikroskop( tümörü boyayan özel bir mikroskop), nöromönitorizasyon (kollara ve bacaklara giden sinirlerin ameliyat sırasında takip edilmesini sağlayan teknoloji) , O arm –CT (ameliyat sırasında kullanılan tomografi cihazı) ve nöronavigasyon gibi birçok teknolojik cihazı kullanmaktayız (Hibrit ameliyathane)
Işın Tedavisi (radyoterapi): Ağrının azaltılmasının veya yayılımın kontrol altına alınmasının amaçlandığı bir tedavi yöntemidir. Cyberknife teknolojisi ile eskiden yapılamayan ışınlamalar bu teknoloji sayesinde sinir sistemine zarar vermeden ışınlanabilmektedir. Cerrahi operasyonlardan sonra veya kendi başına radyocerrahi uygulama yapılabilir. Bazı durumlarda hastaya ilaç tedavisi ve ışın tedavisi birlikte verilerek tümör tedavisi gerçekleştirilebilir.
İlaç tedavisi (kemoterapi): Bu tedavide uygulanan ilaç seçimi uzman hekim tarafından tümör türüne ve yayılma olasılığına göre seçilir. Cerrahi operasyonlardan sonra veya ışın tedavisinden sonra da uygulanabilir. Bazen uzman hekim tümörün durumunu göz önünde bulundurarak ilk aşamada direkt ilaç tedavisine başlayabilir.
Fizik tedavi: Hastanın eski kas gücüne kavuşmasını ve eski hayatına dönmesini kolaylaştırmak amacıyla cerrahi operasyon sonrasındaki dönemde önerilir. Fizyoterapistler ve doktorların birlikte rol aldığı bir süreçtir. 3 veya 6 ay sürebilir, genel olarak periyotlar halinde uygulama uygun görülür.
Ağrı tedavisi: Tümörler bazen çok ciddi ağrı yapabilir. Çok nadiren ameliyat öncesi ve sonrası ağrı tedavisi gerekebilir.
Hastalığın teşhisinin erken yapılması tedavi için oldukça önemlidir. Bu nedenle sırt, boyun veya bel bölgesinde hissedilen şiddetli ağrılar göz ardı edilmemelidir. Bu belirtilerin fark edildiği durumlarda en yakın sağlık kuruluşuna başvurmayı ihmal etmeyin.
Hidrosefali
Hidrosefali, anne karnı da dahil her yaşta görülebilen bir hastalıktır. Beyinde su toplanması olarak da bilinir. Hidrosefali, hidro=su ve sefali=baş kelimelerinin birleşiminden oluşur. Yunancada ‘içi su dolu kafa’ anlamına gelir.
Hidrosefali Nedir?
Hidrosefali beyin omurilik sıvısının (BOS, Serebrospinal Sıvı) kafa içinde, beyin ventriküllerinde ve boşluklarında normalin üzerinde birikmesi sonucu oluşur ve bu hastalıkta çocukluk yaş grubunda genelde kafa büyümesi olur.
Beyin omurilik sıvısı normal bir su olarak düşünülmemelidir. Çünkü beynimizi olumsuz yönde etkileyebilecek şiddetli çarpmalarda beynin korunması gibi hayati işlevleri vardır. Bu sıvıda kanımızda bulunduğu gibi besleyici içerik de mevcuttur. Beyinde günde yaklaşık yarım litre BOS üretilmekte ve üretilen bu BOS da beyin tarafından emilmektedir. Yani BOS vücudumuzda sürekli yapım, dolaşım ve emilim süreçlerinden geçer. Beyin boşluklarında ve beyinle omuriliği kavrayan kılıflar arasında dolaşmaktadır. BOS’un üretiminde normalin üzerinde olması, emilim problemi yaşanması ve sıvının dolaştığı kanallardaki darlık veya tıkanıklık sonucunda dolaşımda problem yaşanması ile sıvı birikimi olabilir. Bu sıvının birikmesi sonucu beyinde bir baskı oluşur ve bu baskının beyinde pek çok hasara neden olduğu bilinir. Çeşitli beyin hasarı, gelişimsel, fiziksel ve zihinsel bozulmalara yol açabilir.
Kendiliğinden iyileşebilen veya hekim kontrolünde ilaçla tedavi edilebilen bir hastalık değildir ve tek çözümü ameliyat olmaktır. Hastalığın teşhisi sonrasında ameliyatla tedavinin en erken sürede yapılması gerekir. Tedavinin geç kalması veya hiç yapılmaması gibi durumlarda hastalık ölümcül olabilir. Çeşitli radyolojik tekniklerle anne karnında dahi teşhis konulabilir ve erken teşhis oldukça önemlidir.
Hastalık, anne karnındaki bebeklik döneminden başlayarak, ileri yaşlara kadar her dönemde görülebilir. Fakat her yaş aralığında bu hastalığın meydana getirdiği belirtiler farklılık gösterir.
Hidrosefali Nedenleri Nelerdir?
Bazen hidrosefali vakalarının nedeni kesin bir şekilde anlaşılamaz. Hidrosefali nedenleri doğuştan oluşan yani konjenital veya sonradan oluşan yani edinsel olarak 2’ye ayrılabilir.
Doğuştan (konjenital) hidrosefali nedenleri: Bir bebeğin hidrosefali hastalığına sahip bir şekilde doğmasından BOS akışında problem yaratabilecek bir durum olduğu anlaşılabilir. Prematüre (erken )doğan bebeklerde de bu problem görülebilir, hatta bazı prematüre bebeklerde beyin kanaması gelişebilir.
Çocuklarda ve yetişkinlerde hidrosefali nedenleri: Bu çocukları veya yetişkinleri etkileyen hidrosefali genelde beyni etkileyen hastalık, travma veya yaralanmalardan kaynaklanır. Edinilmiş hidrosefali olarak adlandırılır.
Yaşlılarda hidrosefali nedenleri: Beyinde hasar oluşumu, beyin kanaması, geçirilen bazı enfeksiyonlar sonucunda yaşlılarda hidrosefali gelişebilir. Diyabet, kalp hastalığı veya yüksek kolesterol gibi kan akışının olumsuz yönde etkileyen kronik rahatsızlıklarıyla bağlantı olarak gelişebilir. Bu durumlar hidrosefali oluşumuna neden olabilecek faktörlerdir ancak kesin nedeni bilinememektedir. Bu hastalarda özellikle normal basınçlı hidrosefali görebilmekteyiz.
Hidrosefali Belirtileri
Hidrosefali tiplerine göre ve hastalığın görüldüğü yaşa göre farklı belirtiler oluşturabilir.
Doğuştan hidrosefali belirtileri:
Yetişkinlerde veya çocuklarda hidrosefali belirtileri:
Normal basınçlı hidrosefali belirtileri:
Genellikle 60 yaşından büyük olan erişkinlerde görülür. Bu durumun başlıca belirtisi bilinç kaybı yaşanmadan aniden düşüşlerdir.
Hidrosefali Tanısı Nasıl Konur?
Tanı konulmasında teknoloji ve tıbbın ilerlemesi sayesinde gelişen Nöroradyolojik teknikler kullanılır. Bu tekniklere MR görüntüleme (BOS akım MR) ve Bilgisayarlı Tomografi (BT) örnek verilebilir. Bu teknikler sayesinde beyin boşluklarında hastalığa bağlı oluşan genişlemeler ve beyin dokusunda meydana gelen değişiklikler tespit edilebilir ve hasta muayenesi ile birlikte de görülen semptomlar birleştirilerek hidrosefali tanısı kesin bir şekilde konulabilir.
Doğum öncesinde anne karnındaki bebeklerde de bu hastalığa rastlanabilir. MRG ve ultrasonografi anne karnındaki bebeğin beyin gelişimi ve beyin boşluklarındaki değişiklikleri belirlemeye ve bu değişikliklerin takip edilmesine yarayan tekniklerdendir. Bebeğin doğumundan sonra yapılan MRG işlemi ile birlikte de görülen hidrosefalinin nedeni belirlenmiş olur.
Hidrosefali Nasıl Tedavi Edilir?
Hidrosefali hastalığında diğer hastalıklarda olduğu gibi erken tanı çok önemlidir. Hidrosefali hastalığında ilaçla tedavi mümkün değildir. Tek tedavi yöntemi cerrahi müdahalelerdir. Bu cerrahi müdahaleleri sadece beyin ve sinir cerrahisi uzmanları gerçekleştirebilir. Cerrahi müdahalelerde birçok yöntem bulunur ve en doğru olan yöntem hidrosefaliye neden olan faktörlere göre seçilir.
Eğer hidrosefali nedeni BOS dolaşımının doğru şekilde yapılamaması ve bunun nedeni de dolaşım kanallarında olan tıkanıklık ise tıkanıklığın giderilmesine yönelik bir cerrahi yöntem seçimi yapılmalıdır. Bu tıkanıklıkların nedeni tümör, kist gibi durumlar olabilir. Tıkanıklığın açılamadığı durumlarda ise BOS’un beyin içindeki dolaşım kanalları cerrahi müdahaleler ile değiştirilebilir.
Şant ameliyatı
Genelde bu sıvının dolaşımı eski ve sağlıklı haline geri döndürülemez ve bu sıvı vücutta bulunan herhangi bir boşluğa aktarılır. Genelde beyin omurilik sıvısının kolay emilebildiği karın veya kalpteki bir boşluk bölgesine aktarımı tercih edilir. Bu aktarım işlemi için “şant” olarak bilinen ince, uzun, elastik ve silikon özellikli bir boru kullanılır. Bu işlemin tek yönlü ve kontrollü bir hızda çalışması gereklidir. Bunun için de kafa derisinin altında bulunan bir pompa ve ince boru gereklidir. Bu işlem sayesinde beyin içindeki basıncın artması önlenir. Beyin içindeki sıvının her gün üretildiği düşünüldüğünde bu sistemin sürekli çalışması gerektiği anlaşılabilir. Bu sistemin parçaları deri altındadır fakat dokunulduğunda veya bir fiziksel muayene yapılması sırasında hissedilebilir. Bebeklerde ise dışarıdan bakıldığında görülebilir. Şantın pil gibi bir güç kaynağına ihtiyacı yoktur. Bu işlem sonrasında gerekli kontrollerin yapılması durumunda hastalar hayatlarını sorunsuz şekilde devam ettirebilir.
Endoskopik Ventrikülostomi
Endoskopik (kamera sistemi ile yapılan müdahaleler) sistemler geliştikten sonra, günümüzde uygun hastalarda tercih edilen tedavi yöntemidir. Endoskopik üçüncü ventrikülostomi (sıvının dolaşması için yeni bir yol açılması) ve aquaduktoplasti (tıkanık olan yerin açılması) olarak bilinen bu yöntemde şant sistemine gerek yoktur. Ayrıca şant takılan ve sürekli şant tıkanması gibi tekrarlayan problemi olanlarda, enfeksiyon sorunu nedeniyle şant çıkartılan hastalarda endoskopik yöntem tercih edilebilir.
Operasyon, 1-2 cm uzunluğunda ufak bir cilt kesisi yapıldıktan sonra, kafatasına açılan küçük bir delikten endoskop (kamera) ile üçüncü ventriküle ulaşılmaktadır. Ön alt bölümüne omurilik sıvısının dolaşması için buraya bir yol açılır. Böylece biriken sıvı buradan gitmeye başlar. Ameliyat yaklaşık 1 saat sürer. Ertesi gün hasta taburcusu yapılmaktadır.
Uygun hastalarda şant ameliyatına göre çok daha avantajlı olan bu yöntemde, vüdumuza yerleştirilen herhangi bir plastik hortum ve sistem bulunmamaktadır. Enfeksiyon riski daha azdır. Şant tıkanması ve çalışmaması gibi sorunlar görülmez. Bunun yanı sıra bazı ameliyat riskleri bulunmaktadır. Nadiren de olsa ameliyatla açılan ve sıvının boşalmasını sağlayan açıklık kendiliğinden tekrar kapanabilmekte, görme sinirlerinde etkilenme olabilmektedir.
Genel olarak 1 yaş altındaki bebeklerde bu yöntem tercih edilmemektedir.
Anne karnında tanı konulması durumunda bebeğin en erken olabilecek şekilde doğurtulması ve hastalık için gerekli cerrahi müdahalenin de en erken şekilde yapılması gerekir.
Hidrosefali tanısı geç konulduğu takdirde ölümcül olabilen bir hastalıktır. Bu yüzden belirtilerin görülmesi durumunda en yakın sağlık kuruluşunda kontrollerinizi yaptırmayı ihmal etmeyin.
Anevrizma
BEYİN ANEVRİZMASI NEDİR?
Anevrizma, beyindeki atardamar duvarının zayıflaması sonucu ortaya çıkan bir balonlaşma olup sıklıkla damarların çatallanma bölgelerinde görülür. Bu balonlaşan yapı normal damara göre daha dayanıksızdır ve bazı koşullar altında yırtılıp beyin içine kanamaya yol açarak ölümcül olabilir. Anevrizmalar doğuştan damarın gelişme bozukluğuna bağlı olabileceği gibi yüksek tansiyon, damar sertliği(ateskloroz) enfeksiyonlar veya kafa travması sonrasında oluşabilir. Anevrizmalar çoğunlukla beynin tabanında yerleşir ve buradaki beyin-omurilik sıvı içinde kanamaya neden olurlar. Anevrizmaların yıllık kanama riski yaklaşık %1dir.
4 çeşit anevrizma vardır.
1)Sakküler(kese biçimli) anevrizmalar: En sık görülen anevrizma tipi olup, beyinin tabanında büyük damarların çatal yaptığı bölgelerde oluşur. Bu çatal noktalarda damar duvarı daha fazla basınca maruz kalmaktadır. Bu sabit basınç zamanla damar duvarında oluşturduğu hasar sonucu balonlaşmaya neden olur. Sakküler anevrizmalar yıllar içerisinde gelişir. Anevrizmanın yırtılma riski ise yaşla birlikte artar. İleri yaşlarda damar yapısının bozulması sonucu damar duvarının esnekliğini kaybetmesi de anevrizma oluşmasında diğer önemli bir nedendir.
2) Fuziform(iğ biçimli)anevrizmalar: Bu anevrizma damarın uzunca bir bölümünü içeren iğ şeklinde bir genişleme olarak görülür. Bu tip anevrizmalar da yırtılarak kanayabilir, ileri derecede genişleyip çevresindeki beyin dokusunda baskıya yol açarak veya içinde pıhtılaşma gelişip buradan, normal beyin damarlarında tıkanmaya(emboli) neden olması ile inme benzeri şikâyetler gelişebilir.
3) Mikotik (iltihap sonucu gelişen) anevrizmalar: Nadir olup, damarın genişlemesi sonucu gelişir. Genellikle kese biçimlidirler. İltihap damar duvarında hasara neden olur, böylece duvar zayıflaması sonucu anevrizma oluşumu ve bunun yırtılma riski artar. Sıklıkla subakut bakteriyel endokarditin (toplumumuzda kalp romatizması olarak bilinir) bir komplikasyonudur.
4) Travmatik (kaza sonucu gelişen)anevrizmalar: Beyin kan damarlarında kaza sonrasında gelişen anevrizmadır. Travma bölgesinde hasar gören damar duvarı zayıflar ve sonrasında yırtılabilir.
TOPLUMDAKİ YAYGINLIĞI VE SIKLIĞI
Beyin anevrizmasına bağlı gelişen beyin kanaması sıklığı bir yılda 100.000 kişide 10-15 civarındadır. Ülkemizde her yıl ortalama 10.000 kişinin anevrizmaya bağlı beyin kanaması riski taşıdığı kabul edilebilir. Bu hastaların yaklaşık 1/3’ü herhangi bir sağlık kuruluşuna başvurmadan kaybedilmektedir. Bir sağlık kuruluşuna başvurabilen kanamış hastalarda da ölüm oranı %25-40 arasındadır. Dolayısıyla anevrizması kanamış hastaların yarıya yakını kaybedilmektedir. Burada önemli bir nokta henüz kanamamış olan ancak hastayı yinede risk altında bırakan beyin anevrizmalarının erken teşhis edilmesi ve tedaviye yönlendirilmesidir.
Anevrizma her yaş grubunda görülebilir. Ancak 25 ve yukarı yaşlarda sıklık giderek artmaktadır. Yaygınlığı en sık olarak 50-60 yaş arasındadır ve kadınlarda erkelerden 3 kat daha fazla görülmektedir. Ailede anevrizma hikâyesi olması diğer aile bireylerinde anevrizma bulunma riskini arttırmaktadır. Bir kişide aynı anda birden çok sayıda anevrizma bulunması bu riski daha da arttırmaktadır.
Anevrizmanın oluş nedeni tam olarak bilinmese de birçok faktörün gelişiminde rolü olduğu bilinmektedir;
Bunlar;
Hipertansiyon
Sigara içimi
Şeker hastalığı
Aşırı alkol tüketimi
Doğuştan gelen genetik yatkınlık
Kan damarlarında hasar
Bazı enfeksiyonlar
BELİRTİLER (UYARICI İŞARETLER)
Anevrizma yırtılması/kanaması olan hastalarda bazı uyarıcı işaretler görülebilir:
Bulantı ve kusma
Herhangi bir bölgede ısrar eden baş ağrısı
Ensede sertlik
Bulanık veya çift görme
Işığa karşı hassasiyet
His kusurları
Kanamamış anevrizması olan kişilerin çoğunda hiçbir belirti görülmeyebilir. Çok az hastada aşağıdaki belirtilerin bazıları veya tümü görülebilir
Göz sinirlerinde felç (göz kapağının düşmesi, gözü rahatça hareket ettirememe gibi)
Tek taraflı genişlemiş göz bebeği
Çift görme, gözün arkası veya üstünde ağrı
Bir bölgede ısrar eden baş ağrısı
İlerleyen halsizlik ve uyuşukluk
RİSKLER VE KOMPLİKASYONLAR
Anevrizmalar yırtıldığında sıklıkla subaraknoid (beyin ve beyin ince zarı arasına) kanama (sak) gelişir. Damardan subaraknoid mesafeye yüksek basınç ile geçen kan burada birikerek beyine bası oluşturabilir; kan elemanları aynı zamanda daha düşük basınca sahip omurilik çevresine de ulaşabilir. Anevrizmadan olan kanama bazen sızma şeklinde de olabilir; bu durumda sızma noktasında küçük bir pıhtı oluşup kanamayı durdurabilir ve hasta yaşayabilir. Ancak pıhtının yol açtığı bu süreç tekrar kanama riskini önlemez; her ek kanamada yaşam daha fazla tehlikeye girer ve hayatta kalma ihtimali azalır. Kendiliğinden (spontan) gelişen SAK’ların çoğunun nedeni anevrizmadır.
Anevrizmanın yerinin büyüklüğünün ve yapısının tam olarak saptanması tedavisi ve dolayısı ile yeniden kanamanın önlenmesinde kritik bir noktadır. Bir kanama sonrası tekrar kanama ihtimali ilk 14 gün için %20 civarındadır. Anevrizma kanaması %50’lere varan oranlarda ölümcül seyreder. Ayrıca yaşayan hastalarda ise %25 oranında kalıcı nörolojik bozukluklara neden olur. Tüm vücut fonksiyonlarında da bozulma (örneğin kısmi felç) ortaya çıkabilir. Daha ciddi durumlarda ise kanama beyin hücrelerinde ağır hasara yol açabilir ve hastayı komaya sokabilir. Anevrizma büyük ise kanamadan da çevre beyin dokusunda baskıya yol açarak zarar verebilir. Ayrıca büyük anevrizmalar içinde pıhtı gelişebilir. Ve içinden kopan parçalar çok sayıda inmeye sebep olabilir.
Beyin çevresine sızan kan damarlarda daralmaya (vazospazm) yol açabilir. Bu durum beyin dokusuna gelen kan akımında azalmaya ve dolayısıyla inmeye neden olabilir. Vazospazm genelde kanamadan 5-8 gün sonra gelişir tedavisi oldukça zordur. Hastanın yaşamını tehlikeye sokabilir. Kanamış bir anevrizmadan sızan kan, beyin omurilik sıvısı(BOS) dolaşımını engelleyerek hidrosefali (beyinde aşırı sıvı birikmesi) dediğimiz tabloya neden olabilir. Bu durumda beyinde ventrikül dediğimiz boşluklarda aşırı sıvı birikerek kafaiçi basıncın artmasına neden olabilir. Bu sıvı artışını engellemek için bu boşluklara dren yerleştirerek biriken sıvı ve sızan kan dışarı alınmalıdır. Anevrizma kanaması beyin ödemi veya şişmesine de neden olabilir. Bu durum beyin fonksiyonlarını etkileyerek çok ciddi problemlere yol açar. Beyin dokusun şişmesi ve basıncının artması beyin dokusuna zarar verir. Beyin ödemi kan damarlarında bası oluşturarak beyine kan gitmesini yavaşlatabilir.
TANI YÖNTEMLERİ
Ülkemizdeki yürürlükte olan tıbbı yönetmeliklere göre beyin anevrizmalı hastalar ancak beyin ve sinir cerrahlarının (nöroşirürjiyenlerin) kontrollünde hastanelere yatabilmektedirler. En önemli tanı yöntemi beyin anjiografisidir. Kanamaya eğilimli olan hastalarda bu test yapılamaz. Bilgisayarlı tomografi anjiyografi (bta), bu yöntemde önemli bir avantaj, hastayı anjiyografi ünitesine nakletmeye gerek duyulmaması ve ek personel ihtiyaç olmamasıdır. Sadece bir dakikadan daha az bir sürede çekim işlemi tamamlanır ve inme(felç) riski taşımaz. Manyetik rezonans anjio, (MR anjio) manyetik alan ve bilgisayar teknolojisi kullanarak beyin damarlarının üç boyutlu görüntülerin sağlayan bir tanısal testtir. Hastaya zararı olmayan bir testtir, ancak cihazın içi dar olduğundan bazı kişiler kapalı yerde bulunma korkusu (klostrofobi) yaşayabilir. Ayrıca manyetik alana girmesi sakıncalı olan kişilerde çekilemez.
TEDAVİ SEÇENEKLERİ
Günümüzde anevrizma tanısı almış hastalar için üç önemli tedavi seçeneği mevcuttur.
2) Cerrahi tedavi ve anevrizmanın kapatılması(kliplenmesi)
3) Damar içi (endovasküler) tedavi ile stentleme ve/veya tıkama
Tüm hastalıklarda olduğu gibi bir anevrizmanın tedavisine hasta ve hekim birlikte karar vermelidir. Eğer durum acilse veya hastanın şuuru anevrizma kanaması sonucu kapanmış ise bu karar hastanın en yakını olan akrabası ile birlikte verilmelidir. Hastanın durumuna göre hekim tarafından bu seçeneklerden uygun olan tedavi hastaya önerilmelidir.
Günümüzde anevrizma tedavisindeki en iyi yöntem halen tartışılmalı bir konudur. Ancak tedavinin en kısa zamanda gerçekleştirilmesini gerektiği unutulmamalıdır. Anevrizmanın büyüklüğü, yerleşim yeri ve hastanın yaşı ile genel durumu tedavi seçeneğini ve başarısını etkilemektedir.
GÖZLEM VE/VEYA CERRAHİ OLMAYAN TEDAVİ
Anevrizma küçük, bulunduğu yer açısından daha az büyüme ve kanama riski taşıyorsa, yalnızca takibi iyi bir seçenek olabilir. Bu hastaların izleminde tanısal testlerin tekrarlanması gerekmektedir. Bu kişilerde yıllık kanama riski az da olsa devam eder. Takipte olan hastalar, sigara kullanımını bırakmalı ve kan basıncını kontrol altına almalıdır. Bu faktörler anevrizma oluşumunda, büyümesinde önemlidir. Yüksek kan basıncı önemli bir yakınma ise antihipertansif (tansiyon düzenleyici) tedavi ve/veya diyet, egzersiz programı kan basıncını azaltabilir. Düzenli aralıklarla radyolojik inceleme(beyin anjiyografisi, MR veya BT anjio) anevrizma boyutundaki değişiklikleri ve büyümesini gösterir. Kanamamış anevrizmalı hastalarda aşağıdaki faktörlerin sorgulanması gerekir:
1) Boyut ve yerleşim yeri
2) Yaş ve hastanın sağlık durumu
3) Aile hikâyesi
4) Tedavi riskleri
Cerrahi Tedavi ve Klipleme (Mandalla Kapatma)
Açık cerrahi tedavi anevrizmalı hastalara uzun bir zamandan beri uygulanan ve halen çok önemli olan bir girişimdir. Bu ameliyat anevrizmayı kapatmak için gerçekleştirilen bir ameliyat olup, genel anestezi altında kafatasında küçük bir pencere açılarak ile yapılır. Anevrizma çevre beyin dokusundan ve damarlardan sıyrılır ve genelde titanyumdan yapılan küçük metal bir klip (bir tür küçük metal mandal) ile anevrizmanın boynu kapatılır. Anevrizmanın köken aldığı damarda normal kan akımının devam etmesi sağlanır. Klipler kalıcıdır, yerinde bırakılır ve bu durum vücuda herhangi bir zarar vermez. Bu ameliyatı geçiren kişilere MR çekilebilir. Normal koşullarda anevrizma cerrahisinden sonra hasta hastanede 3 ile 5 gün süreyle yatar ve sonrasında 3-4 hafta ev istirahatı uygundur. Kanamış anevrizmalar için hastanede kalma süresi 7 veya daha fazla gün olmaktadır. Anevrizma cerrahi olarak kapatıldıktan sonra takip anjiografisi cerrahiden 5 yıl sonra gerekebilir.
Cerrahi Tedavi ve Kliplemenin Avantaj ve Dezavantajları
Kliplemenin avantajları;
Tedavi sıklıkla kalıcıdır, aynı anevrizmaya tekrar ameliyat gerektirmez. Anevrizma doğrudan görülür (karmaşık yapıda olan anevrizmalar için bu durum önemlidir), klip uygulaması sonrası anevrizma söndürülebilir ve anevrizmanın beyin dokusuna yaptığı bası cerrahi olarak kaldırılabilir ve cerrahi sırasında başka anevrizma(lar) varsa doğrudan görülüp tedavi edilebilir. Kanamış olanlarda cerrahi sırasında anevrizma çevresi ve beyin dokusundaki kan elemanları, pıhtılar temizlenebilir; bu temizleme bazı hastaların çabuk iyileşmesinde önem taşır. Ek olarak cerrahi sırasında kraniektomi (kafatasından bir miktar kemik çıkarma işlemi) ile kafatasının bir kısmı alınabilir ve hastaların kötüleşmesine yol açabilen kafa içi basınç artışı (beyin ödemi gibi) önlenebilir.
Cerrahinin dezavantajları; invazif (müdahaleci) bir girişimdir, kafatasının açılması gerekir ve buna bağlı komplikasyonlar gelişebilir. Klip uygulaması sırasında çevredeki yapılar ve önemli damarlara hasar verilebilir.
Damar İçi Tedavi -Tıkama
Damar içi tedavi son 15 yılda geliştirilmiş bir yöntemdir; kardiyologların kalp veya vücudun büyük damarlarındaki tıkalı damarları açma işlemlerine benzerlik göstermektedir. Özellikle son 5 yılda cerrahi klip uygulamasına kabul edilebilir bir alternatif olarak gündeme gelmiştir. Yüksek cerrahi riske sahip olan ve kötü nörolojik tablodaki hastalarda veya baziler arter (beyin sapını ve derin beyin bölgelerini besleyen büyük beyin atar damarı) gibi zor yerleşimli bazı anevrizmalarda damar içi tedavi uygun bir seçenek olabilir. Yakın zamanda yapılan bir çalışmada klip uygulaması ve damar içi tedavinin her ikisine de uygun olan kanamış anevrizmalarda eğer damar içi tıkama uygulanırsa en azından erken dönemde daha iyi sonuçlar elde edildiği saptanmıştır (ölüm veya sekelli kalma oranı 1 yılda tıkama yapılanlarda %23.5, cerrahi klipleme yapılanlarda % 30 olarak bulunmuştur). Damar içi tıkama yöntemi genel anestezi veya sedasyon altında yapılabilir. Atar damar sistemine kasıktaki büyük bir damardan ulaşılır (uyluktaki femoral arter). Artere bir iğne yerleştirilir. Küçük bir kateter ile ilerlenerek röntgen ışınlarının kılavuzluğunda beyini besleyen dört ana damara ulaşılır. Bunun içerisinden daha küçük bir kateter (mikrokateter) ile anevrizmaya ulaşılır. Anevrizma içerisinde katetere pozisyon verilerek ince bir tel (koil) anevrizma içerisine yerleştirilir. Anevrizma içerisinde pıhtı oluşur ve uzun dönemde ise yeni gelişen dokuların anevrizma tabanında koillerin tabanını doldurması ve tam bir iyileşme beklenir. Balon yardımı ile koil yerleştirilmesi diğer bir yöntemdir; burada işlem sırasında bir diğer kateter yardımı ile bir balon damar içinde anevrizmanın boyun kısmında şişirilerek koillerin damara kaçması engellenir ve anevrizma içinde durması sağlanır. Benzer bir biçimde stent yardımı ile koil yerleştirilmesi sırasında ise küçük esnek bir silindirik kafes kullanılır ve bu koilleme için iskele vazifesi görür.
Damar İçi Tedavi-Koillemenin Avantaj ve Dezavantajları
Damar içi tedavinin avantajları; öncelikle minimal invaziftir (müdahaleye bağlı yan etkisi azdır), kafatasını açmayı gerektirmez ve işlem sonrası erken dönem komplikasyonu daha azdır. Kanamamış anevrizmalı hastalar bir iki gün içerisinde evlerine gönderilebilir ve bir iki hafta içerisinde işlerine dönebilirler. Koillemenin dezavantajları; anevrizmanın erken dönemde kapanma ihtimali daha düşüktür ve daha yüksek ihtimalle nüks görülür. İşlem sırasında anevrizma (baloncuk) kanayabilir ve açık ameliyata dönmek gerekebilir. Bu nedenle ek bir girişim daha gerekebilir ve tam tedavi için daha uzun süre takip gerekebilir.
İyileşme ve Takip
İyileşme hastadan hastaya değişmekle birlikte anevrizma tipi, yerleşim yeri, kanama olup olmadığı, tedavi tipi ve hastanın genel durumu önemli faktörler arasında yer almaktadır. Beyin kanaması geçirmiş olanlarda nörolojik kayıplar daha çok ve belirgin olup, bu hastalar daha uzun iyileşme süresi gerektirmektedir. Her hastada kendine özel bulgular görülse de cerrahi sonrası görülebilecek bazı yan etkiler aşağıda sıralanmıştır:
Baş ağrıları
Uyuşukluk ve yorgunluk
Operasyon yerinde ağrı
Çene ağrısı
Başından saat tıklaması şeklinde ses gelmesi
Görsel bozukluklar
Kısmi veya tam körlük
Görme alanı kayıpları
İnce motor hareket bozuklukları
Duygusal problemler
Depresyon
Kavramsal güçlükler
Konuşma problemleri
Algısal problemler
Davranış değişiklikleri
Denge ve koordinasyon bozuklukları
Konsantrasyon güçlükleri
Kısa dönemli hafıza problemleri
İnme hastalarında olduğu gibi anevrizma tedavisinde de iyileşme ve rehabilitasyon dönemi önemli bir yer tutar. Bazı olgularda anevrizma kanadığında veya tedavi edildiği sırada kaybolan fonksiyonlar, hasar görmeyen beyin alanları tarafından üstlenilebilmektedir. Rehabilitasyonda fizik tedavi, konuşma terapisi ve mesleksel eğitim gibi alanlarda uygulamalar yapılabilir.
Baş Ağrısı
BAŞ AĞRISI NEDİR?
Toplumda en sık görülen şikâyetlerin başında gelir. Şikâyeti olanların oranı toplumda %90’a ulaşır. Tüm baş ağrılarının %90’ınını migren ve gerilim tipi baş ağrısı oluşturmaktadır. Sık karşılaşıldığı için önemsenmeyen baş ağrılarının hayati önem taşıyan hastalıkların belirtisi olabileceği unutulmamalıdır.
Bu hastalar genellikle iyi huylu primer (birincil) baş ağrısından şikâyetçidir ve sadece %10’unda sekonder (ikincil) patolojiyi telkin edecek bulgular saptanabilir. Hastalar ilk kez şiddetli baş ağrısı atağı ile başvurmuş veya daha önceden bilinen birincil baş ağrısı tanısı almış hastalar olabilir. Bu iki hasta grubunda tedavi yaklaşımı farklı olacaktır. İkincil baş ağrıları erken teşhis ve tedavi edilmediği takdirde ölüm veya ciddi kalıcı hastalıklara neden olmaktadır. Tabloda sık karşılaşılan birincil ve ikincil baş ağrısı sebepleri sıralanmıştır.
Birincil Nedenler İkincil Nedenler
Gerilim tipi Damarsal kaynaklı
Aurasız migren Damarsal olmayan
Auralı migren Enfeksiyon
Küme tipi Sistemik rahatsızlık
(yüz ve kafa içi yapılarından kaynaklanan)
BAŞ AĞRILARININ KAÇ TİPİ VAR?
Uluslar arası baş ağrısı derneği baş ağrılarını 14 ana grup ve yüzlerce alt grup olarak sınıflandırmıştır. Doğrudan doğruya baş ağrısı tablosu ile ortaya çıkan başka bir hastalıkla ilişkisi olmayan baş ağrıları birincil baş ağılarıdır. Bunlar migren, gerilim tipi ve küme baş ağrılarıdır.
İkincil baş ağrısı damarsal kaynaklı (subaraknoid kanama=SAK, iskemik atak, arteriovenöz malformasyon AVM, karotid arter diseksiyonu, hipofiz kanaması gibi), damarsal kaynaklı olmayan (idiyopatik kafa içi hipertansiyon BOS basıncı değişiklikleri, kafa içi tümör, epilepsi gibi), enfeksiyon kaynaklı (menenjit, abse, ampiyem gibi) sistemik kaynaklı (hipoksi, hiperkapni, hipertansiyon gibi) yüz ve kafa içi yapılardan kaynaklı (trigeminal nevralji, temporomandibuler eklem kaynaklı servikal disk gibi), göz hastalıkları ve sinüzit olarak sınıflandırılabilir.
Subaraknoid kanamanın en sık bulgusu ani gelişen şiddetli baş ağrısıdır bulantı, kusma, bilinç kaybı, kraniyal sinir felçleri, meninks irritasyon bulguları eşlik edebilir. Subaraknoid kanamanın teşhisinde bilgisayarlı beyin tomografisi(BBT)’nin ilk 24 saatte %92-93 oranında duyarlılığı mevcuttur. Bu oran olaydan 5 gün sonra %58 ‘e gerilemektedir. BBT’de kanama alanının gösterilmediği olgularda lomber ponksiyon tanı koydurucudur.
Subaraknoid kanama bulguları:
– Ani başlayan baş ağrısı
– Bulantı-kusma
– Bayılma, bilinç kaybı
– Meninks irritasyon bulguları (Ense sertliği)
– Fotofobi (Işığa hassasiyet)
Kafa içi tümörlerde baş ağrısı kafa içi basınç artışı veya ağrıya duyarlı yapıların etkilenmesine bağlı gelişebilir. En sık duyulan başvuru yakınması ilerleyici nörolojik kayıp olsa da hastaların yarısında yaklaşık baş ağrısı mevcuttur. Baş ağrısının özellikle sabah saatlerinde uyandıklarında ağrının şiddetli olduğu ifade edilmiştir. Sıklıkla bulantı ve kusma ile birliktelik gösterir ve kusma sonrası rahatlama ifade edilir. Kafa içi tümörlerinin %77 oranında gerilim tipi, %5-%10 oranında ise klasik migren tipi ağrı şeklinde bulgu verdiği gösterilmiştir.
Kafa içi kaynaklı ağrının şiddetinde öne eğilmek ile ve valsalva manevrası ile artma gözlenebilir. Eşlik eden göz ağrısı görme keskinliğinde azalma veya körlük, temporal arterit, psödotümör serebri veya dar açılı glokom gibi ikincil sebepleri düşündürür. Hastada, boyun ağrısı, ateş veya döküntünün varlığı menenjit tablosunu yansıtabilir. Ellerde uyuşma, keçeleşme, güçsüzlük, konuşma bozukluğu, yutkunma zorluğu, nöbet, bilinç kaybı gibi nörolojik bulgular baş ağrısının nedenlerini daha çok yapısal lezyonlara yönlendirir.
Bu aşamadan sonra altta yatan bir lezyon düşünülmüyor ise birincil baş ağrısı sebepleri ekarte edilmelidir. Temel olarak ağrı tipi şiddeti tercih ettiği yerleşim eşlik eden bulantı, kusma, göz ile ilişkili bulguların yanında fiziksel aktivite ile gösterdiği değişiklikler bu tip baş ağrılarını ayırt etmede yol gösterici olacaktır. Örneğin fiziksel aktiviteyle ağrı şiddetinde değişiklik olması migren tipi baş ağrılarında gözlenirken gerilim ve küme tipinde gözlenmez.
BAŞ AĞRISI İLE GELEN HASTADA TANI YÖNTEMLERİ NELERDİR?
Hastanın yaşı, cinsiyeti, baş ağrısının özellikleri, ek hastalıklar, kullandığı ilaçlar vb. anamnez dediğimiz kısımda detaylı olarak sorgulandıktan sonra dikkatli bir nörolojik muayene gerekmektedir. Eğer birincil baş ağrısı sebepleri düşünülmüş ise ayırıcı tanı yapılmalı ve tedavisi düzenlenmelidir. Ancak hastada birincil baş ağrısı nedenlerinden uzaklaşıyorsa veya ilk değerlendirmede bahsedilen uyarıcı bulgular mevcut değil ise yine birincil baş ağrısı tanısından uzaklaşıyor ise tanıya yönelik bilgisayarlı beyin tomografisi ve beyin manyetik rezonans görüntüleme(MRG) ile kan tetkikleri çalışmaları yapılması yararlı olacaktır.
SÜREKLİ BAŞ AĞRILARI NEDEN OLUR?
Sürekli ağrılarda sekonder bir nedenin olup olmadığı araştırılmalıdır. Daha önce periyodik gelen ağrıları olan hastalarda ağrılar süreklilik kazanmışsa, hastanın çok sayıda ağrı kesici ilaç kullanmış olması altta psikolojik nedenlerin var olabileceği düşünülmelidir.
BAŞ AĞRISINDA TEDAVİ NEDİR?
Ağrı kesiciler önemlidir. Hastalığın tanısına göre birçok tedavi seçeneği vardır.
AĞRI KESİCİLER SÜREKLİ KULLANILDIKLARINDA BAĞIMLILIK YAPAR MI?
Sürekli ağrı kesici kullanmak morfin grubu dışında bağımlılık yapmaz. Ancak ilaç kötü kullanımına bağlı baş ağrısı dediğimiz bir ağrı türünü de hastalar böyle hissedebilirler.
İLERİ YAŞLARDA GÖRÜLEN BAŞ AĞRILARININ NEDENLERİ NELERDİR?
İleri yaşlarda görülen baş ağrılarında öncelikle alta yatan bir neden olup olmadığı araştırılmalıdır. Migren yaşla birlikte azalma gösteren bir haslıktır. Özellikle ileri yaşta başlayan ve baş ağrısı nedeni olan iki hastalık temporal arterit (damar iltihabına bağlı baş ağrısı) ve hipnik (gece gelen) baş ağrılarıdır. Bu nedenle 50 yaş üzerinde ki bir hastada yeni ortaya çıkan baş ağrıları varsa mutlaka doktora danışılmalıdır.
BAŞI AĞRIYAN HASTA MUTLAKA NE ZAMAN DOKTORA BAŞVURMALIDIR?
Ağrı sürekli ve artan şiddet de ise;
1. İlk kez ağrı 10 yaşın altında veya 50 yaşın üstünde ortaya çıkmışsa,
2. Daha önce mevcut olan ağrı şiddetlendiyse, şekli değiştiyse,
3. Baş ağrısı şimdiye kadar hayatında karşılaştığı en şiddetli ağrıysa ve aniden başladıysa,
4. Ağrı bir fiziksel aktivite sırasında (ağır bir yük kaldırmak, cinsel ilişki), hapşırma veya ıkınma sırasında ortaya çıkmış ve şiddetini arttırmışsa,
5. Kafa travması sonrasında ortaya çıkan baş ağrısı varsa,
6. Konuşma bozukluğu, görme bozukluğu, kol ve bacakta uyuşmalar, güçsüzlük (felç) gibi nörolojik semptomlar baş ağrısı ile birlikteyse,
7. Baş ağrısı tedaviye cevap vermiyorsa,
8. Baş ağrısı hep aynı bölgede ise,
9. Sabah uyandığında baş ağrısı varsa ve kusma ile rahatlıyorsa,
10. Yüksek ateş, uyku hali, bilinçde bozulma veya vücut döküntüsü varsa, mutlaka doktora gitmek gerekir.
Bel Fıtığı
BEL FITIĞI NEDİR?
Bel fıtığı en sık 35-50 yaş arasında ve her iki cinste de eşit olarak görülür. Ağır işlerde çalışanlar, ev hanımları, uzun süre oturmak zorunda kalan masa başı çalışanları, şoförler, sürekli ayakta duran öğretmen, garson gibi mesleği olanlar bel fıtığına yakalanma olasılığı en fazla olan kesimdir.
Bel Fıtığı Nasıl Oluşur?
Omurgalar arasında bulunan disk denilen kıkırdak dokunun omurgaların basısı nedeniyle bacağın çeşitli bölgelerine giden sinirleri sıkıştırmasıyla oluşur. Bazen ani bir zorlama, ağır bir şey kaldırma, ters bir hareket veya öksürük, hapşırma bile bel fıtığına neden olabilir. Ama bel fıtığının en önemli nedeni yaş ve tekrarlayan küçük travmalardır.
Bel Fıtığının Belirtileri Nelerdir?
Hastalar aniden ortaya çıkan sırt ve bacak ağrısı ile başvurabilirler. Ağrı uyluk arka kısmına ve baldıra, ayak tabanına yayılan rahatsızlıktan yakınırlar. Ayaklarda uyuşmalar, hareket kısıtlılıkları, yürüme ve oturmada güçlük bel fıtığının belirtileridir. Bel fıtığı ilerlerse idrar kaçırma, cinsel fonksiyonlarda kayıp (iktidarsızlık) ve yürüyememe gibi belirtiler de olabilmektedir.
Bel Fıtığı Teşhisi Nasıl Konur?
Beyin ve sinir cerrahisi uzmanı veya fizik tedavi uzmanı tarafından hastanın yapılan muayenesi sonucunda röntgen, tomografi ve manyetik rezonans görüntüleme (MR) tetkikleri istenebilmektedir. Bel fıtığı için özellikle MR görüntüleme önemlidir ve bası derecesi belirlenebilmektedir.
Bel Fıtığının Tedavisi Nasıl Yapılır?
Bel fıtıklarında konservatif tedavi mi (ilaç tedavisi, fizik tedavi), ağrı tedavisi (algoloji) yoksa cerrahi tedavi mi yapılacağı önemlidir.
Bel fıtığı başlangıç safhasında, hastaya ağrı kesici ve kas gevşetici ilaçların verilmesi, yatak istirahati ve belini zorlayacak hareketlerden kaçınması önerilir. Hasta tedaviye yanıt alamazsa fizik tedavi ve ağrı tedavisine (algoloji) başvurabilir.
Bel fıtığı İlerlerse, fizik tedaviye rağmen hastanın ağrıları devam ediyorsa veya güç kaybı, bacakta incelme, dayanılmaz ağrılar varsa ameliyat gerekebilir.
Bel fıtıklarında acil ameliyat bulguları;
Eğer ameliyat edilmez ve sinire bası devam ederse hastada idrarını tutamama, cinsel gücün kaybı, ayaklarda felç gibi sorunlar gelişebilir. Halk arasında geçmişten gelen bir korku mevcuttur. Ameliyat olursam sakat kalırım, uzun süre yataktan kalkamam, korse takmak zorunda kalırım veya fıtığım tekrarlar, tekrar ameliyat olurum gibi inanışlar var. Günümüzde teknoloji ve ameliyat yöntemleri gelişmiştir. Mikrocerrahi ve endoskopik (kamera yöntemi) ameliyatlar ile hasta kısa sürede ayağa kalkıp taburcuları yapılabilmektedir.
Bel fıtığı hastasının dikkat etmesi gerekenler?
Mikrocerrahi Nedir?
Diskektomi, sinire bası yapan fıtığın çıkarılması işlemidir. Bu ameliyat deride küçük bir kesi, bazı bağ dokusu ve kemik dokusu alındıktan sonra fıtık parçalarının temizlenmesini içerir. Klasik bel fıtığı ameliyatları (açık diskektomi) hastaların tam olarak iyileşememeleri, fıtıkları tekrar etmesi sonucunda; teknoloji gelişmesi ile ( MR, tomografi, mikroskop) günümüzde yaygın olarak kullanılan mikrodiskektomi yöntemi geliştirilmiştir. Küçük cilt kesisi, kas dokusu az sıyrılır ve daha az kemik alındığı için ve sinir yaralanması ihtimali düşük olduğu için hastalar ameliyat olduktan altı-yedi saat sonra ayağa kalkıp yürümekte ve bir gece hastanede yattıktan sonra evlerine gidebilmektedir. Hasta genel anestezi (uyutulup) veya spinal anestezi (uyanık, belden aşağısı uyuşturulup) ile yapılmaktadır. Ameliyat, ortalama 1 saat sürmektedir (30 dakika-90 dakika arası).
Ameliyat sonrası?
Ameliyattan sonra belde kesi yapılan yerde ağrı hissedebilirsiniz. Ameliyat sonrasında uyuşukluk ve güçsüzlük hemen geçmeyebilir. Yürüyüş önemlidir. İlk 2 hafta boyunca düzenli olarak yürüyüş yapılmalıdır. Sonrasında bel egzersizi, yüzme veya bisiklet kullanabilirsiniz. Doğru ameliyat sonrası fizik tedavi ile iyileşme hızlı olur.
Ağır bedensel iş yapmayanlar 2-4 hafta arasında işlerine dönebilir. Ağır işlerde, kuvvetli titreşimli iş makineleri kullananlar 6-8 hafta arasında işlerine dönebilir.
Diğer Cerrahi Metotları Nelerdir?
Lazerle bel fıtığı ameliyatları, perkütanöz endoskopik diskektomi denilen ayaktan cerrahi tedaviler ve kemonükleozis denilen ilaçla diskin eritilmesi metotları mevcuttur.
Bel Kayması
Bel kayması, omurganın birbiri üzerinde yer değiştirmesine denir.Herhangi bir yaşta görülebilen bel kaymasını sıklıkla L4 omurun L5 üzerinde öne doğru kayması olarak görmekteyiz. Bel kaymasına çoğu zaman “bel fıtığı ve dar kanal” da eşlik edebilir.
Bel kaymasının belirtileri nelerdir?
Hastalar bel, kalça ve bacak ağrısı ile başvurabilirler. Ağrı uyluk arka kısmına ve baldıra, ayak tabanına yayılan rahatsızlıktan yakınırlar. Bu ağrıların şiddeti öne doğru eğilirken artış göstermekte; arkaya doğru eğilirken ise azalmaktadır. Bu hastalar tipik olarak öne doğru hafif eğik yürürler. Ayaklarda uyuşmalar, hareket kısıtlılıkları, yürüme ve oturmada güçlük, yürürken sık sık bel ağrısı görülebilir ve durmak zorunda kalabilirler. Çok uzun süre ayakta durmak ya da akşamları bacaklarda oluşan kramplar da bel kayması belirtileri arasına girebilir.
Bel kaymasının nedenleri nelerdir?
Birçok neden vardır. Yaşlılıkta görülen dejenerasyona bağlı kaymalar, ameliyat sonrası gelişen kaymalar ve çocukluk çağında omurlardaki doğumsal sorunlara bağlı gelişen kaymalardır. Bu tür bel kaymaları, ergenlik çağında bel ağrısı problemiyle karşımıza çıkabilir. Kadınlarda erkeklere oranla daha sık görülmektedir. Bele darbe alınması, kontrolsüz düşmeler (sporcularda sık görülür özellikle de jimnastikçiler, halterciler ve futbolcularda) ve tekrarlayan mikro(küçük) travmalar da diğer nedenler arasındadır.
Bel kaymasında tanı koyma süreci nasıldır?
Beyin ve sinir cerrahisi uzmanı veya fizik tedavi uzmanı tarafından hastanın yapılan muayenesi sonucunda röntgen, tomografi ve manyetik rezonans görüntüleme (MR) tetkikleri istenebilmektedir. Bel kayması için özellikle hareketli grafi ile yapılan test sonucu (öne, arkaya eğilme vb.)ve MR görüntüleme önemlidir. Kaymanın dercesi ve bel fıtığı ile bası derecesi belirlenebilmektedir.
Bel kaymasında cerrahi olmayan yöntemler nelerdir?
Kaymanın derecesi hafif, orta ve ileri düzey arasında sınıflandırılır. Bel kaymasının derecesine ve şikayetlerin ağırlığına göre tedavi çok çeşitli şekillerde yapılmaktadır.
Bel kaymasının tedavisinde, kayma hafif derecede ise istirahat, ağrı kesici ve ödem giderici ilaçlar, günlük aktiviteleri kısıtlama ve gerekirse bel korsesi de önerilebilir. Bel korsesi ağrının azalmasına, oluşan spazmın giderilmesine yardımcı olabilir. Fizik tedavi ve rehabilitasyon programı ile bel bölgesindeki kaslarınızı güçlendirmek önemlidir. Bel ağrısı ile birlikte sinir sıkışması da mevcut ise algoloji bölümü tarafından yapılan epidural veya foraminal enjeksiyonlar tedaviye eklenebilmektedir.
Bel kayması tedavisinde cerrahi yöntem ne zaman gereklidir?
İlaç tedavisi ve ek uygulamalarla geçmeyen durumlarda cerrahi tedavi seçeneği düşünülür. Bel kaymasının cerrahi tedavisinde kayma bölgesindeki sinirler serbestleştirilir ve omurlar birbirine sabitlenerek (platin-vida sistemi) kaymanın ilerlemesi önlenir. Spinal füzyon denilen tekniklerle kayan omurgalar vidalarla tespit edilir. Ameliyat işlemi önden veya arkadan ya da her iki taraftan yapılabilir. Ameliyat sonrası rehabilitasyon programları iyileşme sürecini hızlandırmada yarar sağlayabilmektedir.
Beyin Pili
Özellikle hareket bozukluklarında hedeflediğimiz beyindeki hücrelere elektrik akımı verebilmemizi sağlayan cihazlardır. Nöromodülasyon adı verilen bu işlemle birçok hastalık günümüzde başarı ile tedavi edilebilmektedir.
Parkinson, Tremor ve Distoni gibi hareket bozuklukları hastalıklarında, Epilepsi hastalıklarında , Tourette sendromunda , Obsesif-Kompulsif bozukluklarında, Hutchington hastalıklarında, Major Depresyon, Alzhemir Hastalığı, Obezite, Ağrı sendromlarında, Huzursuz bacak sendromunda kullanılmaktadır.
En sık günümüzde hareket bozukluklarının tedavisinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu hastalıkların fizyopatolojisi karışıktır. Beyin pili hastalığı düzeltmemektedir. Hastaların semptomlarını düzeltir. Hastalar günlük yaşantılarına çabuk dönmektedirler. Kullandıkları ilaçların dozları azaltılıyor. İlaç yan etkileri ortadan kalkmış oluyor.
Bu hastalarda dopamin eksikliğine bağlı şikayetler ortaya çıkıyor. Bu hastalarda titreme (tremor), katılık-donma(rijidite), hareketlerde yavaşlama (bradikinezi) ve dengesizlik (postural instabilite) şikayetlerini sıklıkla görmekteyiz. Bu hastalara ilk önce tıbbi tedavi verilmektedir. Dopamin tedavisi zamanla yetersiz kalmakta ve diskinezi, on-off durumları gibi ilacın yan etkileri görülebilmektedir. İlaç tedavisine rağmen hastalığın ilerlemesi, dopamin tedavisine cevap alınan hastalar, yan etkiler nedeniyle günlük yaşantısı olumsuz etkilenen hastalar beyin pili için uygun adaylardır. Bu hastalar nöroloji, psikiyatri ve beyin cerrahisi tarafından değerlendirilerek ameliyata hazırlanırlar. Ameliyat başarısı erken dönemde yüksek olup, zamanla tolerans gelişebilmektedir.
3 aşamada pil takılmaktadır.
İlk aşamada; Hasta ilaçlarının dozları nöroloji tarafından azaltılmaktadır. Hasta ameliyat sabahı ilaçlarını almıyor. Hastaya lokal anestezi ile Frame(çerçeve başlık) takıyoruz. MR veya beyin tomografisi çekiliyor. Önceden belirlediğimiz çekirdeğin koordinatlarını özel bir bilgisayar programında bu görüntülerin üzerinden hesaplıyoruz.
İkinci aşamada; hastayı ameliyathaneye alıyoruz. Uyanık ameliyatı yapmaktayız. Uygun pozisyonda hastanın kafatasına sağ-sol olmak üzere 2 küçük delik açıyoruz. 2 mm lik küçük elektrotlar yerleştirip, hedef beyin hücrelerinin elektrik aktivitelerine bakıyoruz. Mikrokayıtlama denilen bu yöntemle bu hücrelerin haritasını çıkartıyoruz. Hastaya elektrik uyarıları vererek (Makrostimülasyon) Nöroloji doktorumuz tarafından hastanın muayenesi yapılmaktadır. Hasta fayda gördüğünü ve herhangi bir yan etki olmadığını belirtirse kalıcı elektrotları (kablo gibi ) yerleştiriyoruz.
Üçüncü (son) aşamada; genel anestezi (hastayı uyutarak yapmaktayız. Yaklaşık 1 saat sürmekte) beyin pilini hastanın göğüs bölgesinde köprücük kemiğinin altında derisine yapılan bir kesi ile deri altına yerleştiriyoruz.
Hastaların pil ayarları ameliyattan sonra 2-3 hafta devam edebilmektedir. Genelde 1. ayda pil ayarı ve ilaçlarının yeni doz ayarları tamamlanmış olmaktadır.
Pilin ömrü 5-8 yıl arasında kullanım şekline bağlı olarak değişmektedir. Pil bitince tüm sistemi çıkartmaya gerek olmadan 15-20 dakikalık bir işlemle (anestezi altında) değiştirilmektedir. Şarj edilebilir pillerde kulanılmaktadır. Haftada bir gün veya her gün şarj edilmeleri gerekir.
En sık kanama ve enfeksiyon %1 oranında görülebilmektedir.
Diğer olası komplikasyonlar; Kol ve bacakta güçsüzlük , görme problemleri olabilir.
Beyin Tümörleri
BEYİN TÜMÖRLERİ
Beyin tümörleri İsveç, Norveç gibi kuzey ülkelerinde 100.000’de 5-10 arasında görülürken, uzak doğu ülkelerinde yıllık insidans 100.000 de 1-2 dir. Erkeklerde kadınlara oranla beyin tümörleri daha sık görülür. Etnik olarak da beyazlarda zencilere göre daha sıktır. Ailesel faktörler, radyasyon, hayvan virüsleri, fenol ve benzen bileşikleri ile uğraşan meslek grupları, N-nitroz içeren yiyecekler, sigara içimi beyin tümörü riskini artıran durumlardır.
Beyin tümörleri malign (kötü huylu) ve benign (iyi huylu) olarak sınıflandırabiliriz. Malign tümörlerde, günümüzde en sık beyine metastaz yapan tümörleri (başka tümörün yayılımı, akciğer, meme kanseri, kolon kanseri, yumurtalık kanseri vb.) görmekteyiz.
KÖTÜ HUYLU TÜMÖRLER
1-Glial Tümörler:
Beyin kanserlerinin çoğunu bu grup oluşturur. Kontrolsüz anormal çoğalma özelliği olan bu hücreler, beyinin glia adlı destek hücrelerinden köken alır. Hızla büyüyüp çevrelerindeki sağlıklı dokuya uzanır, nadir de olsa omuriliğe, hatta vücudun diğer organlarına da yayılabilirler.
Tedavi ve hastalığın seyri açısından 4 gruba ayrılırlar. Evre I ve Evre II “düşük evreli” olarak adlandırılırken, Evre III (anaplastik astrositom) ve Evre IV (glioblastoma multiforme) ise “yüksek evreli” kabul edilir.
Diğer beyinin birincil malign tümörleri; ependimom, medulloblastom, oligodendrogliomdur. Yaşam süreleri, tümörün patolojisi, ışın tedavisi ve ilaç tedavisi (kemoterapi) alıp almama durumuna ve hastanın yaşına bağlıdır. Düşük evreli glial tümörlerde yaşam süresi uzundur. Düşük evreli tümörler yüksek evreli tümörlere dönüşebilir.
2-Metastatik beyin tümörleri:
Vücudun başka yerindeki bir tümörün beyine yayılması sonucu oluşur. En fazla akciğer, meme, kalın bağırsak, mide, cilt ya da prostattan kaynaklanırlar.
Bazı hastalar başka organda kanser olmadığını bilmeden, beyine yayılmış olarak doktora başvurabilmektedir. Ancak ameliyat sonrası ve beyin biyopsisi sonucunda hastanın beyin tümörünün metastaz olduğu tespit edilebilmektedir.
Kötü huylu beyin tümörlerinde tedavi seçenekleri; ameliyat, biyopsi, ışın tedavisi, ilaç tedavisidir. Tedaviye yanıt, tümörün köken aldığı odak, yayıldığı organ sayısı, metastatik lezyon sayısı, hastanın yaşı, ek hastalık bulunup bulunmaması gibi faktörlerle ilişkilidir.
Tablo’da glial tümör tipleri ve tedavileri gösterilmiştir.
EVRESİ | Tümör Tipi | Patolojisi | Tedavi ve Yaşama Süresi |
EVRE 1 | Pilositik astrositom Kraniofaringioma Gangliositoma Ganglioglioma |
Düşük evrelidir. En az kötü huylu olan tümör tipleridir. | Sadece ameliyat ile kür sağlanabilir. Uzun süren ömür vardır. Yavaş büyürler. |
EVRE 2 | Diffüz Astrositoma Pineositoma oligodendroglioma |
Düşük evrelidir. Yavaş büyürler. | Ameliyat yapılabilir. Bazı tiplerinde gerekirse ışın tedavisi verilebilir. Yüksek dereceli tümöre dönebilir. |
EVRE 3 | Anaplastik astrositoma Anaplastik ependimoma Anaplastik oligodendroglioma |
Kötü huylu, yayılımcıdır. Yüksek derecelidir. |
Ameliyat, ışın tedavisi (IMRT) ve ilaç tedavisi (temodal) gerekir. Tekrarlamaya meyillidir. Evre 4’e geçebilir. |
EVRE 4 | Glioblastoma Pineoblastoma Medülloblastoma ependimoblastoma |
Çok hızlı ve agresif büyür. Geniş olarak yayılımı vardır. |
Ameliyat, ışın tedavisi (IMRT) ve ilaç tedavisi (temodal) gerekir. Hızlı tekrarlar. Yaşam süresi kısadır. |
İYİ HUYLU TÜMÖRLER
En sık menengiomalar ile karşılaşmaktayız. Diğer sık karşılaşılan iyi huylu beyin tümörleri, hipofiz adenomları, kraniofarengiomalar, dermoid ve epidermoid tümörler, hemanjioblastom, kolloid kist, subependimal dev hücreli astrositom, nörinomlar (akustik schwannoma) ‘dır.
İyi huylu olmasına rağmen, beyin tümörleri bazen hayatı tehdit edecek durumlara neden olabilirler. Bazen çevresindeki önemli beyin damar ve sinir yapısına yapışarak ameliyatla tam çıkarılması mümkün olmayabilir ve yeniden ortaya çıkabilirler. Bazıları (örneğin menengiomalar) nadir de olsa kötü huylu tümöre dönüşebilirler. Çevrelerindeki beyin dokusuna yayılım göstermedikleri için ameliyatla tam çıkarılabilme şansları yüksektir.
ŞİKÂYETLER
Baş ağrısı, kusma, bulantı, görme bozukluğu, bilinç bozulması, nöbet (havale) geçirme, kol ve bacaklarda güçsüzlük, sinirlilik, iştahsızlık, işitmede azalma, unutkanlık, konuşma ve anlamada yetersizlik, yazamama, dengesizlik, el ve ayaklarda büyüme gibi yakınmalardan biri ya da bir kaçı ile başvurabilirler.
BAŞI AĞRIYAN HASTA MUTLAKA NE ZAMAN DOKTORA BAŞVURMALIDIR?
Ağrı sürekli ve artan şiddet de ise;
1. İlk kez ağrı 10 yaşın altında veya 50 yaşın üstünde ortaya çıkmışsa,
2. Daha önce mevcut olan ağrı şiddetlendiyse, şekli değiştiyse,
3. Baş ağrısı şimdiye kadar hayatında karşılaştığı en şiddetli ağrıysa ve aniden başladıysa,
4. Ağrı bir fiziksel aktivite sırasında (ağır bir yük kaldırmak, cinsel ilişki), hapşırma veya ıkınma sırasında ortaya çıkmış ve şiddetini arttırmışsa,
5. Kafa travması sonrasında ortaya çıkan baş ağrısı varsa,
6. Konuşma bozukluğu, görme bozukluğu, kol ve bacakta uyuşmalar, güçsüzlük (felç) gibi nörolojik semptomlar baş ağrısı ile birlikteyse,
7. Baş ağrısı tedaviye cevap vermiyorsa,
8. Baş ağrısı hep aynı bölgede ise,
9. Sabah uyandığında baş ağrısı varsa ve kusma ile rahatlıyorsa,
10. Yüksek ateş, uyku hali, bilinçte bozulma veya vücut döküntüsü varsa, mutlaka doktora gitmek gerekir.
TANI
Bilgisayarlı beyin tomografisi (BT) ya da manyetik rezonans görüntüleme (MRG) tetkikleri ile genellikle tanı konur. Beyin tomografisi hızlı tarama ve MR çektiremeyen hastalarda ve ameliyat sonrası kontrol için önemlidir. Tümör sınırlarının ve özelliklerinin daha iyi tanımlanması amacıyla kontrastlı çekilecek olan beyin MR’ı daha değerlidir. Gerekirse MR spektro ve bazı özellikli olgularda PET BT yapılabilmektedir. Kesin tanı, patolojik incelemeler sonrası konur.
TEDAVİ
Günümüzde beyin tümörlerinin tedavisinde, tümörün tanısına göre cerrahi, radyoterapi (ışın tedavisi), radyo-cerrahi ve kemoterapi (ilaç tedavisi) yöntemleri ayrı ayrı ya da birleşik olarak kullanılmaktadır. Genellikle tedavide ilk seçenek cerrahi olarak tümörün çıkarılmasıdır. Az bir kısmında ise radyocerrahi (Gamma knife, linear accelator=linac) ve takip önerilmektedir. Işın tedavisi (radyoterapi) ve kemoterapi güncel tedaviler içinde cerrahi ile birlikte yapılabilmektedir.
Tedavi de tümörün malignite derecesi ve yerleşim yeri, hastanın yaşı, genel durumu ve ek sistemik problemlerin varlığı önemlidir.
CERRAHİ
Günümüzde beyin tümörlerinde en önemli silahtır. Tümörün tamamının çıkarılması önemli olmakla beraber, hastaya zarar vermeden tamamı çıkarılamayacak olanlarda ise mümkün olduğu kadar tümör temizlenmeli , kalan kısım için patoloji sonucuna göre takip ve radyocerrahi yapıla bilinir.
Cerrahide kafatasında tümöre uygun delik açıp, buradan mikroskopla tamamı çıkarılmaya çalışılır. Günümüzde gelişen teknoloji ile bazı boyalar kullanılarak tümör mikroskop altında özel ışıklarla görünür hale getirilip çıkarılma işlemi yapıla bilinmektedir.
Cerrahi olarak diğer bir seçenek, stereotaktik biyopsi yapılmasıdır. Kafatasına küçük bir delik açılarak, biyopsi alınır. Bu uygulama riskli olan bölgelerdeki tümör için ve cerrahi uygun olmayan hastalarda tanı koyabilmek için yapılır. İki temel problem vardır. Çıkarılan tümör miktarı çok küçüktür ve bir de alınan materyalden tanı koymak zordur.
Son yıllarda navigasyon sistemleri ameliyatlarda kullanılmaktadır. Bu sistemin en sıkıntılı yanı beyinde ameliyat esnasında olan yer değiştirmeleri hesaba katmamasıdır
CERRAHİ SONRASI OLASI KOMPLİKASYONLAR
Bu komplikasyonlar, tümörün cinsi, yerleşim bölgesi, hastanın yaşı ve genel durumundan bağımsız değildir. Nöbet, şiddetli baş ağrısı, bulantı, kusma, kanama, mevcut nörolojik durumun daha da kötüleşmesi, görme, konuşma ve algılamada bozulma, hidrosefali (şant takmak gerekebilir), ekstremitelerde şişlik, kızarıklık, yara yerinin geç iyileşmesi, enfeksiyon, tromboemboli, bazı psikiyatrik sorunlar, olası ameliyat komplikasyonlarından bazılarıdır. Bu komplikasyonların çoğunluğu ameliyat sonrası tıbbi bakım ile düzelebileceği gibi bazıları (örneğin nörolojik durumun kötüleşmesi) kalıcı olabilir. Bu komplikasyonların bir veya daha fazlası aynı hastada gelişebilir. Ancak unutulmaması gereken en önemli nokta; beyinde bir tümör varlığında bu tümörün yarattığı sistemik problemler sıklıkla hayatı tehdit etmektedir.
IŞIN TEDAVİSİ (RADYOTERAPİ)
Radyoterapi ile yüksek enerjili X ışınları kullanılarak anormal beyin tümör hücrelerini öldürerek tümörün küçülmesi sağlanmış olur. Radyoterapi bir alternatif yada yardımcı tedavi olarak kullanılır efektif bir cerrahi kadar etkili bir yöntem değildir.
İLAÇ TEDAVİSİ (Kemoterapi)
Kemoterapi genellikle bazı çocukluk çağı spesifik tümörlere etkilidir (Lenfoma ve oligodendrogliomlar). Birincil beyin kötü huylu tümörlerde kemoterapi yaşam süresini uzatmaktadır ( % 20 hastada).
ARAŞTIRILAN TEDAVİ ŞEKİLLERİ
Yapılacak başka tedavi olanağı olmayan çaresiz hastalarda, immunoterapi, toksin kullanımı, antiangiogenez tedavisi, gen tedavisi gibi tek tek ya da kombine olarak kullanılmaktadır.
TAKİP VE ÖNERİLER
Tümör iyi huylu ise ve tamamı çıkarılmışsa genellikle ilk üç ve altı aylık kontrollerden sonra yılda bir kez kontrol yapılır. Kötü huylu tümörlerde ise beyin cerrahisi, tıbbi onkolog (kanser ilaçları ile tedavi konusunda uzman), radyasyon onkoloğu (kanserin ışın tedavisi konusunda uzman), fizik tedavi ve rehabilitasyon bölümlerinin de takipleri göz önünde tutularak kontrol zamanlarının belirlenmesi uygun olur.
Bilekte Sinir Sıkışması
Karpal Tünel Sendromu Nedir?
Karpal tünel sendromu, el parmaklarımızın hissetmesini ve hareketini sağlayan medyan sinirin el bileği üzerindeki bantın kalınlaşması ve tekrarlayıcı hareketler neticesinde sinirin sıkışması ve ezilmesi sonucunda oluşur.
Hangi Hastalar Risk Altındadır?
Özellikle 40-60 yaşlarındaki kadınlarda, piyanistler, kuaförler, bilgisayar operatörleri, bankacılar, dişçiler, heykeltıraşlar, ev hanımları gibi ellerini aşırı kullanan meslek gruplarında sıklıkla izlenir.
Hamilelik, şeker hastalığı, tiroid hastalıkları, menapoz, bilekte kırılan yada yerinden kayan kemikler ve aşırı şişmanlık hastalığın görülme oranını arttırır. Eller ile cisimlerin sık ve şiddetli şekilde tutulması, bileğin bükülmesi ve romatizmal hastalıklar benzer şekilde görülme oranlarını arttırır.
Şikâyet ve Tanı
El parmaklarında uyuşukluk, ağrı, keçeleşme, ilerlerse güçsüzlük meydana gelebilir. Tanı muayene ve EMG ile koyulmaktadır.
Tedavi
Hafif ve orta düzeyde sinir sıkışıklarında konservatif tedavi yapılır. Bu tedavinin asıl amacı, sinir üzerindeki baskıyı ortadan kaldırmak için bir bileklik ile bilek hareketleri kısıtlanabilir. Ayrıca enflamasyon giderici ilaçlar yazılabilir veya bileğe kortizon enjeksiyonları yapılabilir. Ağrıları azaltmaya yönelik bir takım özel el ve bilek egzersizleri önerilebilir.
Eğer hastalar istirahat, rehabilitasyon, veya diğer tedaviler ile iyileşmezse ve ağır düzeyde sinir sıkışıklığı varsa cerrahi tedavi yapılır. En sık uygulanan teknik, karpal tünel serbestleştirilmesi denilen açık ya da endoskopik yöntemler ile uygulanabilen ameliyatlardır. Açık cerrahide bilek bölgesine bir kesi yapılarak medyan sinir üzerine bası oluşturan bant kesilerek sinir serbestleştirilir. Endoskopik yöntemde ise daha ufak bir kesi yapılarak bir minyatür kamera ile tünel görüntülenir ve bant kesilir. Her iki işlemde lokal anestezi eşliğinde yapılmaktadır. Ameliyat süresi yaklaşık yarım saattir. Hastaya günü birlik yatış yapılmaktadır. Ameliyat sonrası dikişleri 10 gün ile 14 gün arasında alınmaktadır.
Boyun Fıtığı
Boyun ağrıları günlük yaşamın çok sık karşılaşılan sorunlarından biridir. Özellikle bilgisayar kullanımının iş hayatının vazgeçilmez bir parçası olması sonrası boyun ağrıları ile daha sık karşılaşılmaktadır. Bu ağrılar, boyun omurlarının yukarıda söz ettiğimiz gibi kötü ve yanlış kullanımından olabileceği gibi travma sonucu oluşan zedelenme sonrasında da görülebilir. Bazı meslek grupları boyun ağrılarına yatkınlık gösterirler. Ağır işlerde çalışanlar, masa başı yoğun bilgisayar kullanımı gerektiren ofis işlerini yapan kişiler, öğretmenler, şoförler gibi…
Boyun Fıtığı, boyun omurları arasındaki kıkırdağın omurilik kanalına doğru yer değiştirmesi sonucu kola gelen sinirlere ve omuriliğe baskı yapması ile oluşan hastalığa denir.
Boyun omurları omurga sisteminin en küçük ve en narin omurlarıdır. Kolaylıkla travmalardan etkilenebilirler. Ayrıca çok hareketli eklemlere sahiptirler. Öne, arkaya, sağa, sola ve yana doğru hareket yapabilirler. Her omur cisminin ortasında, beynin devamı olan omurilik bulunur. Vücudun çeşitli yerlerinden beyine dönen duyular veya beyinden vücuda dağılan emirler omurilik içinde seyreder. Boyun bölgesinde her omur cismi hizasından çıkan sinirlerde kola ve sırta yayılarak, bu bölgelerin duyu ve hareketini sağlar.
Disk, anulus fibrosus adı verilen sert dış tabakada zedelenme ve nükleus pulposus adı verilen jel kıvamında merkez yapıdan oluşur. Yaşlanmayla beraber diskin merkez yapısı su içeriğini kaybetmeye başlayabilir ve diskin fonksiyonlarında bozulmaya yol açabilir. Dış merkez tabakasında bozulmalar olabileceği gibi dış tabakada zedelenme ve yırtılmalar meydana gelebilir. Bu durumda, diskin merkez yapısı dış tabakadaki yırtıktan, sinirler omuriliğin geçtiği kanala doğru taşmasına neden olabilir bu duruma disk hernisi (fıtık) adı verilir.
Boyun fıtığının belirtileri:
Boyun fıtığı sinirlere bası yapabilir ve kollara doğru yansıyan ağrıya, sızlamaya, his kaybına ve kuvvet kaybına yol açabilir. Nadiren boyun fıtığı omurilik üzerinde ileri düzeyde bası yaparsa, yürüme güçlüğü ve dengesizlik de oluşur. Kişi idrarını ve dışkısını tutamaz hale gelir.
Ağrı tek taraflı omuzdan başlayıp eline ve parmaklarına kadar uzanır. Bazı hastalarda ağrı sırta ve kürek kemiklerine doğru yayılabilir. Parmaklarda uyuşma olabilir. Elde kuvvetsizlik olup, hasta eline aldığı ağır cisimleri düşürebilir. Sıcak ve soğuğu ayırt edemeyebilir. Ağrı özellikle geceleri hastayı uyutmayacak kadar fazla olabilir.
Tanı nasıl koyulur
Hastanın şikayeti ve hikayesi önemlidir. Doktorunuz öncelikle ağrının başlangıç zamanını, karakterini ve yayılma yerini sorgulayacaktır. Kollarda kas kuvvetlerini duyu refleks değişikliklerini değerlendirmek için yapacağı muayene ile disk hernisinin şiddeti ve yeri hakkında fikir sahibi olabilir. Doktorunuzun tanısı röntgen, bilgisayarlı tomografi(BT) veya manyetik rezonans görüntüleme(MRG) kullanımı ile doğrulanabilir. Kesin teşhis için MR çektirilir. Birden fazla boyun fıtığı olduğunda veya hastada kollara giden sinirlerin sıkışması söz konusu ise elektrofizyolojik bir tetkik olan EMG (elektromiyografi) halk arasındaki adıyla sinir ölçüm testi de yapılabilir.
Hangi tedaviler mümkün
Servikal disk hernileri çoğunlukla cerrahi tedaviye gerek kalmadan düzelebilir. Bu yüzden servikal disk hernisinden kaynaklanan ağrıyı azaltmak için cerrahi dışı seçenekler öncelikle uygulanır. Doktorunuz kısa sürelerle dinlenme, boyunluk kullanarak boyun hareketlerini kısıtlama, ödemi azaltan antiinflamatuvar ve ağrıyı kontrol eden analjezik ilaçlar, fizik tedavi, egzersiz veya epidural steroid enjeksiyonu tedavisi içeren cerrahi olmayan tedavi uygulamanızı önerebilir.
Cerrahi olmayan tedavilerde amaç, disk hernisi materyalinin yarattığı sinirlerdeki irritasyonu azaltmak, ağrıyı hafifletmek ve hastalığın fiziksel sonuçlarını iyileştirmektir. Bu disk hernisi hastalarına uygulanan sıklıkla bir seri tedavi metodundan oluşan organize bakım programı ile başarılı olabilir.
Servikal disk hernisine bağlı ağrının başlamasından sonra kısa bir süre (1-2) gün fiziksel aktiviteyi azaltmak için dinlenmek faydalı olabilir bu kısa süreli dinlenme periyodundan sonra tekrar hareket etmeye başlanması, eklemlerin hareketsizleşmesini ve kasların güçsüzleşmesini önlemek açısından önemlidir. Ayrıca doktorunuz bir hemşire yada fizyoterapist yardımıyla boynunuzu güçlendirici egzersizler başlayabilir. Bu tip egzersizleri evde gerçekleştirebilirsiniz.
İlaçlar ve ağrı yöntemi
Ağrı kesiciler ve kas gevşetici ilaçlar kullanılabilinir. Çok fazla ısrarlı ağrılarınız varsa doktorunuz kısa bir süre için daha etkili uyuşturucu ilaçlar önerebilir. İlaçların sadece önerilen dozda kullanılması önemlidir. İlaçların fazla dozda kullanılması daha hızlı iyileşmenize yardımcı olmayacağı gibi istenmeyen yan etkilere yol açabilir (kabızlık, mide kanaması, uykusuzluk, böbrek sorunları gibi).
Boyun Fıtığı Tedavisi
A- Sadece ağrı varsa: ilaç tedavisi + istirahat + yüzme
B- Ağrı ve uyuşma varsa: Fizik tedavi ve Algoloji (Ağrı tedavisi)
C- Güç kaybı varsa: Ameliyat
Epidural enjeksiyonlar veya çeşitli blok enjeksiyonları yoğun kol ağrınız varsa ağrılarınız varsa önerilebilir. Tetik nokta enjeksiyonları, omurga boyunca ağrılı yumuşak dokulara ve kaslara direkt uygulanan lokal anestezik madde (bazen korkosteroidler birlikte) enjeksiyonlardır. Ara sıra ağrı kontrolü için kullanılanlar ve tetik nokta enjeksiyonları bir servikal disk hernisinin iyileşmesine yardımcı olmazlar.
Cerrahi Tedavi Ne Zaman Yapılmalı?
Aşağıdaki durumlar söz konusuysa, ameliyatın size uygun olup olmadığına karar vermenize yardımcı olabilir.
Fiziksel Etkiler
Sosyal Etkiler
Duygusal Etkiler
Boyun omurganızda fıtık nedeniyle, rahatsız edici boyun ve kol ağrısı, uyuşukluk veya zayıflıktan dolayı acı çekiyor musunuz? Başınızı hafifçe döndürmek ağrılı mı veya olanaksız mı? Cerrahi olmayan tedavi size yardım etmediyse size boyun fıtığına yönelik bir cerrahi tedavi gerekiyor olabilir.
Herhangi bir ağrı rahatsız edici olabilir. Ancak, boyun veya kolunuzdaki sürekli ağrı ya da güçsüzlük, elinizi ve kolunuzu kullanmanızı kısıtlayabilir. Bu durum çalışma hayatınızı kötü etkiler.
Boyun ameliyatları gelişen teknoloji ile oldukça kolaylaşmıştır. Mikrocerrahi ile yapılan bu ameliyatlarda sakat kalma felç olma riski hemen hemen yok gibidir.
Cerrahi tedavi, ağrısı tıbbi tedavi yöntemleri ile geçmeyen belirgin güç kaybı olan, belirgin omurilik basısı olan hastalar için gerekli olabilir. Cerrahinin amacı diskin omuriliğe ve sinire baskı yapan kısmının ortadan kaldırılmasıdır. Disk hernisinin yerine bağlı olarak cerrah, omurgaya ulaşmak için boynun önünden ve arkasından yapılan kesiyle ameliyatı yapar. Ameliyatın, boynun ön tarafından (anterior yaklaşım)gerçekleştirileceğinin teknik kararı, disk hernisinin tam yeri cerrahın tecrübesi ve seçeneklerini içeren birçok faktörden etkilenir. Her iki yaklaşımda da disk materyalinin sinir yapılara baskısı ortadan kaldırılır. Ön taraftan yaklaşımda genellikle omurlar arasından boşaltılan disk materyali yerine füzyon sağlamak için kemik materyal veya hareketi koruyucu protezler kullanılabilinir.
Cerrahinin de sınırları vardır; aşırı kullanım veya yaşlanmanın tüm etkilerini ortadan kaldıramaz. Ancak, hayatınızın kontrolünü tekrar kazanmanıza yardımcı olabilir.
Cerrahiden sonra neler bekleyebilir?
Birçok hasta kısa dönem içinde (bazen cerrahiden sonraki 24 saatten daha kısa sürede) evine gidebilir. Cerrahiden sonra, doktor normal günlük aktivitenize ne zaman devam edebileceğiniz hakkında önerilerde bulunacaktır. Mükemmel bir ameliyat sonrasında bile uygulanacak rehabilitasyon programları günlük yaşamda ki aktivitelerinize hızla geri dönebilmeniz için yardımcı olabilir. Doktorunuza iyileşmenize yardımcı olacak egzersizler hakkında danışmalısınız. Cerrahi tedavi, servikal disk hernilerinden kaynaklanan kola yayılan sinir kökü ağrısı ağrılarını azaltmakla etkilidir. Fakat bazı boyun ağrıları devam edebilir.
Çoğu hasta diskektomiye iyi yanıt verir. Fakat her cerrahi girişimde olduğu gibi, servikal disk hernisine yönelik girişimler bazı riskler içerir. Bu riskler kanama, enfeksiyon, sinir yada omurilik hasarını içerir. Önden yapılan cerrahi yaklaşımda ses kısıklığı, yutma güçlüğü gibi komplikasyonlar gelişebilir. Bu tip komplikasyonlar genellikle geçicidir. Gelişebilecek en önemli komplikasyon, büyük damar veya yemek borusu yaralanmasıdır. Ancak bu tip komplikasyonların görülme oranı çok düşüktür. Ayrıca ağrının cerrahiden sonra düzelmemesi ve belirtilerin tekrarlanması mümkündür.
Epidural Steroid Enjeksiyonu
Bel-Boyun Ağrılarının Cerrahi Dışı Tedavisi
Epidural Steroid Enjeksiyonu
Tedaviniz hakkında net bir bilgiye sahip olmanız, ağrınızla baş etmede size önemli ölçüde yardımcı olur. Bu broşür, epidural steroid enjeksiyonuna dair bilgiler içermektedir ve umuyoruz ki size yardımcı olacaktır.
Epidural Steroid Enjeksiyonunun Amacı Nedir?
Epidural steroid enjeksiyonu, omurilik sinirlerinin tahrişi nedeniyle ortaya çıkan ağrıyı tedavi etmek için ağrı giderici ilaçların bel ve boynunuzdaki sinirlerin çıktığı ufak bir alana direk olarak uygulandığı bir işlemdir. Omurilik, dural kese adı verilen koruyucu bir katman tarafından sarılıdır. Bu kese, omuriliği yıkayan ve besleyen omurilik sıvısını içerir. Dural kesenin dış yüzeyi ve omurga kemikleri arasındaki boşluk ise epidural alandır. Omurilikten çıkan sinirler omurgadan geçer ve epidural alan içinden geçerek vücuda dağılırlar.
Epidural enjeksiyonlar, ağrınızın olduğu bölgeye göre boynunuza (servikal), sırtınıza (torakal) veya belinize (lumbar) uygulanabilir.
Bu İşlemde Neler Yapılır?
Epidural steroid enjeksiyonu, özel işlem odasında uygulanan bir işlemdir. Hastanede yatmayı gerektirmez. Güvenliğiniz ve rahatınız için size bir takım cihazlar (EKG monitörü, kan basıncı manşonu ve bir kan oksijen seviyesi takip cihazı) bağlayabiliriz. Ayrıca, rahatlamanız için damar içi ilaç verebiliriz. Karnınızın üzerine yüzükoyun yatacaksınız. Cildiniz antiseptik bir çözeltiyle temizlendikten sonra ağrı duymamanız için doktor size uyuşturucu bir iğne yapacaktır. Bu iğne birkaç saniye yanma hissi yaratabilir.
Uyuşturucu ilaç etkisini gösterdikten sonra, doktor, floroskop adı verilen özel bir röntgen makinesinin yardımıyla başka bir iğne yerleştirecek ve iğnenin doğru yerde olup olmadığını anlamak için de bir radyo opak boya (kontrast madde) enjekte edecektir. İğne uygun konuma geldiğinde, uyuşturucu ilaç (anestetik) ve anti enflamatuar ilaç (kortizon/steroid) karışımını verecektir. İlaç enjekte edilirken, her zaman hissettiğiniz bel ağrınıza benzer bir ağrıyı hissetmeniz normaldir. Bu iyi bir işarettir ve ilacın doğru yere gittiğini gösterir. Ağrı genellikle süratle kaybolur.
Bu İşlemde Uyuyabilir Miyim?
Bu işlem için uyumanıza gerek yoktur; ancak sizi rahatlatacak yeteri kadar ilaç alacaksınız.
Bu İşlem Ne Kadar Zaman Alır?
Epidural steroid enjeksiyonu normal olarak 5-10 dakikadan fazla zaman almaz.
İşlemin Tekrarı Gerekir Mi?
İlk enjeksiyon sonrası ağrılardaki azalma düzeyine göre arada minimum 2-3 hafta olmak üzere nadiren enjeksiyon yenilenmesi gerekebilir.
İşlemden Önce Ne Yapmalıyım?
İlaç alacağınız için, işlemden önceki dört saat içinde bir şey yiyip içmemenizi öneririz. Eğer şeker hastasıysanız, yemek yeme ve ilaç programınızı doktorunuzla konuşmanız gerekir.
Aldığınız bazı ilaçları, işlemden birkaç gün önce kesmeniz gerekebilir. Lütfen, aldığınız tüm ilaçları –bitkisel destekler veya vitaminler de dâhil olmak üzere – doktora hatırlatınız. Doktor, ilaçları ne zaman bırakmanız gerektiğini veya bırakıp bırakmayacağınızı size söyleyecektir. Kan sulandırıcı ilaç kullanıyorsanız işlemden 3 gün önce kesmelesiniz.
Astımınız olup olmadığını veya daha önceden yapılmış bir radyoloji incelemesinde (BT taraması, anjiyo vb.) kullanılan kontrast maddeye karşı gösterdiğiz alerjik tepkiyi (yani, kurdeşen, kaşıntı, nefes almada güçlük, hastanede yatmayı gerektirmiş herhangi bir tedavi) ya da kabuklu deniz hayvanlarına (karides, istakoz, yengeç, deniz tarağı) karşı alerjik reaksiyonunuz olup olmadığını doktora söylemeniz çok önemlidir. Doktor, epidural steroid enjeksiyonu işlemi öncesinde almanız için size bazı ilaçlar verebilir.
Bu işlem öncesinde, soğuk algınlığı, ateş veya nezle belirtileri yaşamışsanız doktora söyleyiniz.
İşlem öncesi ve sonrası aklınıza gelen tüm sorular için ve ağrılarınızın durumu ile ilgili olarak bizi rahatlıkla her zaman arayabilirsiniz. Deneyimli ekibimiz size yardımcı olmaktan mutlu olacaktır.
Ağrılarınız Ne Zaman Geçer?
Enjeksiyondan hemen sonra, uyuşturucu ilaca bağlı olarak çok daha iyi hissedebilmenize rağmen, birkaç saat içinde ağrınızın tekrar ortaya çıkma ihtimali vardır. Steroid enjeksiyonunun etkisini gösterebilmesi için birkaç gün geçmesi gerekebilir. Maksimum düzelme enjeksiyondan 1-2 hafta sonra görülür.
Epidural Steroid Enjeksiyonunun Riskleri Nelerdir?
Nadir görülmelerine karşın bu riskler şunlardır:
Ciddi bel ağrısı, bacaklarınızda yeni bir uyuşukluk veya güçsüzlük, geçmeyen baş ağrısı veya enjeksiyon bölgesinde enfeksiyon belirtileri olursa, acilen doktora haber verin.
Başka Bir Enjeksiyon İçin Randevu Nasıl Alabilirim?
İlk enjeksiyon sıklıkla ağrılarınızda tama yakın bir düzelme sağlayacaktır. Ancak yeterli düzelme olmaması olasılığına karşı sıklıkla size 3 enjeksiyonluk bir randevu verilecektir. Enjeksiyon ile beraber size fizyoterapi de önerilebilir. Bu durumda enjeksiyonlar fizik tedavi seansları ile koordineli götürelecektir. Eğer ilk enjeksiyon sonrası ağrılarınız yeterli oranda düzelmezse lütfen bize haber verin. İlk enjeksiyon sonrası hafif bir düzelme hissetderseniz size 2. veya 3. enjeksiyonu önerebiliriz. Eğer ağrılarınız yeterli düzeyde azalırsa diğer randevularınızı memnuniyetle iptal edebiliriz.
Hipofiz Bezi Tümörü
Burun kanallarının arkasında beynin altında bulunan hipofiz bezi, küçük boyutuna rağmen endokrin bezler içerisinde en önemli olanıdır. Vücudun uzun dönemli büyüme, günlük fonksiyonları ve üreme yetenekleri ile ilişkili ana merkezdir.
Hipofiz bezinde iki kısım vardır: ön (anterior) lob ve arka (posterior) lob, ön lob, göğüste süt üretimini harekete geçirmek için büyüme hormonu da dahil olmak üzere, altı ayrı hormonun üretimi ile yükümlüdür, ön lobdaki diğer hormonlar, tiroid bezleri, yumurtalıklar, testis ve böbrek üstü bezlerindeki faaliyetleri harekete geçirerek endokrin sistemin diğer kısımlarını da etkiler.
Arka lob iki çeşit hormon üretir: oksitosin ve antidiüretik hormon. Oksitosin emzirme dönemi sırasında kadınlarda göğüsten süt gelmesi olayını harekete geçirmek için faaliyette bulunur. Aynı zamanda doğum sırasında rahim kasılmalarını da hızlandırır. Antidiüretik hormon idrar çıkışını kontrol etmek için böbrekler üzerinde faaliyet gösterir.
Hipofiz Bezi Tümörünün Belirtileri
Hipofiz bezi tümörü olan kadınlar bazen bu durumun hiçbir belirtisini göstermeyebilir ya da tümörle ilgisi olmayan bir hastalıktan dolayı belirtiler görülebilir. Hipofiz bezi tümörü bulunan kadınlarda görülebilecek belirtilerden bazıları şunlardır:
Kadınlar, eşlerinde hormon değişikliğinden kaynaklanan cinsel iktidarsızlık sorunları varsa doktora gitmeleri konusunda uyarmalıdır.
Hipofiz bezi tümörü belirtileri aşağıdaki yollarla ortaya çıkar:
1) Hormonların Fazla Üretilmesi
Büyüme Hormonu: Bu hormonun fazla salgılanması akromegaliye yol açabilir.
TSH (Tiroid Uyarıcı Hormon): TSH’ın fazla salgılanması tiroid hormonunun fazla salgılanmasına yol açar ve bu da kalp hastalıklarına, kilo kaybına ya da cilt incelmesine neden olur.
Prolaktin: Bu hormonun fazla salgılanması cinsel iktidarsızlığa, kısırlığa, osteoporoza, adet dönemi düzensizliklerine ve anormal anne sütü salgılanmasına yol açar.
ACTH (Adrenokortikotrop Hormon): B hormonun fazla salgılanması kırılgan kemik hastalığına, kilo almaya, kolay morarmaya, cilt izlerine ve duygusal değişikliklere neden olur.
FSH ve LSH (Gonadotropin): Bu hormonların çok fazla salgılanması nadiren adet dönemi düzensizliklerine ve kısırlığa neden olabilir.
Akromegali
Büyüme hormonun aşırı üretilmesi sonucu yüzün irileşmesi, el ve ayakların aşırı büyümesi ile belirgin durumdur. Bu kronik hastalık yetişkinlerde görülür ve normal gelişim tamamlandıktan sonra ortaya çıkar. El, ayak, çene ve kafatası kemiklerinin aşırı büyümesi şeklinde oluşur. Akromegali olan bir kişide en fazla dikkat çeken değişiklik alın ve çene kemiklerinde abartılı bir büyümedir. Bunun sonucunda genişlemiş ve kabalaşmış yüz hatları ve birbirinden oldukça ayrık dişler gözlenir.
Gigantizm
Çocukluk çağında büyüme hormonunun aşırı salgılanmasına bağlı olarak vücudun anormal derecede gelişme ve büyüme göstermesidir (devleşme). Nadiren görülen bu hastalık, akromegaliye benzer. Farkı, aşırı uzun boylu olmasıdır. Bu iki rahatsızlık arasındaki fark bu olaydan etkilenen kişinin yaşıdır. Ancak uzun boylu çocukların çok azı gigantizm rahatsızlığına sahiptir.
Prolaktinoma
Bu türden hipofiz bezi tümörü prolaktin hormonunun aşırı salgısına neden olur. Bu olay kadınlarda düzensiz adet veya adetten kesilmeye neden olabilir. Erkeklerde ise kısırlık veya iktidarsızlık ortaya çıkabilir. Bu türden bir hipofiz bezi tümörünün belirtileri görsel bozukluklar, baş ağrıları ve cinsel gelişme yetersizliğidir.
Cushing Sendromu
Bir böbrek üstü bezi tümörü de bu rahatsızlığa neden olabilir.
Hipofiz bezi büyüme hormonuna benzeyen somatotropik hormonun aşırı salgılanması sonucu ortaya çıkar. Bu rahatsızlığa hiperpituitarizm denilir.
Teşhis
Doktor muayene ederek fiziksel değişiklikleri araştıracaktır: Ağrı ve acılar, ellerde sızı, aşırı terleme. Yetişkin bir hastada el ve ayak büyümeleri de doktor tarafından dikkate alınacaktır. Hastadaki görme bozuklukları araştırılacaktır; tümör büyüyerek görme sinirine bası yapar ve her iki gözde de görmeyi etkiler. Görme alanı ölçülerek, görme kaybı olup olmadığı araştırılır. Diğer önemli bulgularsa genel yorgunluk hali, derinin aşırı yağlı olması ve dilin normalden büyük olmasıdır.
Kan dolaşımında bulunan ve salgılanan hormon düzeyinde artış olup olmadığını belirlemek için özel kan ve idrar testleri yapılacak-tır. Bu değerler yüksek bulunursa, bilgisayarlı beyin tomografisi veya manyetik rezonansla hipofizdeki tümör saptanabilir. Eğer akromegaliden kuşkulanılıyorsa, röntgen çekilerek de kafatasındaki olası değişiklikler belirlenebilir.
Tedavi
Prolaktinoma tedavisinde bromokriptin adlı bir ilaç kullanılır. Bromokriptin bazı hormonlarda aşırı artışı engeller.
Büyük tümörlerde, ilaca dirençli hastalarda cerrahi tedavi yapılmalıdır. Hipofiz tümörü genellikle burundan girilerek endoskopik olarak ameliyatla çıkarılır.
Ameliyat mümkün değilse, radyasyon tedavisi de bazı hastalarda kullanılabilir. Tüm bu tedavi tiplerinin birlikte kullanılması da tümörün tekrarlama olasılığını azaltmak üzere, oldukça yaygındır.
Koku Alma
“Ağzımın tadı yok” Koku duyunuz etkilenmiş olabilir?
Koku alma problemi zaman zaman hepimizin yaşadığı bir durumdur. Özellikle şiddetli burun akıntısı ile seyreden gribal enfeksiyonlarda ve allerjik reaksiyonlarda koku alamadığımızı ifade ederiz. Koku hissi kaybolan birçok hasta tad duyusunun etkilendiğini de belirtir. Koku alması etkilenen hastalardan “ağzımın tadı yok “ şeklinde bir ifadeyi sıkça duyabiliriz. Koku alma duyusu ve tad alma hücreleri 60 yaş üzerinde azalmaya başlar. Yüzlerce sebebi olan bu durumu beyin cerrahisi olarak özellikle kafa travmaları sonrasında ve koku sinirini tutan kafa tabanı tümörlerinde görebilmekteyiz.
Kafa Travması
Kafa travması geçiren hastaların %5-10 civarında koku duyusu kaybı görülebilmektedir. Kafa travmasının şiddetiyle orantılıdır. Travmadan sonra hemen ya da saatler içinde görülübilir. Koku alma sinirinin gerilmesi veya kopmasına bağlı olabilmektedir. Tedavisinde herhangi bir tedavi bulunmamaktadır. Koku alma sinirlerimizin kendi kendine iyileşmesini bekleriz.
Tümörler
Hem burun içinden kaynaklanan hem de beyin tümörleri koku kaybına yol açabilir. Burun içinde oluşan tümörler genellikle tıkanma etkisi yaparlar. Kulak burun boğaz (KBB) doktorlarının mutlaka değerlendirmesi gerekir. Meningioma, hipofiz bezi tümörleri, gliom gibi beyin tümörleri koku sinirine zarar verebilirler. Tümöral lezyonlarda koku bozukluğu genellikle tek taraflıdır. Koku alamama ile birlikte görme de problem ve hormon sisteminde (hipofiz bezi etkilenmesine bağlı olarak) etkilenme varsa mutlaka beyin ve sinir cerrahisi beyin MR ile birlikte değerlendirmelidir. Tümör tedavisinde, tümörün boyutu, yeri ve özelliğine göre cerrahi veya radyocerrahi tedavileri yapılmaktadır.
Koku alma bozuklukları ve koku duyusu kaybı nedenleri
En sık görülen sebepler şu şekildedir;
Üst solunum yolu enfeksiyonları (Akut sinüzit, gribal hastalıklar, Rinit
Travmalar (Buruna gelen veya kafaya gelen travmalar sonrası)
Burundan kaynaklanan lezyonlar (Polip, tümör)
Geçirilen burun ameliyatları sonrası
Şeker hastalığı, hormonal rahatsızlıklar
Bazı doğumsal hastalıklar ( Klinefelter sendromu, Kallman sendromu)
Psikiyatrik hastalıklar (Şizofreni gibi)
Vitamin eksiklikleri (A vitamini, çinko eksikliği)
Nörolojik hastalıklar (Parkinson, Alzhemir hastalığı, Huntington hastalığı, Multiple sclerosis gibi)
Bazı kullanılan ilaçlar (Nifedipin, terbinafin gibi)
Baş – boyun bölgesine uygulanan radyoterapi sonrası
Toksik- kimyasal kokulara maruz kalma
Sigara içmek , uyuşturucu kullanımı
TANI
Hastanın muayenesi, hikayesi çok önemlidir. Özel koku testleri ve tomografi ile MR görüntüleme yapmak gerekebilir. KBB, Nöroloji, Dahiliye ve kafa tabanı tümörlerinde Beyin cerrahisi tarafından mutlaka değerlendirilmelidir.
TEDAVİ
Hastanın teşhisine göre tedavi yapılmalıdır. İlgili bölümce ilaç tedavisi veya operasyon yapılmalıdır. Tedavi sonrası takip ve koku alma egsersizleri önerilebilir.
Günümüzde 60 yaş üzerinde 2 kişiden biri koku almada problem yaşayabilmektedir. Parkinson hastalarının %96’sı, ilk tanı koyulduğunda koku alma yeteneklerini kaybettikleri saptanmıştır. Parkinson hastalığının kabızlıkla birlikte en erken belirtisidir.
Unutmayın KOKU ALMAMA; ihmale gelmez. 60 yaş üzerinde koku almada etkilenme varsa, bu durum beyin hastalıkları ile birlikte görülebilmektedir. Özellikle Parkinson hastalığı başta olmak üzere, Alzhemir hastalığı, Huntington hastalığı, Multiple sclerosis gibi hastalıkların belirtisi olabilir. Herkese güzel kokulu günler diliyorum.
Kanal Daralması
Lomber Kanal Darlığı Nedir?
Omurlar, belimizi oluşturan kemiklerdir. Omurga kanalı omurların arasından geçer ve bacakların gücünü ve hissini sağlayan sinirleri içerir. Omurlar arasında diskler ve omurganın faset eklemleri bulunur.
Yaşlandıkça, diskler daha az süngerimsi ve daha az sıvı dolu bir hale gelirler. Bu durum diskin yüksekliğinin azalması ve sertleşmiş diskin omurga kanalına doğru çıkıntı yapması ile sonuçlanır. Artritler, omurganın faset eklemlerinin kemik ve bağlarının kalınlaşıp genişlemesine ve bunların omurga kanalı içine itilmesine neden olabilir. Bu değişiklikler lomber omurga kanalının daralmasına yol açar.
SIRT VE BEL AĞRISI
Sırt ve bel ağrısı, gerek poliklinik gerekse acil servis koşullarında sık karşılaşılan yakınmalardır. Basit mekanik bel ağrısı ile müdahale gerektirebilecek bel ağrıları hastalıkları ayırıcı tanısı netleştirilmelidir. Sırt ve bel ağrılarının sık görülme nedenleri;
Sırt ve bel ağrısının sık görülme nedenleri
Sırt ve bel ağrısı ile başvuran hastada altta yatan ciddi hastalığı düşündüren bulgular;
Kas iskelet sisteminden kaynaklanan ağrılar genellikle ani başlangıçlıdır ve fiziksel hareket ile ilgilidir. Bu tip ağrılar aktivite, ağır kaldırma, uzun süre aynı pozisyonda oturma gibi faktörler ile ilişkili veya bunlardan tamamen bağımsız olarak ortaya çıkabilir. Bu tür hastalarda kas spazmı belirgindir ve bastırmak ile ağrı artabilir.
BEL FITIĞI NEDİR?
Bel fıtığı en sık 35-50 yaş arasında ve her iki cinste de eşit olarak görülür. Ağır işlerde çalışanlar, ev hanımları, uzun süre oturmak zorunda kalan masa başı çalışanları, şoförler, sürekli ayakta duran öğretmen, garson gibi mesleği olanlar bel fıtığına yakalanma olasılığı en fazla olan kesimdir.
Bel Fıtığı Nasıl Oluşur?
Omurgalar arasında bulunan disk denilen kıkırdak dokunun omurgaların basısı nedeniyle bacağın çeşitli bölgelerine giden sinirleri sıkıştırmasıyla oluşur. Bazen ani bir zorlama, ağır bir şey kaldırma, ters bir hareket veya öksürük, hapşırma bile bel fıtığına neden olabilir. Ama bel fıtığının en önemli nedeni yaş ve tekrarlayan küçük travmalardır.
Bel Fıtığının Belirtileri Nelerdir?
Hastalar aniden ortaya çıkan sırt ve bacak ağrısı ile başvurabilirler. Ağrı uyluk arka kısmına ve baldıra, ayak tabanına yayılan rahatsızlıktan yakınırlar. Ayaklarda uyuşmalar, hareket kısıtlılıkları, yürüme ve oturmada güçlük bel fıtığının belirtileridir. Bel fıtığı ilerlerse idrar kaçırma, cinsel fonksiyonlarda kayıp (iktidarsızlık) ve yürüyememe gibi belirtiler de olabilmektedir.
Bel Fıtığı Teşhisi Nasıl Konur?
Beyin ve sinir cerrahisi uzmanı veya fizik tedavi uzmanı tarafından hastanın yapılan muayenesi sonucunda röntgen, tomografi ve manyetik rezonans görüntüleme (MR) tetkikleri istenebilmektedir. Bel fıtığı için özellikle MR görüntüleme önemlidir ve bası derecesi belirlenebilmektedir.
Bel Fıtığının Tedavisi Nasıl Yapılır?
Bel fıtıklarında konservatif tedavi mi (ilaç tedavisi, fizik tedavi), ağrı tedavisi (algoloji) yoksa cerrahi tedavi mi yapılacağı önemlidir.
Bel fıtığı başlangıç safhasında, hastaya ağrı kesici ve kas gevşetici ilaçların verilmesi, yatak istirahati ve belini zorlayacak hareketlerden kaçınması önerilir. Hasta tedaviye yanıt alamazsa fizik tedavi ve ağrı tedavisine (algoloji) başvurabilir.
Bel fıtığı İlerlerse, fizik tedaviye rağmen hastanın ağrıları devam ediyorsa veya güç kaybı, bacakta incelme, dayanılmaz ağrılar varsa ameliyat gerekebilir.
Bel fıtıklarında acil ameliyat bulguları;
Eğer ameliyat edilmez ve sinire bası devam ederse hastada idrarını tutamama, cinsel gücün kaybı, ayaklarda felç gibi sorunlar gelişebilir. Halk arasında geçmişten gelen bir korku mevcuttur. Ameliyat olursam sakat kalırım, uzun süre yataktan kalkamam, korse takmak zorunda kalırım veya fıtığım tekrarlar, tekrar ameliyat olurum gibi inanışlar var. Günümüzde teknoloji ve ameliyat yöntemleri gelişmiştir. Mikrocerrahi ve endoskopik (kamera yöntemi) ameliyatlar ile hasta kısa sürede ayağa kalkıp taburcuları yapılabilmektedir.
Bel fıtığı hastasının dikkat etmesi gerekenler?
Mikrocerrahi Nedir?
Diskektomi, sinire bası yapan fıtığın çıkarılması işlemidir. Bu ameliyat deride küçük bir kesi, bazı bağ dokusu ve kemik dokusu alındıktan sonra fıtık parçalarının temizlenmesini içerir. Klasik bel fıtığı ameliyatları (açık diskektomi) hastaların tam olarak iyileşememeleri, fıtıkları tekrar etmesi sonucunda; teknoloji gelişmesi ile ( MR, tomografi, mikroskop) günümüzde yaygın olarak kullanılan mikrodiskektomi yöntemi geliştirilmiştir. Küçük cilt kesisi, kas dokusu az sıyrılır ve daha az kemik alındığı için ve sinir yaralanması ihtimali düşük olduğu için hastalar ameliyat olduktan altı-yedi saat sonra ayağa kalkıp yürümekte ve bir gece hastanede yattıktan sonra evlerine gidebilmektedir. Hasta genel anestezi (uyutulup) veya spinal anestezi (uyanık, belden aşağısı uyuşturulup) ile yapılmaktadır. Ameliyat, ortalama 1 saat sürmektedir (30 dakika-90 dakika arası).
Ameliyat sonrası?
Ameliyattan sonra belde kesi yapılan yerde ağrı hissedebilirsiniz. Ameliyat sonrasında uyuşukluk ve güçsüzlük hemen geçmeyebilir. Yürüyüş önemlidir. İlk 2 hafta boyunca düzenli olarak yürüyüş yapılmalıdır. Sonrasında bel egzersizi, yüzme veya bisiklet kullanabilirsiniz. Doğru ameliyat sonrası fizik tedavi ile iyileşme hızlı olur.
Ağır bedensel iş yapmayanlar 2-4 hafta arasında işlerine dönebilir. Ağır işlerde, kuvvetli titreşimli iş makineleri kullananlar 6-8 hafta arasında işlerine dönebilir.
Diğer Cerrahi Metotları Nelerdir?
Lazerle bel fıtığı ameliyatları, perkütanöz endoskopik diskektomi denilen ayaktan cerrahi tedaviler ve kemonükleozis denilen ilaçla diskin eritilmesi metotları mevcuttur.
Sinir Sıkışması
SORULAR:
1) Sinir sıkışması deyince bundan ne anlamalıyız? Ortaya çıkışı nasıl gerçekleşiyor?
Sinirleri ince bir elektrik kablosuna benzetebiliriz. Sinirlerimiz hareket etmemizi ve hissetmemizi sağlar. El ve ayak kaslarına giden bu sinirler bazı durumlarda, içerisinde seyrettikleri anatomik tünellerin mikrotravmalar gibi nedenlerle daralması sonucunda basıya uğrayabilir ve sonucunda “sinir sıkışması” meydana gelebilir.
2) Vücudumuzun daha çok hangi bölgelerinde rastlanan bir durum?
Sinir sıkışmaları vücudumuzda herhangi bir anatomik bölgede ortaya çıkabilir. En sık örnek olarak karpal tünel sendromu olarak bilinen ve el bileğinde median sinirin sıkışması ile ortaya çıkan klinik tablo görülmektedir. Daha sonra dirseğimizin dış kısmında ulnar sinirin ve dizimizin yan-dış kısmında peronel sinirin sıkışmasına ait klinik tablolar görülebilmektedir.
3) Hangi faktörler sinir sıkışması riskini artırıyor?
Şeker hastalığı, romatizmal hastalıklar, tiroid hastalıkları, menapoz, oturuş ve duruş bozuklukları, kırılan ya da yerinden kayan kemikler, hamilelik, aşırı şişmanlık (obezite), ani kilo kayıpları, tümörler, tekrarlayan yanlış hareketler (mikrotravmalar), otururken ve yatarken yapılan yanlış pozisyonlar (bilgisayar kullanma, yanlış spor, el işleri, sürekli bacak bacak üstüne atma, bağdaş kurup oturma gibi..) hastalığın görülme oranını artırır. Cisimlerin elle sıkı ve şiddetli şekilde bir tutulması, bileğin aşırı bükülmesi gibi aktiviteler benzer şekilde görülme oranlarını artırır.
4) Özellikle kadın-erkek, genç-yaşlı popülasyonda sıklığına dair farklı tablolar var mı?
Özellikle 40-60 yaşlarındaki kadınlarda, piyanistler, kuaförler, bilgisayar operatörleri, bankacılar, diş hekimleri, heykeltıraşlar, ev hanımları gibi ellerini aşırı kullanan meslek gruplarında sıklıkla izlenir.
5) Yaşam kalitemizi nasıl etkiliyor?
Etkilenen sinire göre şikayetler değişir. Şikayetler genellikle uyuşukluk, ağrı, keçeleşme ile başlar. İlerlediğinde güçsüzlük, kaslarda erime (atrofi) meydana gelebilir.
6) Tedavisi için neler yapılıyor; özellikle güncel cerrahi tedaviler neler? (Cerrahi yöntemler, hastalardaki başarı oranları, iyileşme süreleri, yatış süreleri vs)
Hafif ve orta düzeyde sinir sıkışıklarında konservatif tedavi yapılır. Bu tedavinin asıl amacı, sinir üzerindeki baskıyı ortadan kaldırmaktır (Özel bileklik kullanılması gibi). Ayrıca enflamasyon giderici ilaçlar yazılabilir veya kortizon enjeksiyonları yapılabilir. Ağrıları azaltmaya yönelik bir takım özel egzersizler önerilebilir.
Hastalar istirahat, rehabilitasyon veya diğer tedaviler ile iyileşmezse ve tetkiklerde ağır düzeyde sinir sıkışıklığı saptanmışsa cerrahi tedavi yapılması uygundur. En sık uygulanan teknik, sinir dekompresyonu denilen açık ya da endoskopik yöntemlerle uygulanan ameliyatlardır. Açık cerrahide bir kesi yapılarak sinir üzerinde bası oluşturan bantlar kesilerek sinir serbestleştirilir. Endoskopik yöntemde ise küçük bir kesi yapılarak endoskopik kamera ile bant içeriden kesilerek bası kaldırılır. Her iki yöntem de genellikle lokal anestezi eşliğinde yapılmaktadır. Ameliyat süresi yaklaşık yarım saattir. Hastaya günü birlik yatış yapılabilmektedir.
7) Tedavi edilmediğinde ya da geciktirildiğinde hasta nelerle karşılaşabilir?
Sinir basısı elde ise hasta poşet taşıma, yazı yazma, bardak tutma gibi günlük aktivitelerini yapmakta büyük güçlük çeker. Bacaklarda olan ileri derece bası sonucunda ise hasta yürüyemez, ayağını sürümeye başlayabilir. Bu da ayağının takılıp düşmesine, merdiven çıkamaması, araç kullanamaması gibi problemlere yol açar.
8) Korunmak için günlük yaşamda neler yapmalı, ne gibi egzersizler uygulamalıyız?
Omurilik Tümörü
Vücudun herhangi bir dokusunda veya organında bazı hücrelerin kontrolsüz şekilde üremesi ve büyümesi sonucunda tümörler oluşmaktadır. Bu çoğalma ve büyümenin vücutta işlev gören otokontrol yolları ile durdurulması veya yavaşlatılması mümkün değildir. Fakat vücutta oluşan bu tümörler her zaman kötü huylu (habis) olmayabilir. İyi huylu (selim) özellikli tümörler de bulunur. Tümör ve kanser kavramları günlük hayatta çok sık şekilde birbirlerine karıştırılan kavramlardır ancak aslında kötü huylu (habis) olan tümörler kanser olarak adlandırılmaktadır. Spinal tümörler Santral Sinir Sistemi tümörleri arasında %20’lik bir paya sahiptir. Toplumlarda sıkılığı değişmekle birlikte, 100000/2-10 oranında görülebilmektedir.
Omurilik Tümörü Nedir?
Omurilik tümörleri, omurga ve omuriliği oluşturan kemiklerde, sinirlerde veya bu bölgede bulunan diğer yumuşak dokularda oluşan tümörlerdir. Primer(birincil) ve metastatik (başka bir kanserin yayılması) olarak iki şekilde görülebilir.
Primer tümörler omurganın ve omuriliğin yapısını oluşturan asıl hücreler nedeniyle oluşurken, metastatik tümörler vücudun farklı yerlerinde daha önce oluşmuş olan bir tümörün kontrol edilemeyerek omurgaya sıçraması ile omurilikte oluşan tümörlerin bulunduğu sınıftır.
Omuriliğin zar tabakası dışında, bu zar ile omuriliğin arasındaki bölgede, omuriliğin iç bölgelerinde de tümör oluşabilir. Omurilik zarı dışındaki tümörlerin büyük bir çoğunluğunun nedeni vücudun farklı bölgelerinde oluşmuş tümörün metastazıdır. Kesin bir durum olmamakla birlikte omuriliğin içerisinden ve zarlarından veya sinirin kendisinden kaynaklanan tümörler iyi huylu (selim) tümörlerdir.
Tümörün yerleşim yerine göre 3 ayrı sınıfa ayrılmıştır. Ekstradural (omurilik zarı dışında yerleşen), intradural ekstramedüller (omurilik zarı içinde, sinirlerin dışında) ve intradural intramedüller ((omurilik zarı içinde, sinirlerin içinde/yapışık) olarak ayrılmıştır. En sık olarak ekstradural tümör karşımıza çıkar.
Metastatik tümörler 45-65 yaş aralığında bulunan erkeklerde oldukça sık görülür. Omurilik tümörü tedavilerinde diğer hastalıklarda olduğu gibi erken teşhis çok önemli bir yere sahiptir.
Omurilik Tümörü Belirtileri Nelerdir?
Belirtilerin oluşma süresi her hastalıkta olduğu gibi kişiden kişiye, tümörün yerleştiği bölgeye ve büyüme/üreme hızına göre değişiklik gösterebilir.
Omurilik Tümörü Nedenleri Nelerdir?
Omurilik Tümörünün Teşhisi Nasıl Yapılır?
Hastanın şikayetleri ve muayenesi önemlidir. Sonrasında ise görüntüleme teknikleriyle tümörün yeri belirlenir. Özellikle kanser nedeniyle takip edilen hastaların omurgaya metastazlarında PET CT önemlidir. Tüm omurganın veya ağrının özellikle fazla şekilde hissedildiği omurga bölümünün MR’ının çekilmesi istenebilir. Özellikle kemik tümörlerde bilgisayarlı tomografi gerekir. Bu hastalarda sinirlerin ne kadar sağlıklı çalıştığı EMG, SEP gibi elektrofizyolojik çalışmalar ile desteklenebilir.
Teşhis için kişinin çeşitli sağlık kuruluşlarına başvurması için belirti olarak görülen şiddetli sırt, boyun ve bel bölgelerindeki ağrıların önemsenmesi gereklidir. Bu ağrılar geceleri hastaların uykudan uyanmasına neden olabilecek kadar şiddetlidir.
Omurilik Tümörü Tedavisi Nasıl Yapılır?
Omurilikte oluşan tümörler genelde iyi huylu (selim) olur ancak aksi durumlar da söz konusudur. Omurilik tedavisinin nasıl yapılacağı tümörün yerine, tümörün tipine, tümör nedeniyle hastada ortaya çıkan belirtilere, hastanın kişisel özelliklerine göre değişmektedir. Her hastalıkta olduğu gibi bu hastalıkta da erken teşhis çok büyük bir öneme sahiptir.
Cerrahi operasyon ile tedavi yöntemi:
Hibrit ameliyathanede yapılacak olan “Mikrocerrahi” tedavi bu hastaların ameliyat başarısını artırmaktadır. Günümüzde bu teknikle, geçmişte ameliyat yapılamayan veya ameliyat sonrasında çok ağır komplikasyonlar (felç gibi) görülen hastalar başarılı bir şekilde ameliyatları yapılabilmektedir.
İyi huylu tümörlerin tedavisinde tümörün mikrocerrahi olarak tamamaen çıkarılması şifa ile sonuçlanmaktadır.
Kötü huylu tümörler de ise birkaç cerrahi seçenek vardır. Nöroonkoloji konseyinde tartışıldıktan sonra en iyi tedavi seçeneği hastaya sunulur. Bu hastalara hibrit ameliyathanede yapılan mikrocerrahi sonrası patoloji sonucuna göre radyoterapi ve kemoterapi verilebilmektedir.
Hastanın durumu ve omurga tutulumuna göre mikrocerrahi ile birlikte, seperasyon (basit cerrahi), vidalar ile stabilizasyon cerrahisi , vertebroplasti denilen kemik çimentosu gibi ameliyatlar eklenebilir.
Biz klinik olarak minimal invaziv (doku ve kemiğe en az hasar veren , kemiğe küçük bir pencere açarak ) yöntemle mikrocerrahi operasyonu yapmaktayız. Ameliyat sırasında floresein özellikli mikroskop( tümörü boyayan özel bir mikroskop), nöromönitorizasyon (kollara ve bacaklara giden sinirlerin ameliyat sırasında takip edilmesini sağlayan teknoloji) , O arm –CT (ameliyat sırasında kullanılan tomografi cihazı) ve nöronavigasyon gibi birçok teknolojik cihazı kullanmaktayız (Hibrit ameliyathane)
Işın Tedavisi (radyoterapi): Ağrının azaltılmasının veya yayılımın kontrol altına alınmasının amaçlandığı bir tedavi yöntemidir. Cyberknife teknolojisi ile eskiden yapılamayan ışınlamalar bu teknoloji sayesinde sinir sistemine zarar vermeden ışınlanabilmektedir. Cerrahi operasyonlardan sonra veya kendi başına radyocerrahi uygulama yapılabilir. Bazı durumlarda hastaya ilaç tedavisi ve ışın tedavisi birlikte verilerek tümör tedavisi gerçekleştirilebilir.
İlaç tedavisi (kemoterapi): Bu tedavide uygulanan ilaç seçimi uzman hekim tarafından tümör türüne ve yayılma olasılığına göre seçilir. Cerrahi operasyonlardan sonra veya ışın tedavisinden sonra da uygulanabilir. Bazen uzman hekim tümörün durumunu göz önünde bulundurarak ilk aşamada direkt ilaç tedavisine başlayabilir.
Fizik tedavi: Hastanın eski kas gücüne kavuşmasını ve eski hayatına dönmesini kolaylaştırmak amacıyla cerrahi operasyon sonrasındaki dönemde önerilir. Fizyoterapistler ve doktorların birlikte rol aldığı bir süreçtir. 3 veya 6 ay sürebilir, genel olarak periyotlar halinde uygulama uygun görülür.
Ağrı tedavisi: Tümörler bazen çok ciddi ağrı yapabilir. Çok nadiren ameliyat öncesi ve sonrası ağrı tedavisi gerekebilir.
Hastalığın teşhisinin erken yapılması tedavi için oldukça önemlidir. Bu nedenle sırt, boyun veya bel bölgesinde hissedilen şiddetli ağrılar göz ardı edilmemelidir. Bu belirtilerin fark edildiği durumlarda en yakın sağlık kuruluşuna başvurmayı ihmal etmeyin.
Hidrosefali
Hidrosefali, anne karnı da dahil her yaşta görülebilen bir hastalıktır. Beyinde su toplanması olarak da bilinir. Hidrosefali, hidro=su ve sefali=baş kelimelerinin birleşiminden oluşur. Yunancada ‘içi su dolu kafa’ anlamına gelir.
Hidrosefali Nedir?
Hidrosefali beyin omurilik sıvısının (BOS, Serebrospinal Sıvı) kafa içinde, beyin ventriküllerinde ve boşluklarında normalin üzerinde birikmesi sonucu oluşur ve bu hastalıkta çocukluk yaş grubunda genelde kafa büyümesi olur.
Beyin omurilik sıvısı normal bir su olarak düşünülmemelidir. Çünkü beynimizi olumsuz yönde etkileyebilecek şiddetli çarpmalarda beynin korunması gibi hayati işlevleri vardır. Bu sıvıda kanımızda bulunduğu gibi besleyici içerik de mevcuttur. Beyinde günde yaklaşık yarım litre BOS üretilmekte ve üretilen bu BOS da beyin tarafından emilmektedir. Yani BOS vücudumuzda sürekli yapım, dolaşım ve emilim süreçlerinden geçer. Beyin boşluklarında ve beyinle omuriliği kavrayan kılıflar arasında dolaşmaktadır. BOS’un üretiminde normalin üzerinde olması, emilim problemi yaşanması ve sıvının dolaştığı kanallardaki darlık veya tıkanıklık sonucunda dolaşımda problem yaşanması ile sıvı birikimi olabilir. Bu sıvının birikmesi sonucu beyinde bir baskı oluşur ve bu baskının beyinde pek çok hasara neden olduğu bilinir. Çeşitli beyin hasarı, gelişimsel, fiziksel ve zihinsel bozulmalara yol açabilir.
Kendiliğinden iyileşebilen veya hekim kontrolünde ilaçla tedavi edilebilen bir hastalık değildir ve tek çözümü ameliyat olmaktır. Hastalığın teşhisi sonrasında ameliyatla tedavinin en erken sürede yapılması gerekir. Tedavinin geç kalması veya hiç yapılmaması gibi durumlarda hastalık ölümcül olabilir. Çeşitli radyolojik tekniklerle anne karnında dahi teşhis konulabilir ve erken teşhis oldukça önemlidir.
Hastalık, anne karnındaki bebeklik döneminden başlayarak, ileri yaşlara kadar her dönemde görülebilir. Fakat her yaş aralığında bu hastalığın meydana getirdiği belirtiler farklılık gösterir.
Hidrosefali Nedenleri Nelerdir?
Bazen hidrosefali vakalarının nedeni kesin bir şekilde anlaşılamaz. Hidrosefali nedenleri doğuştan oluşan yani konjenital veya sonradan oluşan yani edinsel olarak 2’ye ayrılabilir.
Doğuştan (konjenital) hidrosefali nedenleri: Bir bebeğin hidrosefali hastalığına sahip bir şekilde doğmasından BOS akışında problem yaratabilecek bir durum olduğu anlaşılabilir. Prematüre (erken )doğan bebeklerde de bu problem görülebilir, hatta bazı prematüre bebeklerde beyin kanaması gelişebilir.
Çocuklarda ve yetişkinlerde hidrosefali nedenleri: Bu çocukları veya yetişkinleri etkileyen hidrosefali genelde beyni etkileyen hastalık, travma veya yaralanmalardan kaynaklanır. Edinilmiş hidrosefali olarak adlandırılır.
Yaşlılarda hidrosefali nedenleri: Beyinde hasar oluşumu, beyin kanaması, geçirilen bazı enfeksiyonlar sonucunda yaşlılarda hidrosefali gelişebilir. Diyabet, kalp hastalığı veya yüksek kolesterol gibi kan akışının olumsuz yönde etkileyen kronik rahatsızlıklarıyla bağlantı olarak gelişebilir. Bu durumlar hidrosefali oluşumuna neden olabilecek faktörlerdir ancak kesin nedeni bilinememektedir. Bu hastalarda özellikle normal basınçlı hidrosefali görebilmekteyiz.
Hidrosefali Belirtileri
Hidrosefali tiplerine göre ve hastalığın görüldüğü yaşa göre farklı belirtiler oluşturabilir.
Doğuştan hidrosefali belirtileri:
Yetişkinlerde veya çocuklarda hidrosefali belirtileri:
Normal basınçlı hidrosefali belirtileri:
Genellikle 60 yaşından büyük olan erişkinlerde görülür. Bu durumun başlıca belirtisi bilinç kaybı yaşanmadan aniden düşüşlerdir.
Hidrosefali Tanısı Nasıl Konur?
Tanı konulmasında teknoloji ve tıbbın ilerlemesi sayesinde gelişen Nöroradyolojik teknikler kullanılır. Bu tekniklere MR görüntüleme (BOS akım MR) ve Bilgisayarlı Tomografi (BT) örnek verilebilir. Bu teknikler sayesinde beyin boşluklarında hastalığa bağlı oluşan genişlemeler ve beyin dokusunda meydana gelen değişiklikler tespit edilebilir ve hasta muayenesi ile birlikte de görülen semptomlar birleştirilerek hidrosefali tanısı kesin bir şekilde konulabilir.
Doğum öncesinde anne karnındaki bebeklerde de bu hastalığa rastlanabilir. MRG ve ultrasonografi anne karnındaki bebeğin beyin gelişimi ve beyin boşluklarındaki değişiklikleri belirlemeye ve bu değişikliklerin takip edilmesine yarayan tekniklerdendir. Bebeğin doğumundan sonra yapılan MRG işlemi ile birlikte de görülen hidrosefalinin nedeni belirlenmiş olur.
Hidrosefali Nasıl Tedavi Edilir?
Hidrosefali hastalığında diğer hastalıklarda olduğu gibi erken tanı çok önemlidir. Hidrosefali hastalığında ilaçla tedavi mümkün değildir. Tek tedavi yöntemi cerrahi müdahalelerdir. Bu cerrahi müdahaleleri sadece beyin ve sinir cerrahisi uzmanları gerçekleştirebilir. Cerrahi müdahalelerde birçok yöntem bulunur ve en doğru olan yöntem hidrosefaliye neden olan faktörlere göre seçilir.
Eğer hidrosefali nedeni BOS dolaşımının doğru şekilde yapılamaması ve bunun nedeni de dolaşım kanallarında olan tıkanıklık ise tıkanıklığın giderilmesine yönelik bir cerrahi yöntem seçimi yapılmalıdır. Bu tıkanıklıkların nedeni tümör, kist gibi durumlar olabilir. Tıkanıklığın açılamadığı durumlarda ise BOS’un beyin içindeki dolaşım kanalları cerrahi müdahaleler ile değiştirilebilir.
Şant ameliyatı
Genelde bu sıvının dolaşımı eski ve sağlıklı haline geri döndürülemez ve bu sıvı vücutta bulunan herhangi bir boşluğa aktarılır. Genelde beyin omurilik sıvısının kolay emilebildiği karın veya kalpteki bir boşluk bölgesine aktarımı tercih edilir. Bu aktarım işlemi için “şant” olarak bilinen ince, uzun, elastik ve silikon özellikli bir boru kullanılır. Bu işlemin tek yönlü ve kontrollü bir hızda çalışması gereklidir. Bunun için de kafa derisinin altında bulunan bir pompa ve ince boru gereklidir. Bu işlem sayesinde beyin içindeki basıncın artması önlenir. Beyin içindeki sıvının her gün üretildiği düşünüldüğünde bu sistemin sürekli çalışması gerektiği anlaşılabilir. Bu sistemin parçaları deri altındadır fakat dokunulduğunda veya bir fiziksel muayene yapılması sırasında hissedilebilir. Bebeklerde ise dışarıdan bakıldığında görülebilir. Şantın pil gibi bir güç kaynağına ihtiyacı yoktur. Bu işlem sonrasında gerekli kontrollerin yapılması durumunda hastalar hayatlarını sorunsuz şekilde devam ettirebilir.
Endoskopik Ventrikülostomi
Endoskopik (kamera sistemi ile yapılan müdahaleler) sistemler geliştikten sonra, günümüzde uygun hastalarda tercih edilen tedavi yöntemidir. Endoskopik üçüncü ventrikülostomi (sıvının dolaşması için yeni bir yol açılması) ve aquaduktoplasti (tıkanık olan yerin açılması) olarak bilinen bu yöntemde şant sistemine gerek yoktur. Ayrıca şant takılan ve sürekli şant tıkanması gibi tekrarlayan problemi olanlarda, enfeksiyon sorunu nedeniyle şant çıkartılan hastalarda endoskopik yöntem tercih edilebilir.
Operasyon, 1-2 cm uzunluğunda ufak bir cilt kesisi yapıldıktan sonra, kafatasına açılan küçük bir delikten endoskop (kamera) ile üçüncü ventriküle ulaşılmaktadır. Ön alt bölümüne omurilik sıvısının dolaşması için buraya bir yol açılır. Böylece biriken sıvı buradan gitmeye başlar. Ameliyat yaklaşık 1 saat sürer. Ertesi gün hasta taburcusu yapılmaktadır.
Uygun hastalarda şant ameliyatına göre çok daha avantajlı olan bu yöntemde, vüdumuza yerleştirilen herhangi bir plastik hortum ve sistem bulunmamaktadır. Enfeksiyon riski daha azdır. Şant tıkanması ve çalışmaması gibi sorunlar görülmez. Bunun yanı sıra bazı ameliyat riskleri bulunmaktadır. Nadiren de olsa ameliyatla açılan ve sıvının boşalmasını sağlayan açıklık kendiliğinden tekrar kapanabilmekte, görme sinirlerinde etkilenme olabilmektedir.
Genel olarak 1 yaş altındaki bebeklerde bu yöntem tercih edilmemektedir.
Anne karnında tanı konulması durumunda bebeğin en erken olabilecek şekilde doğurtulması ve hastalık için gerekli cerrahi müdahalenin de en erken şekilde yapılması gerekir.
Hidrosefali tanısı geç konulduğu takdirde ölümcül olabilen bir hastalıktır. Bu yüzden belirtilerin görülmesi durumunda en yakın sağlık kuruluşunda kontrollerinizi yaptırmayı ihmal etmeyin.
Anevrizma
BEYİN ANEVRİZMASI NEDİR?
Anevrizma, beyindeki atardamar duvarının zayıflaması sonucu ortaya çıkan bir balonlaşma olup sıklıkla damarların çatallanma bölgelerinde görülür. Bu balonlaşan yapı normal damara göre daha dayanıksızdır ve bazı koşullar altında yırtılıp beyin içine kanamaya yol açarak ölümcül olabilir. Anevrizmalar doğuştan damarın gelişme bozukluğuna bağlı olabileceği gibi yüksek tansiyon, damar sertliği(ateskloroz) enfeksiyonlar veya kafa travması sonrasında oluşabilir. Anevrizmalar çoğunlukla beynin tabanında yerleşir ve buradaki beyin-omurilik sıvı içinde kanamaya neden olurlar. Anevrizmaların yıllık kanama riski yaklaşık %1dir.
4 çeşit anevrizma vardır.
1)Sakküler(kese biçimli) anevrizmalar: En sık görülen anevrizma tipi olup, beyinin tabanında büyük damarların çatal yaptığı bölgelerde oluşur. Bu çatal noktalarda damar duvarı daha fazla basınca maruz kalmaktadır. Bu sabit basınç zamanla damar duvarında oluşturduğu hasar sonucu balonlaşmaya neden olur. Sakküler anevrizmalar yıllar içerisinde gelişir. Anevrizmanın yırtılma riski ise yaşla birlikte artar. İleri yaşlarda damar yapısının bozulması sonucu damar duvarının esnekliğini kaybetmesi de anevrizma oluşmasında diğer önemli bir nedendir.
2) Fuziform(iğ biçimli)anevrizmalar: Bu anevrizma damarın uzunca bir bölümünü içeren iğ şeklinde bir genişleme olarak görülür. Bu tip anevrizmalar da yırtılarak kanayabilir, ileri derecede genişleyip çevresindeki beyin dokusunda baskıya yol açarak veya içinde pıhtılaşma gelişip buradan, normal beyin damarlarında tıkanmaya(emboli) neden olması ile inme benzeri şikâyetler gelişebilir.
3) Mikotik (iltihap sonucu gelişen) anevrizmalar: Nadir olup, damarın genişlemesi sonucu gelişir. Genellikle kese biçimlidirler. İltihap damar duvarında hasara neden olur, böylece duvar zayıflaması sonucu anevrizma oluşumu ve bunun yırtılma riski artar. Sıklıkla subakut bakteriyel endokarditin (toplumumuzda kalp romatizması olarak bilinir) bir komplikasyonudur.
4) Travmatik (kaza sonucu gelişen)anevrizmalar: Beyin kan damarlarında kaza sonrasında gelişen anevrizmadır. Travma bölgesinde hasar gören damar duvarı zayıflar ve sonrasında yırtılabilir.
TOPLUMDAKİ YAYGINLIĞI VE SIKLIĞI
Beyin anevrizmasına bağlı gelişen beyin kanaması sıklığı bir yılda 100.000 kişide 10-15 civarındadır. Ülkemizde her yıl ortalama 10.000 kişinin anevrizmaya bağlı beyin kanaması riski taşıdığı kabul edilebilir. Bu hastaların yaklaşık 1/3’ü herhangi bir sağlık kuruluşuna başvurmadan kaybedilmektedir. Bir sağlık kuruluşuna başvurabilen kanamış hastalarda da ölüm oranı %25-40 arasındadır. Dolayısıyla anevrizması kanamış hastaların yarıya yakını kaybedilmektedir. Burada önemli bir nokta henüz kanamamış olan ancak hastayı yinede risk altında bırakan beyin anevrizmalarının erken teşhis edilmesi ve tedaviye yönlendirilmesidir.
Anevrizma her yaş grubunda görülebilir. Ancak 25 ve yukarı yaşlarda sıklık giderek artmaktadır. Yaygınlığı en sık olarak 50-60 yaş arasındadır ve kadınlarda erkelerden 3 kat daha fazla görülmektedir. Ailede anevrizma hikâyesi olması diğer aile bireylerinde anevrizma bulunma riskini arttırmaktadır. Bir kişide aynı anda birden çok sayıda anevrizma bulunması bu riski daha da arttırmaktadır.
Anevrizmanın oluş nedeni tam olarak bilinmese de birçok faktörün gelişiminde rolü olduğu bilinmektedir;
Bunlar;
Hipertansiyon
Sigara içimi
Şeker hastalığı
Aşırı alkol tüketimi
Doğuştan gelen genetik yatkınlık
Kan damarlarında hasar
Bazı enfeksiyonlar
BELİRTİLER (UYARICI İŞARETLER)
Anevrizma yırtılması/kanaması olan hastalarda bazı uyarıcı işaretler görülebilir:
Bulantı ve kusma
Herhangi bir bölgede ısrar eden baş ağrısı
Ensede sertlik
Bulanık veya çift görme
Işığa karşı hassasiyet
His kusurları
Kanamamış anevrizması olan kişilerin çoğunda hiçbir belirti görülmeyebilir. Çok az hastada aşağıdaki belirtilerin bazıları veya tümü görülebilir
Göz sinirlerinde felç (göz kapağının düşmesi, gözü rahatça hareket ettirememe gibi)
Tek taraflı genişlemiş göz bebeği
Çift görme, gözün arkası veya üstünde ağrı
Bir bölgede ısrar eden baş ağrısı
İlerleyen halsizlik ve uyuşukluk
RİSKLER VE KOMPLİKASYONLAR
Anevrizmalar yırtıldığında sıklıkla subaraknoid (beyin ve beyin ince zarı arasına) kanama (sak) gelişir. Damardan subaraknoid mesafeye yüksek basınç ile geçen kan burada birikerek beyine bası oluşturabilir; kan elemanları aynı zamanda daha düşük basınca sahip omurilik çevresine de ulaşabilir. Anevrizmadan olan kanama bazen sızma şeklinde de olabilir; bu durumda sızma noktasında küçük bir pıhtı oluşup kanamayı durdurabilir ve hasta yaşayabilir. Ancak pıhtının yol açtığı bu süreç tekrar kanama riskini önlemez; her ek kanamada yaşam daha fazla tehlikeye girer ve hayatta kalma ihtimali azalır. Kendiliğinden (spontan) gelişen SAK’ların çoğunun nedeni anevrizmadır.
Anevrizmanın yerinin büyüklüğünün ve yapısının tam olarak saptanması tedavisi ve dolayısı ile yeniden kanamanın önlenmesinde kritik bir noktadır. Bir kanama sonrası tekrar kanama ihtimali ilk 14 gün için %20 civarındadır. Anevrizma kanaması %50’lere varan oranlarda ölümcül seyreder. Ayrıca yaşayan hastalarda ise %25 oranında kalıcı nörolojik bozukluklara neden olur. Tüm vücut fonksiyonlarında da bozulma (örneğin kısmi felç) ortaya çıkabilir. Daha ciddi durumlarda ise kanama beyin hücrelerinde ağır hasara yol açabilir ve hastayı komaya sokabilir. Anevrizma büyük ise kanamadan da çevre beyin dokusunda baskıya yol açarak zarar verebilir. Ayrıca büyük anevrizmalar içinde pıhtı gelişebilir. Ve içinden kopan parçalar çok sayıda inmeye sebep olabilir.
Beyin çevresine sızan kan damarlarda daralmaya (vazospazm) yol açabilir. Bu durum beyin dokusuna gelen kan akımında azalmaya ve dolayısıyla inmeye neden olabilir. Vazospazm genelde kanamadan 5-8 gün sonra gelişir tedavisi oldukça zordur. Hastanın yaşamını tehlikeye sokabilir. Kanamış bir anevrizmadan sızan kan, beyin omurilik sıvısı(BOS) dolaşımını engelleyerek hidrosefali (beyinde aşırı sıvı birikmesi) dediğimiz tabloya neden olabilir. Bu durumda beyinde ventrikül dediğimiz boşluklarda aşırı sıvı birikerek kafaiçi basıncın artmasına neden olabilir. Bu sıvı artışını engellemek için bu boşluklara dren yerleştirerek biriken sıvı ve sızan kan dışarı alınmalıdır. Anevrizma kanaması beyin ödemi veya şişmesine de neden olabilir. Bu durum beyin fonksiyonlarını etkileyerek çok ciddi problemlere yol açar. Beyin dokusun şişmesi ve basıncının artması beyin dokusuna zarar verir. Beyin ödemi kan damarlarında bası oluşturarak beyine kan gitmesini yavaşlatabilir.
TANI YÖNTEMLERİ
Ülkemizdeki yürürlükte olan tıbbı yönetmeliklere göre beyin anevrizmalı hastalar ancak beyin ve sinir cerrahlarının (nöroşirürjiyenlerin) kontrollünde hastanelere yatabilmektedirler. En önemli tanı yöntemi beyin anjiografisidir. Kanamaya eğilimli olan hastalarda bu test yapılamaz. Bilgisayarlı tomografi anjiyografi (bta), bu yöntemde önemli bir avantaj, hastayı anjiyografi ünitesine nakletmeye gerek duyulmaması ve ek personel ihtiyaç olmamasıdır. Sadece bir dakikadan daha az bir sürede çekim işlemi tamamlanır ve inme(felç) riski taşımaz. Manyetik rezonans anjio, (MR anjio) manyetik alan ve bilgisayar teknolojisi kullanarak beyin damarlarının üç boyutlu görüntülerin sağlayan bir tanısal testtir. Hastaya zararı olmayan bir testtir, ancak cihazın içi dar olduğundan bazı kişiler kapalı yerde bulunma korkusu (klostrofobi) yaşayabilir. Ayrıca manyetik alana girmesi sakıncalı olan kişilerde çekilemez.
TEDAVİ SEÇENEKLERİ
Günümüzde anevrizma tanısı almış hastalar için üç önemli tedavi seçeneği mevcuttur.
2) Cerrahi tedavi ve anevrizmanın kapatılması(kliplenmesi)
3) Damar içi (endovasküler) tedavi ile stentleme ve/veya tıkama
Tüm hastalıklarda olduğu gibi bir anevrizmanın tedavisine hasta ve hekim birlikte karar vermelidir. Eğer durum acilse veya hastanın şuuru anevrizma kanaması sonucu kapanmış ise bu karar hastanın en yakını olan akrabası ile birlikte verilmelidir. Hastanın durumuna göre hekim tarafından bu seçeneklerden uygun olan tedavi hastaya önerilmelidir.
Günümüzde anevrizma tedavisindeki en iyi yöntem halen tartışılmalı bir konudur. Ancak tedavinin en kısa zamanda gerçekleştirilmesini gerektiği unutulmamalıdır. Anevrizmanın büyüklüğü, yerleşim yeri ve hastanın yaşı ile genel durumu tedavi seçeneğini ve başarısını etkilemektedir.
GÖZLEM VE/VEYA CERRAHİ OLMAYAN TEDAVİ
Anevrizma küçük, bulunduğu yer açısından daha az büyüme ve kanama riski taşıyorsa, yalnızca takibi iyi bir seçenek olabilir. Bu hastaların izleminde tanısal testlerin tekrarlanması gerekmektedir. Bu kişilerde yıllık kanama riski az da olsa devam eder. Takipte olan hastalar, sigara kullanımını bırakmalı ve kan basıncını kontrol altına almalıdır. Bu faktörler anevrizma oluşumunda, büyümesinde önemlidir. Yüksek kan basıncı önemli bir yakınma ise antihipertansif (tansiyon düzenleyici) tedavi ve/veya diyet, egzersiz programı kan basıncını azaltabilir. Düzenli aralıklarla radyolojik inceleme(beyin anjiyografisi, MR veya BT anjio) anevrizma boyutundaki değişiklikleri ve büyümesini gösterir. Kanamamış anevrizmalı hastalarda aşağıdaki faktörlerin sorgulanması gerekir:
1) Boyut ve yerleşim yeri
2) Yaş ve hastanın sağlık durumu
3) Aile hikâyesi
4) Tedavi riskleri
Cerrahi Tedavi ve Klipleme (Mandalla Kapatma)
Açık cerrahi tedavi anevrizmalı hastalara uzun bir zamandan beri uygulanan ve halen çok önemli olan bir girişimdir. Bu ameliyat anevrizmayı kapatmak için gerçekleştirilen bir ameliyat olup, genel anestezi altında kafatasında küçük bir pencere açılarak ile yapılır. Anevrizma çevre beyin dokusundan ve damarlardan sıyrılır ve genelde titanyumdan yapılan küçük metal bir klip (bir tür küçük metal mandal) ile anevrizmanın boynu kapatılır. Anevrizmanın köken aldığı damarda normal kan akımının devam etmesi sağlanır. Klipler kalıcıdır, yerinde bırakılır ve bu durum vücuda herhangi bir zarar vermez. Bu ameliyatı geçiren kişilere MR çekilebilir. Normal koşullarda anevrizma cerrahisinden sonra hasta hastanede 3 ile 5 gün süreyle yatar ve sonrasında 3-4 hafta ev istirahatı uygundur. Kanamış anevrizmalar için hastanede kalma süresi 7 veya daha fazla gün olmaktadır. Anevrizma cerrahi olarak kapatıldıktan sonra takip anjiografisi cerrahiden 5 yıl sonra gerekebilir.
Cerrahi Tedavi ve Kliplemenin Avantaj ve Dezavantajları
Kliplemenin avantajları;
Tedavi sıklıkla kalıcıdır, aynı anevrizmaya tekrar ameliyat gerektirmez. Anevrizma doğrudan görülür (karmaşık yapıda olan anevrizmalar için bu durum önemlidir), klip uygulaması sonrası anevrizma söndürülebilir ve anevrizmanın beyin dokusuna yaptığı bası cerrahi olarak kaldırılabilir ve cerrahi sırasında başka anevrizma(lar) varsa doğrudan görülüp tedavi edilebilir. Kanamış olanlarda cerrahi sırasında anevrizma çevresi ve beyin dokusundaki kan elemanları, pıhtılar temizlenebilir; bu temizleme bazı hastaların çabuk iyileşmesinde önem taşır. Ek olarak cerrahi sırasında kraniektomi (kafatasından bir miktar kemik çıkarma işlemi) ile kafatasının bir kısmı alınabilir ve hastaların kötüleşmesine yol açabilen kafa içi basınç artışı (beyin ödemi gibi) önlenebilir.
Cerrahinin dezavantajları; invazif (müdahaleci) bir girişimdir, kafatasının açılması gerekir ve buna bağlı komplikasyonlar gelişebilir. Klip uygulaması sırasında çevredeki yapılar ve önemli damarlara hasar verilebilir.
Damar İçi Tedavi -Tıkama
Damar içi tedavi son 15 yılda geliştirilmiş bir yöntemdir; kardiyologların kalp veya vücudun büyük damarlarındaki tıkalı damarları açma işlemlerine benzerlik göstermektedir. Özellikle son 5 yılda cerrahi klip uygulamasına kabul edilebilir bir alternatif olarak gündeme gelmiştir. Yüksek cerrahi riske sahip olan ve kötü nörolojik tablodaki hastalarda veya baziler arter (beyin sapını ve derin beyin bölgelerini besleyen büyük beyin atar damarı) gibi zor yerleşimli bazı anevrizmalarda damar içi tedavi uygun bir seçenek olabilir. Yakın zamanda yapılan bir çalışmada klip uygulaması ve damar içi tedavinin her ikisine de uygun olan kanamış anevrizmalarda eğer damar içi tıkama uygulanırsa en azından erken dönemde daha iyi sonuçlar elde edildiği saptanmıştır (ölüm veya sekelli kalma oranı 1 yılda tıkama yapılanlarda %23.5, cerrahi klipleme yapılanlarda % 30 olarak bulunmuştur). Damar içi tıkama yöntemi genel anestezi veya sedasyon altında yapılabilir. Atar damar sistemine kasıktaki büyük bir damardan ulaşılır (uyluktaki femoral arter). Artere bir iğne yerleştirilir. Küçük bir kateter ile ilerlenerek röntgen ışınlarının kılavuzluğunda beyini besleyen dört ana damara ulaşılır. Bunun içerisinden daha küçük bir kateter (mikrokateter) ile anevrizmaya ulaşılır. Anevrizma içerisinde katetere pozisyon verilerek ince bir tel (koil) anevrizma içerisine yerleştirilir. Anevrizma içerisinde pıhtı oluşur ve uzun dönemde ise yeni gelişen dokuların anevrizma tabanında koillerin tabanını doldurması ve tam bir iyileşme beklenir. Balon yardımı ile koil yerleştirilmesi diğer bir yöntemdir; burada işlem sırasında bir diğer kateter yardımı ile bir balon damar içinde anevrizmanın boyun kısmında şişirilerek koillerin damara kaçması engellenir ve anevrizma içinde durması sağlanır. Benzer bir biçimde stent yardımı ile koil yerleştirilmesi sırasında ise küçük esnek bir silindirik kafes kullanılır ve bu koilleme için iskele vazifesi görür.
Damar İçi Tedavi-Koillemenin Avantaj ve Dezavantajları
Damar içi tedavinin avantajları; öncelikle minimal invaziftir (müdahaleye bağlı yan etkisi azdır), kafatasını açmayı gerektirmez ve işlem sonrası erken dönem komplikasyonu daha azdır. Kanamamış anevrizmalı hastalar bir iki gün içerisinde evlerine gönderilebilir ve bir iki hafta içerisinde işlerine dönebilirler. Koillemenin dezavantajları; anevrizmanın erken dönemde kapanma ihtimali daha düşüktür ve daha yüksek ihtimalle nüks görülür. İşlem sırasında anevrizma (baloncuk) kanayabilir ve açık ameliyata dönmek gerekebilir. Bu nedenle ek bir girişim daha gerekebilir ve tam tedavi için daha uzun süre takip gerekebilir.
İyileşme ve Takip
İyileşme hastadan hastaya değişmekle birlikte anevrizma tipi, yerleşim yeri, kanama olup olmadığı, tedavi tipi ve hastanın genel durumu önemli faktörler arasında yer almaktadır. Beyin kanaması geçirmiş olanlarda nörolojik kayıplar daha çok ve belirgin olup, bu hastalar daha uzun iyileşme süresi gerektirmektedir. Her hastada kendine özel bulgular görülse de cerrahi sonrası görülebilecek bazı yan etkiler aşağıda sıralanmıştır:
Baş ağrıları
Uyuşukluk ve yorgunluk
Operasyon yerinde ağrı
Çene ağrısı
Başından saat tıklaması şeklinde ses gelmesi
Görsel bozukluklar
Kısmi veya tam körlük
Görme alanı kayıpları
İnce motor hareket bozuklukları
Duygusal problemler
Depresyon
Kavramsal güçlükler
Konuşma problemleri
Algısal problemler
Davranış değişiklikleri
Denge ve koordinasyon bozuklukları
Konsantrasyon güçlükleri
Kısa dönemli hafıza problemleri
İnme hastalarında olduğu gibi anevrizma tedavisinde de iyileşme ve rehabilitasyon dönemi önemli bir yer tutar. Bazı olgularda anevrizma kanadığında veya tedavi edildiği sırada kaybolan fonksiyonlar, hasar görmeyen beyin alanları tarafından üstlenilebilmektedir. Rehabilitasyonda fizik tedavi, konuşma terapisi ve mesleksel eğitim gibi alanlarda uygulamalar yapılabilir.
Baş Ağrısı
BAŞ AĞRISI NEDİR?
Toplumda en sık görülen şikâyetlerin başında gelir. Şikâyeti olanların oranı toplumda %90’a ulaşır. Tüm baş ağrılarının %90’ınını migren ve gerilim tipi baş ağrısı oluşturmaktadır. Sık karşılaşıldığı için önemsenmeyen baş ağrılarının hayati önem taşıyan hastalıkların belirtisi olabileceği unutulmamalıdır.
Bu hastalar genellikle iyi huylu primer (birincil) baş ağrısından şikâyetçidir ve sadece %10’unda sekonder (ikincil) patolojiyi telkin edecek bulgular saptanabilir. Hastalar ilk kez şiddetli baş ağrısı atağı ile başvurmuş veya daha önceden bilinen birincil baş ağrısı tanısı almış hastalar olabilir. Bu iki hasta grubunda tedavi yaklaşımı farklı olacaktır. İkincil baş ağrıları erken teşhis ve tedavi edilmediği takdirde ölüm veya ciddi kalıcı hastalıklara neden olmaktadır. Tabloda sık karşılaşılan birincil ve ikincil baş ağrısı sebepleri sıralanmıştır.
Birincil Nedenler İkincil Nedenler
Gerilim tipi Damarsal kaynaklı
Aurasız migren Damarsal olmayan
Auralı migren Enfeksiyon
Küme tipi Sistemik rahatsızlık
(yüz ve kafa içi yapılarından kaynaklanan)
BAŞ AĞRILARININ KAÇ TİPİ VAR?
Uluslar arası baş ağrısı derneği baş ağrılarını 14 ana grup ve yüzlerce alt grup olarak sınıflandırmıştır. Doğrudan doğruya baş ağrısı tablosu ile ortaya çıkan başka bir hastalıkla ilişkisi olmayan baş ağrıları birincil baş ağılarıdır. Bunlar migren, gerilim tipi ve küme baş ağrılarıdır.
İkincil baş ağrısı damarsal kaynaklı (subaraknoid kanama=SAK, iskemik atak, arteriovenöz malformasyon AVM, karotid arter diseksiyonu, hipofiz kanaması gibi), damarsal kaynaklı olmayan (idiyopatik kafa içi hipertansiyon BOS basıncı değişiklikleri, kafa içi tümör, epilepsi gibi), enfeksiyon kaynaklı (menenjit, abse, ampiyem gibi) sistemik kaynaklı (hipoksi, hiperkapni, hipertansiyon gibi) yüz ve kafa içi yapılardan kaynaklı (trigeminal nevralji, temporomandibuler eklem kaynaklı servikal disk gibi), göz hastalıkları ve sinüzit olarak sınıflandırılabilir.
Subaraknoid kanamanın en sık bulgusu ani gelişen şiddetli baş ağrısıdır bulantı, kusma, bilinç kaybı, kraniyal sinir felçleri, meninks irritasyon bulguları eşlik edebilir. Subaraknoid kanamanın teşhisinde bilgisayarlı beyin tomografisi(BBT)’nin ilk 24 saatte %92-93 oranında duyarlılığı mevcuttur. Bu oran olaydan 5 gün sonra %58 ‘e gerilemektedir. BBT’de kanama alanının gösterilmediği olgularda lomber ponksiyon tanı koydurucudur.
Subaraknoid kanama bulguları:
– Ani başlayan baş ağrısı
– Bulantı-kusma
– Bayılma, bilinç kaybı
– Meninks irritasyon bulguları (Ense sertliği)
– Fotofobi (Işığa hassasiyet)
Kafa içi tümörlerde baş ağrısı kafa içi basınç artışı veya ağrıya duyarlı yapıların etkilenmesine bağlı gelişebilir. En sık duyulan başvuru yakınması ilerleyici nörolojik kayıp olsa da hastaların yarısında yaklaşık baş ağrısı mevcuttur. Baş ağrısının özellikle sabah saatlerinde uyandıklarında ağrının şiddetli olduğu ifade edilmiştir. Sıklıkla bulantı ve kusma ile birliktelik gösterir ve kusma sonrası rahatlama ifade edilir. Kafa içi tümörlerinin %77 oranında gerilim tipi, %5-%10 oranında ise klasik migren tipi ağrı şeklinde bulgu verdiği gösterilmiştir.
Kafa içi kaynaklı ağrının şiddetinde öne eğilmek ile ve valsalva manevrası ile artma gözlenebilir. Eşlik eden göz ağrısı görme keskinliğinde azalma veya körlük, temporal arterit, psödotümör serebri veya dar açılı glokom gibi ikincil sebepleri düşündürür. Hastada, boyun ağrısı, ateş veya döküntünün varlığı menenjit tablosunu yansıtabilir. Ellerde uyuşma, keçeleşme, güçsüzlük, konuşma bozukluğu, yutkunma zorluğu, nöbet, bilinç kaybı gibi nörolojik bulgular baş ağrısının nedenlerini daha çok yapısal lezyonlara yönlendirir.
Bu aşamadan sonra altta yatan bir lezyon düşünülmüyor ise birincil baş ağrısı sebepleri ekarte edilmelidir. Temel olarak ağrı tipi şiddeti tercih ettiği yerleşim eşlik eden bulantı, kusma, göz ile ilişkili bulguların yanında fiziksel aktivite ile gösterdiği değişiklikler bu tip baş ağrılarını ayırt etmede yol gösterici olacaktır. Örneğin fiziksel aktiviteyle ağrı şiddetinde değişiklik olması migren tipi baş ağrılarında gözlenirken gerilim ve küme tipinde gözlenmez.
BAŞ AĞRISI İLE GELEN HASTADA TANI YÖNTEMLERİ NELERDİR?
Hastanın yaşı, cinsiyeti, baş ağrısının özellikleri, ek hastalıklar, kullandığı ilaçlar vb. anamnez dediğimiz kısımda detaylı olarak sorgulandıktan sonra dikkatli bir nörolojik muayene gerekmektedir. Eğer birincil baş ağrısı sebepleri düşünülmüş ise ayırıcı tanı yapılmalı ve tedavisi düzenlenmelidir. Ancak hastada birincil baş ağrısı nedenlerinden uzaklaşıyorsa veya ilk değerlendirmede bahsedilen uyarıcı bulgular mevcut değil ise yine birincil baş ağrısı tanısından uzaklaşıyor ise tanıya yönelik bilgisayarlı beyin tomografisi ve beyin manyetik rezonans görüntüleme(MRG) ile kan tetkikleri çalışmaları yapılması yararlı olacaktır.
SÜREKLİ BAŞ AĞRILARI NEDEN OLUR?
Sürekli ağrılarda sekonder bir nedenin olup olmadığı araştırılmalıdır. Daha önce periyodik gelen ağrıları olan hastalarda ağrılar süreklilik kazanmışsa, hastanın çok sayıda ağrı kesici ilaç kullanmış olması altta psikolojik nedenlerin var olabileceği düşünülmelidir.
BAŞ AĞRISINDA TEDAVİ NEDİR?
Ağrı kesiciler önemlidir. Hastalığın tanısına göre birçok tedavi seçeneği vardır.
AĞRI KESİCİLER SÜREKLİ KULLANILDIKLARINDA BAĞIMLILIK YAPAR MI?
Sürekli ağrı kesici kullanmak morfin grubu dışında bağımlılık yapmaz. Ancak ilaç kötü kullanımına bağlı baş ağrısı dediğimiz bir ağrı türünü de hastalar böyle hissedebilirler.
İLERİ YAŞLARDA GÖRÜLEN BAŞ AĞRILARININ NEDENLERİ NELERDİR?
İleri yaşlarda görülen baş ağrılarında öncelikle alta yatan bir neden olup olmadığı araştırılmalıdır. Migren yaşla birlikte azalma gösteren bir haslıktır. Özellikle ileri yaşta başlayan ve baş ağrısı nedeni olan iki hastalık temporal arterit (damar iltihabına bağlı baş ağrısı) ve hipnik (gece gelen) baş ağrılarıdır. Bu nedenle 50 yaş üzerinde ki bir hastada yeni ortaya çıkan baş ağrıları varsa mutlaka doktora danışılmalıdır.
BAŞI AĞRIYAN HASTA MUTLAKA NE ZAMAN DOKTORA BAŞVURMALIDIR?
Ağrı sürekli ve artan şiddet de ise;
1. İlk kez ağrı 10 yaşın altında veya 50 yaşın üstünde ortaya çıkmışsa,
2. Daha önce mevcut olan ağrı şiddetlendiyse, şekli değiştiyse,
3. Baş ağrısı şimdiye kadar hayatında karşılaştığı en şiddetli ağrıysa ve aniden başladıysa,
4. Ağrı bir fiziksel aktivite sırasında (ağır bir yük kaldırmak, cinsel ilişki), hapşırma veya ıkınma sırasında ortaya çıkmış ve şiddetini arttırmışsa,
5. Kafa travması sonrasında ortaya çıkan baş ağrısı varsa,
6. Konuşma bozukluğu, görme bozukluğu, kol ve bacakta uyuşmalar, güçsüzlük (felç) gibi nörolojik semptomlar baş ağrısı ile birlikteyse,
7. Baş ağrısı tedaviye cevap vermiyorsa,
8. Baş ağrısı hep aynı bölgede ise,
9. Sabah uyandığında baş ağrısı varsa ve kusma ile rahatlıyorsa,
10. Yüksek ateş, uyku hali, bilinçde bozulma veya vücut döküntüsü varsa, mutlaka doktora gitmek gerekir.
Bel Fıtığı
BEL FITIĞI NEDİR?
Bel fıtığı en sık 35-50 yaş arasında ve her iki cinste de eşit olarak görülür. Ağır işlerde çalışanlar, ev hanımları, uzun süre oturmak zorunda kalan masa başı çalışanları, şoförler, sürekli ayakta duran öğretmen, garson gibi mesleği olanlar bel fıtığına yakalanma olasılığı en fazla olan kesimdir.
Bel Fıtığı Nasıl Oluşur?
Omurgalar arasında bulunan disk denilen kıkırdak dokunun omurgaların basısı nedeniyle bacağın çeşitli bölgelerine giden sinirleri sıkıştırmasıyla oluşur. Bazen ani bir zorlama, ağır bir şey kaldırma, ters bir hareket veya öksürük, hapşırma bile bel fıtığına neden olabilir. Ama bel fıtığının en önemli nedeni yaş ve tekrarlayan küçük travmalardır.
Bel Fıtığının Belirtileri Nelerdir?
Hastalar aniden ortaya çıkan sırt ve bacak ağrısı ile başvurabilirler. Ağrı uyluk arka kısmına ve baldıra, ayak tabanına yayılan rahatsızlıktan yakınırlar. Ayaklarda uyuşmalar, hareket kısıtlılıkları, yürüme ve oturmada güçlük bel fıtığının belirtileridir. Bel fıtığı ilerlerse idrar kaçırma, cinsel fonksiyonlarda kayıp (iktidarsızlık) ve yürüyememe gibi belirtiler de olabilmektedir.
Bel Fıtığı Teşhisi Nasıl Konur?
Beyin ve sinir cerrahisi uzmanı veya fizik tedavi uzmanı tarafından hastanın yapılan muayenesi sonucunda röntgen, tomografi ve manyetik rezonans görüntüleme (MR) tetkikleri istenebilmektedir. Bel fıtığı için özellikle MR görüntüleme önemlidir ve bası derecesi belirlenebilmektedir.
Bel Fıtığının Tedavisi Nasıl Yapılır?
Bel fıtıklarında konservatif tedavi mi (ilaç tedavisi, fizik tedavi), ağrı tedavisi (algoloji) yoksa cerrahi tedavi mi yapılacağı önemlidir.
Bel fıtığı başlangıç safhasında, hastaya ağrı kesici ve kas gevşetici ilaçların verilmesi, yatak istirahati ve belini zorlayacak hareketlerden kaçınması önerilir. Hasta tedaviye yanıt alamazsa fizik tedavi ve ağrı tedavisine (algoloji) başvurabilir.
Bel fıtığı İlerlerse, fizik tedaviye rağmen hastanın ağrıları devam ediyorsa veya güç kaybı, bacakta incelme, dayanılmaz ağrılar varsa ameliyat gerekebilir.
Bel fıtıklarında acil ameliyat bulguları;
Eğer ameliyat edilmez ve sinire bası devam ederse hastada idrarını tutamama, cinsel gücün kaybı, ayaklarda felç gibi sorunlar gelişebilir. Halk arasında geçmişten gelen bir korku mevcuttur. Ameliyat olursam sakat kalırım, uzun süre yataktan kalkamam, korse takmak zorunda kalırım veya fıtığım tekrarlar, tekrar ameliyat olurum gibi inanışlar var. Günümüzde teknoloji ve ameliyat yöntemleri gelişmiştir. Mikrocerrahi ve endoskopik (kamera yöntemi) ameliyatlar ile hasta kısa sürede ayağa kalkıp taburcuları yapılabilmektedir.
Bel fıtığı hastasının dikkat etmesi gerekenler?
Mikrocerrahi Nedir?
Diskektomi, sinire bası yapan fıtığın çıkarılması işlemidir. Bu ameliyat deride küçük bir kesi, bazı bağ dokusu ve kemik dokusu alındıktan sonra fıtık parçalarının temizlenmesini içerir. Klasik bel fıtığı ameliyatları (açık diskektomi) hastaların tam olarak iyileşememeleri, fıtıkları tekrar etmesi sonucunda; teknoloji gelişmesi ile ( MR, tomografi, mikroskop) günümüzde yaygın olarak kullanılan mikrodiskektomi yöntemi geliştirilmiştir. Küçük cilt kesisi, kas dokusu az sıyrılır ve daha az kemik alındığı için ve sinir yaralanması ihtimali düşük olduğu için hastalar ameliyat olduktan altı-yedi saat sonra ayağa kalkıp yürümekte ve bir gece hastanede yattıktan sonra evlerine gidebilmektedir. Hasta genel anestezi (uyutulup) veya spinal anestezi (uyanık, belden aşağısı uyuşturulup) ile yapılmaktadır. Ameliyat, ortalama 1 saat sürmektedir (30 dakika-90 dakika arası).
Ameliyat sonrası?
Ameliyattan sonra belde kesi yapılan yerde ağrı hissedebilirsiniz. Ameliyat sonrasında uyuşukluk ve güçsüzlük hemen geçmeyebilir. Yürüyüş önemlidir. İlk 2 hafta boyunca düzenli olarak yürüyüş yapılmalıdır. Sonrasında bel egzersizi, yüzme veya bisiklet kullanabilirsiniz. Doğru ameliyat sonrası fizik tedavi ile iyileşme hızlı olur.
Ağır bedensel iş yapmayanlar 2-4 hafta arasında işlerine dönebilir. Ağır işlerde, kuvvetli titreşimli iş makineleri kullananlar 6-8 hafta arasında işlerine dönebilir.
Diğer Cerrahi Metotları Nelerdir?
Lazerle bel fıtığı ameliyatları, perkütanöz endoskopik diskektomi denilen ayaktan cerrahi tedaviler ve kemonükleozis denilen ilaçla diskin eritilmesi metotları mevcuttur.
Bel Kayması
Bel kayması, omurganın birbiri üzerinde yer değiştirmesine denir.Herhangi bir yaşta görülebilen bel kaymasını sıklıkla L4 omurun L5 üzerinde öne doğru kayması olarak görmekteyiz. Bel kaymasına çoğu zaman “bel fıtığı ve dar kanal” da eşlik edebilir.
Bel kaymasının belirtileri nelerdir?
Hastalar bel, kalça ve bacak ağrısı ile başvurabilirler. Ağrı uyluk arka kısmına ve baldıra, ayak tabanına yayılan rahatsızlıktan yakınırlar. Bu ağrıların şiddeti öne doğru eğilirken artış göstermekte; arkaya doğru eğilirken ise azalmaktadır. Bu hastalar tipik olarak öne doğru hafif eğik yürürler. Ayaklarda uyuşmalar, hareket kısıtlılıkları, yürüme ve oturmada güçlük, yürürken sık sık bel ağrısı görülebilir ve durmak zorunda kalabilirler. Çok uzun süre ayakta durmak ya da akşamları bacaklarda oluşan kramplar da bel kayması belirtileri arasına girebilir.
Bel kaymasının nedenleri nelerdir?
Birçok neden vardır. Yaşlılıkta görülen dejenerasyona bağlı kaymalar, ameliyat sonrası gelişen kaymalar ve çocukluk çağında omurlardaki doğumsal sorunlara bağlı gelişen kaymalardır. Bu tür bel kaymaları, ergenlik çağında bel ağrısı problemiyle karşımıza çıkabilir. Kadınlarda erkeklere oranla daha sık görülmektedir. Bele darbe alınması, kontrolsüz düşmeler (sporcularda sık görülür özellikle de jimnastikçiler, halterciler ve futbolcularda) ve tekrarlayan mikro(küçük) travmalar da diğer nedenler arasındadır.
Bel kaymasında tanı koyma süreci nasıldır?
Beyin ve sinir cerrahisi uzmanı veya fizik tedavi uzmanı tarafından hastanın yapılan muayenesi sonucunda röntgen, tomografi ve manyetik rezonans görüntüleme (MR) tetkikleri istenebilmektedir. Bel kayması için özellikle hareketli grafi ile yapılan test sonucu (öne, arkaya eğilme vb.)ve MR görüntüleme önemlidir. Kaymanın dercesi ve bel fıtığı ile bası derecesi belirlenebilmektedir.
Bel kaymasında cerrahi olmayan yöntemler nelerdir?
Kaymanın derecesi hafif, orta ve ileri düzey arasında sınıflandırılır. Bel kaymasının derecesine ve şikayetlerin ağırlığına göre tedavi çok çeşitli şekillerde yapılmaktadır.
Bel kaymasının tedavisinde, kayma hafif derecede ise istirahat, ağrı kesici ve ödem giderici ilaçlar, günlük aktiviteleri kısıtlama ve gerekirse bel korsesi de önerilebilir. Bel korsesi ağrının azalmasına, oluşan spazmın giderilmesine yardımcı olabilir. Fizik tedavi ve rehabilitasyon programı ile bel bölgesindeki kaslarınızı güçlendirmek önemlidir. Bel ağrısı ile birlikte sinir sıkışması da mevcut ise algoloji bölümü tarafından yapılan epidural veya foraminal enjeksiyonlar tedaviye eklenebilmektedir.
Bel kayması tedavisinde cerrahi yöntem ne zaman gereklidir?
İlaç tedavisi ve ek uygulamalarla geçmeyen durumlarda cerrahi tedavi seçeneği düşünülür. Bel kaymasının cerrahi tedavisinde kayma bölgesindeki sinirler serbestleştirilir ve omurlar birbirine sabitlenerek (platin-vida sistemi) kaymanın ilerlemesi önlenir. Spinal füzyon denilen tekniklerle kayan omurgalar vidalarla tespit edilir. Ameliyat işlemi önden veya arkadan ya da her iki taraftan yapılabilir. Ameliyat sonrası rehabilitasyon programları iyileşme sürecini hızlandırmada yarar sağlayabilmektedir.
Beyin Pili
Özellikle hareket bozukluklarında hedeflediğimiz beyindeki hücrelere elektrik akımı verebilmemizi sağlayan cihazlardır. Nöromodülasyon adı verilen bu işlemle birçok hastalık günümüzde başarı ile tedavi edilebilmektedir.
Parkinson, Tremor ve Distoni gibi hareket bozuklukları hastalıklarında, Epilepsi hastalıklarında , Tourette sendromunda , Obsesif-Kompulsif bozukluklarında, Hutchington hastalıklarında, Major Depresyon, Alzhemir Hastalığı, Obezite, Ağrı sendromlarında, Huzursuz bacak sendromunda kullanılmaktadır.
En sık günümüzde hareket bozukluklarının tedavisinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu hastalıkların fizyopatolojisi karışıktır. Beyin pili hastalığı düzeltmemektedir. Hastaların semptomlarını düzeltir. Hastalar günlük yaşantılarına çabuk dönmektedirler. Kullandıkları ilaçların dozları azaltılıyor. İlaç yan etkileri ortadan kalkmış oluyor.
Bu hastalarda dopamin eksikliğine bağlı şikayetler ortaya çıkıyor. Bu hastalarda titreme (tremor), katılık-donma(rijidite), hareketlerde yavaşlama (bradikinezi) ve dengesizlik (postural instabilite) şikayetlerini sıklıkla görmekteyiz. Bu hastalara ilk önce tıbbi tedavi verilmektedir. Dopamin tedavisi zamanla yetersiz kalmakta ve diskinezi, on-off durumları gibi ilacın yan etkileri görülebilmektedir. İlaç tedavisine rağmen hastalığın ilerlemesi, dopamin tedavisine cevap alınan hastalar, yan etkiler nedeniyle günlük yaşantısı olumsuz etkilenen hastalar beyin pili için uygun adaylardır. Bu hastalar nöroloji, psikiyatri ve beyin cerrahisi tarafından değerlendirilerek ameliyata hazırlanırlar. Ameliyat başarısı erken dönemde yüksek olup, zamanla tolerans gelişebilmektedir.
3 aşamada pil takılmaktadır.
İlk aşamada; Hasta ilaçlarının dozları nöroloji tarafından azaltılmaktadır. Hasta ameliyat sabahı ilaçlarını almıyor. Hastaya lokal anestezi ile Frame(çerçeve başlık) takıyoruz. MR veya beyin tomografisi çekiliyor. Önceden belirlediğimiz çekirdeğin koordinatlarını özel bir bilgisayar programında bu görüntülerin üzerinden hesaplıyoruz.
İkinci aşamada; hastayı ameliyathaneye alıyoruz. Uyanık ameliyatı yapmaktayız. Uygun pozisyonda hastanın kafatasına sağ-sol olmak üzere 2 küçük delik açıyoruz. 2 mm lik küçük elektrotlar yerleştirip, hedef beyin hücrelerinin elektrik aktivitelerine bakıyoruz. Mikrokayıtlama denilen bu yöntemle bu hücrelerin haritasını çıkartıyoruz. Hastaya elektrik uyarıları vererek (Makrostimülasyon) Nöroloji doktorumuz tarafından hastanın muayenesi yapılmaktadır. Hasta fayda gördüğünü ve herhangi bir yan etki olmadığını belirtirse kalıcı elektrotları (kablo gibi ) yerleştiriyoruz.
Üçüncü (son) aşamada; genel anestezi (hastayı uyutarak yapmaktayız. Yaklaşık 1 saat sürmekte) beyin pilini hastanın göğüs bölgesinde köprücük kemiğinin altında derisine yapılan bir kesi ile deri altına yerleştiriyoruz.
Hastaların pil ayarları ameliyattan sonra 2-3 hafta devam edebilmektedir. Genelde 1. ayda pil ayarı ve ilaçlarının yeni doz ayarları tamamlanmış olmaktadır.
Pilin ömrü 5-8 yıl arasında kullanım şekline bağlı olarak değişmektedir. Pil bitince tüm sistemi çıkartmaya gerek olmadan 15-20 dakikalık bir işlemle (anestezi altında) değiştirilmektedir. Şarj edilebilir pillerde kulanılmaktadır. Haftada bir gün veya her gün şarj edilmeleri gerekir.
En sık kanama ve enfeksiyon %1 oranında görülebilmektedir.
Diğer olası komplikasyonlar; Kol ve bacakta güçsüzlük , görme problemleri olabilir.
Beyin Tümörleri
BEYİN TÜMÖRLERİ
Beyin tümörleri İsveç, Norveç gibi kuzey ülkelerinde 100.000’de 5-10 arasında görülürken, uzak doğu ülkelerinde yıllık insidans 100.000 de 1-2 dir. Erkeklerde kadınlara oranla beyin tümörleri daha sık görülür. Etnik olarak da beyazlarda zencilere göre daha sıktır. Ailesel faktörler, radyasyon, hayvan virüsleri, fenol ve benzen bileşikleri ile uğraşan meslek grupları, N-nitroz içeren yiyecekler, sigara içimi beyin tümörü riskini artıran durumlardır.
Beyin tümörleri malign (kötü huylu) ve benign (iyi huylu) olarak sınıflandırabiliriz. Malign tümörlerde, günümüzde en sık beyine metastaz yapan tümörleri (başka tümörün yayılımı, akciğer, meme kanseri, kolon kanseri, yumurtalık kanseri vb.) görmekteyiz.
KÖTÜ HUYLU TÜMÖRLER
1-Glial Tümörler:
Beyin kanserlerinin çoğunu bu grup oluşturur. Kontrolsüz anormal çoğalma özelliği olan bu hücreler, beyinin glia adlı destek hücrelerinden köken alır. Hızla büyüyüp çevrelerindeki sağlıklı dokuya uzanır, nadir de olsa omuriliğe, hatta vücudun diğer organlarına da yayılabilirler.
Tedavi ve hastalığın seyri açısından 4 gruba ayrılırlar. Evre I ve Evre II “düşük evreli” olarak adlandırılırken, Evre III (anaplastik astrositom) ve Evre IV (glioblastoma multiforme) ise “yüksek evreli” kabul edilir.
Diğer beyinin birincil malign tümörleri; ependimom, medulloblastom, oligodendrogliomdur. Yaşam süreleri, tümörün patolojisi, ışın tedavisi ve ilaç tedavisi (kemoterapi) alıp almama durumuna ve hastanın yaşına bağlıdır. Düşük evreli glial tümörlerde yaşam süresi uzundur. Düşük evreli tümörler yüksek evreli tümörlere dönüşebilir.
2-Metastatik beyin tümörleri:
Vücudun başka yerindeki bir tümörün beyine yayılması sonucu oluşur. En fazla akciğer, meme, kalın bağırsak, mide, cilt ya da prostattan kaynaklanırlar.
Bazı hastalar başka organda kanser olmadığını bilmeden, beyine yayılmış olarak doktora başvurabilmektedir. Ancak ameliyat sonrası ve beyin biyopsisi sonucunda hastanın beyin tümörünün metastaz olduğu tespit edilebilmektedir.
Kötü huylu beyin tümörlerinde tedavi seçenekleri; ameliyat, biyopsi, ışın tedavisi, ilaç tedavisidir. Tedaviye yanıt, tümörün köken aldığı odak, yayıldığı organ sayısı, metastatik lezyon sayısı, hastanın yaşı, ek hastalık bulunup bulunmaması gibi faktörlerle ilişkilidir.
Tablo’da glial tümör tipleri ve tedavileri gösterilmiştir.
EVRESİ | Tümör Tipi | Patolojisi | Tedavi ve Yaşama Süresi |
EVRE 1 | Pilositik astrositom Kraniofaringioma Gangliositoma Ganglioglioma |
Düşük evrelidir. En az kötü huylu olan tümör tipleridir. | Sadece ameliyat ile kür sağlanabilir. Uzun süren ömür vardır. Yavaş büyürler. |
EVRE 2 | Diffüz Astrositoma Pineositoma oligodendroglioma |
Düşük evrelidir. Yavaş büyürler. | Ameliyat yapılabilir. Bazı tiplerinde gerekirse ışın tedavisi verilebilir. Yüksek dereceli tümöre dönebilir. |
EVRE 3 | Anaplastik astrositoma Anaplastik ependimoma Anaplastik oligodendroglioma |
Kötü huylu, yayılımcıdır. Yüksek derecelidir. |
Ameliyat, ışın tedavisi (IMRT) ve ilaç tedavisi (temodal) gerekir. Tekrarlamaya meyillidir. Evre 4’e geçebilir. |
EVRE 4 | Glioblastoma Pineoblastoma Medülloblastoma ependimoblastoma |
Çok hızlı ve agresif büyür. Geniş olarak yayılımı vardır. |
Ameliyat, ışın tedavisi (IMRT) ve ilaç tedavisi (temodal) gerekir. Hızlı tekrarlar. Yaşam süresi kısadır. |
İYİ HUYLU TÜMÖRLER
En sık menengiomalar ile karşılaşmaktayız. Diğer sık karşılaşılan iyi huylu beyin tümörleri, hipofiz adenomları, kraniofarengiomalar, dermoid ve epidermoid tümörler, hemanjioblastom, kolloid kist, subependimal dev hücreli astrositom, nörinomlar (akustik schwannoma) ‘dır.
İyi huylu olmasına rağmen, beyin tümörleri bazen hayatı tehdit edecek durumlara neden olabilirler. Bazen çevresindeki önemli beyin damar ve sinir yapısına yapışarak ameliyatla tam çıkarılması mümkün olmayabilir ve yeniden ortaya çıkabilirler. Bazıları (örneğin menengiomalar) nadir de olsa kötü huylu tümöre dönüşebilirler. Çevrelerindeki beyin dokusuna yayılım göstermedikleri için ameliyatla tam çıkarılabilme şansları yüksektir.
ŞİKÂYETLER
Baş ağrısı, kusma, bulantı, görme bozukluğu, bilinç bozulması, nöbet (havale) geçirme, kol ve bacaklarda güçsüzlük, sinirlilik, iştahsızlık, işitmede azalma, unutkanlık, konuşma ve anlamada yetersizlik, yazamama, dengesizlik, el ve ayaklarda büyüme gibi yakınmalardan biri ya da bir kaçı ile başvurabilirler.
BAŞI AĞRIYAN HASTA MUTLAKA NE ZAMAN DOKTORA BAŞVURMALIDIR?
Ağrı sürekli ve artan şiddet de ise;
1. İlk kez ağrı 10 yaşın altında veya 50 yaşın üstünde ortaya çıkmışsa,
2. Daha önce mevcut olan ağrı şiddetlendiyse, şekli değiştiyse,
3. Baş ağrısı şimdiye kadar hayatında karşılaştığı en şiddetli ağrıysa ve aniden başladıysa,
4. Ağrı bir fiziksel aktivite sırasında (ağır bir yük kaldırmak, cinsel ilişki), hapşırma veya ıkınma sırasında ortaya çıkmış ve şiddetini arttırmışsa,
5. Kafa travması sonrasında ortaya çıkan baş ağrısı varsa,
6. Konuşma bozukluğu, görme bozukluğu, kol ve bacakta uyuşmalar, güçsüzlük (felç) gibi nörolojik semptomlar baş ağrısı ile birlikteyse,
7. Baş ağrısı tedaviye cevap vermiyorsa,
8. Baş ağrısı hep aynı bölgede ise,
9. Sabah uyandığında baş ağrısı varsa ve kusma ile rahatlıyorsa,
10. Yüksek ateş, uyku hali, bilinçte bozulma veya vücut döküntüsü varsa, mutlaka doktora gitmek gerekir.
TANI
Bilgisayarlı beyin tomografisi (BT) ya da manyetik rezonans görüntüleme (MRG) tetkikleri ile genellikle tanı konur. Beyin tomografisi hızlı tarama ve MR çektiremeyen hastalarda ve ameliyat sonrası kontrol için önemlidir. Tümör sınırlarının ve özelliklerinin daha iyi tanımlanması amacıyla kontrastlı çekilecek olan beyin MR’ı daha değerlidir. Gerekirse MR spektro ve bazı özellikli olgularda PET BT yapılabilmektedir. Kesin tanı, patolojik incelemeler sonrası konur.
TEDAVİ
Günümüzde beyin tümörlerinin tedavisinde, tümörün tanısına göre cerrahi, radyoterapi (ışın tedavisi), radyo-cerrahi ve kemoterapi (ilaç tedavisi) yöntemleri ayrı ayrı ya da birleşik olarak kullanılmaktadır. Genellikle tedavide ilk seçenek cerrahi olarak tümörün çıkarılmasıdır. Az bir kısmında ise radyocerrahi (Gamma knife, linear accelator=linac) ve takip önerilmektedir. Işın tedavisi (radyoterapi) ve kemoterapi güncel tedaviler içinde cerrahi ile birlikte yapılabilmektedir.
Tedavi de tümörün malignite derecesi ve yerleşim yeri, hastanın yaşı, genel durumu ve ek sistemik problemlerin varlığı önemlidir.
CERRAHİ
Günümüzde beyin tümörlerinde en önemli silahtır. Tümörün tamamının çıkarılması önemli olmakla beraber, hastaya zarar vermeden tamamı çıkarılamayacak olanlarda ise mümkün olduğu kadar tümör temizlenmeli , kalan kısım için patoloji sonucuna göre takip ve radyocerrahi yapıla bilinir.
Cerrahide kafatasında tümöre uygun delik açıp, buradan mikroskopla tamamı çıkarılmaya çalışılır. Günümüzde gelişen teknoloji ile bazı boyalar kullanılarak tümör mikroskop altında özel ışıklarla görünür hale getirilip çıkarılma işlemi yapıla bilinmektedir.
Cerrahi olarak diğer bir seçenek, stereotaktik biyopsi yapılmasıdır. Kafatasına küçük bir delik açılarak, biyopsi alınır. Bu uygulama riskli olan bölgelerdeki tümör için ve cerrahi uygun olmayan hastalarda tanı koyabilmek için yapılır. İki temel problem vardır. Çıkarılan tümör miktarı çok küçüktür ve bir de alınan materyalden tanı koymak zordur.
Son yıllarda navigasyon sistemleri ameliyatlarda kullanılmaktadır. Bu sistemin en sıkıntılı yanı beyinde ameliyat esnasında olan yer değiştirmeleri hesaba katmamasıdır
CERRAHİ SONRASI OLASI KOMPLİKASYONLAR
Bu komplikasyonlar, tümörün cinsi, yerleşim bölgesi, hastanın yaşı ve genel durumundan bağımsız değildir. Nöbet, şiddetli baş ağrısı, bulantı, kusma, kanama, mevcut nörolojik durumun daha da kötüleşmesi, görme, konuşma ve algılamada bozulma, hidrosefali (şant takmak gerekebilir), ekstremitelerde şişlik, kızarıklık, yara yerinin geç iyileşmesi, enfeksiyon, tromboemboli, bazı psikiyatrik sorunlar, olası ameliyat komplikasyonlarından bazılarıdır. Bu komplikasyonların çoğunluğu ameliyat sonrası tıbbi bakım ile düzelebileceği gibi bazıları (örneğin nörolojik durumun kötüleşmesi) kalıcı olabilir. Bu komplikasyonların bir veya daha fazlası aynı hastada gelişebilir. Ancak unutulmaması gereken en önemli nokta; beyinde bir tümör varlığında bu tümörün yarattığı sistemik problemler sıklıkla hayatı tehdit etmektedir.
IŞIN TEDAVİSİ (RADYOTERAPİ)
Radyoterapi ile yüksek enerjili X ışınları kullanılarak anormal beyin tümör hücrelerini öldürerek tümörün küçülmesi sağlanmış olur. Radyoterapi bir alternatif yada yardımcı tedavi olarak kullanılır efektif bir cerrahi kadar etkili bir yöntem değildir.
İLAÇ TEDAVİSİ (Kemoterapi)
Kemoterapi genellikle bazı çocukluk çağı spesifik tümörlere etkilidir (Lenfoma ve oligodendrogliomlar). Birincil beyin kötü huylu tümörlerde kemoterapi yaşam süresini uzatmaktadır ( % 20 hastada).
ARAŞTIRILAN TEDAVİ ŞEKİLLERİ
Yapılacak başka tedavi olanağı olmayan çaresiz hastalarda, immunoterapi, toksin kullanımı, antiangiogenez tedavisi, gen tedavisi gibi tek tek ya da kombine olarak kullanılmaktadır.
TAKİP VE ÖNERİLER
Tümör iyi huylu ise ve tamamı çıkarılmışsa genellikle ilk üç ve altı aylık kontrollerden sonra yılda bir kez kontrol yapılır. Kötü huylu tümörlerde ise beyin cerrahisi, tıbbi onkolog (kanser ilaçları ile tedavi konusunda uzman), radyasyon onkoloğu (kanserin ışın tedavisi konusunda uzman), fizik tedavi ve rehabilitasyon bölümlerinin de takipleri göz önünde tutularak kontrol zamanlarının belirlenmesi uygun olur.
Bilekte Sinir Sıkışması
Karpal Tünel Sendromu Nedir?
Karpal tünel sendromu, el parmaklarımızın hissetmesini ve hareketini sağlayan medyan sinirin el bileği üzerindeki bantın kalınlaşması ve tekrarlayıcı hareketler neticesinde sinirin sıkışması ve ezilmesi sonucunda oluşur.
Hangi Hastalar Risk Altındadır?
Özellikle 40-60 yaşlarındaki kadınlarda, piyanistler, kuaförler, bilgisayar operatörleri, bankacılar, dişçiler, heykeltıraşlar, ev hanımları gibi ellerini aşırı kullanan meslek gruplarında sıklıkla izlenir.
Hamilelik, şeker hastalığı, tiroid hastalıkları, menapoz, bilekte kırılan yada yerinden kayan kemikler ve aşırı şişmanlık hastalığın görülme oranını arttırır. Eller ile cisimlerin sık ve şiddetli şekilde tutulması, bileğin bükülmesi ve romatizmal hastalıklar benzer şekilde görülme oranlarını arttırır.
Şikâyet ve Tanı
El parmaklarında uyuşukluk, ağrı, keçeleşme, ilerlerse güçsüzlük meydana gelebilir. Tanı muayene ve EMG ile koyulmaktadır.
Tedavi
Hafif ve orta düzeyde sinir sıkışıklarında konservatif tedavi yapılır. Bu tedavinin asıl amacı, sinir üzerindeki baskıyı ortadan kaldırmak için bir bileklik ile bilek hareketleri kısıtlanabilir. Ayrıca enflamasyon giderici ilaçlar yazılabilir veya bileğe kortizon enjeksiyonları yapılabilir. Ağrıları azaltmaya yönelik bir takım özel el ve bilek egzersizleri önerilebilir.
Eğer hastalar istirahat, rehabilitasyon, veya diğer tedaviler ile iyileşmezse ve ağır düzeyde sinir sıkışıklığı varsa cerrahi tedavi yapılır. En sık uygulanan teknik, karpal tünel serbestleştirilmesi denilen açık ya da endoskopik yöntemler ile uygulanabilen ameliyatlardır. Açık cerrahide bilek bölgesine bir kesi yapılarak medyan sinir üzerine bası oluşturan bant kesilerek sinir serbestleştirilir. Endoskopik yöntemde ise daha ufak bir kesi yapılarak bir minyatür kamera ile tünel görüntülenir ve bant kesilir. Her iki işlemde lokal anestezi eşliğinde yapılmaktadır. Ameliyat süresi yaklaşık yarım saattir. Hastaya günü birlik yatış yapılmaktadır. Ameliyat sonrası dikişleri 10 gün ile 14 gün arasında alınmaktadır.
Boyun Fıtığı
Boyun ağrıları günlük yaşamın çok sık karşılaşılan sorunlarından biridir. Özellikle bilgisayar kullanımının iş hayatının vazgeçilmez bir parçası olması sonrası boyun ağrıları ile daha sık karşılaşılmaktadır. Bu ağrılar, boyun omurlarının yukarıda söz ettiğimiz gibi kötü ve yanlış kullanımından olabileceği gibi travma sonucu oluşan zedelenme sonrasında da görülebilir. Bazı meslek grupları boyun ağrılarına yatkınlık gösterirler. Ağır işlerde çalışanlar, masa başı yoğun bilgisayar kullanımı gerektiren ofis işlerini yapan kişiler, öğretmenler, şoförler gibi…
Boyun Fıtığı, boyun omurları arasındaki kıkırdağın omurilik kanalına doğru yer değiştirmesi sonucu kola gelen sinirlere ve omuriliğe baskı yapması ile oluşan hastalığa denir.
Boyun omurları omurga sisteminin en küçük ve en narin omurlarıdır. Kolaylıkla travmalardan etkilenebilirler. Ayrıca çok hareketli eklemlere sahiptirler. Öne, arkaya, sağa, sola ve yana doğru hareket yapabilirler. Her omur cisminin ortasında, beynin devamı olan omurilik bulunur. Vücudun çeşitli yerlerinden beyine dönen duyular veya beyinden vücuda dağılan emirler omurilik içinde seyreder. Boyun bölgesinde her omur cismi hizasından çıkan sinirlerde kola ve sırta yayılarak, bu bölgelerin duyu ve hareketini sağlar.
Disk, anulus fibrosus adı verilen sert dış tabakada zedelenme ve nükleus pulposus adı verilen jel kıvamında merkez yapıdan oluşur. Yaşlanmayla beraber diskin merkez yapısı su içeriğini kaybetmeye başlayabilir ve diskin fonksiyonlarında bozulmaya yol açabilir. Dış merkez tabakasında bozulmalar olabileceği gibi dış tabakada zedelenme ve yırtılmalar meydana gelebilir. Bu durumda, diskin merkez yapısı dış tabakadaki yırtıktan, sinirler omuriliğin geçtiği kanala doğru taşmasına neden olabilir bu duruma disk hernisi (fıtık) adı verilir.
Boyun fıtığının belirtileri:
Boyun fıtığı sinirlere bası yapabilir ve kollara doğru yansıyan ağrıya, sızlamaya, his kaybına ve kuvvet kaybına yol açabilir. Nadiren boyun fıtığı omurilik üzerinde ileri düzeyde bası yaparsa, yürüme güçlüğü ve dengesizlik de oluşur. Kişi idrarını ve dışkısını tutamaz hale gelir.
Ağrı tek taraflı omuzdan başlayıp eline ve parmaklarına kadar uzanır. Bazı hastalarda ağrı sırta ve kürek kemiklerine doğru yayılabilir. Parmaklarda uyuşma olabilir. Elde kuvvetsizlik olup, hasta eline aldığı ağır cisimleri düşürebilir. Sıcak ve soğuğu ayırt edemeyebilir. Ağrı özellikle geceleri hastayı uyutmayacak kadar fazla olabilir.
Tanı nasıl koyulur
Hastanın şikayeti ve hikayesi önemlidir. Doktorunuz öncelikle ağrının başlangıç zamanını, karakterini ve yayılma yerini sorgulayacaktır. Kollarda kas kuvvetlerini duyu refleks değişikliklerini değerlendirmek için yapacağı muayene ile disk hernisinin şiddeti ve yeri hakkında fikir sahibi olabilir. Doktorunuzun tanısı röntgen, bilgisayarlı tomografi(BT) veya manyetik rezonans görüntüleme(MRG) kullanımı ile doğrulanabilir. Kesin teşhis için MR çektirilir. Birden fazla boyun fıtığı olduğunda veya hastada kollara giden sinirlerin sıkışması söz konusu ise elektrofizyolojik bir tetkik olan EMG (elektromiyografi) halk arasındaki adıyla sinir ölçüm testi de yapılabilir.
Hangi tedaviler mümkün
Servikal disk hernileri çoğunlukla cerrahi tedaviye gerek kalmadan düzelebilir. Bu yüzden servikal disk hernisinden kaynaklanan ağrıyı azaltmak için cerrahi dışı seçenekler öncelikle uygulanır. Doktorunuz kısa sürelerle dinlenme, boyunluk kullanarak boyun hareketlerini kısıtlama, ödemi azaltan antiinflamatuvar ve ağrıyı kontrol eden analjezik ilaçlar, fizik tedavi, egzersiz veya epidural steroid enjeksiyonu tedavisi içeren cerrahi olmayan tedavi uygulamanızı önerebilir.
Cerrahi olmayan tedavilerde amaç, disk hernisi materyalinin yarattığı sinirlerdeki irritasyonu azaltmak, ağrıyı hafifletmek ve hastalığın fiziksel sonuçlarını iyileştirmektir. Bu disk hernisi hastalarına uygulanan sıklıkla bir seri tedavi metodundan oluşan organize bakım programı ile başarılı olabilir.
Servikal disk hernisine bağlı ağrının başlamasından sonra kısa bir süre (1-2) gün fiziksel aktiviteyi azaltmak için dinlenmek faydalı olabilir bu kısa süreli dinlenme periyodundan sonra tekrar hareket etmeye başlanması, eklemlerin hareketsizleşmesini ve kasların güçsüzleşmesini önlemek açısından önemlidir. Ayrıca doktorunuz bir hemşire yada fizyoterapist yardımıyla boynunuzu güçlendirici egzersizler başlayabilir. Bu tip egzersizleri evde gerçekleştirebilirsiniz.
İlaçlar ve ağrı yöntemi
Ağrı kesiciler ve kas gevşetici ilaçlar kullanılabilinir. Çok fazla ısrarlı ağrılarınız varsa doktorunuz kısa bir süre için daha etkili uyuşturucu ilaçlar önerebilir. İlaçların sadece önerilen dozda kullanılması önemlidir. İlaçların fazla dozda kullanılması daha hızlı iyileşmenize yardımcı olmayacağı gibi istenmeyen yan etkilere yol açabilir (kabızlık, mide kanaması, uykusuzluk, böbrek sorunları gibi).
Boyun Fıtığı Tedavisi
A- Sadece ağrı varsa: ilaç tedavisi + istirahat + yüzme
B- Ağrı ve uyuşma varsa: Fizik tedavi ve Algoloji (Ağrı tedavisi)
C- Güç kaybı varsa: Ameliyat
Epidural enjeksiyonlar veya çeşitli blok enjeksiyonları yoğun kol ağrınız varsa ağrılarınız varsa önerilebilir. Tetik nokta enjeksiyonları, omurga boyunca ağrılı yumuşak dokulara ve kaslara direkt uygulanan lokal anestezik madde (bazen korkosteroidler birlikte) enjeksiyonlardır. Ara sıra ağrı kontrolü için kullanılanlar ve tetik nokta enjeksiyonları bir servikal disk hernisinin iyileşmesine yardımcı olmazlar.
Cerrahi Tedavi Ne Zaman Yapılmalı?
Aşağıdaki durumlar söz konusuysa, ameliyatın size uygun olup olmadığına karar vermenize yardımcı olabilir.
Fiziksel Etkiler
Sosyal Etkiler
Duygusal Etkiler
Boyun omurganızda fıtık nedeniyle, rahatsız edici boyun ve kol ağrısı, uyuşukluk veya zayıflıktan dolayı acı çekiyor musunuz? Başınızı hafifçe döndürmek ağrılı mı veya olanaksız mı? Cerrahi olmayan tedavi size yardım etmediyse size boyun fıtığına yönelik bir cerrahi tedavi gerekiyor olabilir.
Herhangi bir ağrı rahatsız edici olabilir. Ancak, boyun veya kolunuzdaki sürekli ağrı ya da güçsüzlük, elinizi ve kolunuzu kullanmanızı kısıtlayabilir. Bu durum çalışma hayatınızı kötü etkiler.
Boyun ameliyatları gelişen teknoloji ile oldukça kolaylaşmıştır. Mikrocerrahi ile yapılan bu ameliyatlarda sakat kalma felç olma riski hemen hemen yok gibidir.
Cerrahi tedavi, ağrısı tıbbi tedavi yöntemleri ile geçmeyen belirgin güç kaybı olan, belirgin omurilik basısı olan hastalar için gerekli olabilir. Cerrahinin amacı diskin omuriliğe ve sinire baskı yapan kısmının ortadan kaldırılmasıdır. Disk hernisinin yerine bağlı olarak cerrah, omurgaya ulaşmak için boynun önünden ve arkasından yapılan kesiyle ameliyatı yapar. Ameliyatın, boynun ön tarafından (anterior yaklaşım)gerçekleştirileceğinin teknik kararı, disk hernisinin tam yeri cerrahın tecrübesi ve seçeneklerini içeren birçok faktörden etkilenir. Her iki yaklaşımda da disk materyalinin sinir yapılara baskısı ortadan kaldırılır. Ön taraftan yaklaşımda genellikle omurlar arasından boşaltılan disk materyali yerine füzyon sağlamak için kemik materyal veya hareketi koruyucu protezler kullanılabilinir.
Cerrahinin de sınırları vardır; aşırı kullanım veya yaşlanmanın tüm etkilerini ortadan kaldıramaz. Ancak, hayatınızın kontrolünü tekrar kazanmanıza yardımcı olabilir.
Cerrahiden sonra neler bekleyebilir?
Birçok hasta kısa dönem içinde (bazen cerrahiden sonraki 24 saatten daha kısa sürede) evine gidebilir. Cerrahiden sonra, doktor normal günlük aktivitenize ne zaman devam edebileceğiniz hakkında önerilerde bulunacaktır. Mükemmel bir ameliyat sonrasında bile uygulanacak rehabilitasyon programları günlük yaşamda ki aktivitelerinize hızla geri dönebilmeniz için yardımcı olabilir. Doktorunuza iyileşmenize yardımcı olacak egzersizler hakkında danışmalısınız. Cerrahi tedavi, servikal disk hernilerinden kaynaklanan kola yayılan sinir kökü ağrısı ağrılarını azaltmakla etkilidir. Fakat bazı boyun ağrıları devam edebilir.
Çoğu hasta diskektomiye iyi yanıt verir. Fakat her cerrahi girişimde olduğu gibi, servikal disk hernisine yönelik girişimler bazı riskler içerir. Bu riskler kanama, enfeksiyon, sinir yada omurilik hasarını içerir. Önden yapılan cerrahi yaklaşımda ses kısıklığı, yutma güçlüğü gibi komplikasyonlar gelişebilir. Bu tip komplikasyonlar genellikle geçicidir. Gelişebilecek en önemli komplikasyon, büyük damar veya yemek borusu yaralanmasıdır. Ancak bu tip komplikasyonların görülme oranı çok düşüktür. Ayrıca ağrının cerrahiden sonra düzelmemesi ve belirtilerin tekrarlanması mümkündür.
Epidural Steroid Enjeksiyonu
Bel-Boyun Ağrılarının Cerrahi Dışı Tedavisi
Epidural Steroid Enjeksiyonu
Tedaviniz hakkında net bir bilgiye sahip olmanız, ağrınızla baş etmede size önemli ölçüde yardımcı olur. Bu broşür, epidural steroid enjeksiyonuna dair bilgiler içermektedir ve umuyoruz ki size yardımcı olacaktır.
Epidural Steroid Enjeksiyonunun Amacı Nedir?
Epidural steroid enjeksiyonu, omurilik sinirlerinin tahrişi nedeniyle ortaya çıkan ağrıyı tedavi etmek için ağrı giderici ilaçların bel ve boynunuzdaki sinirlerin çıktığı ufak bir alana direk olarak uygulandığı bir işlemdir. Omurilik, dural kese adı verilen koruyucu bir katman tarafından sarılıdır. Bu kese, omuriliği yıkayan ve besleyen omurilik sıvısını içerir. Dural kesenin dış yüzeyi ve omurga kemikleri arasındaki boşluk ise epidural alandır. Omurilikten çıkan sinirler omurgadan geçer ve epidural alan içinden geçerek vücuda dağılırlar.
Epidural enjeksiyonlar, ağrınızın olduğu bölgeye göre boynunuza (servikal), sırtınıza (torakal) veya belinize (lumbar) uygulanabilir.
Bu İşlemde Neler Yapılır?
Epidural steroid enjeksiyonu, özel işlem odasında uygulanan bir işlemdir. Hastanede yatmayı gerektirmez. Güvenliğiniz ve rahatınız için size bir takım cihazlar (EKG monitörü, kan basıncı manşonu ve bir kan oksijen seviyesi takip cihazı) bağlayabiliriz. Ayrıca, rahatlamanız için damar içi ilaç verebiliriz. Karnınızın üzerine yüzükoyun yatacaksınız. Cildiniz antiseptik bir çözeltiyle temizlendikten sonra ağrı duymamanız için doktor size uyuşturucu bir iğne yapacaktır. Bu iğne birkaç saniye yanma hissi yaratabilir.
Uyuşturucu ilaç etkisini gösterdikten sonra, doktor, floroskop adı verilen özel bir röntgen makinesinin yardımıyla başka bir iğne yerleştirecek ve iğnenin doğru yerde olup olmadığını anlamak için de bir radyo opak boya (kontrast madde) enjekte edecektir. İğne uygun konuma geldiğinde, uyuşturucu ilaç (anestetik) ve anti enflamatuar ilaç (kortizon/steroid) karışımını verecektir. İlaç enjekte edilirken, her zaman hissettiğiniz bel ağrınıza benzer bir ağrıyı hissetmeniz normaldir. Bu iyi bir işarettir ve ilacın doğru yere gittiğini gösterir. Ağrı genellikle süratle kaybolur.
Bu İşlemde Uyuyabilir Miyim?
Bu işlem için uyumanıza gerek yoktur; ancak sizi rahatlatacak yeteri kadar ilaç alacaksınız.
Bu İşlem Ne Kadar Zaman Alır?
Epidural steroid enjeksiyonu normal olarak 5-10 dakikadan fazla zaman almaz.
İşlemin Tekrarı Gerekir Mi?
İlk enjeksiyon sonrası ağrılardaki azalma düzeyine göre arada minimum 2-3 hafta olmak üzere nadiren enjeksiyon yenilenmesi gerekebilir.
İşlemden Önce Ne Yapmalıyım?
İlaç alacağınız için, işlemden önceki dört saat içinde bir şey yiyip içmemenizi öneririz. Eğer şeker hastasıysanız, yemek yeme ve ilaç programınızı doktorunuzla konuşmanız gerekir.
Aldığınız bazı ilaçları, işlemden birkaç gün önce kesmeniz gerekebilir. Lütfen, aldığınız tüm ilaçları –bitkisel destekler veya vitaminler de dâhil olmak üzere – doktora hatırlatınız. Doktor, ilaçları ne zaman bırakmanız gerektiğini veya bırakıp bırakmayacağınızı size söyleyecektir. Kan sulandırıcı ilaç kullanıyorsanız işlemden 3 gün önce kesmelesiniz.
Astımınız olup olmadığını veya daha önceden yapılmış bir radyoloji incelemesinde (BT taraması, anjiyo vb.) kullanılan kontrast maddeye karşı gösterdiğiz alerjik tepkiyi (yani, kurdeşen, kaşıntı, nefes almada güçlük, hastanede yatmayı gerektirmiş herhangi bir tedavi) ya da kabuklu deniz hayvanlarına (karides, istakoz, yengeç, deniz tarağı) karşı alerjik reaksiyonunuz olup olmadığını doktora söylemeniz çok önemlidir. Doktor, epidural steroid enjeksiyonu işlemi öncesinde almanız için size bazı ilaçlar verebilir.
Bu işlem öncesinde, soğuk algınlığı, ateş veya nezle belirtileri yaşamışsanız doktora söyleyiniz.
İşlem öncesi ve sonrası aklınıza gelen tüm sorular için ve ağrılarınızın durumu ile ilgili olarak bizi rahatlıkla her zaman arayabilirsiniz. Deneyimli ekibimiz size yardımcı olmaktan mutlu olacaktır.
Ağrılarınız Ne Zaman Geçer?
Enjeksiyondan hemen sonra, uyuşturucu ilaca bağlı olarak çok daha iyi hissedebilmenize rağmen, birkaç saat içinde ağrınızın tekrar ortaya çıkma ihtimali vardır. Steroid enjeksiyonunun etkisini gösterebilmesi için birkaç gün geçmesi gerekebilir. Maksimum düzelme enjeksiyondan 1-2 hafta sonra görülür.
Epidural Steroid Enjeksiyonunun Riskleri Nelerdir?
Nadir görülmelerine karşın bu riskler şunlardır:
Ciddi bel ağrısı, bacaklarınızda yeni bir uyuşukluk veya güçsüzlük, geçmeyen baş ağrısı veya enjeksiyon bölgesinde enfeksiyon belirtileri olursa, acilen doktora haber verin.
Başka Bir Enjeksiyon İçin Randevu Nasıl Alabilirim?
İlk enjeksiyon sıklıkla ağrılarınızda tama yakın bir düzelme sağlayacaktır. Ancak yeterli düzelme olmaması olasılığına karşı sıklıkla size 3 enjeksiyonluk bir randevu verilecektir. Enjeksiyon ile beraber size fizyoterapi de önerilebilir. Bu durumda enjeksiyonlar fizik tedavi seansları ile koordineli götürelecektir. Eğer ilk enjeksiyon sonrası ağrılarınız yeterli oranda düzelmezse lütfen bize haber verin. İlk enjeksiyon sonrası hafif bir düzelme hissetderseniz size 2. veya 3. enjeksiyonu önerebiliriz. Eğer ağrılarınız yeterli düzeyde azalırsa diğer randevularınızı memnuniyetle iptal edebiliriz.
Hipofiz Bezi Tümörü
Burun kanallarının arkasında beynin altında bulunan hipofiz bezi, küçük boyutuna rağmen endokrin bezler içerisinde en önemli olanıdır. Vücudun uzun dönemli büyüme, günlük fonksiyonları ve üreme yetenekleri ile ilişkili ana merkezdir.
Hipofiz bezinde iki kısım vardır: ön (anterior) lob ve arka (posterior) lob, ön lob, göğüste süt üretimini harekete geçirmek için büyüme hormonu da dahil olmak üzere, altı ayrı hormonun üretimi ile yükümlüdür, ön lobdaki diğer hormonlar, tiroid bezleri, yumurtalıklar, testis ve böbrek üstü bezlerindeki faaliyetleri harekete geçirerek endokrin sistemin diğer kısımlarını da etkiler.
Arka lob iki çeşit hormon üretir: oksitosin ve antidiüretik hormon. Oksitosin emzirme dönemi sırasında kadınlarda göğüsten süt gelmesi olayını harekete geçirmek için faaliyette bulunur. Aynı zamanda doğum sırasında rahim kasılmalarını da hızlandırır. Antidiüretik hormon idrar çıkışını kontrol etmek için böbrekler üzerinde faaliyet gösterir.
Hipofiz Bezi Tümörünün Belirtileri
Hipofiz bezi tümörü olan kadınlar bazen bu durumun hiçbir belirtisini göstermeyebilir ya da tümörle ilgisi olmayan bir hastalıktan dolayı belirtiler görülebilir. Hipofiz bezi tümörü bulunan kadınlarda görülebilecek belirtilerden bazıları şunlardır:
Kadınlar, eşlerinde hormon değişikliğinden kaynaklanan cinsel iktidarsızlık sorunları varsa doktora gitmeleri konusunda uyarmalıdır.
Hipofiz bezi tümörü belirtileri aşağıdaki yollarla ortaya çıkar:
1) Hormonların Fazla Üretilmesi
Büyüme Hormonu: Bu hormonun fazla salgılanması akromegaliye yol açabilir.
TSH (Tiroid Uyarıcı Hormon): TSH’ın fazla salgılanması tiroid hormonunun fazla salgılanmasına yol açar ve bu da kalp hastalıklarına, kilo kaybına ya da cilt incelmesine neden olur.
Prolaktin: Bu hormonun fazla salgılanması cinsel iktidarsızlığa, kısırlığa, osteoporoza, adet dönemi düzensizliklerine ve anormal anne sütü salgılanmasına yol açar.
ACTH (Adrenokortikotrop Hormon): B hormonun fazla salgılanması kırılgan kemik hastalığına, kilo almaya, kolay morarmaya, cilt izlerine ve duygusal değişikliklere neden olur.
FSH ve LSH (Gonadotropin): Bu hormonların çok fazla salgılanması nadiren adet dönemi düzensizliklerine ve kısırlığa neden olabilir.
Akromegali
Büyüme hormonun aşırı üretilmesi sonucu yüzün irileşmesi, el ve ayakların aşırı büyümesi ile belirgin durumdur. Bu kronik hastalık yetişkinlerde görülür ve normal gelişim tamamlandıktan sonra ortaya çıkar. El, ayak, çene ve kafatası kemiklerinin aşırı büyümesi şeklinde oluşur. Akromegali olan bir kişide en fazla dikkat çeken değişiklik alın ve çene kemiklerinde abartılı bir büyümedir. Bunun sonucunda genişlemiş ve kabalaşmış yüz hatları ve birbirinden oldukça ayrık dişler gözlenir.
Gigantizm
Çocukluk çağında büyüme hormonunun aşırı salgılanmasına bağlı olarak vücudun anormal derecede gelişme ve büyüme göstermesidir (devleşme). Nadiren görülen bu hastalık, akromegaliye benzer. Farkı, aşırı uzun boylu olmasıdır. Bu iki rahatsızlık arasındaki fark bu olaydan etkilenen kişinin yaşıdır. Ancak uzun boylu çocukların çok azı gigantizm rahatsızlığına sahiptir.
Prolaktinoma
Bu türden hipofiz bezi tümörü prolaktin hormonunun aşırı salgısına neden olur. Bu olay kadınlarda düzensiz adet veya adetten kesilmeye neden olabilir. Erkeklerde ise kısırlık veya iktidarsızlık ortaya çıkabilir. Bu türden bir hipofiz bezi tümörünün belirtileri görsel bozukluklar, baş ağrıları ve cinsel gelişme yetersizliğidir.
Cushing Sendromu
Bir böbrek üstü bezi tümörü de bu rahatsızlığa neden olabilir.
Hipofiz bezi büyüme hormonuna benzeyen somatotropik hormonun aşırı salgılanması sonucu ortaya çıkar. Bu rahatsızlığa hiperpituitarizm denilir.
Teşhis
Doktor muayene ederek fiziksel değişiklikleri araştıracaktır: Ağrı ve acılar, ellerde sızı, aşırı terleme. Yetişkin bir hastada el ve ayak büyümeleri de doktor tarafından dikkate alınacaktır. Hastadaki görme bozuklukları araştırılacaktır; tümör büyüyerek görme sinirine bası yapar ve her iki gözde de görmeyi etkiler. Görme alanı ölçülerek, görme kaybı olup olmadığı araştırılır. Diğer önemli bulgularsa genel yorgunluk hali, derinin aşırı yağlı olması ve dilin normalden büyük olmasıdır.
Kan dolaşımında bulunan ve salgılanan hormon düzeyinde artış olup olmadığını belirlemek için özel kan ve idrar testleri yapılacak-tır. Bu değerler yüksek bulunursa, bilgisayarlı beyin tomografisi veya manyetik rezonansla hipofizdeki tümör saptanabilir. Eğer akromegaliden kuşkulanılıyorsa, röntgen çekilerek de kafatasındaki olası değişiklikler belirlenebilir.
Tedavi
Prolaktinoma tedavisinde bromokriptin adlı bir ilaç kullanılır. Bromokriptin bazı hormonlarda aşırı artışı engeller.
Büyük tümörlerde, ilaca dirençli hastalarda cerrahi tedavi yapılmalıdır. Hipofiz tümörü genellikle burundan girilerek endoskopik olarak ameliyatla çıkarılır.
Ameliyat mümkün değilse, radyasyon tedavisi de bazı hastalarda kullanılabilir. Tüm bu tedavi tiplerinin birlikte kullanılması da tümörün tekrarlama olasılığını azaltmak üzere, oldukça yaygındır.
Koku Alma
“Ağzımın tadı yok” Koku duyunuz etkilenmiş olabilir?
Koku alma problemi zaman zaman hepimizin yaşadığı bir durumdur. Özellikle şiddetli burun akıntısı ile seyreden gribal enfeksiyonlarda ve allerjik reaksiyonlarda koku alamadığımızı ifade ederiz. Koku hissi kaybolan birçok hasta tad duyusunun etkilendiğini de belirtir. Koku alması etkilenen hastalardan “ağzımın tadı yok “ şeklinde bir ifadeyi sıkça duyabiliriz. Koku alma duyusu ve tad alma hücreleri 60 yaş üzerinde azalmaya başlar. Yüzlerce sebebi olan bu durumu beyin cerrahisi olarak özellikle kafa travmaları sonrasında ve koku sinirini tutan kafa tabanı tümörlerinde görebilmekteyiz.
Kafa Travması
Kafa travması geçiren hastaların %5-10 civarında koku duyusu kaybı görülebilmektedir. Kafa travmasının şiddetiyle orantılıdır. Travmadan sonra hemen ya da saatler içinde görülübilir. Koku alma sinirinin gerilmesi veya kopmasına bağlı olabilmektedir. Tedavisinde herhangi bir tedavi bulunmamaktadır. Koku alma sinirlerimizin kendi kendine iyileşmesini bekleriz.
Tümörler
Hem burun içinden kaynaklanan hem de beyin tümörleri koku kaybına yol açabilir. Burun içinde oluşan tümörler genellikle tıkanma etkisi yaparlar. Kulak burun boğaz (KBB) doktorlarının mutlaka değerlendirmesi gerekir. Meningioma, hipofiz bezi tümörleri, gliom gibi beyin tümörleri koku sinirine zarar verebilirler. Tümöral lezyonlarda koku bozukluğu genellikle tek taraflıdır. Koku alamama ile birlikte görme de problem ve hormon sisteminde (hipofiz bezi etkilenmesine bağlı olarak) etkilenme varsa mutlaka beyin ve sinir cerrahisi beyin MR ile birlikte değerlendirmelidir. Tümör tedavisinde, tümörün boyutu, yeri ve özelliğine göre cerrahi veya radyocerrahi tedavileri yapılmaktadır.
Koku alma bozuklukları ve koku duyusu kaybı nedenleri
En sık görülen sebepler şu şekildedir;
Üst solunum yolu enfeksiyonları (Akut sinüzit, gribal hastalıklar, Rinit
Travmalar (Buruna gelen veya kafaya gelen travmalar sonrası)
Burundan kaynaklanan lezyonlar (Polip, tümör)
Geçirilen burun ameliyatları sonrası
Şeker hastalığı, hormonal rahatsızlıklar
Bazı doğumsal hastalıklar ( Klinefelter sendromu, Kallman sendromu)
Psikiyatrik hastalıklar (Şizofreni gibi)
Vitamin eksiklikleri (A vitamini, çinko eksikliği)
Nörolojik hastalıklar (Parkinson, Alzhemir hastalığı, Huntington hastalığı, Multiple sclerosis gibi)
Bazı kullanılan ilaçlar (Nifedipin, terbinafin gibi)
Baş – boyun bölgesine uygulanan radyoterapi sonrası
Toksik- kimyasal kokulara maruz kalma
Sigara içmek , uyuşturucu kullanımı
TANI
Hastanın muayenesi, hikayesi çok önemlidir. Özel koku testleri ve tomografi ile MR görüntüleme yapmak gerekebilir. KBB, Nöroloji, Dahiliye ve kafa tabanı tümörlerinde Beyin cerrahisi tarafından mutlaka değerlendirilmelidir.
TEDAVİ
Hastanın teşhisine göre tedavi yapılmalıdır. İlgili bölümce ilaç tedavisi veya operasyon yapılmalıdır. Tedavi sonrası takip ve koku alma egsersizleri önerilebilir.
Günümüzde 60 yaş üzerinde 2 kişiden biri koku almada problem yaşayabilmektedir. Parkinson hastalarının %96’sı, ilk tanı koyulduğunda koku alma yeteneklerini kaybettikleri saptanmıştır. Parkinson hastalığının kabızlıkla birlikte en erken belirtisidir.
Unutmayın KOKU ALMAMA; ihmale gelmez. 60 yaş üzerinde koku almada etkilenme varsa, bu durum beyin hastalıkları ile birlikte görülebilmektedir. Özellikle Parkinson hastalığı başta olmak üzere, Alzhemir hastalığı, Huntington hastalığı, Multiple sclerosis gibi hastalıkların belirtisi olabilir. Herkese güzel kokulu günler diliyorum.
Kanal Daralması
Lomber Kanal Darlığı Nedir?
Omurlar, belimizi oluşturan kemiklerdir. Omurga kanalı omurların arasından geçer ve bacakların gücünü ve hissini sağlayan sinirleri içerir. Omurlar arasında diskler ve omurganın faset eklemleri bulunur.
Yaşlandıkça, diskler daha az süngerimsi ve daha az sıvı dolu bir hale gelirler. Bu durum diskin yüksekliğinin azalması ve sertleşmiş diskin omurga kanalına doğru çıkıntı yapması ile sonuçlanır. Artritler, omurganın faset eklemlerinin kemik ve bağlarının kalınlaşıp genişlemesine ve bunların omurga kanalı içine itilmesine neden olabilir. Bu değişiklikler lomber omurga kanalının daralmasına yol açar.
SIRT VE BEL AĞRISI
Sırt ve bel ağrısı, gerek poliklinik gerekse acil servis koşullarında sık karşılaşılan yakınmalardır. Basit mekanik bel ağrısı ile müdahale gerektirebilecek bel ağrıları hastalıkları ayırıcı tanısı netleştirilmelidir. Sırt ve bel ağrılarının sık görülme nedenleri;
Sırt ve bel ağrısının sık görülme nedenleri
Sırt ve bel ağrısı ile başvuran hastada altta yatan ciddi hastalığı düşündüren bulgular;
Kas iskelet sisteminden kaynaklanan ağrılar genellikle ani başlangıçlıdır ve fiziksel hareket ile ilgilidir. Bu tip ağrılar aktivite, ağır kaldırma, uzun süre aynı pozisyonda oturma gibi faktörler ile ilişkili veya bunlardan tamamen bağımsız olarak ortaya çıkabilir. Bu tür hastalarda kas spazmı belirgindir ve bastırmak ile ağrı artabilir.
BEL FITIĞI NEDİR?
Bel fıtığı en sık 35-50 yaş arasında ve her iki cinste de eşit olarak görülür. Ağır işlerde çalışanlar, ev hanımları, uzun süre oturmak zorunda kalan masa başı çalışanları, şoförler, sürekli ayakta duran öğretmen, garson gibi mesleği olanlar bel fıtığına yakalanma olasılığı en fazla olan kesimdir.
Bel Fıtığı Nasıl Oluşur?
Omurgalar arasında bulunan disk denilen kıkırdak dokunun omurgaların basısı nedeniyle bacağın çeşitli bölgelerine giden sinirleri sıkıştırmasıyla oluşur. Bazen ani bir zorlama, ağır bir şey kaldırma, ters bir hareket veya öksürük, hapşırma bile bel fıtığına neden olabilir. Ama bel fıtığının en önemli nedeni yaş ve tekrarlayan küçük travmalardır.
Bel Fıtığının Belirtileri Nelerdir?
Hastalar aniden ortaya çıkan sırt ve bacak ağrısı ile başvurabilirler. Ağrı uyluk arka kısmına ve baldıra, ayak tabanına yayılan rahatsızlıktan yakınırlar. Ayaklarda uyuşmalar, hareket kısıtlılıkları, yürüme ve oturmada güçlük bel fıtığının belirtileridir. Bel fıtığı ilerlerse idrar kaçırma, cinsel fonksiyonlarda kayıp (iktidarsızlık) ve yürüyememe gibi belirtiler de olabilmektedir.
Bel Fıtığı Teşhisi Nasıl Konur?
Beyin ve sinir cerrahisi uzmanı veya fizik tedavi uzmanı tarafından hastanın yapılan muayenesi sonucunda röntgen, tomografi ve manyetik rezonans görüntüleme (MR) tetkikleri istenebilmektedir. Bel fıtığı için özellikle MR görüntüleme önemlidir ve bası derecesi belirlenebilmektedir.
Bel Fıtığının Tedavisi Nasıl Yapılır?
Bel fıtıklarında konservatif tedavi mi (ilaç tedavisi, fizik tedavi), ağrı tedavisi (algoloji) yoksa cerrahi tedavi mi yapılacağı önemlidir.
Bel fıtığı başlangıç safhasında, hastaya ağrı kesici ve kas gevşetici ilaçların verilmesi, yatak istirahati ve belini zorlayacak hareketlerden kaçınması önerilir. Hasta tedaviye yanıt alamazsa fizik tedavi ve ağrı tedavisine (algoloji) başvurabilir.
Bel fıtığı İlerlerse, fizik tedaviye rağmen hastanın ağrıları devam ediyorsa veya güç kaybı, bacakta incelme, dayanılmaz ağrılar varsa ameliyat gerekebilir.
Bel fıtıklarında acil ameliyat bulguları;
Eğer ameliyat edilmez ve sinire bası devam ederse hastada idrarını tutamama, cinsel gücün kaybı, ayaklarda felç gibi sorunlar gelişebilir. Halk arasında geçmişten gelen bir korku mevcuttur. Ameliyat olursam sakat kalırım, uzun süre yataktan kalkamam, korse takmak zorunda kalırım veya fıtığım tekrarlar, tekrar ameliyat olurum gibi inanışlar var. Günümüzde teknoloji ve ameliyat yöntemleri gelişmiştir. Mikrocerrahi ve endoskopik (kamera yöntemi) ameliyatlar ile hasta kısa sürede ayağa kalkıp taburcuları yapılabilmektedir.
Bel fıtığı hastasının dikkat etmesi gerekenler?
Mikrocerrahi Nedir?
Diskektomi, sinire bası yapan fıtığın çıkarılması işlemidir. Bu ameliyat deride küçük bir kesi, bazı bağ dokusu ve kemik dokusu alındıktan sonra fıtık parçalarının temizlenmesini içerir. Klasik bel fıtığı ameliyatları (açık diskektomi) hastaların tam olarak iyileşememeleri, fıtıkları tekrar etmesi sonucunda; teknoloji gelişmesi ile ( MR, tomografi, mikroskop) günümüzde yaygın olarak kullanılan mikrodiskektomi yöntemi geliştirilmiştir. Küçük cilt kesisi, kas dokusu az sıyrılır ve daha az kemik alındığı için ve sinir yaralanması ihtimali düşük olduğu için hastalar ameliyat olduktan altı-yedi saat sonra ayağa kalkıp yürümekte ve bir gece hastanede yattıktan sonra evlerine gidebilmektedir. Hasta genel anestezi (uyutulup) veya spinal anestezi (uyanık, belden aşağısı uyuşturulup) ile yapılmaktadır. Ameliyat, ortalama 1 saat sürmektedir (30 dakika-90 dakika arası).
Ameliyat sonrası?
Ameliyattan sonra belde kesi yapılan yerde ağrı hissedebilirsiniz. Ameliyat sonrasında uyuşukluk ve güçsüzlük hemen geçmeyebilir. Yürüyüş önemlidir. İlk 2 hafta boyunca düzenli olarak yürüyüş yapılmalıdır. Sonrasında bel egzersizi, yüzme veya bisiklet kullanabilirsiniz. Doğru ameliyat sonrası fizik tedavi ile iyileşme hızlı olur.
Ağır bedensel iş yapmayanlar 2-4 hafta arasında işlerine dönebilir. Ağır işlerde, kuvvetli titreşimli iş makineleri kullananlar 6-8 hafta arasında işlerine dönebilir.
Diğer Cerrahi Metotları Nelerdir?
Lazerle bel fıtığı ameliyatları, perkütanöz endoskopik diskektomi denilen ayaktan cerrahi tedaviler ve kemonükleozis denilen ilaçla diskin eritilmesi metotları mevcuttur.
Sinir Sıkışması
SORULAR:
1) Sinir sıkışması deyince bundan ne anlamalıyız? Ortaya çıkışı nasıl gerçekleşiyor?
Sinirleri ince bir elektrik kablosuna benzetebiliriz. Sinirlerimiz hareket etmemizi ve hissetmemizi sağlar. El ve ayak kaslarına giden bu sinirler bazı durumlarda, içerisinde seyrettikleri anatomik tünellerin mikrotravmalar gibi nedenlerle daralması sonucunda basıya uğrayabilir ve sonucunda “sinir sıkışması” meydana gelebilir.
2) Vücudumuzun daha çok hangi bölgelerinde rastlanan bir durum?
Sinir sıkışmaları vücudumuzda herhangi bir anatomik bölgede ortaya çıkabilir. En sık örnek olarak karpal tünel sendromu olarak bilinen ve el bileğinde median sinirin sıkışması ile ortaya çıkan klinik tablo görülmektedir. Daha sonra dirseğimizin dış kısmında ulnar sinirin ve dizimizin yan-dış kısmında peronel sinirin sıkışmasına ait klinik tablolar görülebilmektedir.
3) Hangi faktörler sinir sıkışması riskini artırıyor?
Şeker hastalığı, romatizmal hastalıklar, tiroid hastalıkları, menapoz, oturuş ve duruş bozuklukları, kırılan ya da yerinden kayan kemikler, hamilelik, aşırı şişmanlık (obezite), ani kilo kayıpları, tümörler, tekrarlayan yanlış hareketler (mikrotravmalar), otururken ve yatarken yapılan yanlış pozisyonlar (bilgisayar kullanma, yanlış spor, el işleri, sürekli bacak bacak üstüne atma, bağdaş kurup oturma gibi..) hastalığın görülme oranını artırır. Cisimlerin elle sıkı ve şiddetli şekilde bir tutulması, bileğin aşırı bükülmesi gibi aktiviteler benzer şekilde görülme oranlarını artırır.
4) Özellikle kadın-erkek, genç-yaşlı popülasyonda sıklığına dair farklı tablolar var mı?
Özellikle 40-60 yaşlarındaki kadınlarda, piyanistler, kuaförler, bilgisayar operatörleri, bankacılar, diş hekimleri, heykeltıraşlar, ev hanımları gibi ellerini aşırı kullanan meslek gruplarında sıklıkla izlenir.
5) Yaşam kalitemizi nasıl etkiliyor?
Etkilenen sinire göre şikayetler değişir. Şikayetler genellikle uyuşukluk, ağrı, keçeleşme ile başlar. İlerlediğinde güçsüzlük, kaslarda erime (atrofi) meydana gelebilir.
6) Tedavisi için neler yapılıyor; özellikle güncel cerrahi tedaviler neler? (Cerrahi yöntemler, hastalardaki başarı oranları, iyileşme süreleri, yatış süreleri vs)
Hafif ve orta düzeyde sinir sıkışıklarında konservatif tedavi yapılır. Bu tedavinin asıl amacı, sinir üzerindeki baskıyı ortadan kaldırmaktır (Özel bileklik kullanılması gibi). Ayrıca enflamasyon giderici ilaçlar yazılabilir veya kortizon enjeksiyonları yapılabilir. Ağrıları azaltmaya yönelik bir takım özel egzersizler önerilebilir.
Hastalar istirahat, rehabilitasyon veya diğer tedaviler ile iyileşmezse ve tetkiklerde ağır düzeyde sinir sıkışıklığı saptanmışsa cerrahi tedavi yapılması uygundur. En sık uygulanan teknik, sinir dekompresyonu denilen açık ya da endoskopik yöntemlerle uygulanan ameliyatlardır. Açık cerrahide bir kesi yapılarak sinir üzerinde bası oluşturan bantlar kesilerek sinir serbestleştirilir. Endoskopik yöntemde ise küçük bir kesi yapılarak endoskopik kamera ile bant içeriden kesilerek bası kaldırılır. Her iki yöntem de genellikle lokal anestezi eşliğinde yapılmaktadır. Ameliyat süresi yaklaşık yarım saattir. Hastaya günü birlik yatış yapılabilmektedir.
7) Tedavi edilmediğinde ya da geciktirildiğinde hasta nelerle karşılaşabilir?
Sinir basısı elde ise hasta poşet taşıma, yazı yazma, bardak tutma gibi günlük aktivitelerini yapmakta büyük güçlük çeker. Bacaklarda olan ileri derece bası sonucunda ise hasta yürüyemez, ayağını sürümeye başlayabilir. Bu da ayağının takılıp düşmesine, merdiven çıkamaması, araç kullanamaması gibi problemlere yol açar.
8) Korunmak için günlük yaşamda neler yapmalı, ne gibi egzersizler uygulamalıyız?